[Karne] Cygr Mosvorsuld
One Piece Rpg :: Başlangıç :: Karakter Oluşturma :: Karne
1 sayfadaki 1 sayfası
[Karne] Cygr Mosvorsuld
Ad Soyad:Cygr Mosvorsuld - Irk: İnsan Yaş: 19 Boy: 1.63 Kilo: 58 Cinsiyet: Erkek Meyve: - | Taraf: Denizci Bulunduğu Deniz:South Grup: Denizci |
- Kişilik + Geçmiş:
Kişilik: Zeki, kurnaz ve sabırlıdır. Ani kararlar vermez. Her zaman büyük planı göz önünde tutar. Casusluk ve insanları kandırma konusunda kendisini eğitmiştir. Hatta bundan zevk alır. Çalma fırsatı olduğunda kaçırmaz, dolayısıyla hırsız ve yankesicidir. Ancak hiç kimse onu bir şey çalarken görmemiştir. Etrafta ses çıkarmadan ve gölgelere sinerek dolaşmayı adeta kendi karakterine işlemiştir. Gülüşü bihihihihğaaahihihi şeklindedir. Ancak bu gerçekten mutlu olduğundaki gülüşüdür. Normal kısa gülüşü bihihihi şeklindedir. Her zaman çok dikkatlidir. Kadınlarla hoş zaman geçirmeyi sever. Bunun yanında kimi zaman tebdil-i kıyafet gezerek kendisine verilen eğitimin gereği casusluk yapabilir. Geçmiş: Greenwich sağlam yapılı köşeli taş evlerden oluşan, etrafı uzun bir taş duvarla çevrili, bir yanı okyanus, bir yanı kadim bir orman olan, diğer iki tarafından genişçe toprak yollar çıkan bir liman kasabasıydı. Binalar genellikle iki katlı olmakla birlikte evlerin kendilerine ait bahçesi vardı. Kasabanın bir büyük, iki yanından çıkan yolların devamı niteliğinde olan, bir de ona tam dik açıyla gelen daha küçük bir yolu, bu yolların kesişim noktasında kasabanın merkezi ve burada da pazar yeri vardı, Ehler Danlos pazarı. Bu pazar, adanın ve bulunduğu bölgenin en önemli ticaret noktalarından birisiydi. Gıda maddeleri başta olmak üzere demir satanlar, demirden yapılan araçlar gereçler, daha çok sahtesi olan kazara aslı da çıkabilen mücevherler, kılıç kınları, kılıçlar, hançerler, kıyafetler, yöresel bitkiler başta olmak üzere başka eşyalar da satılmaktaydı.
Kasabanın ana geçim kaynağı tekne yapımı, hayvancılık, balıkçılık ve çiftçilik olmakla beraber ticaret ve ormancılıkla da uğraşanlar vardı. Kasaba insanları genelde gündüzleri çalışır, geceleri meyhanede toplanır, dedikodu yaparak kafayı bulana kadar içerdi. Daha sonrada birbirleriyle kavgaya tutuşurdu. Aslında bu yalandan bir kavgaydı. Dövüş yeteneklerini her gün birbirleri karşısında sınayarak hem kendilerini geliştirir hem de böylelikle antrenman yapmış olurlardı.
Domuz eti yemedikleri gibi bu hayvanı kesinlikle yetiştirmezlerdi. Yemin törenleri sırasında büyük bir kaba sake koyan Greenwich'liler, bu şaraba biraz da kanlarından karıştırarak içerlerdi. Bu yemin töreni sonrası kan kardeşi olurlardı. Greenwich cenaze törenlerinde, ölüler tahta ve içi toprak dolu kayıklara koyularak yakılırdı.
Kasaba halkı bölgenin önemli konumu nedeniyle, geçmişteki tecrübelerinin de etkisiyle, kendilerini savaşçı olarak eğitirdi. Kasabanın kendine has bazı dövüş stilleri vardı. Kimileri akrobat gibi denge ve hız üzerine bir dövüş stili üzerinde çalışırdı, kimileri ise kılıç teknikleri, az sayıda olmakla birlikte okçuluk üzerine çalışanlar da vardı. Aklı olan kimse bu kasabaya saldırmazdı. Çünkü kasaba halkı korkunç bir şekilde dövüşebiliyordu oysa saldıranın kazanacağı ganimet buna değecek miktarda değildi. Çünkü burası zengin bir bölge değildi. Adanın kralı halktan ağır vergiler alır, bu aldığı vergilerle kendisi sefahat içinde yaşar, gerektiğinde de kutsal ejderleri ve yolladıkları temsilcilerini hoş tutardı.
İki yıl kadar önce bölgenin kralı kasabaya gelmiş, sürmekte olan savaş için kutsal ejderlerin bölgede zorunlu askerlik görevini çıkardığını bildirerek, kasabadaki eli silah tutan herkesi askere almış, kasabanın güvenliğini sağlamak için az sayıda askerini buraya konuşlandırmıştı.
Mosvorsuld babasının gitmesine çok üzülmüş, günlerce arkasından ağlamıştı. Annesinin de üzüldüğünü görebiliyordu. Ancak annesi Mosvorsuld'a bakabilmek ve geçimlerini sürdürebilmek için çalışmaya devam etmek zorundaydı. Mosvorsuld'un babası kasabanın oduncusuydu, kadim ormandan ağaç keserek bunları odun ve ya ihtiyaca göre kereste haline getirir, kasabada satardı. Babası bazen Mosvorsuld'u da kadim ormana birlikte götürürdü. Böyle zamanlarda Mosvorsuld çok mutlu olurdu. Ormanı çok severdi.
İlk kez beraber gittiklerinde resmen ormanın güzelliği karşısında büyülenmişti. Babasıyla birlikte kasabadan çıkıp ormana giden eski patikayı takip ettiler, çok geçmeden çamları göklere kadar yükselten bir orman ülkesine girdiler; bu çamlar Mosvorsuld'un içini her bakımdan saygı ile dolduruyordu. Sincaplar çam dallarına tırmanıyordu. İleride de çok parlak tüylü geyikler dolaşıyordu. Böyle sevimli bir hayvanı görüp de akıllı uslu insanların onu nasıl öldürebileceğini bir türlü anlayamazdı Mosvorsuld.
Güneşin altın ışıkları, çam ağaçlarının sık koyu yeşilli yaprakları arasından tatlı ve neşeli süzülüyordu. Her tarafta kapalı yosun sedirleri vardı. Taşlar kadifeden minderler gibi en güzel yosunlarla örtülmüştü. Tatlı bir serinlik. Rüyada duyulur gibi bir pınar şırıltısı. Yer yer suyun taşların altından gümüş parlaklığıyla nasıl sızdığı, çıplak ağaç köklerini, kayaları nasıl yıkadığı görünüyordu.
Su bazı yerlerde taşların arasından, köklerin dibinden daha kuvvetle fışkırıyor, ufak çağlayanlar yapıyordu. Oralarda oturmak ne hoş olurdu kim bilir. Dört taraftan harikulade güzel sesler geliyor; kuşlar kavuşma isteğiyle zaman zaman şarkılar söylüyorlardı. Mosvorsuld'un babası kısa boylu, keçi sakallı, mesleğinin getirdiği yükle oldukça şişkin kasları olan sivri burunlu bir adamdı. Babası ağaçları özellikle nehir kıyısından keserdi, nehir aracılığıyla kasabanın yakınına kadar taşıması kolay olurdu çünkü. Ağaç keserken Mosvorsuld'un göz önünde olmasını isterdi. Ağacın üstüne yıkılmaması için nerede durması gerektiği konusunda Mosvorsuld'u defalarca uyarırdı.
O ilk gittikleri gün babası ağaç keserken birden dikkat kesilerek nehir kıyısında oynamakta olan Mosvorsuld'a çok sessiz olmasını ve hiç hareket etmemesini söyledi. Irmağın karşı kıyısında su içen geyiğe birden timsah saldırdı, geyiği öldürürken etraftaki son derece ender bitki karışımının çok ilginç bir şekilde bir araya gelmesi nedeniyle, geyiğin üstündeki bitki kalıntıları yüzünden kıvranarak can çekişti ve on saniye içinde de öldü. Babasının dediğine göre bir araya gelen üç bitki bu etkiyi yapmış olabilirdi. Deneyerek bunu keşfettiler. Bunu adada başka bilen kimse yoktu. Sadece bu nehir kıyısına has bir karışımdı. Daha sonra bundan kimseye söz etmediler çünkü bunun kimseye bir yararı olmazdı, ancak zararı olabilirdi.
Mosvorsuld ve arkadaşları kışları, kasabanın yakınındaki karlı tepeden aşağı, geniş tahtaların üzerinde kayarlar ve akşamın mor gölgeleri kar üzerinde uzanmaya başlarken, ıslak ve karla kaplı bir halde, çatlak eller ve parlayan yanaklarla eve dönerlerdi. Ya da Mosvorsuld'un babası buz kalınlığının güvenli olduğunu ilan ettikten sonra, kasabanın hemen batısında, batı yolu üzerindeki bir vadide buz gibi parıldayan donmuş gölcükte dur durak bilmeden kayarlardı. Hava çok soğuk olduğunda ya da bahara doğru, yağmurlar ve ılık rüzgarlar buzu cıvıklaştırıp gölcükte kaymayı güvensiz hale getirdiği zaman, samanlıkta toplanır ve balkondan zemindeki yumuşak samanların üstüne atlarlar, saçlarını saman çöpleriyle, burunlarını da yazın kokusunu taşıyan tozlarla doldururlardı. Ormanın kıyısında, ırmağın ormandan çıktığı yerin yakınlarındaki ufak bir mağarayı da kendilerine oyun alanı yapmışlardı. Burada zaman geçirdiklerini bilen büyükleri sık sık ormana girmemeleri ve ırmağa düşmemeleri konusunda onları uyarırdı.
Hayatında hiç unutamadığı o gün babasının gidişinden tam bir yıl yedi ay on gün sonraydı. O yıl hava sanki özellikle kötü gitti, Greenwich koşullarına göre bile kötü sayılırdı. Yağmurlar erken başlayıp yerlerini hemen çamurlu bir kara bıraktılar; kış ortasındaki sert, toz gibi kar değil de nemli, vıcık vıcık bir kar. Bir kış günüydü, sabah dünden yağan karın bıraktığı pus vardı. İlerleyen saatlerde pus açıldı, güneş tepeden tüm asaletiyle pırıldamaya başladı. Tüm arkadaşları gölcüğe kaymaya gitmişti. Mosvorsuld ise annesinin zoruyla evde kalmış odun kırmaya çalışıyordu. Dokuz yaşında ve yaşıtlarına göre de ufak tefek olan bir çocuk için bu pek mümkün değildi. Annesi nedense onun bugün gitmesini istememiş eğer tüm odunları kırmayı başarırsa arkadaşlarıyla oynamaya gidebileceğini söylemişti. O yüzden Mosvorsuld'da odunlarla cebelleşiyordu.
Birden bir bağırış çağırış ve çeşitli gürültüler duyuldu, ardından Mosvorsuld elindeki odunu bırakıp hemen eve girip üst kattaki pencereye koştu. Kafasına çapraz kemik işaretli şapka takmış birisi, kasabaya doğru koşan onlarca adamın merkezindeydi. Sağa sola bağırarak emirler yağdırıyor, eliyle ve kıvrık kılıcıyla bazı yerleri işaret ediyordu. Bu adam uzun boylu, uzun sakallı, yüzünün sağ tarafında büyükçe bir yarası, birkaç kez kırılmış olduğu kolaylıkla tahmin edilebilen kemerli burnu olan, hareketlerinden bir korsan tayfasının kaptanı olduğu anlaşılan birisiydi.
Kasabadaki askerlerden bir kısmı karşılarına çıkmaya cesaret etti. Ama Mosvorsuld'un şahit olduğu sahne tam bir dehşetti. Korsanlardan birisi askerlerden birisinin kafasını kılıcıyla kesmiş, boynundan fışkıran kan yandaki binanın birinci katına kadar boyamıştı. Bir diğeri baltasını bel hizasında savurmuş ve korkunç bir kütürtü sesiyle asker can vermişti. Kalan az sayıdaki asker bu korsan grubuna karşı başarılı olamayacağını anlamıştı. Ancak korsanlar kimseye merhamet etmiyordu teslim olan askerleri bile doğradılar. Askerlerin bir kısmı merhamet dilendi, kimseye merhamet etmediler. Korkunç feryatların ardı arkası kesilmiyordu. Korsanlar karşılarına çıkan direnişi kolayca ezip geçtikten sonra, evlerin kapılarını kırıp yağmalamaya başladılar. Bu sırada Mosvorsuld'un annesi gelip Mosvorsuld'u evlerindeki gizli bölmeyle ayrılmış olan bir dolaba sakladı. Ne olursa olsun, ne duyarsa duysun çıkmamasını tembihledi.
Çok geçmeden kendi evlerinin kapısı da tekmeyle kırıldı. Gözleri pırıl pırıl parlayan, burnunda hızma olan, kel kafalı siyahi bir korsan içeri daldı. Annesinin elinde bıçak vardı. Ama korsanın ellerinde çiftli kılıç vardı. Hemen ardından kızıl saçlı, daha iri yarı bir korsan içeri girmişti bile. Mosvorsuld'un annesini siyahi korsan kolaylıkla yakaladı ve elini kuvvetlice sıkarak bıçağı düşürttü. Annesi bu sırada yalvarıyordu. Ama korsanlar hiç dinliyormuş gibi değildi. Kızıl saçlı iri yarı olan gür sesiyle “Sus be kadın” diyerek tokat attı. Annesi sersemleyip yere düştü. Ardından siyahi korsan, çevik bir hareketle hiç aman vermeden, vahşice annesinin üzerine çıktı ve kıyafetlerini yırtmaya başladı. Bundan sonrasına Mosvorsuld artık bakamadı ama kıyafetlerin yırtılırken çıkardığı sesleri, annesinin direnmesini, yalvarmasını adamların böğürtülerini, o şekilde iğrenççe geçen tüm geceyi hayatı boyunca unutamadı.
Ertesi sabah kızıl bir şafak söktü, etraf is ve duman kokuyordu. Korsanlar alabilecekleri tüm değerli eşyaları alarak bazı evleri ateşe verip gitmişlerdi. Saklandığı yerden çıkan Mosvorsuld'un ciğerlerine duman doldu, kendini dışarı attığında hayatı boyunca unutamayacağı o dehşetle karşı karşıyaydı. Kasaba yanıyordu, annesini ve kasabada yaşayan herkesi kasabanın meydanında birer kazığa oturtmuşlardı. Kan vardı her yerde. Sokaklar, evler tanınmaz haldeydi. Kan olan yerlerde iğrenç bir koku vardı. Sanki milyarlarca sinek, buradaki kanın kokusunu almış ve her yere üşüşmüştü. Mosvorsuld dayanamayıp kusmaya başladı. Boş midesinde ne varsa kustu. Ancak daha sonra fark ettiğiyle tüyleri ürperdi. Kazığın tepesindeki ölülerin tepesinde bir akbaba sürüsü vardı. Akbabalar ölülerin üstüne konup, güçlü gagalarıyla parça parça koparıp, kemiklerine kadar sıyırıyorlardı. Mosvorsuld oradan uzaklaşmak istedi. Ama gücü gitmişti. Bacaklarında hiç güç kalmamıştı.
Kendine geldiği zaman yürümeye başladı. Aklına gelen ilk yer nehrin kıyısındaki mağara oldu. Kış vakti hava soğuktu, evden aldığı pelerin kuvvetli rüzgarda dalgalanırken oraya kadar ağlayarak, aklında hiçbir düşünce olmadan, hiçbir farkındalık hissi olmadan gitti. Orada kasabanın diğer çocuklarıyla karşılaştı. Hepsinin suratları korkunçtu. Bu vahşet karşısında dehşet içinde kalmışlardı. Ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş, şişmiş ve göz pınarları kurumuştu. Toplamda on iki kişiydiler. Duande, Mosvorsuld'un geldiğini görünce "Kasaba ?" dedi. Uzun cümleler kurabilecek kadar düşünemiyordu. Hepsinin zihinleri donmuş, enerjileri bitmişti. Mosvorsuld'un bakışları her şeyi anlatıyordu. Gerçi arkadan yükselen dumanlardan da her şey anlaşılıyordu zaten.
Rekaxeld, "Bunu yapanların yanına koymayacağım, bir gün gelecek hepsini öldüreceğim, hiçbirisi sağ kurtulamayacak" dedi. Diğerleri de mırıltıyla onu onayladılar.
Mosvorsuld "Gidebildikleri kadar gitsinler uzaklara, kaçabildikleri kadar kaçsınlar. Elbet bir gün bulacağım onları. Bulduğum zaman da acımak yok hiçbir kula. Melek yüzlü görünüp ters giydireceğim pabucunu şeytana." Bunun üzerine hepsi ayrı ayrı yemin ettiler ve en sonunda kan kardeşi olmaya karar verdiler. Bir kaba sake koydular, herkes birkaç damla kanını akıttı ve az miktarda içtiler.
Sonrasında, Duande "Şimdi susuyorum, söz hakkımı mahşerde kullanacağım. Kaçarı yok o büyük randevuya herkes gelecek nasılsa." dedi.
Ancak işler umulduğu gibi gitmedi küçük çocukların tek başlarına kış soğuğunda, aileleri olmadan hayatta kalmaları mucizelere bağlıydı. Denizciler gelip de onları bulana kadar üç tanesi hayata gözlerini yummuştu. Birisi çok küçüktü bu acılara, soğuğa, açlığa dayanamadı. İkisi ise gece vakti kasabaya inmeye kalktı. Donarak öldüler. Arkadaşları ertesi sabah buldu onların cesetlerini de. Toplamda dokuz kan kardeşi kaldılar.
Mosvorsuld adaya gelen denizcilere katılmaya karar verdi. Ailesini katleden korsanları bulup yok etmek için en doğru seçeneğin bu olduğuna inanıyordu.
Babası aslında altı yaşından beri Mosvorsuld'u adanın dövüş stili olan akrobasi ve hız konusunda fark ettirmeden, oyun oynar gibi eğitiyordu. Örneğin; nasıl sessiz yürünür, nasıl gizlice bir eve girilir. Mosvorsuld bu dönemde babasının hırsız olup olmadığından şüphelenirdi. Ayrıca bazı bitkileri kullanarak ilaç ve zehir yapmayı da biliyordu. Esas eğitimi ise sezgi gücü üzerine olmuştu. Babası sezgi gücünü artırmayı ve böylelikle var olan ya da yaklaşan tehlikeyi sezme yeteneğini geliştirmesini sağladı. Greenwich'liler bu açıdan çok üstün yetenekli insanlardır. Akrobasi ve hız kullanarak yaptıkları bu dövüş tekniğine Bujinkan adını vermişlerdi.Bujinkan, sezgi ile her türlü eşyayı savunma aracı olarak kullanabilmeyi sağlardı. Mesela küçücük saç tokası, toplu iğne, şemsiye hatta bir gazete bile korkunç bir savunma silahına dönüşebilirdi. Hareketler ise hep doğal ve akılcıydı.
Mosvorsuld, denizcilerden aldığı eğitimde de bu temel üzerinden devam etti. İki hançer ile hıza dayanan Bujinkan tekniği ile dövüşmeyi öğrendi. Genel olarak rakibine sessizce yaklaşıp zehirli hançerleri ile rakibini çizmek üzerine bir stratejisi var. Bunun yanında rakibi ile yüzleştiği zaman hızına güvenerek vur kaç yapar. Tekniği savunma ağırlıklı olmakla beraber hançerlerindeki zehir dolayısıyla rakiplerine zor anlar yaşatır.
Statlar Güç: 1.1 Dayanıklılık: 1.2 Hız: 1.5 Farkındalık:1.4 | Meslek Statları [Meslek 1]: Kaptan [Meslek 2]: - Yan Meslek: | Meyve Statları Meyve İsmi: - Türü: - Saf Meyve Gücü: - Kullanım Süresi: - Ek Güçler: - Mod/ Ek Dönüşüm: - Kontrol: - |
Dövüş Tekniği: Tekniğin Adı: Bujinkan Tekniğin Stili:Kesici Teknikte Kullanılan Ekipman yada Ekipmanlar:Hançer Tekniğin Açıklaması:
| Tekniğin Altdalları: Teknik: 3 Yetenek: 3 Yan Stil: - Mod: - Özel Stil: - | Değerler-Eşyalar Eşyalar:2 Adet iyi kalite hançer, 3 Adet orta kalite hançer, 1 Litre iyi kalite zehir, 10 adet iyi kalite extasy hapı Kafa Ödülü:- Para: 250.000 Dağıtılmamış Stat: - |
One Piece Rpg :: Başlangıç :: Karakter Oluşturma :: Karne
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz