[Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
1 sayfadaki 1 sayfası
[Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
Bu hayatta insanlar eğer hayatlarını denizde geçirmek istiyorsa bir çok şey olabilirlerdi... Mesela bir korsan, denizci, devrimci, tapınakçı ve gezgin! Evet, bu hikayenin kahramanı bir gezgindi dostlarım. On altı yaşından sonra herkese rastgele bir işin verildiği ve herkesin bu işi yapmak zorunda olduğu tuhaf bir adada doğmuştu kahramanımız ve kaderin bir cilvesi ile Kino adında bir gezginle tanışarak, adadan kaçıp denizlerde yolculuk yapmaya başlamıştı. Şimdi ise bir yük gemisindeydi. En son Şerbet adası adında tatlılarıyla ünlü bir adayı ziyaret etmiş ve bir talihsizlik sonucu bu hafta içerisinde adadan kalkacak son seyahat gemisini kaçırmıştı ve balık taşıyan bir yük gemisinin kaptanı ile anlaşmak zorunda kalmıştı. Ve üç gündür açık denizde ilerliyorlardı.
Gemi fazla büyük değildi ve lüksten fazlasıyla uzaktı! Gemide kaptanla birlikte on çalışan vardı ve hepsi otuzu geçmiş, yetişkin insanlardı. Kaptan ise atmış yaşlarında, göbekli ve tontoş yanaklara sahip, beyaz saçları ve beyaz sakallarıyla noel babayı andıran biriydi.
Dün gece denizi izlerken kahramanımız uyuya kalmıştı. Gözlerini açtığında geminin kıç kısmındaki balık ağlarının arasında olduğunu görecekti. Güneşin sıcaklığı ile vücudu kavrulmuştu. Zaten uyanmasında ki en büyük faktörde güneş ışınları idi. Ayaklanıp etrafına baktığında geminin ön kısmından sesler geldiğini duymuştu. Kalkıp gidip bakarsa kahramanımız tayfadaki çalışanların neşeli bir şekilde şarkı söylediğini duyacaktı. Etrafına biraz bakındığında ise kaptanın bir köşeye geçip purosunu tüttürürken keyifle tayfayı izlediğini görecekti.
Dün kaptanın kendisine yarın bu saatlerde bir adaya varacaklarını söylediğini hatırlıyordu ve etrafına şöyle bir bakarsa geminin uç kısmında bir ada görecekti. Şehirdeki binaları ve şehrin limanındaki gemilerde görecek olması çabasıydı.
Out: Konun hayırlı olsun.
Out 2:
Gemi fazla büyük değildi ve lüksten fazlasıyla uzaktı! Gemide kaptanla birlikte on çalışan vardı ve hepsi otuzu geçmiş, yetişkin insanlardı. Kaptan ise atmış yaşlarında, göbekli ve tontoş yanaklara sahip, beyaz saçları ve beyaz sakallarıyla noel babayı andıran biriydi.
Dün gece denizi izlerken kahramanımız uyuya kalmıştı. Gözlerini açtığında geminin kıç kısmındaki balık ağlarının arasında olduğunu görecekti. Güneşin sıcaklığı ile vücudu kavrulmuştu. Zaten uyanmasında ki en büyük faktörde güneş ışınları idi. Ayaklanıp etrafına baktığında geminin ön kısmından sesler geldiğini duymuştu. Kalkıp gidip bakarsa kahramanımız tayfadaki çalışanların neşeli bir şekilde şarkı söylediğini duyacaktı. Etrafına biraz bakındığında ise kaptanın bir köşeye geçip purosunu tüttürürken keyifle tayfayı izlediğini görecekti.
"Fifteen men on a dead man's chest
Yo ho ho and a bottle of rum
Drink and the devil had done for the rest
Yo ho ho and a bottle of rum!"
Yo ho ho and a bottle of rum
Drink and the devil had done for the rest
Yo ho ho and a bottle of rum!"
Dün kaptanın kendisine yarın bu saatlerde bir adaya varacaklarını söylediğini hatırlıyordu ve etrafına şöyle bir bakarsa geminin uç kısmında bir ada görecekti. Şehirdeki binaları ve şehrin limanındaki gemilerde görecek olması çabasıydı.
Out: Konun hayırlı olsun.
Out 2:
- Tayfanın söylediği şarkı:
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: [Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
Her insan bir yazardır aynı zamanda. Hepimiz, yaptığımız seçimlerle kendi yazgımızı yazarız çünkü. En azından ben buna inanıyorum. Ben buna inanıyorum demekle iş bitmiyor tabii. Nasıl ki yazarlar yazılarına başlamadan önce: ''Yazımın konusu ne olmalı?'' ''Yazıma nasıl başlamalıyım?'' ''Yazımda hangi kelimeleri kullanmalıyım?'' ''Yazımın gelişme ve sonuç bölümleri nasıl olmalı?'' tarzı sorulara cevap arıyorlarsa, bundan sonraki yaşantımda kendi kararlarımı verecek olan benim de bazı sorulara cevap vermem gerekiyordu.
Kendi yazgıma neler yazacaktım? Bundan sonraki yaşantımı nasıl geçirmek istiyordum? Geçirmek istediğim yaşam için neler yapmalıydım? Eğer yoluma gezgin olarak devam edeceksem hayatta kalmam için ihtiyacım olan parayı nasıl kazanacaktım? Ne yazık ki bu soruların aklımı kemirmesinden dolayı, şerbet adasında geçirdiğim üç gün hiç de verimli olmadı. Kaldığım yerin çevresindeki bazı mekanları gezip değişik tatlıları denemek ve ne olur ne olmaz diye kredi çekip bazı ihtiyaçlarımı gidermek dışında pek bir şey yapmadım. Ayrıca kafamdaki sorulara da bir cevap bulamadım.
Şerbet adasında geçirdiğim zaman diliminde, ne kadar özgür olursam olayım geleceğim ile ilgili kararlarımı üç gün içinde veremeyeceğimi fark ettim. Bu tür şeyleri düşünmem dikkatimi dağıtıyor ve çevremdeki şeylerin farkına varmamı engelliyordu. Bu yüzden de seyahatlerim sırasında bu tür şeyleri kafaya takmamaya ve seyahatime odaklanmaya karar vererek Şerbet adasından ayrıldım. Efendim? Şu an ne mi yapıyorum? Oh, az daha anlatmayı unutuyordum!
Şerbet adasındaki üçüncü günümün de bitmesinin ardından adadan ayrılmak için limana hareket ettim. Limana ulaştığımda herhangi bir seyahat gemisi göremedim. Çevremdeki görevlilerden birine en yakın seyahat gemisinin ne zaman kalkacağını sorduğumda, karşımdaki görevli bana şaşkın bakışlarla baktı ve bu hafta adadan kalkacak son seyahat gemisinin az önce limandan ayrıldığını söyledi. ''Ne büyük aksilik ama!'' diyebilirsiniz; fakat hiç de öyle değil. Daha adaya vardığım anda üç gün sonra kalkacak gemi olup olmadığını öğrenmem gerekirdi. İşimi şansa bıraktığımdan bu benim suçumdu. Yine de bu bana iyi bir ders olmuştu. Daha sonraki seyahatlerimde kesinlikle buna dikkat edecektim.
Her neyse! Adada bir süre daha kalabilirdim; fakat üç gün kuralımı çiğnemek istemiyordum. Bu yüzden balık taşıyan bir yük gemisinin; iri yanaklara, beyaz saçlara ve beyaz sakallara sahip yaşlı kaptanıyla anlaştım ve onlarla birlikte denize açıldım. Gemi fazla büyük değildi.Dolayısıyla gemide fazla insan yoktu. Ben, Kaptan ve yaklaşık on kadar yaşını başını almış insan vardı sadece. Geminin rahat olduğunu söyleyemezdim; fakat rahatlık benim için önemli bir kriter değildi. Geminin beni sonraki durağıma ulaştırması yeterdi. Diğer koşullar hakkında şikayet etme hakkına sahip değildim.
Gemide geçen üç günümü, denizi ve müretebatı gözlemleyerek geçirdim. İster dalgalı isterse durgun olsun, deniz her şekilde beni rahatlatıyordu. Sonsuza kadar uzanan bu mavi güzelliği izledikçe Kino'nun neden gezgin olmaya karar verdiğini anlayabiliyordum sanki. Mürettebata gelecek olursak... nedense farklı olduklarını hissediyordum. Nasıl desem, mürettebattakiler ve kaptan arasında sıradan bir işveren-çalışan ilişkisi yoktu sanki. Kaptan mürettebatındakilere, mürettebattakiler de kaptanlarına oldukça düşkündü. Gemideki insanlar, işlerini gülümseyerek yapıyorlardı. Böyle bir bağın kısa sürede oluşmayacağını ortadaydı. Gemidekilerin yaş ortalamasına da baktığımda,bu on bir kişinin yıllardır birlikte yolculuk ettiği sonucuna ulaşmıştım. Nasıl ki Kino aradığı mutluluğa seyahat ederek ulaşıyorsa, buradaki adamlar da bu işte mutlulardı. İstediği şeyi yapan insanların gülümsemesini izlemek güzeldi doğrusu.
Böylece günümüze ulaşıyoruz! Bugün de balık ağlarının arasında uyandım. Yine denizi izlerken sızmıştım anlaşılan. Sıcak güneş ışınlarının yüzüme yüzüme vurmasından rahatsız olup doğruldum ve geminin ön kısmına doğru yöneldim. Ön kısma vardığımda, şarkı söyleyen mürettebatı ve bir köşede keyifle onları izleyen kaptanı gördüm. Herkes halinden memnundu anlaşılan. İleriye doğru baktığımda, gittiğimiz adaya varmak üzere olduğumuzu anladım. Adaya, şehirdeki bazı binaları ve limana demir atmış gemileri görecek kadar yakındık. Dün, bugün bu saatlerde adaya varacağımızı söyleyen kaptan yanılmamıştı.
Köşede purosunu tüttüren kaptanın yanına yaklaşacak ve gülümseyerek beni gemisine aldığı için teşekkür edecektim. Ardından da gittiğimiz adada dikkat etmem gereken bir şey olup olmadığını soracaktım. Daha sonra eşyalarımı toplayacak ve gemiden inmeye hazır hale gelecektim. Gemiden indiğimde, üç gün sonra kalkan gemiler hakkında soru sorabileceğim bir görevli bulmalıydım.
Kendi yazgıma neler yazacaktım? Bundan sonraki yaşantımı nasıl geçirmek istiyordum? Geçirmek istediğim yaşam için neler yapmalıydım? Eğer yoluma gezgin olarak devam edeceksem hayatta kalmam için ihtiyacım olan parayı nasıl kazanacaktım? Ne yazık ki bu soruların aklımı kemirmesinden dolayı, şerbet adasında geçirdiğim üç gün hiç de verimli olmadı. Kaldığım yerin çevresindeki bazı mekanları gezip değişik tatlıları denemek ve ne olur ne olmaz diye kredi çekip bazı ihtiyaçlarımı gidermek dışında pek bir şey yapmadım. Ayrıca kafamdaki sorulara da bir cevap bulamadım.
Şerbet adasında geçirdiğim zaman diliminde, ne kadar özgür olursam olayım geleceğim ile ilgili kararlarımı üç gün içinde veremeyeceğimi fark ettim. Bu tür şeyleri düşünmem dikkatimi dağıtıyor ve çevremdeki şeylerin farkına varmamı engelliyordu. Bu yüzden de seyahatlerim sırasında bu tür şeyleri kafaya takmamaya ve seyahatime odaklanmaya karar vererek Şerbet adasından ayrıldım. Efendim? Şu an ne mi yapıyorum? Oh, az daha anlatmayı unutuyordum!
Şerbet adasındaki üçüncü günümün de bitmesinin ardından adadan ayrılmak için limana hareket ettim. Limana ulaştığımda herhangi bir seyahat gemisi göremedim. Çevremdeki görevlilerden birine en yakın seyahat gemisinin ne zaman kalkacağını sorduğumda, karşımdaki görevli bana şaşkın bakışlarla baktı ve bu hafta adadan kalkacak son seyahat gemisinin az önce limandan ayrıldığını söyledi. ''Ne büyük aksilik ama!'' diyebilirsiniz; fakat hiç de öyle değil. Daha adaya vardığım anda üç gün sonra kalkacak gemi olup olmadığını öğrenmem gerekirdi. İşimi şansa bıraktığımdan bu benim suçumdu. Yine de bu bana iyi bir ders olmuştu. Daha sonraki seyahatlerimde kesinlikle buna dikkat edecektim.
Her neyse! Adada bir süre daha kalabilirdim; fakat üç gün kuralımı çiğnemek istemiyordum. Bu yüzden balık taşıyan bir yük gemisinin; iri yanaklara, beyaz saçlara ve beyaz sakallara sahip yaşlı kaptanıyla anlaştım ve onlarla birlikte denize açıldım. Gemi fazla büyük değildi.Dolayısıyla gemide fazla insan yoktu. Ben, Kaptan ve yaklaşık on kadar yaşını başını almış insan vardı sadece. Geminin rahat olduğunu söyleyemezdim; fakat rahatlık benim için önemli bir kriter değildi. Geminin beni sonraki durağıma ulaştırması yeterdi. Diğer koşullar hakkında şikayet etme hakkına sahip değildim.
Gemide geçen üç günümü, denizi ve müretebatı gözlemleyerek geçirdim. İster dalgalı isterse durgun olsun, deniz her şekilde beni rahatlatıyordu. Sonsuza kadar uzanan bu mavi güzelliği izledikçe Kino'nun neden gezgin olmaya karar verdiğini anlayabiliyordum sanki. Mürettebata gelecek olursak... nedense farklı olduklarını hissediyordum. Nasıl desem, mürettebattakiler ve kaptan arasında sıradan bir işveren-çalışan ilişkisi yoktu sanki. Kaptan mürettebatındakilere, mürettebattakiler de kaptanlarına oldukça düşkündü. Gemideki insanlar, işlerini gülümseyerek yapıyorlardı. Böyle bir bağın kısa sürede oluşmayacağını ortadaydı. Gemidekilerin yaş ortalamasına da baktığımda,bu on bir kişinin yıllardır birlikte yolculuk ettiği sonucuna ulaşmıştım. Nasıl ki Kino aradığı mutluluğa seyahat ederek ulaşıyorsa, buradaki adamlar da bu işte mutlulardı. İstediği şeyi yapan insanların gülümsemesini izlemek güzeldi doğrusu.
Böylece günümüze ulaşıyoruz! Bugün de balık ağlarının arasında uyandım. Yine denizi izlerken sızmıştım anlaşılan. Sıcak güneş ışınlarının yüzüme yüzüme vurmasından rahatsız olup doğruldum ve geminin ön kısmına doğru yöneldim. Ön kısma vardığımda, şarkı söyleyen mürettebatı ve bir köşede keyifle onları izleyen kaptanı gördüm. Herkes halinden memnundu anlaşılan. İleriye doğru baktığımda, gittiğimiz adaya varmak üzere olduğumuzu anladım. Adaya, şehirdeki bazı binaları ve limana demir atmış gemileri görecek kadar yakındık. Dün, bugün bu saatlerde adaya varacağımızı söyleyen kaptan yanılmamıştı.
Köşede purosunu tüttüren kaptanın yanına yaklaşacak ve gülümseyerek beni gemisine aldığı için teşekkür edecektim. Ardından da gittiğimiz adada dikkat etmem gereken bir şey olup olmadığını soracaktım. Daha sonra eşyalarımı toplayacak ve gemiden inmeye hazır hale gelecektim. Gemiden indiğimde, üç gün sonra kalkan gemiler hakkında soru sorabileceğim bir görevli bulmalıydım.
Misafir- Misafir
Geri: [Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
Kaptanın yanına usulca gittiğinde, kaptan bir süre seni fark etmiyor. Gördüğün kadarıyla purosunu o kadar keyifle tüttürüyor ki, küçük bir çocuktan farkı olmadığını hissediyorsun o an. Gerçi hak vermiyor da değilsin, bu insanlarla yolculuk yaptığın süre zarfı boyunca çok çalıştıklarına bizzat şahit oldun. Şimdi ise, çalışmalarının meyvelerini yiyecekleri için oldukça mutlulular. Derin bir nefes alıyorsun ve o sırada kafasını senin olduğun tarafa doğru çeviren Kaptan ile göz göze geliyorsun. Mutluluklarını aynı zamanda gözlerinde görüyorsun ve ardından güler yüz ile söyleyeceklerini söylüyorsun.
Kaptan, şapkasını düzeltiyor, yuvarlak çerçeveli gözlüklerinin ardından bir süre seni süzüyor; ardından ellerini göbeğine götürerek bir kahkaha patlatıyor. "Gezgin adam! Teşekkür etmeni gerektirecek bir şey yok. Bu yolculuk için bir miktar para teklif ettin bana ve bende senin bizimle yolculuk etmene izin verdim. Eğer güvenilir bir tip olmadığına inansaydım, kesinlikle yanıma almazdım ama güvenilir bir insansın." Sözlerinin ardından yüzünde memnun bir ifade oluşuyor ve purosundan bir kaç nefes alıyor. O sırada sende sorunu soruyorsun ve kaptan bir süre çenesini sıvazladıktan sonra:
"Burası orta halli bir liman şehri. Ana ticaretleri balıktır ve bir meclis tarafından yönetiliyor. Denizci hükümetine bağlı Grand Line'nın klasik liman şehirlerinden birisi işte." diyor ve bir süre susuyor. Ardından gözlerini şehrin olduğu tarafa doğru dikip, vücudunu esnetiyor; "Aynı zamanda benim ve arkadaşlarımın memleketidir burası! Balık kokanlar adasına hoşgeldin!"
Gemi, nazlı bir kadın edasıyla ağır ve sallana sallana limana doğru usulca yaklaşırken, limandaki çoğu geminin genel olarak ticaret gemileri olduğunu görüyorsun. Bir kaç tanede denizci gemisi gözüne ilişiyor; ama gördüğün kadarıyla gemide bir kaç tane denizci eri dışında kimse yok, onlarında nöbet için gemide durduğundan eminsin. Adaya şöyle bir dönüp baktığında, en uzunu üç katlı olan apartmanların ve dükkanların yan yana dizildiğini görüyorsun. Sağ ve sola yayılmış evlerin ortasında genişçe bir yol var ve bu yol şehrin tepesindeki denizci karargahına kadar uzanıyor. Gördüğün kadarıyla karargah şehrin en büyük yapısı gibi, üç katlı hikayelerde duyduğun dev kaleleri anımsatan cinsten.
Gemi limana demirlendiğinde gemideki kişilerle vedalaşıyor ve gemiden iniyorsun. Limana ayak basman ile burnuna ağır bir balık kokusu geliyor. Limana dizilmiş yüzlerce balık dolu sandıklar bu kokunun kaynağı; ama üç gün boyunca bir balıkçı gemisi ile yolculuk etmenden dolayı bu koku fazla rahatsız etmiyor seni, alışmışsın sonuçta. Etrafına şöyle bir baktığında aradığın cinste bir adamı bir kaç dakika sonra anca bulabiliyorsun. Elindeki küçük bir ajanda defteri ile gemileri denetliyor ve yeni gelen gemilerin kaptanın ismini alıp, liman kirası alıyor. Aradığın tarzda adamın tek bu olduğunu görüyorsun, dilersen gidip konuşabilirsin. Senin olduğun tarafa doğru ağır ağır bir limandaki gemilere birde ajanda defterine bakarak geliyor.
Kaptan, şapkasını düzeltiyor, yuvarlak çerçeveli gözlüklerinin ardından bir süre seni süzüyor; ardından ellerini göbeğine götürerek bir kahkaha patlatıyor. "Gezgin adam! Teşekkür etmeni gerektirecek bir şey yok. Bu yolculuk için bir miktar para teklif ettin bana ve bende senin bizimle yolculuk etmene izin verdim. Eğer güvenilir bir tip olmadığına inansaydım, kesinlikle yanıma almazdım ama güvenilir bir insansın." Sözlerinin ardından yüzünde memnun bir ifade oluşuyor ve purosundan bir kaç nefes alıyor. O sırada sende sorunu soruyorsun ve kaptan bir süre çenesini sıvazladıktan sonra:
"Burası orta halli bir liman şehri. Ana ticaretleri balıktır ve bir meclis tarafından yönetiliyor. Denizci hükümetine bağlı Grand Line'nın klasik liman şehirlerinden birisi işte." diyor ve bir süre susuyor. Ardından gözlerini şehrin olduğu tarafa doğru dikip, vücudunu esnetiyor; "Aynı zamanda benim ve arkadaşlarımın memleketidir burası! Balık kokanlar adasına hoşgeldin!"
Gemi, nazlı bir kadın edasıyla ağır ve sallana sallana limana doğru usulca yaklaşırken, limandaki çoğu geminin genel olarak ticaret gemileri olduğunu görüyorsun. Bir kaç tanede denizci gemisi gözüne ilişiyor; ama gördüğün kadarıyla gemide bir kaç tane denizci eri dışında kimse yok, onlarında nöbet için gemide durduğundan eminsin. Adaya şöyle bir dönüp baktığında, en uzunu üç katlı olan apartmanların ve dükkanların yan yana dizildiğini görüyorsun. Sağ ve sola yayılmış evlerin ortasında genişçe bir yol var ve bu yol şehrin tepesindeki denizci karargahına kadar uzanıyor. Gördüğün kadarıyla karargah şehrin en büyük yapısı gibi, üç katlı hikayelerde duyduğun dev kaleleri anımsatan cinsten.
Gemi limana demirlendiğinde gemideki kişilerle vedalaşıyor ve gemiden iniyorsun. Limana ayak basman ile burnuna ağır bir balık kokusu geliyor. Limana dizilmiş yüzlerce balık dolu sandıklar bu kokunun kaynağı; ama üç gün boyunca bir balıkçı gemisi ile yolculuk etmenden dolayı bu koku fazla rahatsız etmiyor seni, alışmışsın sonuçta. Etrafına şöyle bir baktığında aradığın cinste bir adamı bir kaç dakika sonra anca bulabiliyorsun. Elindeki küçük bir ajanda defteri ile gemileri denetliyor ve yeni gelen gemilerin kaptanın ismini alıp, liman kirası alıyor. Aradığın tarzda adamın tek bu olduğunu görüyorsun, dilersen gidip konuşabilirsin. Senin olduğun tarafa doğru ağır ağır bir limandaki gemilere birde ajanda defterine bakarak geliyor.
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: [Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
Beni gemilerine aldıkları için teşekkür etmek ve ada hakkında birkaç soru sormak amacıyla köşede oturan tonton kaptanın yanına gittim. Keyifle purosunu tüttürüp gemidekileri izleyen kaptanın beni fark etmesi uzun sürse de bir süre sonra kaptan ile göz göze gelmiştim. Gözlerinin parıltısından ne kadar mutlu olduğunu anlayabildiğim kaptana teşekkür ettim. Sözlerimin ardından ciddi bir ifade takınıp şapkasını düzelten ve gözlüğünün üstünden beni süzmeye başlayan kaptan, bu ciddi halini sadece kısa bir süre sürdürebildi. Önce bir kahkaha atan kaptan, beni babasının hayrına gemisine almadığını, yolculuk için kendisine para teklif ettiğimi hatırlattı. Sonra, her ne kadar para vermeyi teklif etsem de güvenilir bir tip olmadığıma inansaydı benim teklifimi reddedeceğini ekledi. Böylece kaptanın: ''Küçücük çocuk. Fazla yer kaplamaz. Para da veriyor. Gelsin işte.'' düşüncesinden dolayı beni yanına aldığına emin olmuş oldum.
Purosunu tüttürmeyi seven tonton kaptan, sorum üzerine birazdan varacağımız adanın orta halli bir liman şehri olduğunu söyledi. İnsanların çoğunun balık ticareti ile geçindiğini, adanın bir meclis tarafından yönetildiğini ve burasının kaptanın ve arkadaşlarının memleketi olduğunu öğrendim aynı zamanda. Balık kokanlar adası! Üstü başı balık kokan orta yaşlı erkeklerin mekanı! Kaptanın açıklamasından dolayı buraya karşı bir ön yargı oluşturacak değildim. Ada her ne kadar Şerbet adası gibi bir izlenim uyandırmasa da burada Şerbet adasına kıyasla daha çok eğleneceğimi düşünüyordum. Burası küçük bir adaya benziyordu ve küçük bir yerdeki insanların daha samimi olacağına inanıyordum. Oh, buna inanarak buraya karşı bir ön yargı oluşturmuş oluyordum gerçi.
Her neyse! Bir süre sonra limana demir attık. Limandaki gemilerin çoğu, tıpkı içinde bulunduğum gemi gibi balık ticareti ile uğraşan kişilere ait gemilerdi.Birkaç tane de denizci gemisi ilişmişti gözüme.Baştan gemilerin önemli bir suçu bastırmak için buraya demir attığını düşünsem de şehrin tepesindeki büyük denizci karargahını gördüğümde düşüncemin yanlış olduğunu anladım. Belli ki bu gemiler tepedeki büyük karargaha aitti. Gerçi en fazla üç katlı binalara sahip bu küçük adada bu kadar büyük bir karargah olması garip bir durumdu. Yine de endişelenecek bir şey yok gibi gözüküyordu.
Kısa süreli vedalaşma faslının ardından gemiden indim ve her tarafı balık kokan limanda, kafamdaki soruları sorabileceğim bir görevli aramaya başladım. Birkaç dakika sonra, elinde küçük bir defterle dolaşan yetkili bir abiye benzeyen bir adam gördüm. Adam gemilere bakarak bulunduğum tarafa doğru geliyordu. Adamın yanına gidecek ona selam verip ''Kolay gelsin.'' diyecektim. Daha sonra adama bir gezgin olduğumu söyleyecek ve seyahat gemilerinin adadan ne sıklıkla kalktığını soracaktım. Kalabileceğim yerlerle ilgili sorular da sormak istiyordum; fakat adam meşgul birine benziyordu. Onu çok fazla meşgul etmem doğru olmazdı.
Adamın soruma cevap vermesinin ardından ona teşekkür edecek ve gemiden inmeden önce gördüğüm genişçe yola doğru gidecektim. Sağında ve solunda pek çok dükkan olan yoldaki dükkanlardan birine girecek ve içerideki kişi veya kişilere ucuz bir han aradığımı söyleyecektim.
Purosunu tüttürmeyi seven tonton kaptan, sorum üzerine birazdan varacağımız adanın orta halli bir liman şehri olduğunu söyledi. İnsanların çoğunun balık ticareti ile geçindiğini, adanın bir meclis tarafından yönetildiğini ve burasının kaptanın ve arkadaşlarının memleketi olduğunu öğrendim aynı zamanda. Balık kokanlar adası! Üstü başı balık kokan orta yaşlı erkeklerin mekanı! Kaptanın açıklamasından dolayı buraya karşı bir ön yargı oluşturacak değildim. Ada her ne kadar Şerbet adası gibi bir izlenim uyandırmasa da burada Şerbet adasına kıyasla daha çok eğleneceğimi düşünüyordum. Burası küçük bir adaya benziyordu ve küçük bir yerdeki insanların daha samimi olacağına inanıyordum. Oh, buna inanarak buraya karşı bir ön yargı oluşturmuş oluyordum gerçi.
Her neyse! Bir süre sonra limana demir attık. Limandaki gemilerin çoğu, tıpkı içinde bulunduğum gemi gibi balık ticareti ile uğraşan kişilere ait gemilerdi.Birkaç tane de denizci gemisi ilişmişti gözüme.Baştan gemilerin önemli bir suçu bastırmak için buraya demir attığını düşünsem de şehrin tepesindeki büyük denizci karargahını gördüğümde düşüncemin yanlış olduğunu anladım. Belli ki bu gemiler tepedeki büyük karargaha aitti. Gerçi en fazla üç katlı binalara sahip bu küçük adada bu kadar büyük bir karargah olması garip bir durumdu. Yine de endişelenecek bir şey yok gibi gözüküyordu.
Kısa süreli vedalaşma faslının ardından gemiden indim ve her tarafı balık kokan limanda, kafamdaki soruları sorabileceğim bir görevli aramaya başladım. Birkaç dakika sonra, elinde küçük bir defterle dolaşan yetkili bir abiye benzeyen bir adam gördüm. Adam gemilere bakarak bulunduğum tarafa doğru geliyordu. Adamın yanına gidecek ona selam verip ''Kolay gelsin.'' diyecektim. Daha sonra adama bir gezgin olduğumu söyleyecek ve seyahat gemilerinin adadan ne sıklıkla kalktığını soracaktım. Kalabileceğim yerlerle ilgili sorular da sormak istiyordum; fakat adam meşgul birine benziyordu. Onu çok fazla meşgul etmem doğru olmazdı.
Adamın soruma cevap vermesinin ardından ona teşekkür edecek ve gemiden inmeden önce gördüğüm genişçe yola doğru gidecektim. Sağında ve solunda pek çok dükkan olan yoldaki dükkanlardan birine girecek ve içerideki kişi veya kişilere ucuz bir han aradığımı söyleyecektim.
Misafir- Misafir
Geri: [Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
Kahramanımız kendisine doğru gelen güvenlik görevlisinin yanına doğru ilerliyor ve yoğun balık kokusunun beraberinde çok sürmeden adamın yanına varıyor. Adamın yüzüne daha yakından baktığında asker traşlı, kumral saçlı; kahverengi gözlü, temiz yüzlü bir adam görüyor. Oval yüz hatları ile, oldukça çekici. Sen selam verene kadar seni fark etmeyen adam önce bir ürküyor; daha sonra seni şöyle bir baştan aşağıya süzüyor. Ardından meraklı ve aceleci bir ifadeyi yüzüne takıp söyleyeceklerini dinlemeye koyuluyor. Sen aklındaki her şeyi birer birer güvenlik görevlisine aktardığında, adam gülümsüyor ve;
"Burada düzenli olarak seyahat gemileri kalkar. Bay Alfonso'nun şirketi sağ olsun, balıkçılık kadar turizm'de de adamız oldukça iyi konumda. Günlük olarak düzenli bir şekilde seyahat gemileri kalkar ve gelir buradan, detaylı bilgiler için şehrin iç taraflarındaki Lorent Şirketine uğrayabilirsiniz, kime sorarsanız gösterir." diyor ve ardından başıyla selamını verip, görevinin başına dönüyor.
Sende kafandaki şeyleri gerçekleştirmek için genişçe yolda ilerlemeye başlıyor ve dikkatini çeken dükkanlardan birine giriyorsun. Dükkan eski ve manevi (belkide maddi) değeri olan şeyleri satan bir antikacı. İçeriye girdiğinde hafif rutubet ve camlardan usulca içeriye sızan güneşten oldukça belli olan tozlar ilk dikkatini çekiyor. Hafif bir misk koku, dükkanın içindeki hafif ve gizemli hava içindeki adrenalini hafiften yerinden oynatıyor. Dükkanın içerisinde oldukça eski ve çalışmayacağından emin olabileceğim flintlock'lardan tut, bir çok eski şey var.
Ama etrafına baktığında, kimsecikler yok gibi; ama dükkanın arkasından sesler duyuyorsun. Bu sesler zaman zaman bir tak-tuk sesleri olurken, bazen emin olamasanda yaşlı bir adama ait homurdanma sesleri olduğundan eminsin. İçeriye bir müşteri girdiğinden haberi yok gibi, bir ses ver istersen?
"Burada düzenli olarak seyahat gemileri kalkar. Bay Alfonso'nun şirketi sağ olsun, balıkçılık kadar turizm'de de adamız oldukça iyi konumda. Günlük olarak düzenli bir şekilde seyahat gemileri kalkar ve gelir buradan, detaylı bilgiler için şehrin iç taraflarındaki Lorent Şirketine uğrayabilirsiniz, kime sorarsanız gösterir." diyor ve ardından başıyla selamını verip, görevinin başına dönüyor.
Sende kafandaki şeyleri gerçekleştirmek için genişçe yolda ilerlemeye başlıyor ve dikkatini çeken dükkanlardan birine giriyorsun. Dükkan eski ve manevi (belkide maddi) değeri olan şeyleri satan bir antikacı. İçeriye girdiğinde hafif rutubet ve camlardan usulca içeriye sızan güneşten oldukça belli olan tozlar ilk dikkatini çekiyor. Hafif bir misk koku, dükkanın içindeki hafif ve gizemli hava içindeki adrenalini hafiften yerinden oynatıyor. Dükkanın içerisinde oldukça eski ve çalışmayacağından emin olabileceğim flintlock'lardan tut, bir çok eski şey var.
Ama etrafına baktığında, kimsecikler yok gibi; ama dükkanın arkasından sesler duyuyorsun. Bu sesler zaman zaman bir tak-tuk sesleri olurken, bazen emin olamasanda yaşlı bir adama ait homurdanma sesleri olduğundan eminsin. İçeriye bir müşteri girdiğinden haberi yok gibi, bir ses ver istersen?
- Spoiler:
- Out: İlk olarak gecikme için özürlerimi sunarım, ciddi bir takım özel sorunlarım vardı ve bunları çözmek zaman aldı. Tek bir satır dahi yazasım yoktu; aslında daha erken yazacaktım ama ülkedeki malum olaylar patlak verince bugüne kısmet oldu.
Out 2: İkinci olarak, sende bir pasiflik süresi belirleyip, bana bildirmeni istiyorum. Eğer bu pasiflik süresi zarfında pasiflik yapacağını bana bildirmeden pasiflik yaparsan rp-in ve bir müddetten sonra ise konudan atılmaya, karakteri dondurmaya kadar ciddi cezalar alacaksın.
Out 3: Rp'lerinde genel olarak bir konuşmayı "derdimi anlatacaktım, şunu bunu söyleyecektim." şeklinde değil, diyalog şeklinde yapman lazım. İlk sefer diye bir şey demedim ama bundan sonra dikkat et lütfen, aksi taktirde karakterinin hiçbir şey söylemediğini varsayacağım. Bahsettiğim kısım:
(Daha sonra adama bir gezgin olduğumu söyleyecek ve seyahat gemilerinin adadan ne sıklıkla kalktığını soracaktım. Kalabileceğim yerlerle ilgili sorular da sormak istiyordum; fakat adam meşgul birine benziyordu. Onu çok fazla meşgul etmem doğru olmazdı.)
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: [Wisatawan Pria] Gezginden ötesi
Görevli adam görevini yapmaya yoğunlaşmış olsa gerek, yanına yaklaştığımı fark edememişti. Kendisine selam verdiğimde ürken adam, acele etmemi söyleyen bakışlarla bakmıştı bana. Karşımdaki kişi işine çok düşkün birine benziyordu. Kısa saçları, temiz yüzü ve aceleci tavırları disiplinli biri olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Bu disiplinli adamı fazla meşgul etmek istemeyip hızlıca seyahat gemilerinin hangi sıklıkla kalktığını sorduğumda bana gülümseyen adam, seyahat gemilerinin her gün düzenli olarak kalktığını söyledi. Görevlinin söylediğine göre Alfonso adındaki bir adamın şirketi sayesinde ada turizm sektöründe de oldukça gelişmişti. Bunları duyduğumda şaşırmıştım. Tüm limanını balık kokusu sarmış bu adanın turizm sektöründe gelişmiş olacağını beklemiyordum. Acaba adanın diğer kısımlarında beni neler bekliyordu? Kalacak bir yer bulmamın ardından Lorent adındaki şirketi ve şirketin çevresini gezmeliydim.
Görevli, daha detaylı bilgiler istediğim taktirde ilgili şirkete uğrayabileceğimi söyledikten sonra yanımdan ayrıldı. Görevlinin ayrılmasının ardından genişçe yola doğru hareket ettim ben de. Eski bir dükkan görene kadar geniş yolda yürüdüm. Daha sonra, dükkana girip içeridekilere adres sormaya karar verdim. Neden bu dükkanı seçtim bilmiyorum; fakat iyi ki bu dükkanı seçmişim. Çünkü adres sormak için seçtiğim dükkan bir antika dükkanıydı. Antikalar; geçmişin sırlarını üzerinde barındıran, tozların ve örümcek ağlarının arasında unutulmaya yüz tutmuş gizemli ve ilgi çekici eşyalardı benim için. Her eşya farklı bir sır saklıyordu üzerinde. Yeni sahiplerinin gelip o sırrı içinden çekip çıkarmasını bekliyorlardı. Kimi eşyalar bu bekleyiş sırasında işlevini yitirip ölmüştü. Kimileriyse inatla bekleyişlerine devam ediyordu. Nitekim girdiğim dükkan da kafamdaki eski ve gizemli ortama uyuyordu.
Dükkana girmemin ardından, bir süre Flintlock'lara ve diğer eski eşyalara göz gezdirdim; fakat bu sırada dükkanda kimseyi göremedim. Dükkanın arka tarafından yaşlı bir adama ait olduğunu düşündüğüm sesler duysam da henüz biriyle karşılaşmamıştım. Birkaç dakika daha eşyalara göz gezdirecektim. Bu sırada dükkanın sahibi ile karşılaşırsam ona: ''İyi günler dilerim. Ben bir gezginim. Yakın civarlarda kalabileceğim ucuz bir han var mı acaba?'' diye soracaktım.
Eğer biraz daha beklememe rağmen dükkanın sahibi ile karşılaşmazsam dükkanın arka tarafına gidecek ve arka taraftaki kişiye: ''Merhaba, rahatsız ettiğim için özür dilerim. Kalabileceğim ucuz bir han arıyordum da. Yardımcı olabilir misiniz acaba? diyecektim.
Görevli, daha detaylı bilgiler istediğim taktirde ilgili şirkete uğrayabileceğimi söyledikten sonra yanımdan ayrıldı. Görevlinin ayrılmasının ardından genişçe yola doğru hareket ettim ben de. Eski bir dükkan görene kadar geniş yolda yürüdüm. Daha sonra, dükkana girip içeridekilere adres sormaya karar verdim. Neden bu dükkanı seçtim bilmiyorum; fakat iyi ki bu dükkanı seçmişim. Çünkü adres sormak için seçtiğim dükkan bir antika dükkanıydı. Antikalar; geçmişin sırlarını üzerinde barındıran, tozların ve örümcek ağlarının arasında unutulmaya yüz tutmuş gizemli ve ilgi çekici eşyalardı benim için. Her eşya farklı bir sır saklıyordu üzerinde. Yeni sahiplerinin gelip o sırrı içinden çekip çıkarmasını bekliyorlardı. Kimi eşyalar bu bekleyiş sırasında işlevini yitirip ölmüştü. Kimileriyse inatla bekleyişlerine devam ediyordu. Nitekim girdiğim dükkan da kafamdaki eski ve gizemli ortama uyuyordu.
Dükkana girmemin ardından, bir süre Flintlock'lara ve diğer eski eşyalara göz gezdirdim; fakat bu sırada dükkanda kimseyi göremedim. Dükkanın arka tarafından yaşlı bir adama ait olduğunu düşündüğüm sesler duysam da henüz biriyle karşılaşmamıştım. Birkaç dakika daha eşyalara göz gezdirecektim. Bu sırada dükkanın sahibi ile karşılaşırsam ona: ''İyi günler dilerim. Ben bir gezginim. Yakın civarlarda kalabileceğim ucuz bir han var mı acaba?'' diye soracaktım.
Eğer biraz daha beklememe rağmen dükkanın sahibi ile karşılaşmazsam dükkanın arka tarafına gidecek ve arka taraftaki kişiye: ''Merhaba, rahatsız ettiğim için özür dilerim. Kalabileceğim ucuz bir han arıyordum da. Yardımcı olabilir misiniz acaba? diyecektim.
- Spoiler:
- Üç gün.
Misafir- Misafir
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz