Khatwat Fenice
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: West Blue
1 sayfadaki 3 sayfası
1 sayfadaki 3 sayfası • 1, 2, 3
Khatwat Fenice
Sahilde kumsalda açıyorsun gözlerini. Kafesten çıkmadan bir süre nerede olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Alışkın olduğun o geminin esansı yok çünkü, ne de seni beşik gibi sallayan dalgalar. Kafesten azad ettikten sonra kendini, kumsala oturuyorsun. Nerede olduğuna dair bir fikrin yok. Şöyle bir gökyüzüne bakıyorsun. Sonbaharın başları olmalı. Hava görece soğuk ve güneş gökyüzünde. Hava çok soğuk değil ama biraz titremene sebep oluyor. Temizlenmek için suya giriyorsun ve bir süre sonra değerli takipçin Wesley’in sudan çıktığını görüyorsun. Kumsala dönüyorsunuz birlikte.
“Demek geldin ha.” Diyorsun takipçine.
Tek dizinin üzerine çöküp cevap veriyor Wesley;
“Evet patron. Sizi cehenneme kadar takip edeceğim.”
Hafif bi gülümseme alıyor seni.
“Demek sana göre cehenneme gitmesi gereken biriyim. Seni lanet herif. Stilini hiç bozmuyorsun. Neyse, artık önümüze bakmalıyız.
Oswald’ı dört denizden birine sürgün etmişlerdi. Sanırım dört denizden birindeyiz. Hangisi olduğunu biliyor musun?”
diyorsun saçlarını kurularken.
“Evet patron. Burası West Blue.”
diye cevaplıyor hala dizlerinin üzerinde.
“Eminim ada hakkında bilgi sahibi değilsindir. Neyse önemi yok.
Bildiğim kadarıyla dört denizde balıkadamlara pek sıcak bakmıyorlar. İnsanları kendimizden uzaklaştırmak istemeyiz. Ben ada hakkında bilgi toplayacağım ve bir kaç işimi halledeceğim. O sırada sen de bu adanın manyetik alanına adapte olur olmaz, en yakın adayı bulmak için yola koyul. Yeteneğin sayesinde gideceğimiz diğer adaya en kısa ve güvenli yoldan gidebiliriz.
Yedi günde bir buraya uğrayacağım. Eğer denk gelemezsek beni sahilde bekleme, sudayken balıkçıları da korkutmamaya çalış.
Ha bir de sana bir hediyem olacak.”
Dedin ve ayrıldınız Wesley’in son sözleriyle;
“Emredersiniz.”
Defteri açıp şöyle bir göz gezdirdiğinde Fenice adasını gördün, ama içindekiler bir tür şifre ile yazılmış olmalıydı. Defterin içindeki küçük deftere baktın, bu defteri yazan adamın tuttuğu notları gördün, bazı kısımlar yine şifreliydi ama geneli normal yazılmış gibiydi. 10 yıl önce yazıldığını fark ettin. Şifreyi çözmek için ne yapacağına dair bir fikrin yoktu.
Boş kumsaldan ayrıldın. Kumsaldan taş döşeme sokaklara çıktın. En fazla 3 kata çıkmış binalara göz gezdirdin. Sağda solda dükkanlar vardı. İleride kraliyet sarayında kadar bu düzen dikkatini çekiyor, kraliyet sarayından sonra ise doğuda bir dağ var.
Sokakta ilerlerken bir dükkan dikkatini çekiyor. Ön tarafı camdan oluşan dükkanın ismi Qanas. Bir oyuncak dükkanı ve camın sağ üst köşesinde bir balıkadam sembolü var. Bu sembolü bir yerden tanıdığını düşünüyorsun…
“Demek geldin ha.” Diyorsun takipçine.
Tek dizinin üzerine çöküp cevap veriyor Wesley;
“Evet patron. Sizi cehenneme kadar takip edeceğim.”
Hafif bi gülümseme alıyor seni.
“Demek sana göre cehenneme gitmesi gereken biriyim. Seni lanet herif. Stilini hiç bozmuyorsun. Neyse, artık önümüze bakmalıyız.
Oswald’ı dört denizden birine sürgün etmişlerdi. Sanırım dört denizden birindeyiz. Hangisi olduğunu biliyor musun?”
diyorsun saçlarını kurularken.
“Evet patron. Burası West Blue.”
diye cevaplıyor hala dizlerinin üzerinde.
“Eminim ada hakkında bilgi sahibi değilsindir. Neyse önemi yok.
Bildiğim kadarıyla dört denizde balıkadamlara pek sıcak bakmıyorlar. İnsanları kendimizden uzaklaştırmak istemeyiz. Ben ada hakkında bilgi toplayacağım ve bir kaç işimi halledeceğim. O sırada sen de bu adanın manyetik alanına adapte olur olmaz, en yakın adayı bulmak için yola koyul. Yeteneğin sayesinde gideceğimiz diğer adaya en kısa ve güvenli yoldan gidebiliriz.
Yedi günde bir buraya uğrayacağım. Eğer denk gelemezsek beni sahilde bekleme, sudayken balıkçıları da korkutmamaya çalış.
Ha bir de sana bir hediyem olacak.”
Dedin ve ayrıldınız Wesley’in son sözleriyle;
“Emredersiniz.”
Defteri açıp şöyle bir göz gezdirdiğinde Fenice adasını gördün, ama içindekiler bir tür şifre ile yazılmış olmalıydı. Defterin içindeki küçük deftere baktın, bu defteri yazan adamın tuttuğu notları gördün, bazı kısımlar yine şifreliydi ama geneli normal yazılmış gibiydi. 10 yıl önce yazıldığını fark ettin. Şifreyi çözmek için ne yapacağına dair bir fikrin yoktu.
- Küçük defterde Fenice adası:
- İlginç bir yolculuktu. 4 denizden en güzel içkileri bulundurduğu rivayet edilen West Blue’daydım. Güzeller güzeli bir adaya gelmiştim. Hilal şeklindeki körfezde, bitmek bilmeyen sahilde yürümek bir harikaydı. Bahar havasını doyasıya yaşayabiliyordum adada. Saatlerce yürüdükten sonra iş vakti gelmişti ve adadakilerle tanışmam gerekiyordu.
ÖLŞMİT NİEOLA CMFREN EAİR-I LN-İ-Ş İ—S-T K—O-I L—N-N E----
Kıvırcık saçları ve gemici şapkası olan biriydi. Sinirli bir adamdı, sol gözünün üstündeki yara izi ile korkutucu görünüyordu. İnsanlara yukarıdan bakıyordu, el sıkışmak için elini uzattığında da, kendi avucu yere bakacak şekilde uzatmıştı. Kendini diğer insanlardan üstün gördüğüne kanaat getirdim. Ama böylesi bir yere kilitlenmişti ya da bir amacı mı vardı?
Sonrasında ticaret için önemli olan biriyle tanıştım.
GŞH ÜEO MFW RİA Ü-R K-D
İlginç bir adam olduğunu düşündüm. Sapık biriydi kesinlikle. Bunu etrafında ki her bir kadının kalçasına bakarak fark edebilirdiniz, ama erkek çocuklara karşı bakışları bu adamdan tiksinmeme yol açtı. Aldığı rüşvetleri nasıl kullandığına dair aklıma kötü fikirler geliyor.
Birlikte akşam yemeği yemek için güzel bir restorana gittik.
OPBK RAİA ALZT DEEI A—L ---D ---I
Buradaki bir çok mekanı o yönetiyormuş. İşin detayları konuşuldu. Sonradan katılan adam orta yaşlarda olmasına rağmen bu kadar sorumluluğu alması etkileyici. Ama tanıştıktan sonra bunun çokta garip olmadığını düşünüyorum. Giydiği siyah takım elbise, beyaz gömlek ve koyu yeşil kravat ile çok şık duruyordu. Arkaya taradığı bakımlı saçları ve temiz traşı vardı. Sarı saçları ve kahverengi gözleri ile yakışıklı denebilecek biriydi. Karşıdakini süzen bakışları ve konuşmadan önce düşünmek gibi bir huyu vardı. İnsanlarla arası iyiydi. Bu adam tehlikeli.
Yemekten sonra restorandan ayrıldık ve otele gittim. Yorucu bir günün ardından güzel bir uyku çektim. Zira sabah yapılacak çok fazla iş vardı. Sabah uyanır uyanmaz, otelde güzel bir kahvaltı yaptım. Kahvaltımı sabah 9’da bitirip çay içmek için otelin lobisine geldim. Geniş lobi beyaz ve siyah deri koltuklarla süslenmişti. Birkaç çeşit gazete vardı. Thaqil oteli adada ki en iyi otel olmalıydı. Kaldığım kral dairesinden tüm adayı görebiliyordum.
Lobide 15 dakika geçirdikten sonra nihayet beklediğim adam geldi.
BAEB İİLR TLİA TE-M ES-- -İ-- -N-- -İ-- -N--
Yerini bilen birisi olduğuna karar kıldım. Benle tokalaşırken hafif eğildi. Sert gözlerinde biraz korku belirdi. Nelere kadir olduğumu biliyor olmalı. Elini avuçları yukarı bakacak şekilde uzattı, beni kendisinden üstün görüyor. Orta kalite bir takım elbise giyiyordu. Gri takıma, ördek yeşili bir gömlek ve vişne çürüğü bir kravat takmıştı. Ayağında tamamen alakasız kahverengi ayakkabılar vardı. Kıvırcık siyah saçları olmalıydı ama kısa kesilmişti. Uzun burnunun üzerine gümüş kaplama bir gözlük yerleşirmişti, ama genelde onların üzerinden bakıyordu kafasını öne eğip. Sonrasında gün içerisinde ki planımızı anlattı. Öğlen saatlerinde ve akşam saatlerinde kiminle buluşacağımız.
ÖSD Ğİİ LMX ESO NAN –R-
AİBKGZDO KSAİEYİL ŞEKTNZPB A-AİE-Lİ M-NOR-OA ---NA-M- ----L-A- ------T-
ile yemek yiyecektik. Saat 12’de dükkanın önüne geldik. Taş döşeme sokaklarda ilerlerken, havanın biraz olsun serinlediğini farkettim. Sanırım baharın başlangıcı tekrar insanları aptal yerine koyuyordu. Güzel hava yerini çok soğuğa bırakabilir. Dükkana girdiğimizde, normal bir antikacı gördüm. Eski eşyalar rafta, sağda ve solda rastgele duruyordu. Öndeki genç çırak bana gülümseyerek baktı. Sarı saçları ve bal rengi gözleri vardı. Gözleri yaşama sevinci doluydu. Ustasının arkada olduğunu söyledi. Arkaya geçtik, bizi görünce hemen ayağa kalktı ev sahibi. Düz adımlarla önce bana sonrasında yanımdakine elini uzattı. Eli tamamen dikti. Beni tanıyordu, çünkü önce belim elimi sıktı, ama buna rağmen bir üstünlük ya da altlık belirtisi göstermedi. Giydiği beyaz polo shirt ve kot pantolon ile iş adamı gibi durmuyordu hiç. Askılıkta duran siyah deri ceketi ve 2 silah için kemeri vardı. Silahları askıda değildi, masada olduğunu düşündüm. Konuşmanın ortalarında Den Den Mushi çaldı, özür beklerken cevap verdi. Kimin önünde olduğu önemli değil gibiydi. “Rüşvet verin ve her zaman ki gibi halledin.” Dedi. İşini parayla çözen bir adamdı. Bunu görebiliyordum, adada bolca rüşvet veriyor olmalıydı. Bir süre konuştuktan sonra ayrıldım.
Akşam ki randevu için güzel bir restorana gittik. Ghani isimli restoran tüm sahili ve limanı görecek görece yukarı bir yere inşa edilmişti. Gittiğimizde misafirlerimiz kapıdan girmek üzereydiler.
BK Aİ KT Aİ NO -N
40’larında ama oldukça zinde bir adamdı. Gür kahverengi saçlarını yana yatırmıştı. Giydiği mavi takım elbise, açık mavi gömlek ve koyu lacivert kravatla ziyadesiyle şık duruyordu. Siyah gözlerinden zeka akıyordu.
GZ EY NZ E- R- A- L-
50’li yaşların sonlarında olduğunu düşünüyorum. Kafasında ince bıyıkları hariç tek bir tüy yok. Siyah takım elbise, siyah gömlek ve siyah kravat. Buz mavisi gözlerinde bir arayış var. Mesleğiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Sürekli herkesi ve her yeri inceleyen gözleri vardı.
DO İL PB Lİ OA M- A- T-
Gri takım elbise, siyah gömlek ve siyah kravat. Şık ve bakımlı. Siyah saçları kısa kesilmiş, cennet yeşili gözleri ise neşeli bakıyordu. Ziyadesi ile yakışıklı ve fitti. Konuşurken ellerini ve bembeyaz dişlerini kullanıyordu. Mesleğinin hakkını veriyor olmalı.
Yemek beklediğim gibi üstü kapalı konuşmalarla geçmişti. Adanın işleyişi ve hiçbir memnuniyet ve ya aksi belirtilmeden. Kralın adı güzel sözlerle anılmıştı, ama gözler yalan söylemezdi. Yemekten sonra tatlı yedik ve ayrıldık.
Otele geri dönüp güzel bir banyo yaptıktan sonra uyudum. Yarın ki görüşeceğim kişiler son olacak ve akşam evime geri dönmek üzere gemiye bineceğim.
Sabahın erken saatinde buluştuk tekrar rehberimle. Planımızı anlattı.
GMMF ÜAOA NFTM DYYİ ÜAAL Z--Y
AKET KRLH ŞAİA AL-R MI-R MN-O ---S
İlk görüşeceğim kişiyle kendi evinde görüştük. Kocaman yapıda girişten itibaren 25 tane silahlı adam saydım. Ziyadesi ile büyük evin arkada bahçesinde mangal yapan hedefimle buluştum. Mavi gözleri ve sarı saçları vardı. 40’ların sonunda olduğunu düşündüm. Geleceğimi bilmesine rağmen atlet ve şortla karşıladı beni, ben gelip oturana kadar da yerinden kalkmadı. Konuşma biraz soğuk geçti.
Sonrasında ayrılıp, sıradaki hedefimle buluştum. Tekrar Ghani restoranındaydık. Güzel bir akşam yemeği eşliğinde ülkeyi ve yönetimini konuştuk. Kapkaranlık bakan gözlerden fazla bir şey anlamadım, dili çok sivri bu kişinin ülke yönetiminde büyük payı olduğunu düşünüyorum. Siyah uzun saçları arkadan bağlanmıştı, rahat bir kişiliği olmalıydı. Tatlıları yedikten sonra ayrıldım.
Akşam 8 gibi otelden çıktığımda yağmur yağıyordu. Tahmin ettiğim gibi soğuk hava kendini bir kez daha gösterecek.
Boş kumsaldan ayrıldın. Kumsaldan taş döşeme sokaklara çıktın. En fazla 3 kata çıkmış binalara göz gezdirdin. Sağda solda dükkanlar vardı. İleride kraliyet sarayında kadar bu düzen dikkatini çekiyor, kraliyet sarayından sonra ise doğuda bir dağ var.
Sokakta ilerlerken bir dükkan dikkatini çekiyor. Ön tarafı camdan oluşan dükkanın ismi Qanas. Bir oyuncak dükkanı ve camın sağ üst köşesinde bir balıkadam sembolü var. Bu sembolü bir yerden tanıdığını düşünüyorsun…
West Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 65
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Khatwat Fenice
Wesley’i görevi için gönderdikten sonra defter için çanta bakınacaktım ama bir saniye, bu defterin içinde ne var? Bakmak hiç aklıma gelmemişti. Hemen açtım ve gördüğüm şey, eski sarı yapraklar ve bir sürü yazılardı. A harfinden başladığına göre Z’ye kadar devam ediyordu. Atılan tarih 10 yıl öncesine aitti. Hızlıca karıştırmaya başladım, F harfine geldiğimde ise yere küçük bir defter düştü. Diğer sayfalarda da buna benzer bir defter vardı. Defter içinde defterin işi ne? Derken yerden aldım ve ona bakmaya başladım. Bir tür anı defteri gibiydi. Bu yazının babama ait olmadığı da aşikâr. Okumaya koyuldum.
ÖLŞMİT NİEOLA........ mı? Bu da ne demek oluyor? Yazı silinmiş mi yoksa bir çeşit şifreleme sistemi mi? Yazının devamında da bu tür şeyler var. Oldukça ilginç. “Hilal şeklinde bir körfez” mi? Sanki burası da hilali andırıyor. “Kıvırcık saçları ve gemici şapkası olan biriydi.” Hmm, sol gözünün üstünde yara olan burnu dik bir gemici mi? Ha bir de gezgin değil galiba, tıkılı olduğunu düşündüğüne göre.
Defter tamamen buna benzer yazılardan oluşuyor ama tanışdığı insanların hiç birinin ismi geçmemiş. Bu birbirine geçmiş harfler isimleri mi simgeliyor acaba. Kendime bir defter alıp bunların hepsini not etmeliyim. Küçük not defteri işimi görür. Bir de dolma kalem almalıyım.
Defteri kapadım ve boş kumsaldan ayrıldım. Taş döşemeli bir sokağa geldiğimde, en fazla üç katlı yapılmış binalara şöyle bir göz gezdirdim. Güzel bir şehirdi. Limana yakın yerlerde dükkanlar bol olmalıydı ki gözüme çarptı bir kaç tanesi. Ufka baktığımda, yüksekçe bir tepenin üstünde şaşalı bir yapı vardı. Bu bir çeşit tapınak, kale veya başka bir şey olabilir. Onun doğusunda ise bir dağ var. Yüksek bir dağ.
Burada böylece beklerken zaman kaybediyorum, en iyisi ilerlemek. Karşıma gelen ilk sokağa girdim. “Qanas” isminde bir dükkan gözüme çarptı. Bunun nedeni bir tür dejavu yaşamamdı. Dükkanın önünde ki simgeyi bir yerden tanıyordum sanki. Dükkana girip, selam verecektim. Önce ihtiyacım olan defteri kalemi ve çantayı alacaktım. Eğer başka bir yerden almam gerekirse oraya nasıl gideceğimi soracaktım. Sonrasında ise dükkandaki kişiye veya kişilere havadan sudan sorular soracaktım. Bu işlemi bir kaç sefer gerçekleştirip bana aşina olmalarını sağlayacağım. Benim gelip gitmelerime samimi, sorularıma ısındıklarında onlara, kıvırcık saçları olan gemici şapkası takan yaralı herifi soracaktım. Tabî usulüne uygun şekilde. Bunun için bir plan yapabilirim. Eğer defterimi ve kalemimi aldıysam, şu gezi/anı defterini baştan sona okuyacak ve gerekli yerleri defterime not edeceğim. Ondan sonra geniş çaplı araştırmam için yapacaklarımı madde madde not alacağım.
Rp out;
- Spoiler:
- İlginç bir yolculuktu. 4 denizden en güzel içkileri bulundurduğu rivayet edilen West Blue’daydım. Güzeller güzeli bir adaya gelmiştim. Hilal şeklindeki körfezde, bitmek bilmeyen sahilde yürümek bir harikaydı. Bahar havasını doyasıya yaşayabiliyordum adada. Saatlerce yürüdükten sonra iş vakti gelmişti ve adadakilerle tanışmam gerekiyordu.
ÖLŞMİT NİEOLA CMFREN EAİR-I LN-İ-Ş İ—S-T K—O-I L—N-N E----
Kıvırcık saçları ve gemici şapkası olan biriydi. Sinirli bir adamdı, sol gözünün üstündeki yara izi ile korkutucu görünüyordu. İnsanlara yukarıdan bakıyordu, el sıkışmak için elini uzattığında da, kendi avucu yere bakacak şekilde uzatmıştı. Kendini diğer insanlardan üstün gördüğüne kanaat getirdim. Ama böylesi bir yere kilitlenmişti ya da bir amacı mı vardı?
ÖLŞMİT NİEOLA........ mı? Bu da ne demek oluyor? Yazı silinmiş mi yoksa bir çeşit şifreleme sistemi mi? Yazının devamında da bu tür şeyler var. Oldukça ilginç. “Hilal şeklinde bir körfez” mi? Sanki burası da hilali andırıyor. “Kıvırcık saçları ve gemici şapkası olan biriydi.” Hmm, sol gözünün üstünde yara olan burnu dik bir gemici mi? Ha bir de gezgin değil galiba, tıkılı olduğunu düşündüğüne göre.
Defter tamamen buna benzer yazılardan oluşuyor ama tanışdığı insanların hiç birinin ismi geçmemiş. Bu birbirine geçmiş harfler isimleri mi simgeliyor acaba. Kendime bir defter alıp bunların hepsini not etmeliyim. Küçük not defteri işimi görür. Bir de dolma kalem almalıyım.
Defteri kapadım ve boş kumsaldan ayrıldım. Taş döşemeli bir sokağa geldiğimde, en fazla üç katlı yapılmış binalara şöyle bir göz gezdirdim. Güzel bir şehirdi. Limana yakın yerlerde dükkanlar bol olmalıydı ki gözüme çarptı bir kaç tanesi. Ufka baktığımda, yüksekçe bir tepenin üstünde şaşalı bir yapı vardı. Bu bir çeşit tapınak, kale veya başka bir şey olabilir. Onun doğusunda ise bir dağ var. Yüksek bir dağ.
Burada böylece beklerken zaman kaybediyorum, en iyisi ilerlemek. Karşıma gelen ilk sokağa girdim. “Qanas” isminde bir dükkan gözüme çarptı. Bunun nedeni bir tür dejavu yaşamamdı. Dükkanın önünde ki simgeyi bir yerden tanıyordum sanki. Dükkana girip, selam verecektim. Önce ihtiyacım olan defteri kalemi ve çantayı alacaktım. Eğer başka bir yerden almam gerekirse oraya nasıl gideceğimi soracaktım. Sonrasında ise dükkandaki kişiye veya kişilere havadan sudan sorular soracaktım. Bu işlemi bir kaç sefer gerçekleştirip bana aşina olmalarını sağlayacağım. Benim gelip gitmelerime samimi, sorularıma ısındıklarında onlara, kıvırcık saçları olan gemici şapkası takan yaralı herifi soracaktım. Tabî usulüne uygun şekilde. Bunun için bir plan yapabilirim. Eğer defterimi ve kalemimi aldıysam, şu gezi/anı defterini baştan sona okuyacak ve gerekli yerleri defterime not edeceğim. Ondan sonra geniş çaplı araştırmam için yapacaklarımı madde madde not alacağım.
Rp out;
- Spoiler:
- Çanta marketten aldığım 120.000'lik çantadır. Rp geçmişinde alacağım diye belirttiğim için gerçeklik adına araya sıkıştırayım dedim.
En son Wade L. Norwood tarafından Ptsi 22 Şub. 2016, 13:40 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Misafir- Misafir
Geri: Khatwat Fenice
Dükkandan içeri girdiğinde sıcak bir havanın dükkana hakim olduğunu görüyorsun. Raflar oyuncaklarla dolu. Cam kapıdan girer girmez sağ tarafındaki duvarda dizili düzinelerce bez bebeği görüyorsun. Renk renk, model model dizilmiş bez bebeklerin fiyatı 20.000 ß'den başlayıp 200.000 ß'ye kadar çıkıyor. Bu duvarın altında yerde, oyuncak evler dizili. Yaklaşık 15 tane olduğunu fark ettiğin evler boylarına göre dizilmiş. Küçücük evler 30.000 beri iken. Bir kedinin içinde rahatça dolaşabileceği bir ev 250.000ß ile işaretlenmiş. Bu duvarı karşındaki duvara bağlayan köşeye dizilmiş çapraz raflarda oyuncak arabaları görüyorsun. Boylarına göre yukarıdan aşağıya göre dizilmişler. Bir parmak boyunda ki oyuncak araba 5.000ß iken, içine bir çocuğun sığabileceği bir araba 500.000 ß. Karşındaki duvarda gözünü sola kaydırdıkça, silahlar, bıçaklar, çocuklar için maskeler görüyorsun. Balıkadam maskeleri, bir kaç insanın yüzüne benzeyen maskede var. Bu insanlar adanın önemli kişilerinden olabilir.
En son sol tarafında ise bir tezgah, arkasında dükkanın sahibi olduğunu düşündüğün 40 yaşlarında bir adam var. Sıkça dökülmüş saçlarının arasından kelini görebiliyorsun. Kaslı olmasına rağmen, yaşlılık etkisini göstermiş gibi. Biraz kambur önünde ki kağıda yoğunlaşmış. Girdiğinde çalan zili bile duymuş gibi görünmüyor. Tezgaha yaklaşınca, cam bir tezgah olduğunu farkediyorsun. İçerisinde paketlerinden çıkarılmamış nadide koleksiyon parçaları olduğunu düşündüğün kilitli bir tezgah. Bu küçük figürlerin fiyatı 400.000ß'den başlıyordu zira. En pahalı olansa 5.000.000 ß olarak etiketlenmişti.
Tezgaha yaklaştığında bile adam seni fark etmiyor. Önünde ki kağıda bir şeyler karalıyor. Yaklaşınca ne yazdığını görebiliyorsun.
Selam verdiğinde adam irkiliyor ve kağıdı hemen kapatıp katlıyor, bir zarfa koyuyor ve gülümseyerek "Buyrun efendim, ne istersiniz?" diye soruyor. Gözlüğünün arkasından mavi yorgun gözleri görebiliyorsun, mektubunda yazdığı gibi çokça sıkıntı çekmiş olmalı, buna rağmen bir profosyonel. İstediğin şeylerin kendisinde olmadığını, merkezdeki çarşıda çokça çeşidini bulabileceğini belirtiyor...
En son sol tarafında ise bir tezgah, arkasında dükkanın sahibi olduğunu düşündüğün 40 yaşlarında bir adam var. Sıkça dökülmüş saçlarının arasından kelini görebiliyorsun. Kaslı olmasına rağmen, yaşlılık etkisini göstermiş gibi. Biraz kambur önünde ki kağıda yoğunlaşmış. Girdiğinde çalan zili bile duymuş gibi görünmüyor. Tezgaha yaklaşınca, cam bir tezgah olduğunu farkediyorsun. İçerisinde paketlerinden çıkarılmamış nadide koleksiyon parçaları olduğunu düşündüğün kilitli bir tezgah. Bu küçük figürlerin fiyatı 400.000ß'den başlıyordu zira. En pahalı olansa 5.000.000 ß olarak etiketlenmişti.
Tezgaha yaklaştığında bile adam seni fark etmiyor. Önünde ki kağıda bir şeyler karalıyor. Yaklaşınca ne yazdığını görebiliyorsun.
- Mektup:
- Merhaba Patron,
Ben kulun G. Bazı sorunlar olduğu için mektubu yazmayı uygun gördüm. Umarım anlayış gösterir ve yardımcı olursun. Geçen sefer yolladığın pislik benden yüklüce para alıp, yatırım yapacağını ve rüşvet vererek adadaki konumumuzu güçlendireceğini söyledi. Benden aldığı 4.000.000 ß'yle birlikte ortadan kayboldu. Şu an çok fazla borca girmiş durumdayım. Dükkanı yakında kapatmam gerekebilir. Yardımına ihtiyacım var, bir kaç serseri bana dalaşıyor. Elimde kalan son nadide figürleri çalacaklarından korkuyorum. Bir tanesini onlara 1.000.000 ß'ye sattım. Başka birine 2.000.000 ß'ye satmaya çalışıyorlarmış. Faiş fiyat verdiğim için çalmaya çalışıyorlar. Bu kadar etmeyeceklerini öğrendiklerinde bana ne yaparlar bilmiyorum. Çok zor durumdayım. Lütfen patron bana yardımcı ol.
Detayları aşağıda veriyorum.
BAE EDA NIB İMD M--
BGAK AÖDH NNAA ADMY -E-İ -R-N -D-- -İ-- -Ğ-- -İ-- --N-
WBFA ELED SUNA TEİS --CI --E-
Selam verdiğinde adam irkiliyor ve kağıdı hemen kapatıp katlıyor, bir zarfa koyuyor ve gülümseyerek "Buyrun efendim, ne istersiniz?" diye soruyor. Gözlüğünün arkasından mavi yorgun gözleri görebiliyorsun, mektubunda yazdığı gibi çokça sıkıntı çekmiş olmalı, buna rağmen bir profosyonel. İstediğin şeylerin kendisinde olmadığını, merkezdeki çarşıda çokça çeşidini bulabileceğini belirtiyor...
West Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 65
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Khatwat Fenice
Dükkandan içeri girdiğimde sıcak bir esinti karşıladı beni. Dışarıda ki hafif rüzgârın verdiği soğukluğu alan cinsten.
İçeriye adım atar atmaz sağımda bulunan bezbekleri gördüm. 20.000'den 200.000 ß'ye kadar çıkıyordu. Oldukça pahalı geldi. Onun altında dizili olan evlerin 250.000 ß olması çok da fazla sayılmazdı. Kullanılan malzeme ve işçilik fazla olmalıydı. Kafamı ileriye doğru götürünce raflara dizilmiş arabaları farkettim. En küçüğü 5.000 ß en büyüğü ise 500.000 ß kadardı.
Çocukluğumda bunlardan çok daha kalitelilerine sahiptim. Milyonlar ediyordu diyebilirim. Peki ya şimdi ne haldeyim. Hmmph. Az bir parayla dünyanın öbür ucunda ahaha!
Tam karşımda ki duvarda ise en çok ilgimi çeken şeyi buldum. Silahlar, bıçaklar ve çocuklar için maskeler vardı. Balıkadama benzeyen, tuhaf insan simalarını andıran şekilde maskeler vardı. Bu dükkan dışarıdan göründüğü gibi olmamalı. Hem silah hem oyuncak. Bu bir mesaj mı yoksa cidden hepsi oyuncak mı?
Soluma döndüğümde ise tezgâhın arkasında oturan 40'lı yaşlarda ki adamı gördüm. İskemlesine oturmuş bir şeyler karalıyordu. Kapının iç kısmında ki açılınca ses çıkaran aksesuarın tiz sesini duymayacak kadar dalmış olmalı. Çünkü hâlâ bana dönmedi.
Kaslı görünüyor ama yavaştan sönmüş gibi. Yaklaştım ve cam tezgâhın önüne geldim. Altında paketlerinden çıkarılmış teşhir ürünleri gördüm. En küçük figürün altında 400.000 ß yazıyordu. En pahalısı da 5.000.000 ß değerindeydi.
Bu sırada bu kadar hareketime rağmen beni farketmeyen yaşlı adama doğru yaklaştım. Bir kağıda bir şeyler karalıyordu;
Görür görmez göz bebeklerim küçüldü. Yine aynı şey. "BAE EDA NIB İM...." mı?
Kodlama aynı. Kesinlikle aynısı. Bu bir şifreleme sistemi olmalı. Yazıların silinmesi değilmiş.
"Ben kulun G" Bu da ne demek oluyor? Kul mu? Nasıl bir tabir bu?
Kandırıldığından bahsediyor. 4.000.000 ß kaptırmış sanırım. Dükkana sataşan tipler mi? Hmmph. Detaylar;
"BAE EDA NIB İMD M--
BGAK AÖDH NNAA ADMY -E-İ -R-N -D-- -İ-- -Ğ-- -İ-- --N-
WBFA ELED SUNA TEİS --CI --E- " bunlar demek.
Kısa sürede mektubu zihnime yazıp, selam verdim. Apar topar kağıdı kapatıp bir zarfa koydu. Meraklı gözlerle bakmayıp benden şüphelenmesini istemedim. O yüzden bir aptalı oynar gibi, mektuptan habersiz ve şaşkın bir tavır takındım. Akabinde;
"Buyrun efendim, ne istersiniz?" diye sordu. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. Babamın ölmeden önce attığı bakışa benziyordu. O da yorgundu. Kıgh!
Bir not defteri, bir dolma kalem ve çanta almak istediğimi sordum. O ise buradan temin edemeyeceğimi ve çarşıya gitmem gerektiğini söyledi. Ben ise bir şekilde iletişim kurmalıydım. Zaten Wesley'e maske almayı düşünüyordum. Sorduğum soru mantıksızda olmayacaktı.
"Bayım maske imâl ediyorsunuz sanırım. Ben de bir tane almak istiyorum ama yetişkin biri için olmalı. Ayrıca tasarımını da kendim yapmak isterim. Eğer böyle bir şey mümkün ise fiyatını öğrenebilir miyim?"
Fiyatını uygun bulduğum takdirde, ertesi gün çizimi ona bırakacaktım ve samimiyet kuracaktım. Cevabımı aldıktan sonra çarşıya gittim ve ihtiyacım olan eşyaları temin ettim. Akşamı geçirebilmek için ucuz bir pansiyon arayışına girdim. Daha günün ortası dahi olmadığı için bulmaya vaktim vardı. Ucuz bir pansiyon buldum ve ertesine güne kadar defterde ki şifreleme sistemini çözmeye çalıştım yazdım karaladım yine de bulamadım. Yırttığım sayfanın haddi hesabı yoktu. O sırada maskenin tasarımını yapmıştım ve yaşlı adamın dükkanının yolunu tuttum.
Kapıdan içeri girdiğimde yine aynı yorgun hissiyat ile karşıladı beni. Çantadan çıkardığım defterimi açtım ve tasarımı gösterdim. Buna göre fiyat yapılandırması yapabilirdi. O sırada bir şekilde muhabbet açacak ve bir anı uyduracaktım. Dört adamı dövdüğüm ile ilgili bir yalandı bu. Tabî ki ben o hikayede haklı ve masum kişi olacaktım ki iyi biri olarak kafasında canlanayım. Oradan sonra bana bir şeyler anlatmasını bekleyeceğim...
İçeriye adım atar atmaz sağımda bulunan bezbekleri gördüm. 20.000'den 200.000 ß'ye kadar çıkıyordu. Oldukça pahalı geldi. Onun altında dizili olan evlerin 250.000 ß olması çok da fazla sayılmazdı. Kullanılan malzeme ve işçilik fazla olmalıydı. Kafamı ileriye doğru götürünce raflara dizilmiş arabaları farkettim. En küçüğü 5.000 ß en büyüğü ise 500.000 ß kadardı.
Çocukluğumda bunlardan çok daha kalitelilerine sahiptim. Milyonlar ediyordu diyebilirim. Peki ya şimdi ne haldeyim. Hmmph. Az bir parayla dünyanın öbür ucunda ahaha!
Tam karşımda ki duvarda ise en çok ilgimi çeken şeyi buldum. Silahlar, bıçaklar ve çocuklar için maskeler vardı. Balıkadama benzeyen, tuhaf insan simalarını andıran şekilde maskeler vardı. Bu dükkan dışarıdan göründüğü gibi olmamalı. Hem silah hem oyuncak. Bu bir mesaj mı yoksa cidden hepsi oyuncak mı?
Soluma döndüğümde ise tezgâhın arkasında oturan 40'lı yaşlarda ki adamı gördüm. İskemlesine oturmuş bir şeyler karalıyordu. Kapının iç kısmında ki açılınca ses çıkaran aksesuarın tiz sesini duymayacak kadar dalmış olmalı. Çünkü hâlâ bana dönmedi.
Kaslı görünüyor ama yavaştan sönmüş gibi. Yaklaştım ve cam tezgâhın önüne geldim. Altında paketlerinden çıkarılmış teşhir ürünleri gördüm. En küçük figürün altında 400.000 ß yazıyordu. En pahalısı da 5.000.000 ß değerindeydi.
Bu sırada bu kadar hareketime rağmen beni farketmeyen yaşlı adama doğru yaklaştım. Bir kağıda bir şeyler karalıyordu;
- Karalaması:
- Merhaba Patron,
Ben kulun G. Bazı sorunlar olduğu için mektubu yazmayı uygun gördüm. Umarım anlayış gösterir ve yardımcı olursun. Geçen sefer yolladığın pislik benden yüklüce para alıp, yatırım yapacağını ve rüşvet vererek adadaki konumumuzu güçlendireceğini söyledi. Benden aldığı 4.000.000 ß'yle birlikte ortadan kayboldu. Şu an çok fazla borca girmiş durumdayım. Dükkanı yakında kapatmam gerekebilir. Yardımına ihtiyacım var, bir kaç serseri bana dalaşıyor. Elimde kalan son nadide figürleri çalacaklarından korkuyorum. Bir tanesini onlara 1.000.000 ß'ye sattım. Başka birine 2.000.000 ß'ye satmaya çalışıyorlarmış. Faiş fiyat verdiğim için çalmaya çalışıyorlar. Bu kadar etmeyeceklerini öğrendiklerinde bana ne yaparlar bilmiyorum. Çok zor durumdayım. Lütfen patron bana yardımcı ol.
Detayları aşağıda veriyorum.
BAE EDA NIB İMD M--
BGAK AÖDH NNAA ADMY -E-İ -R-N -D-- -İ-- -Ğ-- -İ-- --N-
WBFA ELED SUNA TEİS --CI --E-
Görür görmez göz bebeklerim küçüldü. Yine aynı şey. "BAE EDA NIB İM...." mı?
Kodlama aynı. Kesinlikle aynısı. Bu bir şifreleme sistemi olmalı. Yazıların silinmesi değilmiş.
"Ben kulun G" Bu da ne demek oluyor? Kul mu? Nasıl bir tabir bu?
Kandırıldığından bahsediyor. 4.000.000 ß kaptırmış sanırım. Dükkana sataşan tipler mi? Hmmph. Detaylar;
"BAE EDA NIB İMD M--
BGAK AÖDH NNAA ADMY -E-İ -R-N -D-- -İ-- -Ğ-- -İ-- --N-
WBFA ELED SUNA TEİS --CI --E- " bunlar demek.
Kısa sürede mektubu zihnime yazıp, selam verdim. Apar topar kağıdı kapatıp bir zarfa koydu. Meraklı gözlerle bakmayıp benden şüphelenmesini istemedim. O yüzden bir aptalı oynar gibi, mektuptan habersiz ve şaşkın bir tavır takındım. Akabinde;
"Buyrun efendim, ne istersiniz?" diye sordu. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. Babamın ölmeden önce attığı bakışa benziyordu. O da yorgundu. Kıgh!
Bir not defteri, bir dolma kalem ve çanta almak istediğimi sordum. O ise buradan temin edemeyeceğimi ve çarşıya gitmem gerektiğini söyledi. Ben ise bir şekilde iletişim kurmalıydım. Zaten Wesley'e maske almayı düşünüyordum. Sorduğum soru mantıksızda olmayacaktı.
"Bayım maske imâl ediyorsunuz sanırım. Ben de bir tane almak istiyorum ama yetişkin biri için olmalı. Ayrıca tasarımını da kendim yapmak isterim. Eğer böyle bir şey mümkün ise fiyatını öğrenebilir miyim?"
Fiyatını uygun bulduğum takdirde, ertesi gün çizimi ona bırakacaktım ve samimiyet kuracaktım. Cevabımı aldıktan sonra çarşıya gittim ve ihtiyacım olan eşyaları temin ettim. Akşamı geçirebilmek için ucuz bir pansiyon arayışına girdim. Daha günün ortası dahi olmadığı için bulmaya vaktim vardı. Ucuz bir pansiyon buldum ve ertesine güne kadar defterde ki şifreleme sistemini çözmeye çalıştım yazdım karaladım yine de bulamadım. Yırttığım sayfanın haddi hesabı yoktu. O sırada maskenin tasarımını yapmıştım ve yaşlı adamın dükkanının yolunu tuttum.
Kapıdan içeri girdiğimde yine aynı yorgun hissiyat ile karşıladı beni. Çantadan çıkardığım defterimi açtım ve tasarımı gösterdim. Buna göre fiyat yapılandırması yapabilirdi. O sırada bir şekilde muhabbet açacak ve bir anı uyduracaktım. Dört adamı dövdüğüm ile ilgili bir yalandı bu. Tabî ki ben o hikayede haklı ve masum kişi olacaktım ki iyi biri olarak kafasında canlanayım. Oradan sonra bana bir şeyler anlatmasını bekleyeceğim...
En son Wade L. Norwood tarafından Ptsi 22 Şub. 2016, 13:40 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Misafir- Misafir
Geri: Khatwat Fenice
Yaşlı adam umutlu gözlerle sana bakıyor. "Fiyatı, umm fiyatı 1.000.000 ß." diyor, "Özel yapım bir maske her zaman pahalı olur bilirsin." diyor gözleri parlayarak. Senin vazgeçeceğini anlayınca, "Dur, 200.000ß'ye yapabilirim, o da sadece iyi bir insan gibi göründüğün için." diyor. Buradan çıkıp çarşıya alışverişini yapmaya gidiyorsun.
İşlek bir caddeden ilerleyerek merkez çarşıya ulaşıyorsun. Sağlı sollu ikiye ayrılmış yolun her iki tarafında da marketler var. İnsanlar sokakları doldurmuş, at arabaları caddelerde ilerliyor. Genelde restoran ve seyehat acentaları gözüne çarpıyor. Bir kaç tane den den mushi dükkanı görüyorsun. Aradığını bulduğun dükkanlar ile ara sokaklarda.
Ara sokaklara ilerledikçe kırtasiyeler, çanak çömlekçiler ve terziler görüyorsun.
İyi bir kalemi 50.000ß'ye alabilirken, orta seviye bir kalemi 30.000ß'ye alabilirsin. Not defteri ise, iyi kalite 75.000 ß iken, orta kalite defter 35.000ß.
İstediğin çantayı ise biraz daha ileride bir kitapçının yanında ki çanta dükkanında 120.000ß'ye buluyorsun.
Her şeyi aldıktan sonra tekrar oyuncakçıya gidiyorsun. Adam aynı yorgun gözlerle seni izliyor. Girdikten bir kaç saniye sonra gözleri tekrar neşeleniyor. Paraya ziyadesiyle ihtiyacı olduğu belli. "Dediğim gibi detaylı bir iş, ama 350.000ß'ye halledebilirim." diyor.
Sen hikayeni anlattıktan sonra, "Ah sanırım senin için 200.000 ß demiştim, üzgünüm yaşlılık işte." diyor. "Ee anlatsana dövüşte iyi misindir?" diye devam ediyor...
İşlek bir caddeden ilerleyerek merkez çarşıya ulaşıyorsun. Sağlı sollu ikiye ayrılmış yolun her iki tarafında da marketler var. İnsanlar sokakları doldurmuş, at arabaları caddelerde ilerliyor. Genelde restoran ve seyehat acentaları gözüne çarpıyor. Bir kaç tane den den mushi dükkanı görüyorsun. Aradığını bulduğun dükkanlar ile ara sokaklarda.
Ara sokaklara ilerledikçe kırtasiyeler, çanak çömlekçiler ve terziler görüyorsun.
İyi bir kalemi 50.000ß'ye alabilirken, orta seviye bir kalemi 30.000ß'ye alabilirsin. Not defteri ise, iyi kalite 75.000 ß iken, orta kalite defter 35.000ß.
İstediğin çantayı ise biraz daha ileride bir kitapçının yanında ki çanta dükkanında 120.000ß'ye buluyorsun.
Her şeyi aldıktan sonra tekrar oyuncakçıya gidiyorsun. Adam aynı yorgun gözlerle seni izliyor. Girdikten bir kaç saniye sonra gözleri tekrar neşeleniyor. Paraya ziyadesiyle ihtiyacı olduğu belli. "Dediğim gibi detaylı bir iş, ama 350.000ß'ye halledebilirim." diyor.
Sen hikayeni anlattıktan sonra, "Ah sanırım senin için 200.000 ß demiştim, üzgünüm yaşlılık işte." diyor. "Ee anlatsana dövüşte iyi misindir?" diye devam ediyor...
West Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 65
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Khatwat Fenice
Dün yaşlı adamın tarif ettiği şekilde çarşıya gitmiştim. İşlek bir caddeydi. Restoranlar ve seyahat acentaları oldukça fazlaydı. Galiba ziyaret edeni çoktu bu adanın. Aradığım dükkanı bulup, kaleme 30.000 ß, deftere ise 35.000 ß ödemiştim.
Tekrar oyuncakçıdaydım. 200.000 ß'ye yaparım dediği maskeye şimdi 350.000 ß diyordu lakin ben dün pazarlık yapar, fiyatı düşürürüm diye düşünüyordum. Bu maske fiyatlarında cidden bir anormallik vardı ama önce bi muhabbete gireyim dedim ve anlatmaya başladım. Tabî öncesinde adımın Pell olduğunu söyleyecektim ve nezaketen ondan ismini duymayı bekleyecektim.
Önce ki gün bana 1.000.000 ß'ye yapacağını söylemişti ama ben vazgeçecekmiş hissiyatı verince bir anda 200.000 ß'ye çekmişti fiyatı. Pazarlık edebilirim diye düşünüyorum. Hikayemi anlatmadan önce 350.000 ß demiş, dinledikten sonra yine 200.000 ß'ye çekmişti. Kesinlikle pazarlık edecektim. Öncelikle maskelerin altında bir fiyat olup olmadığına bakacaktım ve 25.000 ß verebileceğimi söyledim. O sırada bana;
"Ee anlatsana dövüşte iyi misindir?"
Diye sordu. Ben ise şöyle cevapladım;
"İlgini çekti sanırım. Sen de geçmişte güçlü biriymiş gibi duruyorsun. Senin de anlatacağın bir şeyler olmalı. Gerçi benimkisi biraz dertleşmek gibiydi. İyi geldiğini söyleyebilirim. Dertleşmek, derdini anlatmak insanı rahatlatıyor. Güzel bir Bûfên atasözü var bilir misin?"
"Mutluluğunu paylaş ki çoğalsın, derdini paylaş ki çözüm bulasın"
Tekrar oyuncakçıdaydım. 200.000 ß'ye yaparım dediği maskeye şimdi 350.000 ß diyordu lakin ben dün pazarlık yapar, fiyatı düşürürüm diye düşünüyordum. Bu maske fiyatlarında cidden bir anormallik vardı ama önce bi muhabbete gireyim dedim ve anlatmaya başladım. Tabî öncesinde adımın Pell olduğunu söyleyecektim ve nezaketen ondan ismini duymayı bekleyecektim.
- HİKAYE:
- Bir çiftlik evinde dünyaya geldim bay -----. Fakir bir ailenin tek çocuğuydum. Galiba fakir olduğumuz için tek çocuktum. Benden başka kardeşim olsa sanırım büyük sıkıntı çekerdik. Evimiz tarım yapmaya müsait, dere kenarına pek yakın ve yüksek bir rakımdaydı. Sadece küçükbaş hayvan besleyebiliyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam 40 kadar küçükbaş hayvanımız vardı. Mutluyduk, geçinip gidiyorduk.
Ben 18 yaşına geldiğimde babam aramızdan ayrılmıştı. Annemle tek başıma yaşıyordum artık. Babamın gidişini kabullenmiştik, eskisi kadar keyifli olmasakta mutluymuş rolü yapabiliyorduk. Günler ayları kovaladı, yuvarlanıp gidiyorduk. Tâ ki annem hastalanana kadar. Köyümüzün hekimi ne yaptı etti ama annemin hastalığına çare bulamadı. Teşhis dahi koyamadığı için iyileştiremiyordu. Eğer annemin yaşamasını istiyorsam şehir merkezine gitmemizi, orada tedarikli bir hastanede muayene ettirmemiz gerektiğini söyledi. Bir hafta içinde tüm hayvanlarımızı sattık. Evimizin kapısına kilit vurup şehrin yolunu tuttuk. İlk zamanlar bir pansiyonda kaldık, fakir olduğumuz için ucuzdu. Geceleri pencereden rüzgâr şarkı söyler gibi içeriye sızıyordu. İlk günü o pansiyonda atlattıktan sonra ertesi sabah erkenden hastaneye götürdüm. O kadar çok doktor vardı ki ilgilenen, burada kesin çare bulacağımızı düşünmeye başlamıştım. Öyle de oldu ancak tedavi ücreti inanılmaz bir rakamdı. Ücret tamı tamına 25.000.000 ß'ydi. Hayatımda hiç bir arada görmediğim kadar çok para demekti bu. Hayvanlardan elde ettiğimiz para ise sadece 5.000.000 ß'ydi. Acilen satmamız gerektiği için çok ucuza vermek zorunda kaldık. Benim ise acilen 20.000.000 bulmam gerekiyordu. Annemi hastanede bırakıp para bulmanın derdine düşmüştüm. Etrafa soruyordum, yardım istiyordum, deli gibi dolanıyordum ki bir tefeci ile karşılaşana kadar. Gerçi tanıştığım adam ona çalışan biriydi. Tefecinin yanına götürdü beni. Mıntıkası oldukça tenha bir yerdi. 10-15 kadar adamını saydım.
Tanıştıktan sonra durumumu anlattım. Bana %50 faiz ile 20.000.000 verebileceğini söyledi. 20 ayda bu parayı benden tahsil edeceğini söyledi. Ben de mecburen kabul ettim arkasını düşünmeden. Parayı tek tek bir çantaya saydı. Peşimede iki adam takıp beni gönderdi. Apar topar hastaneye gittik ve tedavi ücretini ödedim. Ellerin ne geliyorsa yapmalarını rica ettim. O andan sonra bana bir lordmuş gibi muamele gösterdiler. Para insanları gerçekten bozuyor olmalı dedim içimden. Günler, haftaları kovaladı. Tedavi süreci 2 aydı. Doktor öyle söylemişti.
Haftalar sonra annem tedaviye cevap vermişti. Artık düzeliyordu. O sırada parayı ödeme günümde geliyordu. Bir ayım dolmak üzereydi. Adamları her yerde beni sıkıştırıyor, para istiyorlardı. Her gün köşe kapmaca oynar gibi onlardan kaçıyordum. Geceleri hastaneye gizlice girip annemi öyle ziyaret edebiliyordum. Eğer öyle yapmasaydım kapıda ki adamlarına yakalanabilirdim. Aslında en çok anneme zarar vermelerinden korkuyordum parayı ödemeliydim. Bu insanlar o para için birini acımadan öldürebilirlerdi. O ölen kişi ben olmalıydım, annem değil.
Bu köşe kapmaca tam 2 ay sürdü. Artık annem ayağa kalkabiliyordu. Tefecinin adamları ise şehrin her yerinde beni arıyorlardı. Bulsalar yiyeceğim dayağın haddi hesabı yoktu. Bir gece yine hastaneye gizlice girmiş annemin kaldığı odaya doğru yönelmiştim. O odanında kapısına bir bekçi koymuştu namussuzlar. Ben de pencereden girmek zorunda kaldım. İçeriye girip;
"Geciktiğim için üzgünüm anne. Bugün nasıl hissediyorsun?" dedim ama cevap alamadım. Annem her gece uyumayıp beni beklerdi. Bir kaç kere daha seslendim. Sesimi de fazla yükseltmedim ki dışarıda ki adam beni duymasın. Yine cevap alamayınca yatağına yan oturup omuzundan hafifçe silkeledim. O anda çok tuhaf bir his bürüdü bedenimi. Annemin vücudu sertleşmişti. Ağır gibiydi. Hemen elimi tenine koydum ve soğukluğu hissettim. Kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Hayatta ki tek varlığımı da kaybetmiştim. Ama nasıl? Tedavisi iyi gidiyordu, yürüyordu, gülüyordu. Ne oldu birden?
O kadar sinirlenmiştim ki bu işi o tefecilerin yaptığından emindim. Yaptığım aptallığın cezasını fersah fersah saniyeler içinde çekiyordum. Azap çukurunda yanıyormuşçasına içten içe bitiyordum. Öyle hiddetlendim ki koşarak kapıya zıplayıp tekmeyi vurdum. Öyle bir vurdum ki, kapının önünde ki adamı anında yere serdim. Darbenin etkisiyle yerden kalkamadı, ben de etraftan sert ne bulduysam kafasına kafasına vurdum. O kadar çok vurdum ki, kafasının altında ki döşeme bile zedelendi. Öfkem durmuyordu. Bitmek tükenmek bilmez bir enerjiyle dışarı fırladım. Tabî adamın silahınıda kapmıştım. Eski para çantasına biraz taş doldurup, koşarak adamın mıntıkasına gittim. Kapıda iki adam karşıladı beni. Patronlarını görmek istediğimi ve ödeme yapacağımı bildirdim. Çantayı arama gereği duymadılar. Silah ise hayalarımın arasındaydı. Oraya da bakmadılar. İçeri sorunsuz girdim. Arkamda bir eskort ilerlemeye koyulduk. Yolun yarısında lavaboya gitmem gerektiğini söyledim ve o ahmak buna müsade etti. Lavaboda silahı çıkartıp belime koydum. Birlikte patronun yanına kadar geldik.
Patronları, ahşap bir masanın arkasında deri bir koltukta puro yakmış oturuyordu. Masanın önünde sağ koltukta bir adamı, arkamda bir adamı ve ayakta iki adamı daha vardı. Bana;
"Hoş geldin. Bizde seni bekliyorduk." Dedi lanet olası. Öyle öfkeliydim ki nasıl bastırdığımı hâlâ anlayamıyorum. Annemi öldürmüş olmalarına rağmen yüzlerinde en ufak bir duygu ifadesi yoktu. Taş dolu çantayı uzatıp açmasını bekledim. O sırada herkes çantaya yöneldiğinden silahımı çektim ve iki yanında duran adamlara ateş açtım. İki el solundakine, bir el önündekine, bir el ise sağındaki adama sıkar sıkmaz sağ dirseğim ile arkamda ki adama yerleştirdim. Öyle hızlı hareket ettim ki 10 saniyede koca odada iki kişi kalmıştık. Çenesine patlattığım eleman acıdan yere düşmüştü. Bir el de onun kafasına sıktıktan sonra şamdanın orada duran beyzbol sopalarından bir tane kaptım. Patrona o kadar çok vurdum ki, yerde ki halı desenine karıştı. Kapıda ki iki adamı da aynı sopayla öldürdüm.
Önce ki gün bana 1.000.000 ß'ye yapacağını söylemişti ama ben vazgeçecekmiş hissiyatı verince bir anda 200.000 ß'ye çekmişti fiyatı. Pazarlık edebilirim diye düşünüyorum. Hikayemi anlatmadan önce 350.000 ß demiş, dinledikten sonra yine 200.000 ß'ye çekmişti. Kesinlikle pazarlık edecektim. Öncelikle maskelerin altında bir fiyat olup olmadığına bakacaktım ve 25.000 ß verebileceğimi söyledim. O sırada bana;
"Ee anlatsana dövüşte iyi misindir?"
Diye sordu. Ben ise şöyle cevapladım;
"İlgini çekti sanırım. Sen de geçmişte güçlü biriymiş gibi duruyorsun. Senin de anlatacağın bir şeyler olmalı. Gerçi benimkisi biraz dertleşmek gibiydi. İyi geldiğini söyleyebilirim. Dertleşmek, derdini anlatmak insanı rahatlatıyor. Güzel bir Bûfên atasözü var bilir misin?"
"Mutluluğunu paylaş ki çoğalsın, derdini paylaş ki çözüm bulasın"
En son Wade L. Norwood tarafından Ptsi 22 Şub. 2016, 13:41 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Misafir- Misafir
Geri: Khatwat Fenice
- Hikaye:
- "GiGiGiGi. Var evlat, benim de anlatacak hikayem var. Bu dükkanı kurduğum ilk gündü sanırım. Borç harç içinde eve ekmek götürmeye çalışıyordum. Yazın sıcağı, dükkanı ne dertlerle açmışım bilemezsin.
Bu dükkanı kendi ellerimle yaptım ben evlat. Tuğlaları tek tek ben yerleştirdim, tüm sıvasını ben cektim. Bir tek cam işinden anlamam, onu da sağ olsun Hanımın kardeşi camcıdır. Çok güzel cam koyar, koymalara doyamazsın. GiGiGiGi. Neyse, sonrasında kendi el yapımım oyuncakları dükkana getirdim. Arkada atolyem istiyorsan gidelim ve sana nasıl yapıldığını göstereyim, bir çırağım yok, çünkü dükkanım tehlikede ve yanımdaki kimsenin zarar görmesini istemiyorum, dedin ya Pell, anneme zarar vermesinler bana zarar versinler diye. Aynen ondan işte. Çırağım yok, arkada çalışmak istiyorum ama dükkanı boş bırakamıyorum, mecburen kapattıktan sonra sabah kadar oyuncak yapıyorum. 40 yaşındayım ben amına koyayım, 40. Şu halime bak. Eskiden beni gören adam çekinir, 2 adım geri atardı.
Velhasıl hikaye istiyorsan buyur. Dükkanı açmadan önceydi. O zamanlar 16 yaşındayım, yeni evlenmişim. Ben diyeyim 5 ay, sen de 10. Hanım çocuğumuzu müjdeledi, bense inşaattan inşaata amelelik yapıyordum. 3 kuruş para alabilsem şükrediyordum. Hanım melek sağolsun, hiç bir kere paranın azlığına gem vurmadı. Neyse baktım böyle olmayacak, çocukta yolda, inşaattan yömyemi vermediklerinde tuğlaydı, çimentoydu, ağaçtı, çekişti, çiviydi almaya başladım. Zaten borçlanmışlardı bana. Ben de öküz gibiyim afedersin. Bir şey demediler.
Gündüz inşaatta amelelik yapıyorum, akşam gelip dükkanı yapıyorum sabaha kadar. O zamanlar gencim tabi, vücüdum için normal gece gündüz çalışmalar. Ama şimdi öyle mi? Öyle mi ha? Değil lan. Değil, 2 senede çöktüm. Hepsi o şerefsiz balıkların yüzünden. Koruma parası diye belimi büktüler. Her ay paramı aldılar, dükkanın önünede simgelerini koydular ama bir sike yarıyor mu diye sorsan, yaramıyor lan. Yaramıyor işte. Gelen geçen sataşıyor bana. Şimdi de sen Pell, şimdi de sen beni sikmek istiyorsun.
Maskenin değeri 100.000 ß. İstersen daha azını verebilirsin, zor durumda olduğum için ne verirsen kabul edeceğim Pell. Sonra da bir keyif sigaranı alırım.
Hikayeden sonra ayağa kalkıp arka tarafa geçmek için maskelerin yanına doğru gidiyor. Maskeleri oynatınca birinin arkasına iliştirilmiş fiyat etiketini görüyorsun.
Gördüğün fiyat etiketi 150.000ß.
West Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 65
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Khatwat Fenice
Düşündüğüm gibi olmuş, yaşlı adam bana hikâyesini anlatmıştı. Balıklara sövmesinden hikâyesinin gerçek olduğuna inandım. Normalde yalandan bir hikâyeye böyle bir bilgiyi eklememek gerek diye düşündüm. Yalnız yaşlı adam bana ismini bağışlamamıştı.
Hikâyeye göre Oswald ve adamları ona koruma sağlıyordu. Batı Mavi'de böyle bir şeye neden ihtiyacın olsun ki. Her zaman ki taktiği kullanıyorlar. Önce sorun yaratıp sonra gelip çözücü rolünü oynuyorlar. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, yıllar önce bir ülkeye korumalık teklifi vermişlerdi. Bu işte gerçekten iyi para vardı. Tüm bir ülkeyi korumak iyi bir kazanç sağlarken, ülkenin içine yavaş yavaş yerleşmeni ve karanlık işlerini yapmana olanak sağlıyordu. Bir nevi ülkeyi sömürürken onun gerçek sahibi olmanın ilk adımıydı. Yıllar önce bir ülkeye aynı teklif ile gitmiş Rudy lakin teklif reddedilmiş. Bu yüzden tüm ülkeyi kundakladılar ve ülkenin kralı koruma talebinde bulunmak zorunda kaldı. Tabî yakanda onaranda kendisi olduğu için, olayı tereyağından kıl çeker gibi halletmişlerdi.
Bu olayda buna benzer bir durum olabilir. Çünkü Oswald gibi büyük bir gücün olduğu yerde 2-3 serseri hiç bir şeydi. Ama durum öyle değilse, Wesley'i görmeleri kaçmalarına neden olabilir. Bu arada Wesley ne yaptı acaba. 6 gün sonra sahile inip kontrol etmeliyim.
Bekleyip görelim kimmiş bu adamlar necilermiş daha detaylı bilgi lazım bana.
Maskenin değeri 100.000 ß dedi adam. Bu seferde yarı yarıya düşürdü fiyatını. Sonra arkaya atölyeye doğru peşinden gittim o sırada elimle maskelerin altında ki etikete baktım. 150.000 ß yazıyordu. Oldukça sağlam olmalı 150.000 ß olduğuna göre. Yalnız ben bu parayı ödersem parayı har vurup harman savurmuş olacağım. 100.000 ß vermek en iyisi. Hem adamın gönlü olmuş olur, hem de yatırım.
Hikâyeye göre Oswald ve adamları ona koruma sağlıyordu. Batı Mavi'de böyle bir şeye neden ihtiyacın olsun ki. Her zaman ki taktiği kullanıyorlar. Önce sorun yaratıp sonra gelip çözücü rolünü oynuyorlar. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, yıllar önce bir ülkeye korumalık teklifi vermişlerdi. Bu işte gerçekten iyi para vardı. Tüm bir ülkeyi korumak iyi bir kazanç sağlarken, ülkenin içine yavaş yavaş yerleşmeni ve karanlık işlerini yapmana olanak sağlıyordu. Bir nevi ülkeyi sömürürken onun gerçek sahibi olmanın ilk adımıydı. Yıllar önce bir ülkeye aynı teklif ile gitmiş Rudy lakin teklif reddedilmiş. Bu yüzden tüm ülkeyi kundakladılar ve ülkenin kralı koruma talebinde bulunmak zorunda kaldı. Tabî yakanda onaranda kendisi olduğu için, olayı tereyağından kıl çeker gibi halletmişlerdi.
Bu olayda buna benzer bir durum olabilir. Çünkü Oswald gibi büyük bir gücün olduğu yerde 2-3 serseri hiç bir şeydi. Ama durum öyle değilse, Wesley'i görmeleri kaçmalarına neden olabilir. Bu arada Wesley ne yaptı acaba. 6 gün sonra sahile inip kontrol etmeliyim.
Bekleyip görelim kimmiş bu adamlar necilermiş daha detaylı bilgi lazım bana.
Maskenin değeri 100.000 ß dedi adam. Bu seferde yarı yarıya düşürdü fiyatını. Sonra arkaya atölyeye doğru peşinden gittim o sırada elimle maskelerin altında ki etikete baktım. 150.000 ß yazıyordu. Oldukça sağlam olmalı 150.000 ß olduğuna göre. Yalnız ben bu parayı ödersem parayı har vurup harman savurmuş olacağım. 100.000 ß vermek en iyisi. Hem adamın gönlü olmuş olur, hem de yatırım.
Misafir- Misafir
Geri: Khatwat Fenice
Arka tarafa geçtiğinde bir an şok oluyorsun. Dükkanın yaklaşık 3 katı genişliğine sahip atölyede neredeyse hiç makine yok. Kocaman atölyenin içi maskeler, oyuncak bebekler, oyuncak arabalar ve oyuncak silahlarla dolu. Ortada bir yerde uzun bir masa, üzerinde dikiş makinası, onun sağında küçük bir masada çekiç, tornavida ve açık alet edevat çantası var. Alet çantasında küçük vidalar ve boy boy dizili tornavidalar var. Alt kısımda başka aletler olduğunu tahmin ediyorsun ama göremiyorsun.
Çalışma masasının çekmecelerine göz attığında isim sırasına göre dizildiğini görüyorsun.
Araba
Bebek
Ev
Maske
Silah
Tren..
Açık olan Araba çekmecesinde birden fazla küçük kutunun olduğunu içinde de parçalar olduğunu görüyorsun. Bu adam düzenliydi ve her şeyini dediği gibi kendi yapıyordu. Odanın sağ uzak köşesinde bulunan alçı torbasına doğru gitti. Üzerinde 50 kilo yazan alçı poşetini tek eliyle kaldırıp, sol uzak köşeye gitti. Işığı yaktığında karanlıkta kalan diğer bir çalışma masasını gördün. Getirdiği alçı poşetini çıkarıp demir bir kase ile kare bir kaba döktü, içine biraz su ekleyip yaklaşık 3 dakika bekledikten sonra, az sertleşen alçıya çiviyle verdiğin resme göre çizmeye başladı. Çizimi bitirdikten sonra alçı neredeyse kurumuştu. Eline plastik bir çekiç alıp kalıbı oluşturmaya başladı."El emeği bir başkadır. Seri üretim ucuz olabilir ama kalite olarak asla insan emeğinin yerini tutamaz." diyor oturduğu masadan.
Karanlıkta kalan köşeye göz gezdirdiğinde bu masada da çekmecelerin isimlendirildiğini görüyorsun. Bu sefer ise aşamalara göre dizilmiş.
Alçı
Kalıp
Plastik
Soğutma
Boyama
"İşim yaklaşık 3 saat sürer. Maskenin çıkması da yarını bulur. Dükkanı kapatıyorum, istersen bekle istersen git yarın gel." diyor. Sonrasında önüne dönüyor. Pür dikkat kırılgan alçı üzerinde kalıp çıkarıyor. Her bir çizgiyi çiziyor. Maskede ki kabartmalar için maskeyi oyuyor. İşini o kadar dikkatle yapıyor ki çıksan da kalsan da onun için farketmez artık...
Çalışma masasının çekmecelerine göz attığında isim sırasına göre dizildiğini görüyorsun.
Araba
Bebek
Ev
Maske
Silah
Tren..
Açık olan Araba çekmecesinde birden fazla küçük kutunun olduğunu içinde de parçalar olduğunu görüyorsun. Bu adam düzenliydi ve her şeyini dediği gibi kendi yapıyordu. Odanın sağ uzak köşesinde bulunan alçı torbasına doğru gitti. Üzerinde 50 kilo yazan alçı poşetini tek eliyle kaldırıp, sol uzak köşeye gitti. Işığı yaktığında karanlıkta kalan diğer bir çalışma masasını gördün. Getirdiği alçı poşetini çıkarıp demir bir kase ile kare bir kaba döktü, içine biraz su ekleyip yaklaşık 3 dakika bekledikten sonra, az sertleşen alçıya çiviyle verdiğin resme göre çizmeye başladı. Çizimi bitirdikten sonra alçı neredeyse kurumuştu. Eline plastik bir çekiç alıp kalıbı oluşturmaya başladı."El emeği bir başkadır. Seri üretim ucuz olabilir ama kalite olarak asla insan emeğinin yerini tutamaz." diyor oturduğu masadan.
Karanlıkta kalan köşeye göz gezdirdiğinde bu masada da çekmecelerin isimlendirildiğini görüyorsun. Bu sefer ise aşamalara göre dizilmiş.
Alçı
Kalıp
Plastik
Soğutma
Boyama
"İşim yaklaşık 3 saat sürer. Maskenin çıkması da yarını bulur. Dükkanı kapatıyorum, istersen bekle istersen git yarın gel." diyor. Sonrasında önüne dönüyor. Pür dikkat kırılgan alçı üzerinde kalıp çıkarıyor. Her bir çizgiyi çiziyor. Maskede ki kabartmalar için maskeyi oyuyor. İşini o kadar dikkatle yapıyor ki çıksan da kalsan da onun için farketmez artık...
West Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 65
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Khatwat Fenice
Yaşlı adamın arkasında devam ettim. Dükkanın arka kısmına geldiğimizde satış yaptığı yerden hemen hemen iki, üç kat daha büyük bir alanın içinde buldum kendimi. Etrafa hızlı bir göz attığımda dikiş makinesinden başka bir makine yoktu. Koca yerde, tamamen el işi ile hallediyor olmalı tüm işlerini.
Burnuma, ahşabın çeşit çeşit kokularını, alçının keskin kokusunu ve kapalı bu alanın biriktirdiği nahoş kokuyu çektim. Uzaktan bakıldığında yılların eskittiği bu atölye baskın olmayan duygularıma iğne batırmıştı. Lanet ihtiyar.
Bu kocaman yerde yarı tamamlanmış, tamamlanmamış veya tamamlansa bile satılamayacak halde olan bir çok maske vardı. Aynı şekilde oyuncak bebekler, oyuncak arabalar, silahlar ile doluydu. Ortada bir yerde uzun ahşap bir masa. Belli ki ceviz ağacından yapılma, yoksa bu kadar yılı kaldıramazdı. Kırılır, ezilir, bükülür, çatlardı. Belki de daha sağlam bir ağaçtır. Kim bilir.
O masanın üstünde bir dikiş makinası, hemen yanında bir çekiç, tornavida ve alet çantası vardı. Bu kadar işi masada ki o alet çantasıyla yapabiliyorsa, gerçekten hayranlık uyandırıcı. Uzaktan çantanın içeriğini göremesemde tahmin etmek zor değil. Vidalar, somunlar, civatalar ve türevleri şeyler bulunuyor olmalıydı. İşi için ne varsa koyduğu bir çanta sonuçta her türlü, envai çeşit alet olabilir. Alt tarafı ise hiç göremiyorum. Bir göz atmalıyım, fırsatını bulduğum an da.
O sırada yaşlı adam, odanın sağ uzak köşesinde duran çuvallara doğru yöneldi. İçinde talaş mı vardı acaba. Üzerinde 50 kg yazan çuvalı tek eliyle kaldırdı ve sol uzak köşeye götürdü. Hâlâ iş var bu ihtiyarda. O sırada ben de masaya yaklaştım ve göz attım. Hemen hemen altı adet çekmece vardı. Çaktırmadan açıp baktığımda sırasıyla çekmecelerin üstünde şunlar yazılıydı;
Araba
Bebek
Ev
Maske
Silah
Tren..
Diye gidiyordu. En üst çekmece açıktı, göz ucuyla birden fazla küçük kutunun olduğunu gördüm. Bazıları açıktı ve içlerinde parçalar vardı. İçimden bu adam düzenliydi dedim, her şeyini ayrı ayrı yerlerde muhafaza ediyordu. O sırada bir ışık yandı. Yaşlı adamın gittiği yeri aydınlattı ve önünde bulunduğum masadan ayrı bir masa daha olduğunu gördüm. Yakınına bıraktığı alçı çuvalından bir kase kadar alıp, masanın üstünde kare bir zemine döktü. İçine su ekledi ve başka bir yerden aldığı çivi ile verdiğim çizime bakmaya başladı. Kafasında bir şeyler oluşturuyordu sanırım. Bu işlem 2-3 dakika sürdü ve kuruduğundan emin olduğu alçıya, elinde ki çivi ile müdahale etmeye başladı. Alçının sertliğini kontrol ederek, çiviyle çizimine devam ediyordu ki çok geçmeden işini bitirdi. Sonra benim olduğum masaya gelip, dikiş makinasının sağında ki çekici aldı. Plastik bir çekiçti. Diğer masaya döndü ve kalıbı oturtmak için yavaşça maskenin belli bölgelerine vurmaya başladı. O sırada ağzından bir kaç kelime döküldü. Piskolojik olarak ya o konuşacaktı ya da ben. Bu sessizlik bir şekilde bozulmalıydı. O kadar sohbetin üzerine bir şeyler eklenmeliydi. Böyle okumuştum antropoloji üzerine okuduğum kitaplarda.
"El emeği bir başkadır.Seri üretim ucuz olabilir ama kalite olarak asla insan emeğinin yerini tutamaz." dedi çekiç darbelerinin ahengiyle.
Karanlıkta durduğu köşeyede göz gezdirdim boş boş beklerken. Yine bu masada olduğu gibi çekmeceler ve isimlikler vardı. Sırasıyla;
Alçı
Kalıp
Plastik
Soğutma
Boyama
Diye göz atarken yine lafa girdi;
"İşim yaklaşık olarak 3 saat sürer. Maskenin çıkması da yarını bulur. Dükkanı kapatıyorum, istersen bekle istersen git yarın gel." dedi. Sonra elinde ki çekiç ile oturttuğu kalıptan, iğneye iplik geçirir gibi elleri titreyerek, pür dikkat kalıbı çıkarıyordu. Her bir çizgiyi çiziyor, maskede ki kabartmalar için maskeyi oyuyordu. İşini o kadar dikkatle yapıyor ki çıksam da kalsam da pek farkedecek gibi durmuyor.
Kalmam da sakınca görmeyecekse, o işini yaparken ben de önce numaradan yaptığı işleri inceleyecektim. Tâ ki lafa girip baktığım şeyler hakkında bir kaç şey söyleyene kadar. Eğer söylemezse en son yanına gelip onu seyredeceğim. Yine konuşmaz ise aldığım felsefe ve insan bilimi derslerine başvurabilirim. Acaba direk etkiye tepki oluşur mu? Daha çok bilgi almalıyım. Şifreli kelimelerin anahtarı bu yaşlı adamda. Arkadaşlığını elde edemezsem bana anahtarı vermeyebilir. Ah belki de bu adama yardım etmeliyim. Ama şimdi hiç bir stratejim işe yaramazsa, lafı evirip çevirip hikayesinde ki balıkadamlara getireceğim ve direk lafa girip;
"Bu balık adamlar nasıl birileri? Yöntemleri nelerdir? Senden haraç almaya kaç kişi geliyor? Ne kadar güçlüler? Kaç kişiler? Eğer yardımcı olmamı istiyorsan beni bilgilendirmelisin Bay ----"
Ah hala ismini bahşetmedi. Belki bu gafımdan sonra bahşeder. Görelim...
Burnuma, ahşabın çeşit çeşit kokularını, alçının keskin kokusunu ve kapalı bu alanın biriktirdiği nahoş kokuyu çektim. Uzaktan bakıldığında yılların eskittiği bu atölye baskın olmayan duygularıma iğne batırmıştı. Lanet ihtiyar.
Bu kocaman yerde yarı tamamlanmış, tamamlanmamış veya tamamlansa bile satılamayacak halde olan bir çok maske vardı. Aynı şekilde oyuncak bebekler, oyuncak arabalar, silahlar ile doluydu. Ortada bir yerde uzun ahşap bir masa. Belli ki ceviz ağacından yapılma, yoksa bu kadar yılı kaldıramazdı. Kırılır, ezilir, bükülür, çatlardı. Belki de daha sağlam bir ağaçtır. Kim bilir.
O masanın üstünde bir dikiş makinası, hemen yanında bir çekiç, tornavida ve alet çantası vardı. Bu kadar işi masada ki o alet çantasıyla yapabiliyorsa, gerçekten hayranlık uyandırıcı. Uzaktan çantanın içeriğini göremesemde tahmin etmek zor değil. Vidalar, somunlar, civatalar ve türevleri şeyler bulunuyor olmalıydı. İşi için ne varsa koyduğu bir çanta sonuçta her türlü, envai çeşit alet olabilir. Alt tarafı ise hiç göremiyorum. Bir göz atmalıyım, fırsatını bulduğum an da.
O sırada yaşlı adam, odanın sağ uzak köşesinde duran çuvallara doğru yöneldi. İçinde talaş mı vardı acaba. Üzerinde 50 kg yazan çuvalı tek eliyle kaldırdı ve sol uzak köşeye götürdü. Hâlâ iş var bu ihtiyarda. O sırada ben de masaya yaklaştım ve göz attım. Hemen hemen altı adet çekmece vardı. Çaktırmadan açıp baktığımda sırasıyla çekmecelerin üstünde şunlar yazılıydı;
Araba
Bebek
Ev
Maske
Silah
Tren..
Diye gidiyordu. En üst çekmece açıktı, göz ucuyla birden fazla küçük kutunun olduğunu gördüm. Bazıları açıktı ve içlerinde parçalar vardı. İçimden bu adam düzenliydi dedim, her şeyini ayrı ayrı yerlerde muhafaza ediyordu. O sırada bir ışık yandı. Yaşlı adamın gittiği yeri aydınlattı ve önünde bulunduğum masadan ayrı bir masa daha olduğunu gördüm. Yakınına bıraktığı alçı çuvalından bir kase kadar alıp, masanın üstünde kare bir zemine döktü. İçine su ekledi ve başka bir yerden aldığı çivi ile verdiğim çizime bakmaya başladı. Kafasında bir şeyler oluşturuyordu sanırım. Bu işlem 2-3 dakika sürdü ve kuruduğundan emin olduğu alçıya, elinde ki çivi ile müdahale etmeye başladı. Alçının sertliğini kontrol ederek, çiviyle çizimine devam ediyordu ki çok geçmeden işini bitirdi. Sonra benim olduğum masaya gelip, dikiş makinasının sağında ki çekici aldı. Plastik bir çekiçti. Diğer masaya döndü ve kalıbı oturtmak için yavaşça maskenin belli bölgelerine vurmaya başladı. O sırada ağzından bir kaç kelime döküldü. Piskolojik olarak ya o konuşacaktı ya da ben. Bu sessizlik bir şekilde bozulmalıydı. O kadar sohbetin üzerine bir şeyler eklenmeliydi. Böyle okumuştum antropoloji üzerine okuduğum kitaplarda.
"El emeği bir başkadır.Seri üretim ucuz olabilir ama kalite olarak asla insan emeğinin yerini tutamaz." dedi çekiç darbelerinin ahengiyle.
Karanlıkta durduğu köşeyede göz gezdirdim boş boş beklerken. Yine bu masada olduğu gibi çekmeceler ve isimlikler vardı. Sırasıyla;
Alçı
Kalıp
Plastik
Soğutma
Boyama
Diye göz atarken yine lafa girdi;
"İşim yaklaşık olarak 3 saat sürer. Maskenin çıkması da yarını bulur. Dükkanı kapatıyorum, istersen bekle istersen git yarın gel." dedi. Sonra elinde ki çekiç ile oturttuğu kalıptan, iğneye iplik geçirir gibi elleri titreyerek, pür dikkat kalıbı çıkarıyordu. Her bir çizgiyi çiziyor, maskede ki kabartmalar için maskeyi oyuyordu. İşini o kadar dikkatle yapıyor ki çıksam da kalsam da pek farkedecek gibi durmuyor.
Kalmam da sakınca görmeyecekse, o işini yaparken ben de önce numaradan yaptığı işleri inceleyecektim. Tâ ki lafa girip baktığım şeyler hakkında bir kaç şey söyleyene kadar. Eğer söylemezse en son yanına gelip onu seyredeceğim. Yine konuşmaz ise aldığım felsefe ve insan bilimi derslerine başvurabilirim. Acaba direk etkiye tepki oluşur mu? Daha çok bilgi almalıyım. Şifreli kelimelerin anahtarı bu yaşlı adamda. Arkadaşlığını elde edemezsem bana anahtarı vermeyebilir. Ah belki de bu adama yardım etmeliyim. Ama şimdi hiç bir stratejim işe yaramazsa, lafı evirip çevirip hikayesinde ki balıkadamlara getireceğim ve direk lafa girip;
"Bu balık adamlar nasıl birileri? Yöntemleri nelerdir? Senden haraç almaya kaç kişi geliyor? Ne kadar güçlüler? Kaç kişiler? Eğer yardımcı olmamı istiyorsan beni bilgilendirmelisin Bay ----"
Ah hala ismini bahşetmedi. Belki bu gafımdan sonra bahşeder. Görelim...
Misafir- Misafir
1 sayfadaki 3 sayfası • 1, 2, 3
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: West Blue
1 sayfadaki 3 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz