(Grand Line Giriş) Talihsiz Karşılaşma
1 sayfadaki 1 sayfası
(Grand Line Giriş) Talihsiz Karşılaşma
En son ne zaman sigara içtim? Belki bu adaya gelmeden önce? Yani yaklaşık bir aydır sigara içmiyordum. Bu gün tekrardan sigaraya başladım. Son görevde şehit olan 400 kardeşim ne zaman aklıma gelse kendime ve bu lanet sisteme sövüyorum. Neden sadece bizi göndermediler ki? Sadece biz olsaydık eminim ki yine aynı sonucu alabilirdik. En azından 400 kardeşimiz hayatını kaybetmezdi. İşte sisteme sinirlenmemin sebebi bu. Kendime sinirlenmemin sebebi ise yeteri kadar güçlü olmamam. Eğer bir Amiral kadar güçlü olabilseydim bu görevi tek başıma halledebilirdim. Keşke daha güçlü olsaydım...
Geçen bir ayda sürekli 'Güçlenmek için neler yapabilirim?' diye sordum kendime. Bu denizdeki düşmanlar artık benim için çok güçsüz kalıyor. Grand Line'a geçmem gerekiyor fakat orası için henüz hazır değilim. Henüz orada rahatlıkla hayatta kalabilecek kadar güçlü değilim. Ne kadar Antrenman yaparsam yapayım burada da güçlenemeyeceğim açık. Son görevimizden önce yeteri kadar güçlü olduğumu düşünürdüm fakat görev sırasında benden katlarca güçlü insanlarla karşılaştım. Geçtiğimiz bir ayda özellikle hızımı aşırı derecede arttırdım. Önceden hamleleri fark edebiliyor fakat yeteri kadar hızlı olmadığım için kaçamıyordum. Şimdi öyle bir sıkıntım yok, artık eskisinden daha hızlı ve güçlüyüm.
Derin düşüncelere dalmışken kapımın tıklanmasıyla kendime geldim. Kapıyı tıkladıktan hemen sonra odaya giren kişi sıradan bir erdi. "Efendim, Kaptan Fumador sizinle özel olarak konuşmak için odasına çağırıyor." Birkaç saniye düşündüm, Kaptan benimle özel olarak ne konuşmak istiyor olabilir ki? Düşünmenin anlamı yok, yanına gittiğimde öğreneceğim zaten. "Birkaç dakika içerisinde odasında olacağımı söyle."
Sigaramı bitirdikten sonra Kaptan'ın odasına doğru hareketlendim. Kapının önüne vardığımda hafifçe kapıyı tıklatıp içeriye girdim. İlk defa kaptanla özel olarak konuşacağım ve içimde ufakta olsa bir heyecan var. "Beni neden çağırdınız Fumador-san?" Hafifçe gülümsedi, ardından oturmamı söyledi. Bende onu reddedecek değilim, hızlıca karşısındaki sandalyelerden birine oturdum ve konuşmasını beklemeye başladım.
"Buraya seni çağırmamın özel bir sebebi var. Son görevinde bir meyveyle karşılaştın değil mi?
Tahminimce o meyveye sahip olmayı her şeyden çok istiyorsun. Böyle bir ihtimal mümkün değil ama istersen o meyveyi koruyabilirsin. Meyve satışa çıkarıldı, Grand Line'daki bütün korsanlar bu yenilmez meyvenin peşinden gitmeye çalışacak. Buna karşı denizciler güçlü askerlerini meyveyi korumak için gönderiyor. Sende onlardan biri olabilirsin. Bu akşam Calm Belt üzerinden Grand Line'a geçecek bir gemi mevcut. İstiyorsan o gemiye binip Grand Line'a gidebilirsin, seçim senin."
Daha önceden de söylemiştim, o meyve beni kendisine çağırıyor. İlk görüşte bunu anladım, o meyve beni istiyor! Amiral olmamı aşırı derece hızlandıracak bir güce sahip olabilirim. Sadece ağzımdan tek bir kelimenin çıkması yeterli. Bunun ardından Meyve için çıkacak savaş sırasında onu çalabilirim. Kötü şeyler düşünüyorum, bunlar bir denizciye yakışmaz ama sikimde değil. O meyve için gerekirse bütün dünyayı karşıma alırım.
"Gideceğim, kesinlikle gideceğim! Tam olarak saat kaçta binmem gerekiyor?"
Heyecanlıyım, midem yanıyor, kalbim küt küt atıyor. Ağır adımlarla beni Grand Line'a geçirecek gemiye doğru gidiyorum. Sabah bana Grand Line'a gideceğimi söyleseydiniz kesinlikle reddederdim fakat Fumador-san'la konuştuktan sonra fikrim değişti. Grand Line'da hayatta kalmak için yeteri kadar güçlüyüm. Amiral oluşumu birkaç yıl hızlandıracak bir meyveyi çalmak için gidiyorum buralardan! Ne kadar denizcilere uygun bir hareket değil mi?
Birkaç dakikalık bir yürüyüşün ardından gemiye vardım. Üzerimde denizci üniformalarımla gemiye bindim. Bindikten birkaç dakika sonra gemi hareket etmeye başladı. Hedef Grand Line!
Gemi hareket ederken birkaç kişiyle tanışmıştım. Onların benim aksime özel bir amacı yoktu, sadece Grand Line'a geçmek isteyen figüranlardı. Bunlar gibi güçsüz insanlar kolay kolay orada hayatta kalamaz. Bunları koruma işi tabii ki benim gibi güçlü olanlara düşüyor. Bundan pişman değilim, sonuna kadar ideallerimin peşinde koşup güçsüzleri koruyacağım.
Güzel, rahat bir uyku çektikten sonra sabahın ilk ışıklarında uyanmıştım. Gözlerimi açar açmaz geminin güvertesine çıkıp sigaramı yakmıştım. Geminin en ucunda, sıçar pozisyonda sigaramı tüttürürken denizi izliyordum. İşte o an bir şey fark ettim, büyük ihtimalle gemideki hiç kimsenin fark edemeyeceği bir şeyi gördüm. Çok uzaklardan bir göz beni izliyordu. Ardından bir okun son sürat kafama doğru geldiğini fark ettim. Kafamı hızlıca yana çektim, ok arkamdaki duvara saplanmış ve delmişti. Demek Grand Line'da böyle insanlar var. O kadar uzaktan bu kadar kusursuz bir atış yapmak her yiğidin harcı değildir. Ok arkama saplandıktan birkaç saniye sonra derin bir nefes alıp gemideki herkesin duyabileceği bir şekilde bağırdım. "KORSANLAR BURADA!"
Birkaç dakika sonra herkes güvertede toplanmıştı, elimle geminin ön tarafını gösterip "Birkaç yüz metre ileride bir korsan gemisi var." Birkaç kişi inanmamıştı, suratlarından belli oluyordu. O kadar uzağı nasıl gördüğüme anlam vermeye çalışanlar vardı aralarında. "Geminin ön kısmında duvara saplanmış bir ok var, inanmayanlar ona bakabilir. Ayrıca size yalan söylemek için hiçbir sebebim yok." Herkes bana inanmıştı, kısa süre içerisinde hazırlanmışlar ve güvertede beklemeye başlamıştı. Büyük bir savaş bizi bekliyordu, Grand Line'da ki ilk savaşım...
"Bunlar onlar! Efsanevi Çırak Korsanları! Destek çağırmalıyız!" diye bağırdı elinde teleskop olan bir adam. Geminin kaptanı telaşlı bir şekilde adamın elinden teleskopu alıp geminin bayrağına baktı. Geminin kaptanı Grand Line'a kısa süre önce gelmiş güçsüz bir herifti. "Hemen dümeni en yakın karargaha çevirin!" diye bağırdı Kaptan. Hemen ardından odasına doğru koştu. Kaptan'ın yokluğunda söz alması gereken benmişim gibi hissettim ve ölümcül bir hata yaptım. "Korsanlardan kaçıyor muyuz gerçekten? Eğer biz bu adamlardan kaçarsak onlarla kim savaşacak? Kim insanların hayatını koruyacak?" diye bağırdım bütün sesimi kullanarak. Benim ardımdan herkes teker teker bağırmaya başladı. Savaşalım, kaçmayalım gibisinden şeyler söylediler. Bunun üzerine en başta elinde teleskop olan adam "Aklınızı mı kaçırdınız, onlar Grand Line'da ki en güçlü korsan tayfalarından birisi. Onları bu kadar adamla yenmemiz imkansız." dedi gür bir sesle. Sesinden korktuğu anlaşılıyordu, gerçekten güçlü bir korsan tayfasına karşı karşıyaydık ama onları bırakıp kaçamazdık. "Allah bilir ne için buradalar! Calm Belt'te daha önce hiç bir korsan olduğunu duydunuz mu! Onları engellemek bizim görevimiz, şuan bunu yapabilecek bizden başka kimse yok!" diye bağırdım gür bir sesle. Artık bütün mürettebat benim gibi düşünüyordu, savaşmak istiyordu. Rotacımız geminin rotasını önümüzdeki korsanlara doğru çevirdi ve herkes savaş için son hazırlıklarını yapmaya başladı.
Birkaç dakika içerisinde korsanlarla karşı karşıya geldik. Geminin burun kısmında hiç ama hiç beklemediğim bir insanlar karşılaştım. Hatta o kadar şaşırdım ki hareket etmeyi bile unuttum. Geminin ucunda kişi benim en büyük ağabeyim Mehmet'ti. Çok fazla değişmişti, geçtiğimiz 3 yıl onu çok ama çok değiştirmiş belli ki. Suratında hafif bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ağabeyimin hemen arkasında bir kişiyi daha gördüm. Bu kişi En küçük ağabeyim Ahmet'ti. Elinde bir adet yay vardı. O kadar uzak mesafeden beni öldürmek için ateş eden kişi demekki oydu. Son olarak güvertenin ortasında gülüşen iki ağabeyimi gördüm. Gerçekten hepsi çok değişmiş ve güçlenmişti bunu ilk görüşte rahatlıkla anlayabilmiştim.
Herkes savaşa hazırlanmış bir şekilde bekliyordu, gemiler yaklaştı ve birbirine bağlandı. Kardeşlerim gemide sadece sekiz kişiydi, biz ise yirmi kişiydik. Rahatlıkla kazanacağımı, savaşmama gerek bile olmadığını düşündüm oysa savaş sadece yarım dakika sürdü. Kardeşlerim herkesi halletmişti ama kimseyi öldürmemişti. Gemide bilinci açık sadece ben kalmıştım. Elimdeki sopamı sıkıca kavramış, savaşmaya hazır bir şekilde bekliyordum. Taa ki başından beri suratında ciddi bir ifade olan En büyük ağabeyim Mehmet gülümseyerek bana sarılana kadar. Kısa bir süre sarıldıktan sonra beni kolunun altına alıp "Uzun zamandır görüşemiyoruz, bakın kardeşimiz ne kadar büyümüş. Ayrıca güçlenmişte, anlaşılan denizciler onu iyi eğitmiş." dedi suratında büyük bir gülümseme ile. Herkes bana bakıyordu, bir şeyler söylememi bekliyorlardı. Ağzımdan çıkan ilk cümle"Burada ne işiniz var?" oldu. Şaşkındım, uzun yıllar sonra ağabeylerimi ilk defa görüyordum. Onlarla oturup konuşmak istiyordum fakat yaptıklarından dolayı onları affetmek istemiyordum. Sorumun üzerine hepsinin suratında şaşkın bir ifade oluşmuştu, hep beraber aynı ağızdan "Seni almak için tabii ki, başka ne olabilirdi ki?" dediler. Bu laflarının üzerine ağabeyimin kolunun altından çekilip birkaç adım geriye attım. "Sizinle gelmeyi düşünmüyorum." dedim suratımda öfke dolu bir ifadeyle. Korsanlar köyümüze saldırdığında yoklardı. Annem öldüğünde yoklardı. Bütün arkadaşlarım öldüğünde yoklardı. Benim şuan burada olmamı sağlayan şey onlar değil, denizcilerdi. Şimdiyse bir anda gemimize saldırıp, onlarca insanı ölesiye dövdükten sonra beni almaya geldiklerini söylüyorlar. Sikitirin gidin lan!
"Öyle sinirli sinirli bakma, bizde epey şey yaşadık. Annemin ve adanın başına gelenleri biliyoruz, biz de öğrendiğimizde çok üzüldük ama yapabileceğimiz bir şey yoktu." dedi en büyük ağabeyim Mehmet. Diğerleri de kafasıyla onayladı onu. Sertçe kavradığım sopamı bir anda Mehmet'in kafasına doğru salladım bütün gücümle. Ağabeyimin suratı bir anda ciddileşmiş ve eliyle sopamı engellemişti. Sopamı tuttuktan sonra sadece sıkarak sopamı bükmüştü. "Anlaşılan bizimle gelmeye niyetin yok... Kardeşimizsin diye bu seferlik hayatını bağışlıyoruz, ama bir daha karşılaştığımızda ölümüne savaşacağız." dedi Mehmet ağabeyim sinirli bir ses tonuyla. Kendi gemilerine gittiklerinde arkamı döndüm ve arkadaşlarımı uyandırmaya çalıştım. Tam o anda ölümcül bir hata yaptım. Son hatırladığım şey sırtımdan girip karnımdan çıkan saç telinde biraz daha kalın birkaç ok ve Ahmet ağabeyimin sesiydi. "Bu kadarcık şeyden ölmezsin! Nede olsa bizim kardeşimizsin!"
Kendime geldiğimde Grand Line'da bir karargahtaydım. Doktor bir haftadır baygın olduğumu söyledi. Söylediğine göre ok ölümcül yerlerime isabet etmemiş. Doktor şanslı olduğumu söyledi ama ben ağabeyimin bilerek vurmadığını biliyorum. Bir dahaki karşılaşmamızda onları içeri tıkacağım! Hiçbir güç bana engel olamayacak! Ama bunu yapmadan önce güçlenmem gerek, şuan aşırı derecede güçsüzüm.
Geçen bir ayda sürekli 'Güçlenmek için neler yapabilirim?' diye sordum kendime. Bu denizdeki düşmanlar artık benim için çok güçsüz kalıyor. Grand Line'a geçmem gerekiyor fakat orası için henüz hazır değilim. Henüz orada rahatlıkla hayatta kalabilecek kadar güçlü değilim. Ne kadar Antrenman yaparsam yapayım burada da güçlenemeyeceğim açık. Son görevimizden önce yeteri kadar güçlü olduğumu düşünürdüm fakat görev sırasında benden katlarca güçlü insanlarla karşılaştım. Geçtiğimiz bir ayda özellikle hızımı aşırı derecede arttırdım. Önceden hamleleri fark edebiliyor fakat yeteri kadar hızlı olmadığım için kaçamıyordum. Şimdi öyle bir sıkıntım yok, artık eskisinden daha hızlı ve güçlüyüm.
Derin düşüncelere dalmışken kapımın tıklanmasıyla kendime geldim. Kapıyı tıkladıktan hemen sonra odaya giren kişi sıradan bir erdi. "Efendim, Kaptan Fumador sizinle özel olarak konuşmak için odasına çağırıyor." Birkaç saniye düşündüm, Kaptan benimle özel olarak ne konuşmak istiyor olabilir ki? Düşünmenin anlamı yok, yanına gittiğimde öğreneceğim zaten. "Birkaç dakika içerisinde odasında olacağımı söyle."
***
Sigaramı bitirdikten sonra Kaptan'ın odasına doğru hareketlendim. Kapının önüne vardığımda hafifçe kapıyı tıklatıp içeriye girdim. İlk defa kaptanla özel olarak konuşacağım ve içimde ufakta olsa bir heyecan var. "Beni neden çağırdınız Fumador-san?" Hafifçe gülümsedi, ardından oturmamı söyledi. Bende onu reddedecek değilim, hızlıca karşısındaki sandalyelerden birine oturdum ve konuşmasını beklemeye başladım.
"Buraya seni çağırmamın özel bir sebebi var. Son görevinde bir meyveyle karşılaştın değil mi?
Tahminimce o meyveye sahip olmayı her şeyden çok istiyorsun. Böyle bir ihtimal mümkün değil ama istersen o meyveyi koruyabilirsin. Meyve satışa çıkarıldı, Grand Line'daki bütün korsanlar bu yenilmez meyvenin peşinden gitmeye çalışacak. Buna karşı denizciler güçlü askerlerini meyveyi korumak için gönderiyor. Sende onlardan biri olabilirsin. Bu akşam Calm Belt üzerinden Grand Line'a geçecek bir gemi mevcut. İstiyorsan o gemiye binip Grand Line'a gidebilirsin, seçim senin."
Daha önceden de söylemiştim, o meyve beni kendisine çağırıyor. İlk görüşte bunu anladım, o meyve beni istiyor! Amiral olmamı aşırı derece hızlandıracak bir güce sahip olabilirim. Sadece ağzımdan tek bir kelimenin çıkması yeterli. Bunun ardından Meyve için çıkacak savaş sırasında onu çalabilirim. Kötü şeyler düşünüyorum, bunlar bir denizciye yakışmaz ama sikimde değil. O meyve için gerekirse bütün dünyayı karşıma alırım.
"Gideceğim, kesinlikle gideceğim! Tam olarak saat kaçta binmem gerekiyor?"
***
Heyecanlıyım, midem yanıyor, kalbim küt küt atıyor. Ağır adımlarla beni Grand Line'a geçirecek gemiye doğru gidiyorum. Sabah bana Grand Line'a gideceğimi söyleseydiniz kesinlikle reddederdim fakat Fumador-san'la konuştuktan sonra fikrim değişti. Grand Line'da hayatta kalmak için yeteri kadar güçlüyüm. Amiral oluşumu birkaç yıl hızlandıracak bir meyveyi çalmak için gidiyorum buralardan! Ne kadar denizcilere uygun bir hareket değil mi?
Birkaç dakikalık bir yürüyüşün ardından gemiye vardım. Üzerimde denizci üniformalarımla gemiye bindim. Bindikten birkaç dakika sonra gemi hareket etmeye başladı. Hedef Grand Line!
Gemi hareket ederken birkaç kişiyle tanışmıştım. Onların benim aksime özel bir amacı yoktu, sadece Grand Line'a geçmek isteyen figüranlardı. Bunlar gibi güçsüz insanlar kolay kolay orada hayatta kalamaz. Bunları koruma işi tabii ki benim gibi güçlü olanlara düşüyor. Bundan pişman değilim, sonuna kadar ideallerimin peşinde koşup güçsüzleri koruyacağım.
***
Güzel, rahat bir uyku çektikten sonra sabahın ilk ışıklarında uyanmıştım. Gözlerimi açar açmaz geminin güvertesine çıkıp sigaramı yakmıştım. Geminin en ucunda, sıçar pozisyonda sigaramı tüttürürken denizi izliyordum. İşte o an bir şey fark ettim, büyük ihtimalle gemideki hiç kimsenin fark edemeyeceği bir şeyi gördüm. Çok uzaklardan bir göz beni izliyordu. Ardından bir okun son sürat kafama doğru geldiğini fark ettim. Kafamı hızlıca yana çektim, ok arkamdaki duvara saplanmış ve delmişti. Demek Grand Line'da böyle insanlar var. O kadar uzaktan bu kadar kusursuz bir atış yapmak her yiğidin harcı değildir. Ok arkama saplandıktan birkaç saniye sonra derin bir nefes alıp gemideki herkesin duyabileceği bir şekilde bağırdım. "KORSANLAR BURADA!"
Birkaç dakika sonra herkes güvertede toplanmıştı, elimle geminin ön tarafını gösterip "Birkaç yüz metre ileride bir korsan gemisi var." Birkaç kişi inanmamıştı, suratlarından belli oluyordu. O kadar uzağı nasıl gördüğüme anlam vermeye çalışanlar vardı aralarında. "Geminin ön kısmında duvara saplanmış bir ok var, inanmayanlar ona bakabilir. Ayrıca size yalan söylemek için hiçbir sebebim yok." Herkes bana inanmıştı, kısa süre içerisinde hazırlanmışlar ve güvertede beklemeye başlamıştı. Büyük bir savaş bizi bekliyordu, Grand Line'da ki ilk savaşım...
***
"Bunlar onlar! Efsanevi Çırak Korsanları! Destek çağırmalıyız!" diye bağırdı elinde teleskop olan bir adam. Geminin kaptanı telaşlı bir şekilde adamın elinden teleskopu alıp geminin bayrağına baktı. Geminin kaptanı Grand Line'a kısa süre önce gelmiş güçsüz bir herifti. "Hemen dümeni en yakın karargaha çevirin!" diye bağırdı Kaptan. Hemen ardından odasına doğru koştu. Kaptan'ın yokluğunda söz alması gereken benmişim gibi hissettim ve ölümcül bir hata yaptım. "Korsanlardan kaçıyor muyuz gerçekten? Eğer biz bu adamlardan kaçarsak onlarla kim savaşacak? Kim insanların hayatını koruyacak?" diye bağırdım bütün sesimi kullanarak. Benim ardımdan herkes teker teker bağırmaya başladı. Savaşalım, kaçmayalım gibisinden şeyler söylediler. Bunun üzerine en başta elinde teleskop olan adam "Aklınızı mı kaçırdınız, onlar Grand Line'da ki en güçlü korsan tayfalarından birisi. Onları bu kadar adamla yenmemiz imkansız." dedi gür bir sesle. Sesinden korktuğu anlaşılıyordu, gerçekten güçlü bir korsan tayfasına karşı karşıyaydık ama onları bırakıp kaçamazdık. "Allah bilir ne için buradalar! Calm Belt'te daha önce hiç bir korsan olduğunu duydunuz mu! Onları engellemek bizim görevimiz, şuan bunu yapabilecek bizden başka kimse yok!" diye bağırdım gür bir sesle. Artık bütün mürettebat benim gibi düşünüyordu, savaşmak istiyordu. Rotacımız geminin rotasını önümüzdeki korsanlara doğru çevirdi ve herkes savaş için son hazırlıklarını yapmaya başladı.
Birkaç dakika içerisinde korsanlarla karşı karşıya geldik. Geminin burun kısmında hiç ama hiç beklemediğim bir insanlar karşılaştım. Hatta o kadar şaşırdım ki hareket etmeyi bile unuttum. Geminin ucunda kişi benim en büyük ağabeyim Mehmet'ti. Çok fazla değişmişti, geçtiğimiz 3 yıl onu çok ama çok değiştirmiş belli ki. Suratında hafif bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ağabeyimin hemen arkasında bir kişiyi daha gördüm. Bu kişi En küçük ağabeyim Ahmet'ti. Elinde bir adet yay vardı. O kadar uzak mesafeden beni öldürmek için ateş eden kişi demekki oydu. Son olarak güvertenin ortasında gülüşen iki ağabeyimi gördüm. Gerçekten hepsi çok değişmiş ve güçlenmişti bunu ilk görüşte rahatlıkla anlayabilmiştim.
- Spoiler:
(Soldaki Mehmet - Sağdaki Ahmet)
(Soldaki Boğaçhan - Sağdaki Uğur)
Herkes savaşa hazırlanmış bir şekilde bekliyordu, gemiler yaklaştı ve birbirine bağlandı. Kardeşlerim gemide sadece sekiz kişiydi, biz ise yirmi kişiydik. Rahatlıkla kazanacağımı, savaşmama gerek bile olmadığını düşündüm oysa savaş sadece yarım dakika sürdü. Kardeşlerim herkesi halletmişti ama kimseyi öldürmemişti. Gemide bilinci açık sadece ben kalmıştım. Elimdeki sopamı sıkıca kavramış, savaşmaya hazır bir şekilde bekliyordum. Taa ki başından beri suratında ciddi bir ifade olan En büyük ağabeyim Mehmet gülümseyerek bana sarılana kadar. Kısa bir süre sarıldıktan sonra beni kolunun altına alıp "Uzun zamandır görüşemiyoruz, bakın kardeşimiz ne kadar büyümüş. Ayrıca güçlenmişte, anlaşılan denizciler onu iyi eğitmiş." dedi suratında büyük bir gülümseme ile. Herkes bana bakıyordu, bir şeyler söylememi bekliyorlardı. Ağzımdan çıkan ilk cümle"Burada ne işiniz var?" oldu. Şaşkındım, uzun yıllar sonra ağabeylerimi ilk defa görüyordum. Onlarla oturup konuşmak istiyordum fakat yaptıklarından dolayı onları affetmek istemiyordum. Sorumun üzerine hepsinin suratında şaşkın bir ifade oluşmuştu, hep beraber aynı ağızdan "Seni almak için tabii ki, başka ne olabilirdi ki?" dediler. Bu laflarının üzerine ağabeyimin kolunun altından çekilip birkaç adım geriye attım. "Sizinle gelmeyi düşünmüyorum." dedim suratımda öfke dolu bir ifadeyle. Korsanlar köyümüze saldırdığında yoklardı. Annem öldüğünde yoklardı. Bütün arkadaşlarım öldüğünde yoklardı. Benim şuan burada olmamı sağlayan şey onlar değil, denizcilerdi. Şimdiyse bir anda gemimize saldırıp, onlarca insanı ölesiye dövdükten sonra beni almaya geldiklerini söylüyorlar. Sikitirin gidin lan!
"Öyle sinirli sinirli bakma, bizde epey şey yaşadık. Annemin ve adanın başına gelenleri biliyoruz, biz de öğrendiğimizde çok üzüldük ama yapabileceğimiz bir şey yoktu." dedi en büyük ağabeyim Mehmet. Diğerleri de kafasıyla onayladı onu. Sertçe kavradığım sopamı bir anda Mehmet'in kafasına doğru salladım bütün gücümle. Ağabeyimin suratı bir anda ciddileşmiş ve eliyle sopamı engellemişti. Sopamı tuttuktan sonra sadece sıkarak sopamı bükmüştü. "Anlaşılan bizimle gelmeye niyetin yok... Kardeşimizsin diye bu seferlik hayatını bağışlıyoruz, ama bir daha karşılaştığımızda ölümüne savaşacağız." dedi Mehmet ağabeyim sinirli bir ses tonuyla. Kendi gemilerine gittiklerinde arkamı döndüm ve arkadaşlarımı uyandırmaya çalıştım. Tam o anda ölümcül bir hata yaptım. Son hatırladığım şey sırtımdan girip karnımdan çıkan saç telinde biraz daha kalın birkaç ok ve Ahmet ağabeyimin sesiydi. "Bu kadarcık şeyden ölmezsin! Nede olsa bizim kardeşimizsin!"
***
Kendime geldiğimde Grand Line'da bir karargahtaydım. Doktor bir haftadır baygın olduğumu söyledi. Söylediğine göre ok ölümcül yerlerime isabet etmemiş. Doktor şanslı olduğumu söyledi ama ben ağabeyimin bilerek vurmadığını biliyorum. Bir dahaki karşılaşmamızda onları içeri tıkacağım! Hiçbir güç bana engel olamayacak! Ama bunu yapmadan önce güçlenmem gerek, şuan aşırı derecede güçsüzüm.
En son Ayberk Çırak tarafından Çarş. 29 Haz. 2016, 21:15 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Misafir- Misafir
Geri: (Grand Line Giriş) Talihsiz Karşılaşma
50 milyon.
5 ana stat.
2 meyve/dövüş statı.
2 meslek statı.
Rütben ise Üsteğmen oldu.
Envanterin'e ve karnene işle. Eski borcun varsa ödemek zorundasın.
5 ana stat.
2 meyve/dövüş statı.
2 meslek statı.
Rütben ise Üsteğmen oldu.
Envanterin'e ve karnene işle. Eski borcun varsa ödemek zorundasın.
Similar topics
» [Grand Line Giriş] HK-47
» [Grand Line Giriş] Pervasız Korsanlar
» (Grand Line Giriş) Ateşten İrade
» Grand Line
» Kan Korsanları[Grand Line]
» [Grand Line Giriş] Pervasız Korsanlar
» (Grand Line Giriş) Ateşten İrade
» Grand Line
» Kan Korsanları[Grand Line]
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz