[Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
2 posters
1 sayfadaki 2 sayfası
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
[Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Para. Kimi insan için Tanrı denilen varlık paradır. Her şey onun etrafında döner ve paraya sahip olan, güçlüdür. O yüzden çoğu insan bir Tanrıya tapıyormuş gibi tapar paraya; ama bazı insanlar için paranın bir kağıttan öte değeri yoktur. Lowe Gun korsanlarının tamamı için paranın çok değerli olduğunu söylemek pek doğru olmazdı ama kaptanları olan Edward Lowe için para fazlasıyla değerliydi ve bu durumda Lowe Gun Korsanlarının yegane amaçlarından biride para oluyordu. Üstelik bu arkadaşlarımızın oldukça yüklü borçları vardı. Yani hayatları para ve para olmuştu.
Grand Line'nın sığ sularında Wendy adlı gemileri sallana sallana ilerliyordu. Grand Line'da henüz fazla duyulan bir tayfa değillerdi ama haklarında hatırı sayılır söylentilerde dolaşmıyor değildi. Bu söylentilerin çoğu cani ve tehlikeli insanlar olduklarıyla ilgiliydi. Kim ne derse desin, bu dostlarımızın hikayesi bence daha yeni başlıyordu.
Tayfa, üç gün önce kadar sert ve tehlikeli bir fırtınayı sağ salim atlatmıştı. Dört bir yandan göklerden denizlere düşen yıldırımlar hâlâ çoğu tayfa üyesinin kafasında diri bir görüntüydü. Şimdi ise şafak vaktiydi ve etrafta yoğun bir sis halkası mevcuttu.
King Burger, fırtınalı günden beri odasından yiyecek ve benzeri insani ihtiyaçları dışında çıkmamıştı. Yine türlü türlü deneylerle odasında uğraşıyor olmalıydı. Hobbs ise güvertede dümenin başında gözcü kulesine yerleştirdiği Velit'e odaklanmıştı. "Hey Velit! Hâlâ bir şeyler göremedin mi? Hadi ama tahminlerime göre civarda bir yerlerde ada olmalı." Diye bağıran Hoobs'un yüzünde endişeli bir ifade vardı. Yanılıyor olabileceğinden korkuyordu. Velit ise Hoobs'un bağırışı ardından kaşlarını büzüp: "Yok bir şeyler Hobbs-san! Sisten bir şeyler görünmüyor gerçi." diye karşılık vermişti. Bunun üzerine Hobbs vücudunu dümene yaslamış ve kara kara düşünmeye başlamıştı.
Alba Pungo ve Blonde kardeşler ise kendi aralarında güvertenin ortasında oturmuş, sohbet ediyorlardı. Kaptan Edward Lowe ise odasında dinlenmekle meşgul idi. Zira fırtına en çok onu yormuştu. Koca bir tayfayı idare etmek pekte kolay değildi sonuçta. Diabolo ise odasındaydı bir süredir. Odasında oturup, öylece düşünüyordu. Tayfanın güzel ve sakar aşçısı Rocher ise dün gece mutfakta uyuya kalmıştı ve aniden bir tavanın yere düşmesiyle uykusundan uyanmış, daha doğrusu sıçramıştı.
O sırada Velit gözcü kulesinde hoplamaya başlamış ve hafifçe açılan sislerin arasını göstererek: "Kara göründü! Kara göründü!" diye bağırmaya başlamıştı heyecanla. Hobbs'un bu sözleri duymasıyla vücudu dikleşmiş ve gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Gözlerini sohbet etmekle meşgul olan üçlüye dikip: "Hey sizden biri çabuk kaptana haber versin! Kara göründü." diye bağırmıştı. Bunun üzerine Alpa Pungo ayaklanmış ve kaptanın odasına doğru koyulmuştu. Hobbs ise Velite'e seslenip adanın nasıl göründüğünü anlatmasını istemişti; ama sisler hâlâ yoğundu ve adayı tam manasıyla görüp anlatmak Velite için mümkün değildi.
Bir kaç dakika sonra Edward'ın kapısı tıklatılmıştı. Kapının ardındaki ses Pungo'ya aitti ve içeri girmek için izin istiyordu. Eğer Edward içeri girmesine izin verirse Pungo içeri girince saygısını gösterecek ve ardından: "Kaptan kara göründü. Hobbs-san sizi güverteye çağırmamızı istedi." diyecekti.
O sırada Diabolo güvertedeki konuşmaları odasından duyabilmişti. Karanın göründüğünden haberi vardı ve güverteye çıkıp şöyle bir göz attığında bu sislerin arasından adayı net bir şekilde görebilmeside mümkündü kızıl gözleri sayesinde. Saat şafak vaktiydi ve tayfanın ilk macerası başlamak üzereydi! Bakalım neler olacak daha?
Grand Line'nın sığ sularında Wendy adlı gemileri sallana sallana ilerliyordu. Grand Line'da henüz fazla duyulan bir tayfa değillerdi ama haklarında hatırı sayılır söylentilerde dolaşmıyor değildi. Bu söylentilerin çoğu cani ve tehlikeli insanlar olduklarıyla ilgiliydi. Kim ne derse desin, bu dostlarımızın hikayesi bence daha yeni başlıyordu.
Tayfa, üç gün önce kadar sert ve tehlikeli bir fırtınayı sağ salim atlatmıştı. Dört bir yandan göklerden denizlere düşen yıldırımlar hâlâ çoğu tayfa üyesinin kafasında diri bir görüntüydü. Şimdi ise şafak vaktiydi ve etrafta yoğun bir sis halkası mevcuttu.
King Burger, fırtınalı günden beri odasından yiyecek ve benzeri insani ihtiyaçları dışında çıkmamıştı. Yine türlü türlü deneylerle odasında uğraşıyor olmalıydı. Hobbs ise güvertede dümenin başında gözcü kulesine yerleştirdiği Velit'e odaklanmıştı. "Hey Velit! Hâlâ bir şeyler göremedin mi? Hadi ama tahminlerime göre civarda bir yerlerde ada olmalı." Diye bağıran Hoobs'un yüzünde endişeli bir ifade vardı. Yanılıyor olabileceğinden korkuyordu. Velit ise Hoobs'un bağırışı ardından kaşlarını büzüp: "Yok bir şeyler Hobbs-san! Sisten bir şeyler görünmüyor gerçi." diye karşılık vermişti. Bunun üzerine Hobbs vücudunu dümene yaslamış ve kara kara düşünmeye başlamıştı.
Alba Pungo ve Blonde kardeşler ise kendi aralarında güvertenin ortasında oturmuş, sohbet ediyorlardı. Kaptan Edward Lowe ise odasında dinlenmekle meşgul idi. Zira fırtına en çok onu yormuştu. Koca bir tayfayı idare etmek pekte kolay değildi sonuçta. Diabolo ise odasındaydı bir süredir. Odasında oturup, öylece düşünüyordu. Tayfanın güzel ve sakar aşçısı Rocher ise dün gece mutfakta uyuya kalmıştı ve aniden bir tavanın yere düşmesiyle uykusundan uyanmış, daha doğrusu sıçramıştı.
O sırada Velit gözcü kulesinde hoplamaya başlamış ve hafifçe açılan sislerin arasını göstererek: "Kara göründü! Kara göründü!" diye bağırmaya başlamıştı heyecanla. Hobbs'un bu sözleri duymasıyla vücudu dikleşmiş ve gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Gözlerini sohbet etmekle meşgul olan üçlüye dikip: "Hey sizden biri çabuk kaptana haber versin! Kara göründü." diye bağırmıştı. Bunun üzerine Alpa Pungo ayaklanmış ve kaptanın odasına doğru koyulmuştu. Hobbs ise Velite'e seslenip adanın nasıl göründüğünü anlatmasını istemişti; ama sisler hâlâ yoğundu ve adayı tam manasıyla görüp anlatmak Velite için mümkün değildi.
Bir kaç dakika sonra Edward'ın kapısı tıklatılmıştı. Kapının ardındaki ses Pungo'ya aitti ve içeri girmek için izin istiyordu. Eğer Edward içeri girmesine izin verirse Pungo içeri girince saygısını gösterecek ve ardından: "Kaptan kara göründü. Hobbs-san sizi güverteye çağırmamızı istedi." diyecekti.
O sırada Diabolo güvertedeki konuşmaları odasından duyabilmişti. Karanın göründüğünden haberi vardı ve güverteye çıkıp şöyle bir göz attığında bu sislerin arasından adayı net bir şekilde görebilmeside mümkündü kızıl gözleri sayesinde. Saat şafak vaktiydi ve tayfanın ilk macerası başlamak üzereydi! Bakalım neler olacak daha?
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Kaç gündür bu lanet denizdeyim? 1 hafta oldu sanırım. Rotacımızın bizi bir adaya götürmesini umuyorduk, ama bizi bir fırtınanın içerisine soktu. Yıldırımların sesi hala kulağımda çınlıyor. Gözlerim hala o parlak ışıklar tarafından kamaşıyor. Kalbim hala küt küt atıyor. Şimdi ise sis kokuyor. Dışarı çıkıp bakarsam kesinlikle sis göreceğim.
Rotacının sözleri üzerine yakınlarda bir yerlerde ada olması gerekiyor. Ama direğin tepesinde ki Velit'in onu bu siste görmesi mümkün değil. Blonde kardeşlerden biri direğin tepesinde daha faydalı olurdu. Ya da ben orada olsaydım, şu an adanın nüfuzunu hesaplıyor olurduk. Ama Kaptan emir vermediği için odama çekildim.
Sanırım bu aralar biraz huysuzum. Uzun zamandır kimseyi özgürlüğüne kavuşturamadım. Ellerimle aldığım canların, ruhları benim ruhuma eziyet ediyor. Onları ateşle göndermek istiyorum ama her zaman istediğim gibi gitmiyor işler. Bazen tabancamdan çıkan mermiler kalplerini delip geçerken, öylece sönüyor gözlerindeki ışıklar. Bazen ateşin temizliğinden mahrum kalıyorlar. Savaş meydanında her zaman özgürlük veremiyorum ruhlarına.
Sonunda ada görünmüştü. Velit'in sözlerinden bu anlaşılıyordu en azından. Maskemi takacaktım ve adaya bakmak için güverteye çıkacaktım. Yüzümdeki kana susamışlığın görünmesini istemiyordum. Tayfamı ve adamlarımı selamlayacaktım. Kaptan'a saygılarımı gösterecektim. Sonrasında adayı detaylıca inceleyecektim. Adanın tamamını göremiyorsam direğe çıkacak ve tekrar bakacaktım. Kıyıda gemilere, adada denizci üslerine ve askerlere. Adada ki her kıymetli şeyi görmeye çalışacaktım...
Rotacının sözleri üzerine yakınlarda bir yerlerde ada olması gerekiyor. Ama direğin tepesinde ki Velit'in onu bu siste görmesi mümkün değil. Blonde kardeşlerden biri direğin tepesinde daha faydalı olurdu. Ya da ben orada olsaydım, şu an adanın nüfuzunu hesaplıyor olurduk. Ama Kaptan emir vermediği için odama çekildim.
Sanırım bu aralar biraz huysuzum. Uzun zamandır kimseyi özgürlüğüne kavuşturamadım. Ellerimle aldığım canların, ruhları benim ruhuma eziyet ediyor. Onları ateşle göndermek istiyorum ama her zaman istediğim gibi gitmiyor işler. Bazen tabancamdan çıkan mermiler kalplerini delip geçerken, öylece sönüyor gözlerindeki ışıklar. Bazen ateşin temizliğinden mahrum kalıyorlar. Savaş meydanında her zaman özgürlük veremiyorum ruhlarına.
Sonunda ada görünmüştü. Velit'in sözlerinden bu anlaşılıyordu en azından. Maskemi takacaktım ve adaya bakmak için güverteye çıkacaktım. Yüzümdeki kana susamışlığın görünmesini istemiyordum. Tayfamı ve adamlarımı selamlayacaktım. Kaptan'a saygılarımı gösterecektim. Sonrasında adayı detaylıca inceleyecektim. Adanın tamamını göremiyorsam direğe çıkacak ve tekrar bakacaktım. Kıyıda gemilere, adada denizci üslerine ve askerlere. Adada ki her kıymetli şeyi görmeye çalışacaktım...
Oculus Autem Diabolo- Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 19/06/16
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Günler geçmişti her şey başlayalı. Belki de bir hafta olmuştu. Ya da biraz daha fazla. Ferrero derin uykusunda rüya görürken mutfak tezgahına salya akıtmakla meşgul olduğu için ne kadar zaman geçtiğini çıkarabilmesi pek mümkün değildi. Ancak planlanan yolculuk bu değildi. Şans arkasını dönmüş gibiydi bizim Ferrero'ya. Bir korsan tayfasına katılmıştı. Beraber bolca para kazanıp, şanlarını tüm denizlere duyurmayı planlıyordu Ferrero. Böylece bir süre sonra adı tanınacak ve çıkaracağı çikolata markası tüm insanlık tarafından tanınacaktı belki de ! Gerçi bu gidişle ne kadar yasal bir marka olacağı tartışılırdı. Evet, düşünceleri bunlardı Ferrero'nun. Şan ve şöhret peşinde koşacaktı bir süre. Yola da böyle çıkmıştı. Ancak bir fırtınayı kimse hesaba katmamıştı doğrusu. Şanssızlık işte. Bu rotacıyla şimdilik bu kadar oluyordu demek ki. İyi yanından bakmak lazım olaya. En azından fırtına başarılı bir şekilde atlatılmıştı. Diğer yandan bakacak olursak, fırtına esnasında yıkanmayı unutulmuş ve kirli bir şekilde bekleyen tonla bulaşık vardı. Daha da kötüsü, hepsi Ferrero'nun işiydi. Sırf bulaşıkları yıkamamak için hiç uyanmamayı dilerdi tembel aşçı. Ancak şans yine ona sırtını dönmüş olacak ki bir tavanın düşmesiyle rüyasından uyanmak zorunda kaldı.
Sıçrayarak uyanmasıyla kafasını tereğe vurması bir olmuştu. ''Gomen ! Yıkarım şimdi hepsi-of of of...acıdı...'' Kafasını ovalayarak oturup uyuya kaldığı yerden kalkmıştı şimdi. Yere düşen tavayı hızlıca yerden kaldırdı. Tam yerine koyacakken bu sefer de ayağına düşürmüştü. Uykusu tam olarak açılmıştı artık. Tavayı yeniden kaldırıp yerine koymuştu. Sıkılarak kirli tabaklardan birini eline alıp musluğu açmıştı ki açık kapıdan Velit'in bağırışlarını duymuştu. Kara göründü ! Evet aynen böyle bağırıyordu. Suyu kapatıp hemen dışarı fırlamıştı.
Dışarıda yardımcı kaptan Diabolo tayfayı selamlamakla meşguldü. Tayfanın yanına gitti Ferrero ve kara göründüğü için mutlu olduğunu belirten bir şekilde ağzı kulaklarına varıncaya kadar gülümsemeye başladı. Bunu bilerek Diabolo'nun önünde yapıyordu bazen. Kendisine sinir olduğunu biliyordu. Bir yandan da kaptanın odasından çıkmasını bekliyordu tüm tayfa gibi.
Sıçrayarak uyanmasıyla kafasını tereğe vurması bir olmuştu. ''Gomen ! Yıkarım şimdi hepsi-of of of...acıdı...'' Kafasını ovalayarak oturup uyuya kaldığı yerden kalkmıştı şimdi. Yere düşen tavayı hızlıca yerden kaldırdı. Tam yerine koyacakken bu sefer de ayağına düşürmüştü. Uykusu tam olarak açılmıştı artık. Tavayı yeniden kaldırıp yerine koymuştu. Sıkılarak kirli tabaklardan birini eline alıp musluğu açmıştı ki açık kapıdan Velit'in bağırışlarını duymuştu. Kara göründü ! Evet aynen böyle bağırıyordu. Suyu kapatıp hemen dışarı fırlamıştı.
Dışarıda yardımcı kaptan Diabolo tayfayı selamlamakla meşguldü. Tayfanın yanına gitti Ferrero ve kara göründüğü için mutlu olduğunu belirten bir şekilde ağzı kulaklarına varıncaya kadar gülümsemeye başladı. Bunu bilerek Diabolo'nun önünde yapıyordu bazen. Kendisine sinir olduğunu biliyordu. Bir yandan da kaptanın odasından çıkmasını bekliyordu tüm tayfa gibi.
Misafir- Misafir
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
İnsanlar her zaman imkansızı başarmak istediler. Önce ateşi yakmak ve karanlığı görmek gibi, benim için imkansız olan şey de denize açılmaktı. Denizden her zaman korktum, sonunu göremediğim için korktum. Bir yandan da ona aşık oldum, nazik bir kadın gibiydi benim gözümde. Elini tuttuğun zaman yaralarını biraz daha deşerdi ancak senin iyi olmanı de istediğinden temizlerdi kızgın masum ifadesiyle. Gemilerse biz erkeklerin o kadının vücudunda gezdirdiğimiz elleriydi, böyle düşününce o kadına aşık oldum. Bana da aşık olmasını istedim küçükken, bu yüzden en güzel tahtadan en güzel renkte bir el yapmak istedim onun için. İşe yaramaz bir karınca gibi değil, gerçek bir erkek gibi büyük ve sert ellerle gezmek istedim vücudunda. Tuzlu demir kokusunu içime çekerek zehirli suyuna dilimi uzatmadan onu görmek için.
Ne var ki, bu kadın benim ellerimi sevmemişti. Üç gün önceye kadar gök denizi çalkalamaya başlamıştı. Bay Hobbs gizliden tavşan ayağını tutuyordu, durumumuz zordu ancak aşılamayacak bir bel değildi. Sonunda kadın sakinleşmişti, belki de beni kıskanmıştır. Gemide kadın olduğundan benden nefret etmiştir belki de; ancak benim olabilecek tek aşkım onun berrak mavi gözleriydi. Pek tabi dişlerini çıkarması benim güzel kızıma zarar verebilirdi ancak nihayetinde sürtük aşkımı anlamıştı. Romsuz geçen uzun bir gece de böylece son bulmuştu ancak rotamızdan sapmış gibi görünüyorduk.
Sabahın ilk ışıkları yatağım sayılabilecek olan kaptan odasındaki ahşap koltuğumda masamın arkasında şapkam yüzümü kapamış oturuyordum. Kemerim ve onun üzerindeki kılıcım, tabancam masamda duruyordu. Bir kaç tane de boş şişe, günün ne zamanı olduğu ise belirsizken kapının tıklatılmasını duymuştum. Sonrasında içeriye Pungo girmiş ve Hobbs'un yanına gelmemi iletmişti. Pek tabi bunu söyleyen kişi o olmamalıydı. Dante olmalıydı, yardımcı kaptan gelseydi bu şekilde ona gerekenleri söyleyip uykuma devam edebilirdim ancak ne çare.
Şapkamı kaldırıp kemerimi geri belime taktıktan sora kırmızı işlemeli ceketimi koltuğumun arkasından aldıktan sonra "Bay Pungo yardımcı kaptan odasındaysa lütfen onu da çağırıp güverteye yollayın. Bir de benim gibi yaşlı adamların kafası içmeden çalışmaz, rica etsem bana bir şişe rom getirebilir misiniz mutfaktan." diyecektim. Sonrasında savsak bir şekilde yürüyüp altın kaplama dişlerim ile gülümseyecek ve "Yorulduysanız kahvaltıdan sonra dinlenin." diyecektim.
Güverteye çıktığımda ise etrafta sisten başka pek bir şey görünmüyordu. Uzakta seçilemeyecek bir ada vardı. "Bay Hobbs hangi ada olduğunu biliyorsunuzdur umarım, yoksa tavşan ayağı ya da kurumuş kafalar bizim gibi yaşlıları koruyamaz bilirsiniz." diyecek ve yardımcı kaptanım yanıma geldiğinde kulağına sessizce "Adada ve etrafında kaç tane savaşa hazır gemileri bulunduğunu öğrenmemiz gerek. Kızıl gözlerine güveniyorum evlat." diyecektim sontasında tayfanın geri kalanına dönüp "Ben deniz kaptanınız Edward Lowe" diyecek ve şapkamı hafiften kaldıracaktım. Sonrasında "Gemimizin hızını bir miktar kesmek için ana direğin yelkenleri toplanacak, bildiğiniz gibi tanınmıyoruz ancak siyah bir gemi Jolly Roger ile limana yaklaşırsa pek dost canlısı karşılanmayacağız. Bayan Rocher tüm tayfaya yemek hazırlamanızı istiyorum ancak benimkini hazırlama gayretine girişmeyin bir parça ekmek ve rom yeterli olacaktır. Mutfak eksiklerimizin de listesini çıkartmanızı istiyorum, pek tabi ne kadar suyumuzun kaldığını da." dedikten sonra Blonde kardeşlere dönecek ve ellerini omuzlarına koyup "Sizdense zor görevi almanızı istiyorum çocuklar, lütfen Bay Burger'e gidip eksiklerin listesini isteyin. Kalan herkes kahvaltı hazırlanana kadar gemide zarar gören bir yer olup olmadığını kontrol edecek pek tabi bay Velit dışında herkes; ona gözcü kulesinde ihtiyacımız var. Şimdilik emirlerim bu kadar bay Hobbs'u dinledikten sonra duruma göre topları dolduracağız. KALDIRIN ŞİMDİ KIÇLARINIZI PİRE TORBALARI!" diye bağırarak sözlerimin sonuna gelecektim ve Hobbs'un yanına geçip gerekli bilgilendirmeleri bekleyecektim.
Edit:Kırmızı çok fazla göze çarpıyor sonraki tur farklı bir renk deneyeceğim.
Ne var ki, bu kadın benim ellerimi sevmemişti. Üç gün önceye kadar gök denizi çalkalamaya başlamıştı. Bay Hobbs gizliden tavşan ayağını tutuyordu, durumumuz zordu ancak aşılamayacak bir bel değildi. Sonunda kadın sakinleşmişti, belki de beni kıskanmıştır. Gemide kadın olduğundan benden nefret etmiştir belki de; ancak benim olabilecek tek aşkım onun berrak mavi gözleriydi. Pek tabi dişlerini çıkarması benim güzel kızıma zarar verebilirdi ancak nihayetinde sürtük aşkımı anlamıştı. Romsuz geçen uzun bir gece de böylece son bulmuştu ancak rotamızdan sapmış gibi görünüyorduk.
Sabahın ilk ışıkları yatağım sayılabilecek olan kaptan odasındaki ahşap koltuğumda masamın arkasında şapkam yüzümü kapamış oturuyordum. Kemerim ve onun üzerindeki kılıcım, tabancam masamda duruyordu. Bir kaç tane de boş şişe, günün ne zamanı olduğu ise belirsizken kapının tıklatılmasını duymuştum. Sonrasında içeriye Pungo girmiş ve Hobbs'un yanına gelmemi iletmişti. Pek tabi bunu söyleyen kişi o olmamalıydı. Dante olmalıydı, yardımcı kaptan gelseydi bu şekilde ona gerekenleri söyleyip uykuma devam edebilirdim ancak ne çare.
Şapkamı kaldırıp kemerimi geri belime taktıktan sora kırmızı işlemeli ceketimi koltuğumun arkasından aldıktan sonra "Bay Pungo yardımcı kaptan odasındaysa lütfen onu da çağırıp güverteye yollayın. Bir de benim gibi yaşlı adamların kafası içmeden çalışmaz, rica etsem bana bir şişe rom getirebilir misiniz mutfaktan." diyecektim. Sonrasında savsak bir şekilde yürüyüp altın kaplama dişlerim ile gülümseyecek ve "Yorulduysanız kahvaltıdan sonra dinlenin." diyecektim.
Güverteye çıktığımda ise etrafta sisten başka pek bir şey görünmüyordu. Uzakta seçilemeyecek bir ada vardı. "Bay Hobbs hangi ada olduğunu biliyorsunuzdur umarım, yoksa tavşan ayağı ya da kurumuş kafalar bizim gibi yaşlıları koruyamaz bilirsiniz." diyecek ve yardımcı kaptanım yanıma geldiğinde kulağına sessizce "Adada ve etrafında kaç tane savaşa hazır gemileri bulunduğunu öğrenmemiz gerek. Kızıl gözlerine güveniyorum evlat." diyecektim sontasında tayfanın geri kalanına dönüp "Ben deniz kaptanınız Edward Lowe" diyecek ve şapkamı hafiften kaldıracaktım. Sonrasında "Gemimizin hızını bir miktar kesmek için ana direğin yelkenleri toplanacak, bildiğiniz gibi tanınmıyoruz ancak siyah bir gemi Jolly Roger ile limana yaklaşırsa pek dost canlısı karşılanmayacağız. Bayan Rocher tüm tayfaya yemek hazırlamanızı istiyorum ancak benimkini hazırlama gayretine girişmeyin bir parça ekmek ve rom yeterli olacaktır. Mutfak eksiklerimizin de listesini çıkartmanızı istiyorum, pek tabi ne kadar suyumuzun kaldığını da." dedikten sonra Blonde kardeşlere dönecek ve ellerini omuzlarına koyup "Sizdense zor görevi almanızı istiyorum çocuklar, lütfen Bay Burger'e gidip eksiklerin listesini isteyin. Kalan herkes kahvaltı hazırlanana kadar gemide zarar gören bir yer olup olmadığını kontrol edecek pek tabi bay Velit dışında herkes; ona gözcü kulesinde ihtiyacımız var. Şimdilik emirlerim bu kadar bay Hobbs'u dinledikten sonra duruma göre topları dolduracağız. KALDIRIN ŞİMDİ KIÇLARINIZI PİRE TORBALARI!" diye bağırarak sözlerimin sonuna gelecektim ve Hobbs'un yanına geçip gerekli bilgilendirmeleri bekleyecektim.
Edit:Kırmızı çok fazla göze çarpıyor sonraki tur farklı bir renk deneyeceğim.
Misafir- Misafir
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Deniz hırçın ve değişkendir... Bazı anlar çok pis ve iğrendirici bir yapısı olabilir; fakat bazı anlar, en duygusuz insanın bile göğsünü korkuluklara dayayıp saatlerce kendisini izlemesini sağlayacak kadar durgun ve narinde olabilir... Böyle bir şeye aşık olmak ise, ancak Edward Lowe gibi çılgın insanların işi olabilir, değil mi sayın dinleyiciler?
Edward Lowe, kendisini güverteye çağırma görevi düşen Pungo'ya yeni bir talimat vermiş ve sadık korsan aldığı bu emri "Emredersin Kaptan." diyerek onaylamıştı. Ardından hızlıca odayı terk etmişti. Edward Lowe ise güverteye çıktığında heybetli bir konuşmaya hazırlanmıştı. Kaptan olarak işleri düzene sokması gerektiğinin bilincindeydi kesinlikle.
"Kaptan, fırtına yüzünden her şey allak bullak oldu. Dürüst olmak gerekirse herhangi biri adayı bana tasvir edene kadar bizi bekleyen şeyin ne olduğunu söylemem pekte mümkün değil." Hobbs ensesini utançla kaşıyarak cevap vermişti kaptanına. O sırada ise Pungo güverteye çıkmış ve ağzını tam açacakken yardımcı kaptanın burada olduğunu görünce, konuşma gereği hissetmeden kardeşinin yanına geçip kaptanını dinlemeye başlamıştı. Diabolo ise hem kaptanın kulağına fısıldaması hemde Hobbs'un sözleri üzerine zaten kafasında olan adayı izleme işini yapmaya koyulmuş ve adanın olduğu tarafın korkuluklarına doğru ilerleyip, izlemeye başlamıştı. Tayfada ki çoğu kişi epeydir beraberdi ama yinede anlam veremiyorlardı. Yani nasıl olurda, kendileri sisten başka bir şey göremezken bu adam sislerin arasından bir şey görebilecekti? Gerçekten şaşırtıcı bir özellikti bu. Ve kesinlikle işe yarıyordu. Diabolo sislerin ardındaki adayı görebiliyordu.
Adanın girişinde sağ ve sola dev heykeller yapılmıştı. İki heykelin ortasında ise bir şelale vardı ve bunun dışında çevrede tepeler bulunuyordu. Bunların dışında ise pek bir şey görememişti; ama hem hisleri hemde insan üstü dürtüleri bu şelale ve heykelin arkasında bir şeyler olduğuna inanmasına sebep oluyordu. Ayrıca heykellerin insan eliyle yapıldıkları belliydi, yani bu şelalenin ve tepenin arkasında yaşayan insanlar olmalıydı. Zatem gemi biraz daha adaya yaklaştığında şelalenin ardından uzanan yolu görebilmişti. Bir geminin geçebileceği kadar derin ve geniş yapısı olan doğal bir yol görüyordu. Onun dışında ise dikkate değer bir şey görememişti kızıl gözler. Anladığı kadarıyla adaya giriş çıkış serbest gibiydi ve adaya girmek istiyorlarsa şelalenin içinden geçmeliydiler.
Kaptan o sırada konuşmasını bitirmiş ve adayı izlemekle meşgul olan yardımcı kaptanına dönüp, ondan gelecek raporu beklemeye koyulmuştu. Aynı zamanda kaptandan talimat alan Blonde kardeşler söylene söylene kamaraların yolunu tutmuştu. Gerçi çoğu mızmızlanma küçük kardeşten çıkıyordu. Alba kardeşler ise yelkenleri toplamak için hazırlıklara başlamış, Hobbs ise kaptanı gibi Diabolo'dan gelecek raporu beklemeye başlamıştı.
- Adanın temsili:
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Kaptan güverteye geldiğinde çoktan adayı gözlemlemiştim. Beklediğimiz aksine çok durgun bir adaya benziyordu. Yaşlı ayyaş bizi nereye getirmişti bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla hiç insan yoktu. Ama o heykellerin insan işi olduğu barizdi. Şelalenin arkasında ise bir şeyler vardı. Göremiyordum belki ama barizdi işte. His mi dersin, ne dersen de.
Küçük aşçıyı görmezden gelip geçtim ve Kaptan'ın yanına ilerledim. Gördüğüm her şeyi kulağına fısıldamaya başladım. Tayfaya anlatması gereken biri varsa o da Kaptan'dı. Gördüklerimi ve şelalinin arkasında bir boşluk olduğunu düşündüğümü söyledim.
Kaptan emrini verince sesimi yükselttim ben de. "Kaptan'ı duydunuz işe yaramazlar. Hemen yelkenleri biraz toplayın. Flama indirin." diye bağıracaktım. Sonra işe yaramaz aşçıya dönüp "Git ve Kaptan'ın emirlerini uygula. Mutfağa gidene kadar gemiyi batırmamaya çalış." diyecektim sinirli.
Sonra Blonde kardeşlere dönüp "Kaptanı duydunuz beyler. İş başına." diyecektim daha yumuşak.
Bir süre daha ilerledikten sonra şelalenin ağzına yaklaşınca içeri giren yolu net olarak görebiliyordum. Kaptana yaklaştım ve "Kaptan, içeri giren bir yol var. Serbest görünüyor ama içeride pusuya düşebiliriz. Önden gitmemi ister misin?" deyecektim. Kaptan onay verirse silahlarımla denize atlayıp güvenli bir şekilde koydan girecek ve şelalenin altından geçip etrafı inceleyecektim. Güvenli olduğuna kanaat getirirsem işaret verecektim gemiye.
Küçük aşçıyı görmezden gelip geçtim ve Kaptan'ın yanına ilerledim. Gördüğüm her şeyi kulağına fısıldamaya başladım. Tayfaya anlatması gereken biri varsa o da Kaptan'dı. Gördüklerimi ve şelalinin arkasında bir boşluk olduğunu düşündüğümü söyledim.
Kaptan emrini verince sesimi yükselttim ben de. "Kaptan'ı duydunuz işe yaramazlar. Hemen yelkenleri biraz toplayın. Flama indirin." diye bağıracaktım. Sonra işe yaramaz aşçıya dönüp "Git ve Kaptan'ın emirlerini uygula. Mutfağa gidene kadar gemiyi batırmamaya çalış." diyecektim sinirli.
Sonra Blonde kardeşlere dönüp "Kaptanı duydunuz beyler. İş başına." diyecektim daha yumuşak.
Bir süre daha ilerledikten sonra şelalenin ağzına yaklaşınca içeri giren yolu net olarak görebiliyordum. Kaptana yaklaştım ve "Kaptan, içeri giren bir yol var. Serbest görünüyor ama içeride pusuya düşebiliriz. Önden gitmemi ister misin?" deyecektim. Kaptan onay verirse silahlarımla denize atlayıp güvenli bir şekilde koydan girecek ve şelalenin altından geçip etrafı inceleyecektim. Güvenli olduğuna kanaat getirirsem işaret verecektim gemiye.
Oculus Autem Diabolo- Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 19/06/16
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Kaptan odasından dışarı çıkmıştı ve o çıkar çıkmaz tüm tayfa muma dönmüştü bir anda adeta. Herkes susup sıraya geçmişti kaptan tarafından selamlanmak ve konuşmasını dinlemek için. Ferrero'nun üzerinde büyük bir heyecan vardı gerçekten de. Ne de olsa bir fırtına atlatmışlardı ve sonunda bir adaya ayak basabileceklerdi ! Hem de uzaktan adanın görünüşüne bakılacak olursa, ilginç bir serüven olacaktı genç kız için. Belki yoğun miktarda ganimet bulacaklardı. Evet, böyle geçiyordu Ferrero'nun içinden. Hatta içine doğuyordu desek doğru olur. Ancak içine doğan bir başka şey ise çocuk oyuncağı olmayacağıydı.
Kaptanın sözleri biter bitmez mutfağa koşup tayfa için yiyecek sabah tatlıları hazırlayacaktı. Kahvaltı için böyle derdi Ferrero. Sabah tatlıları. Tam mutfağına dönecekti ki kaptan yardımcısının onunla konuşmasıyla durdu. Diabolo yine çok ciddiydi her zamanki gibi. ''Ah, benimle daha nazik konuşabilirsin Diabolo-kun ! Biliyorsun, seni aç bırakabilirim.'' Ardından küçük bir şaka için hızlıca yardımcı kaptanın arkasına geçip ensensine vurmak için ona doğru zıplamıştı. Ancak yine her zaman olduğu gibi yetişemeyip onun sırtına çarpıp yere düşmüştü. Sonra hiçbir şey olmamış gibi mutfağına gitmişti.
Dün gece sonraki gün için yiyecek bir şeyler hazırlamaya başlamıştı çoktan. Uyuya kalmasının sebebi de buydu. Tayfada bulunan herkese ikişer tane düşecek şekilde koca bir tabak dolusu cannoli, yine bir tabak dolusu kızarmış ekmek ve rom. Ardından kaptanın istediği ekmek ve romun yanına iki adet cannoli koyup odasına götürecekti. Odadan çıktığında da tayfaya seslenecekti. ''Acıkan gidip kahvaltısını mutfaktan alabilir !''
Kaptanın sözleri biter bitmez mutfağa koşup tayfa için yiyecek sabah tatlıları hazırlayacaktı. Kahvaltı için böyle derdi Ferrero. Sabah tatlıları. Tam mutfağına dönecekti ki kaptan yardımcısının onunla konuşmasıyla durdu. Diabolo yine çok ciddiydi her zamanki gibi. ''Ah, benimle daha nazik konuşabilirsin Diabolo-kun ! Biliyorsun, seni aç bırakabilirim.'' Ardından küçük bir şaka için hızlıca yardımcı kaptanın arkasına geçip ensensine vurmak için ona doğru zıplamıştı. Ancak yine her zaman olduğu gibi yetişemeyip onun sırtına çarpıp yere düşmüştü. Sonra hiçbir şey olmamış gibi mutfağına gitmişti.
Dün gece sonraki gün için yiyecek bir şeyler hazırlamaya başlamıştı çoktan. Uyuya kalmasının sebebi de buydu. Tayfada bulunan herkese ikişer tane düşecek şekilde koca bir tabak dolusu cannoli, yine bir tabak dolusu kızarmış ekmek ve rom. Ardından kaptanın istediği ekmek ve romun yanına iki adet cannoli koyup odasına götürecekti. Odadan çıktığında da tayfaya seslenecekti. ''Acıkan gidip kahvaltısını mutfaktan alabilir !''
Misafir- Misafir
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Bay Hobbs'a sorduğum sorunun sonucunda bilinmeze yelken açtığımızı öğrenmiştim bu durum can sıkıcı olsa dahi kanımı kaynatıyordu, öğreneceğimiz yeni bir toprak ve planlarımızın dışında gerçekleşen bu şey eminim ki benim güzelimin vücut bulmuş halini arayışımda bir yol göstericiydi. Kızımız, elim de bana buraya gitmemi ve yağmalamamı emrediyordu adeta.
Genç yardımcım kendi yeteneklerinden sonuna kadar faydalanarak bana yardımcı oluyordu, gözleri sisi aşıp geriye kalanı göresiye dursun benim verdiğim emirlere karşı söylenmeler eşliğinde yola koyulmuştu sarışın kardeşler. Pek tabi bu sırada gemideki tek kadın olan aşçımız kendince flörtleşiyordu Dante ile ancak ona denizin yüzünü göstersem bakmazdı. Bu yüzden seviyordum çocuğu, genç olmanın anlamını bilmiyordu ve anlayamıyordu.
Tayfa işine koyulurken ada hakkında genel tarifte gelmeye başlamıştı, iki tarafında insan işçiliği olan heykeller ve ortasından akan bir şelale. Tepede bir su kaynağı olmalıydı ve şelalenin yanında da bir su yolu bulunuyordu. Buna karşın yardımcı kaptanım önden gitmek istemişti, gençlik güzel şey zira bilmediği bir yere atılma isteği ile yanıp tutuşmak.
Nefesimi temizleyip "Evlat, hiç bir adamımı o şekilde yollamam. Tabi ben yemekten sonra geminin işlerini Bay Hobbs ile tartışırken filikalardan birisini iyi adamlarından ikisi ile alıp birisi giderse ve ben fark etmeden geri dönerse adanın diğer tarafına geçtiğimizde buna bir şey yapamam." dedikten sonra Hobbs'a dönüp "Ada hakkında bildiğiniz bir şey var mı bay Hobbs adamlarımdan birisi kendini öylece atmadan önce?" diyecektim. Asıl planım pekala adanın etrafından dolaşıp genel topografya hakkında bilgi almaktı ancak rotacımın sözünü de dinlemeyecek kadar cahil değilim tabi ki.
Genç yardımcım kendi yeteneklerinden sonuna kadar faydalanarak bana yardımcı oluyordu, gözleri sisi aşıp geriye kalanı göresiye dursun benim verdiğim emirlere karşı söylenmeler eşliğinde yola koyulmuştu sarışın kardeşler. Pek tabi bu sırada gemideki tek kadın olan aşçımız kendince flörtleşiyordu Dante ile ancak ona denizin yüzünü göstersem bakmazdı. Bu yüzden seviyordum çocuğu, genç olmanın anlamını bilmiyordu ve anlayamıyordu.
Tayfa işine koyulurken ada hakkında genel tarifte gelmeye başlamıştı, iki tarafında insan işçiliği olan heykeller ve ortasından akan bir şelale. Tepede bir su kaynağı olmalıydı ve şelalenin yanında da bir su yolu bulunuyordu. Buna karşın yardımcı kaptanım önden gitmek istemişti, gençlik güzel şey zira bilmediği bir yere atılma isteği ile yanıp tutuşmak.
Nefesimi temizleyip "Evlat, hiç bir adamımı o şekilde yollamam. Tabi ben yemekten sonra geminin işlerini Bay Hobbs ile tartışırken filikalardan birisini iyi adamlarından ikisi ile alıp birisi giderse ve ben fark etmeden geri dönerse adanın diğer tarafına geçtiğimizde buna bir şey yapamam." dedikten sonra Hobbs'a dönüp "Ada hakkında bildiğiniz bir şey var mı bay Hobbs adamlarımdan birisi kendini öylece atmadan önce?" diyecektim. Asıl planım pekala adanın etrafından dolaşıp genel topografya hakkında bilgi almaktı ancak rotacımın sözünü de dinlemeyecek kadar cahil değilim tabi ki.
Misafir- Misafir
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Diabolo'nun mistik kırmızı gözleri ile sis perdesinin ardındaki adayı görmesi ve gördüklerini kaptanına aktarması üzerine Kaptan Edward Lowe'de bunu tayfaya anlatmış ve ardından Bay Hobbs'un fikirlerini sormuştu. Hobbs bir süre çenesini sıvazladıktan sonra: "Sanırım Şelale adasına geldik. İşin iyi yanı bu ada denizci hükümetine bağlı değil ve misafirlere karşı oldukça misafirperverler. İşin kötü yanı ise, oldukça güçlü savaşçılara sahipler... Yani olurda ters bir hareket yaparsak yağma veya çalmak gibi, bizi üzebilecek kapasiteleri var. Uzun yıllar boyunca denizci hükümeti'nin desteğini almadan korsanlarla diş gösterebilmeleri ile ünlüler." Bay Hobbs bir kaç saniye duraksamış ve etrafına bakmıştı. Sis dağılmaya ve ada yavaş yavaş Diabolo haricinde tayfanın diğer üyeleri tarafından da görünür hale gelmeye başlamıştı. "Bizi asıl ilgilendiren kısım ise, bu adadaki altın madenleri... Evet Grand Line'nın sayılı altın madenlerinden birine sahip bu ada ama işin kötü yanı, adanın şu anki kralı tarafından mühürlenmiş. Geçmişte yaşanmış bir olaydan sonra ada halkı madenleri bir daha açmamak üzere kapatmışlar. Ne olduğunu tam olarak bende bilmiyorum. Madenlere girmeyi bırak, yaklaşmak bile yasak ve burada kurallara uymayanlara özellikle misafir olanlara pek iyi davranmadıklarını duymuştum."
Bay Hobbs'un konuşmasının sonlanmasıyla Blonde kardeşler tekrardan güverteye ellerinde bir liste ile gelmişlerdi ama üzerlerinde bir farklılık vardı. Sap sarı saçlarından tut ayaklarına kadar her yerleri kan olmuştu. Vücutlarından tüm tayfaya yayılan kan kokusu güvertede fazlasıyla hissedilebiliyordu. İkisininde suratında somurtkan bir ifade vardı ve sinirden kuduruyor gibiydiler. Kağıdı Edward'a uzatırken büyük kardeş: "Bay Burger'ın istedikleri bu kağıtta yazıyor istediğin gibi kaptan." demişti.
Tayfanın güzel aşçısı ise dünden hazır olan yiyecekleri hazırlayıp, kaptanın özel isteği üzerine hazırladıklarını kaptanın odasına götürmüştü; ama odanın kapısını açıp içeriye girdiğinde kaptanın hala gelmediğini görmüştü. Emanetleri bırakıp güverteye haber vermek için yürüdüğü sırada aniden karşısına Bay Burger çıkmış ve öpüşme mesafesine kadar girip, dik dik bakarken: "Acım." demişti sadece. Oldukça ürkütücü gözüküyordu ve vücudu bir ceset gibi kokuyordu.
Alba kardeşler ise o sırada yelkenleri toplayıp, flamayı indirmişti. Gemi yavaş ve ağır bir şekilde adaya doğru yaklaşıyordu ve on dakika içeresinde şelaleye fazlasıyla yaklaşacaklardı. Eğer Kaptan Edward Lowe adanın etrafında tur atmak istiyorsa çabuk karar vermeliydi.
Bay Hobbs'un konuşmasının sonlanmasıyla Blonde kardeşler tekrardan güverteye ellerinde bir liste ile gelmişlerdi ama üzerlerinde bir farklılık vardı. Sap sarı saçlarından tut ayaklarına kadar her yerleri kan olmuştu. Vücutlarından tüm tayfaya yayılan kan kokusu güvertede fazlasıyla hissedilebiliyordu. İkisininde suratında somurtkan bir ifade vardı ve sinirden kuduruyor gibiydiler. Kağıdı Edward'a uzatırken büyük kardeş: "Bay Burger'ın istedikleri bu kağıtta yazıyor istediğin gibi kaptan." demişti.
Tayfanın güzel aşçısı ise dünden hazır olan yiyecekleri hazırlayıp, kaptanın özel isteği üzerine hazırladıklarını kaptanın odasına götürmüştü; ama odanın kapısını açıp içeriye girdiğinde kaptanın hala gelmediğini görmüştü. Emanetleri bırakıp güverteye haber vermek için yürüdüğü sırada aniden karşısına Bay Burger çıkmış ve öpüşme mesafesine kadar girip, dik dik bakarken: "Acım." demişti sadece. Oldukça ürkütücü gözüküyordu ve vücudu bir ceset gibi kokuyordu.
Alba kardeşler ise o sırada yelkenleri toplayıp, flamayı indirmişti. Gemi yavaş ve ağır bir şekilde adaya doğru yaklaşıyordu ve on dakika içeresinde şelaleye fazlasıyla yaklaşacaklardı. Eğer Kaptan Edward Lowe adanın etrafında tur atmak istiyorsa çabuk karar vermeliydi.
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: [Lowe Gun Korsanları] Şafak Vakti
Tanrı bencildir. Bu Dünya'yı yarattıktan sonra dönüp bakmamasından bahsetmiyorum. Bu dünyayı yaratması bile bencilliktir. Özgür irade verip, sonrasında cehenneme sokması ise kibirin zirvesidir. İnsanları kendi yaratıp, içine asilik ve inançsızlık verip sonrasında kendinisine karşı geldiği ve inanmadığı için cehenneme atan büyük bir ego sivilcesidir.
Şeytan öte yandan saftır. Babasını çok sevmiştir. Babasının hatalarından ders almadığını fark edince ona karşı gelmiştir. Babasını uyarmak istemiştir. Önceki hatalarına bakıp daha çok uğraşmasını istemiştir. Babası tarafından kovulunca da isyan etmiştir.
İnsan, yaratılmış ve ya tesadüfen gelmiş olsun. Tanrı ve şeytan'ın karışımıdır. Dünya'nın sadece kendisine ait olduğunu düşünür. Kibirleri Tanrı ile yarışacak seviyededir. İsyanları da Şeytan ile. Ama insanlar aptaldır. Bir adım sonrasını düşünmezler. Doğaya verdikleri zararın kendi peşlerinden geleceğini düşünmezler. Karma'ya inanmazlar. Her zaman doğa almasa da intikamını, doğanın yarattığı bir canlı alabilir. Mesela ben. Ben doğaya zarar verenleri, Dünya'yı hak etmeyen canlıları cehenneme sürmeye karar verdim...
Kaptan emrini verdikten sonra, Hobbs'un söylediklerini dinlemiştik ve herkes içeri yemeğe gitmişti. Yanıma biraz yiyecek ve Blonde kardeşleri alarak, kayıkla adaya gidecektim. Ada hakkında halktan bilgi toplaması için Blonde kardeşleri kullanacaktım. İkiside sevimli görünüyordu. Eğer ada halkı misafirperverse çoğu şeyi anlatırdı. Bense adada kalabalığın olduğu bir kısıma gidip etrafı dinleyecektim. Gözlerim kadar iyi değildi belki, ama kulaklarım da iş görürdü. Yeterli bilgiye sahip olduğumda Blonde kardeşlerle gemiye geri dönüp Kaptan'ı bilgilendirecektim.
Şeytan öte yandan saftır. Babasını çok sevmiştir. Babasının hatalarından ders almadığını fark edince ona karşı gelmiştir. Babasını uyarmak istemiştir. Önceki hatalarına bakıp daha çok uğraşmasını istemiştir. Babası tarafından kovulunca da isyan etmiştir.
İnsan, yaratılmış ve ya tesadüfen gelmiş olsun. Tanrı ve şeytan'ın karışımıdır. Dünya'nın sadece kendisine ait olduğunu düşünür. Kibirleri Tanrı ile yarışacak seviyededir. İsyanları da Şeytan ile. Ama insanlar aptaldır. Bir adım sonrasını düşünmezler. Doğaya verdikleri zararın kendi peşlerinden geleceğini düşünmezler. Karma'ya inanmazlar. Her zaman doğa almasa da intikamını, doğanın yarattığı bir canlı alabilir. Mesela ben. Ben doğaya zarar verenleri, Dünya'yı hak etmeyen canlıları cehenneme sürmeye karar verdim...
Kaptan emrini verdikten sonra, Hobbs'un söylediklerini dinlemiştik ve herkes içeri yemeğe gitmişti. Yanıma biraz yiyecek ve Blonde kardeşleri alarak, kayıkla adaya gidecektim. Ada hakkında halktan bilgi toplaması için Blonde kardeşleri kullanacaktım. İkiside sevimli görünüyordu. Eğer ada halkı misafirperverse çoğu şeyi anlatırdı. Bense adada kalabalığın olduğu bir kısıma gidip etrafı dinleyecektim. Gözlerim kadar iyi değildi belki, ama kulaklarım da iş görürdü. Yeterli bilgiye sahip olduğumda Blonde kardeşlerle gemiye geri dönüp Kaptan'ı bilgilendirecektim.
Oculus Autem Diabolo- Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 19/06/16
1 sayfadaki 2 sayfası • 1, 2
Similar topics
» Edward Lowe
» Geride Bırakma Vakti[Mitsuki]
» Hep Yek korsanları
» Kan Korsanları[Grand Line]
» Cingöz Korsanları [North Blue]
» Geride Bırakma Vakti[Mitsuki]
» Hep Yek korsanları
» Kan Korsanları[Grand Line]
» Cingöz Korsanları [North Blue]
1 sayfadaki 2 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz