SinMar Adası[Vince Grey/Free]
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
SinMar Adası[Vince Grey/Free]
SinMar Bölüm 1:Açık Denizler
Perttu ve Jack'in teklifini Gurch'la olan geçmişimi anlattıktan sonra seve seve kabul etmiş ve Hermes adasının donanmasından bir gemiyle Grand Line'a girmek için bir maceraya atılmıştık.Adadan ayrılmadan önce Julia'ya Akane yoluyla bir Den Den Mushi göndermiş ve abisini merak ettiğinde aramasını söyletmişim. Tabii benim asıl planım bu değildi asıl planım Julia'yla Den Den Mushi'yle iletişime geçip onunla samimiyetimizi ilerletmekti.Yolculuğumuza çıkmamızın ardından üç gün geçmiş Akane ve Perttu alıştırmalar yaparken,bizde Jack'le oturup sake şişelerinin dibine vuruyorduk.Yolculuğun ikinci gününde,Perttu'ya banada bir kaç teknik öğretmesini istemiştim Perttu'da beni kıramamış ve Akane'yi şınav çekmeye yolladıktan sonra bana birkaç teknik öğretmişti bunun dışında Akane ne kadar yorgun olsada bize akşamları yemek yapmaya uğraşıyordu bende ona yardım etmeye çalışıyordum zira Jack'i doyurmak kolay değildi.Elimizde bir harita bulunmamasından ve bir rotacımızın olamamasından dolayı ancak beşinci günü bir ada zar zor görünmüştü uzaklarda.
Adaya yakınlaştığımız da,adanın kıyısında bugüne kadar görmediğim kadar büyük bir limanla karşılaşmıştım belli ki bu ada gezdiklerimin içerisinde en zengin ve en büyük olanıydı.Adanın başka bir ilgi çekici özelliği ise adanın ortası deniz kıyısına ne kadar uzak olsa da daha limana varmadan gözümüze çarpan saraydı.Geminin en ucunda duran Perttu,bir şey fark etmişcesine ilk önce şaşırdıktan sonra bize dönüp:"Limandakiler insan değil!"demişti. Tayfada ki bir sürelik şaşırma sonrası Jack:"O zaman gemiyi koyacak bir yer bulsak iyi olur.Babalık yine bir gemiyi mahvettiğimi görürse bu kez beni oyar hahahah"demişti kahkahalar eşliğinde.Bende Jack'in bu dediğinin üzerine dümeni Perttu'nun gizli bir yer olarak düşündüğü yere çevirdim.
Gemiyi gizli bir kayalığın ardına sakladıktan sonra,adanın içine doğru girmiş ve küçük çimenlik bir tepeye çıkmıştık buradan şehir kabak gibi gözüküyordu.Siyah tonda yüksek binalar yine siyah ve kahverengi tonda giyinmiş ,geneli yeşil tenli ve siyah gözlü olan canlılar vardı.Bu canlılar ne kadar bizden farklı gözükseler de vücut şekilleri bize benzer şekildeydi.
- Canlılar:
Tepeden aşağı indiğimizde,karşımıza çıkan ilk canlı grubu üç kişilik bir aileydi bizi gördükleri gibi her şeylerini bırakıp şehrin iç kesimlerine doğru var güçleriyle koşmaya başlamışlardı.Bizde ne olduğunu anlamadan hızlanarak onları takip etmeye başladık.Tam onlara yetiştik derken üzerinde siyah zırhlar giymiş ve siyah mızraklar tutan 20 kadar muhafızlar kendi dillerinde diğer canlılara bağırarak bir şeyler söyledikten sonra halk evlerine saklanmaya kaçmıştı ardından bize doğru dönen,kıyafetinden anlaşıldığı üzere rütbeli muhafız:"Sinler!Kaçmaya çalışmayın yoksa hepinizi mızrağa geçiririz."demişti.Bu söze sinirlenen Jack rütbeli muhafızı alıp diğer yirmi muhafızın üstüne atıp hepsini devirmişti.Bu olayın ardından,sokağın arkasından yüze yakın muhafızın daha geldiğini görmüştük.Ayrıca bayılan yirmi muhafızda ayılıyordu.Bu sırada yanıma yaklaşan,Perttu:"Kaçmalıyız!"demişti.Bende onu kafamla onayladıktan sonra muhafızlardan şehrin sokakları arasında kaçmaya başlamıştık.Pazar tezgahlarının ve çamur birikintilerin üstünden kaçamaya çalışsakta muhafızların sayısı gittikçe artıyordu.Biz koşarken,nasıl açıldığını anlamadığım bir şekilde açılmış olan büyük bir kanalizasyon kapağının içine düşmüştük.
Düşmemizin ardından,kanalizasyon kapağı kapanmış ve karanlık kanalizasyon hattının içinde kalmıştık.Ben buradan nasıl çıkacağız lan,diye içimden geçirirken.Birkaç kibrit çakma sesi duymuş ve bir kibrit ışığıyla kanalizasyon aydınlanmıştı.Kanalizasyonun aydınlanmasının ardından kibriti yakan kahverengi saçlı,mavi gözlü,üzerine mavi bir geleneksel kıyafet giymiş,siyahi bir çocuk görmüştük .Jack nasıl düştüğüne küfrederken siyahi çocuk konuşmaya başlamıştı:"Bu kadar Marok'un üzerine rahat bir şekilde gidebildiğinize göre ya aptalsınız yada bu adaya yeni geldiniz."demişti. Akane hemen lafa girmiş:"Adaya yeni geldik."demişti.bunun üstüne siyahi çocuk:"Bende öyle umuştum"demişti gülümseyerek.Bu sözün ardından Akane tam soru soracakken siyahi çocuk:"Daha değil bütün sorularınızı merkeze ulaştığımızda Usta Sandor'a sorarsınız. Şimdilik tek bilmeniz gereken şey adım Sham"demişti.
- Siyahi Çocuk:
Bir süre kanalizasyonda yürümemizin ardından merkez denilen yere ulaşmıştık.Merkez denilen yer sadece 40 kadar çadırın bulunduğu kanalizasyonun ortasında büyük bir alandı tabii kanalizasyonun tam ortasında olduğu içinde bok gibi kokuyordu ben burnumu elimle kapattıktan sonra Sham'ı takip ederek merkezdeki diğer çadırlardan en az beş kat büyük olan çadıra girmiştik. Sham çadıra girmemizin ardından:"Usta Sandor birazdan gelir"demişti.Bu sözden birkaç dakika sonra beyaz saçlı,biraz kel ve 4 metreye yakın boyuyla geleneksel kahverengi kıyafetini yarıya indirmiş bir şekilde Usta Sandor gelmişti.
- Usta Sandor:
Usta Sandor çadıra girdikten sonra yerine oturdu ve cebinden büyük bir sake şişesini çıkartıp önündeki büyük sake çanağına koymuştu yarısına kadar dolu olan sake şişesini ise önümüze koymuş ve isteyenin içmesini söylemişti.Ardından sorularımızı şimdi sorabileceğimizi söylemişti.Bu sırada ben sake şişesinden bir yudum alıp sake şişesini isteyen Jack'e uzatmıştım.Usta Sandor'un bu sözünden sonra Akane hemen cebinden ne ara yazdığını bilmediğim soruların listesini çıkartmıştı. Akane kağıda bir süre göz gezdirdikten sonra konuşmasına başladı:"İlk olarak biz neredeyiz?Neden buradayız?Bizi kovalayan şeyler neydi?Bizi neden kovalıyorlardı?Niye kanalizasyonda yaşıyorsun?Ve neden dev gibisiniz?"diye bir çok soru sormuştu.Usta Sandor bir süre durakladıktan sonra bir kahkaha patlatıp"Nefes almayı unutma kızım."demişti.Ardından soruları cevaplamaya başladı:"İlk olarak siz SinMar adasında bulunuyorsunuz. Eğer şu anda nerede olduğunu soruyorsan Sin isyancılarının merkezi olan belediye kanalizasyonundasın. Neden burada olduğunuza gelirsek Sham bir Sin olduğunuzu görüp size yardım etmiş olmalı.Sizi kovalayan şeylere gelirsek adanın isminden de anlayacağınız üzere onlar Maroklar neden sizi kovaladıklarıysa uzun bir hikaye."demiş.Ve eliyle sake çanağından biraz sake alıp içmişti.Bizde Jack'le bu sırada sake şişesini sırayla yudumlayarak bitirmiştik.Ardından Usta Sandor konuşmasına devam ediyordu:"Bundan yüz yıllar önce kitaplarda barış çağı denen çağda Sinler yani dış dünyalıların değimiyle insanlar ve Maroklar sevgi ve barış içinde yaşıyorlardı ama bir gün Marokların kralının oğlu Sin prensesine aşık olur.Sinler böyle bir şeyin ırklarına ihanet olduğunu söyleyerek kızı vermezler. Maroklar ise onlara hakaret ettiklerini düşünerek kızı dahada almak isterler bir gün Sin kralı uyandığında kızının kaçırıldığını görür.Kızının kaçırıldığını gören kral,hemen Maroklara savaş açar birkaç aylık kanlı savaşların sonunda adanın meşru yöneticileri savaşın galibi Sinler olur Sin kral geri kalan azcık Marokları yerin altındaki mağaralara hapis eder.Ama garip olan şudur ki Sin kral ne kadar kızını adanın her tarafında arasa da bulamaz 1 yılık aramanın sonunda kız büyük Sin kalesinin içinde bir bodrum katında tek başına çıkar.Bunca zaman kocasıyla birlikte orada yaşamıştır.Ardından krala yaklaşan Sin prensesi bu 1 yıl boyunca Marok prensinden bir çocuğu olduğunu ve onuda babasıyla beraber yerin altındaki mağaralara yolladığını söyler ardından meşru veliahdın bebek olduğunu ve Marokları yerin altından yeniden çıkartmasını söyler.Ama Sin kralı o kadar merhametli değildir.Kızını hemen başka bir Sin soylusuyla evlendirip melez çocuğun başına bir ödül koyar ve onu aramaya başlar.Ama hiçbir zaman bulamaz."demişti derin bir nefes verdikten sonra Usta Sandor.
Ardından konuşmaya devam etti:"Şimdi senin gibi bir soru makinesi bunu da kaçırmaz hemen neden şimdi Marokların üstte hüküm sürdüğünü bizimse aşağıda süründüğümüzü sorarsın hemen anlatıyım."demişti.Ardından sake çanağını kafasına diktikten sonra anlatmaya başlamıştı:"Bundan on beş yıl önce köyünden yeşile çalan rengi ve çirkin yüzü yüzünden Çirkin Gendry adındaki bir genç köyden atılmış.Bu genç kitapları okumaya çok meraklı olduğundan ve intikam almak istediğinden mağaralarda yaşayan efsanevi bir ırk olduğuna inanıp mağaralara girmiş.10 yıl sonra ise kendini anlatığım efsanedeki o melez bebeğin neslinden gelen biri olarak tanıtarak tenin rengini ve tipini buna kanıt olarak göstererek Marokları kandırarak bir Marok ordusuyla dönmüş.Ardından bütün köyü yok etmiş.Ben bu saldırı haberini duyduğumda muhafızlardan biriydim bu haberi duyup yola çıktık ama dört fedai ve bizden sayıca üstün Marok ordusunun karşısında ezildik.Bizim ardımızdan bütün ülkenin başına gelende bu oldu ezildi.Yıllar öncesindeki kralın yaptığı gibi bizi mağaralara göndermek yerine biz katletmeyi seçti ve tahta oturdu.Bende bu sırada eğitiğim öğrencilerimi ve masum halkı alıp yer altına kaçtım ve burada bir isyancı ordusu kurdum."demişti.Usta Sandor son soruyu da cevaplayacakken Perttu söze girmişti:Peki,Gendry gerçekten kral olmayı hak ediyor ve melez bebeğin soyundan geliyorsa."demişti.Usta Sandor Perttu'nun bu sorusuna küçük bir gülümsemeyle cevap vermişti:"Belki kral olmayı hak ediyordur belki etmiyordur ama kral olsa bile bu ona masum halkı katletme yetkisi vermez"demişti.
Ardından bir nefes aldıktan sonra:"Neyse bu kadar gevezelik yeter artık sizi isyanın önemli üyeleriyle tanıştırayım belki sizde katılırsınız davamıza"demişti sırıtarak.Bizde Usta Sandor'u takip ederek dışarı çıkmıştık ki Usta Sandor bir an duraksayıp Akane'ye dönüp:"Sanırım son sorunu cevaplamayı unutum yaşlılık işte boyumun niye bu kadar uzun olduğuna gelirsek annem bana hep eski Sin derdi herhalde bende eski Sinlerin kanı var."demişti mahcup bir gülümsemeyle.Herkes çıktıktan sonra bende son olarak isyanın en iyi adamlarını merak ederek çadırdan çıkmıştım.
DEVAM EDECEK...
En son Vince Grey tarafından Perş. 23 Haz. 2016, 17:58 tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi (Sebep : İmla düzenlemeleri)
Vince Grey- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt tarihi : 04/04/16
Nerden : East Blue
2/3
SinMar Adası Bölüm 2:Dört Fedai
Çadırdan çıkmamın ardından,birbiri ile dövüşen üç kişi görmüştüm.Bu üç kişiden biri bizi buraya getiren adının Sham olduğunu öğrendiğim çocuktu.Bu üç kişiden ikinci kişi ise üstüne siyah bir palto giymiş,yüzüne garip bir deri maske takmış ve gözüne bütün gözünü örten bir gözlük takmış.Neşterle savaşan bir adamdı.
- Doktor Zippo:
Bu üç kişiden üçüncüsü ise üzerine kahverengi ve mavi tonların çoğunlukta olduğu geleneksel bir kıyafet giymiş,kollarında dövme olan ve kafasına mavi bir şapka takmış olan bir çocuktu.Ayrıca bu çocuk eline taktığı eldiven sayesinde tırnaklarının bulunduğu bölgeden keskin demir parçaları çıkararak dövüşüyordu.
- Uzun Pençe John:
Dövüşün geneline bakıldığında aslında bu üç kişinin birbirine karşı değilde maskeli herif ve Sham'ın pençeli çocuğa karşı savaşı gibiydi. Sham savaşın ortalarına kadar yumruklarıyla ve tekmeleriyle savaşsa da her yumruk ve tekmesinin bloklanıp karşı bir saldırı yediğinden geleneksel kıyafetinin içinden kabı odundan yapılma bir kılıç çıkartmıştı. Sham,kılıcını çıkarmış da olsa pençeli çocukla aralarındaki güç farkı değişmemişti.Neşterli adam ise genlikle Sham'a saldırılarında yardım ediyor ve arada küçük saldırılar yaparak rakibinin dikkatini bozmaya çalışıyordu.Dövüşün sonunda Pençeli çocuk Sham'ın üzerine doğru zıplamış Sham tam savunma yapacakken bir anda kaybolup arkasında belirmiş ve pençesini Sham'ın ensesine dayamıştı. Sham bu hareketin üzerine:"Tamam,John-san teslim oluyorum"deyip. Ellerini yukarı kaldırmıştı.Bunun üstüne maskeli adam adının John olduğunu öğrendiğim çocuğa doğru bir hamle yapmış ama tam maskesinin ortasına hızlı bir yumruk yiyerek yere yuvarlanmıştı.Bu olayın üzerine Usta Sandor iki elini birbirine vurduktan sonra:"102.alıştırmanın galibi de her zamanki gibi John oldu"demişti.Ardından bizi göstererek:"Yeni dış dünyalı dostlarımıza hoş geldin deyin."demişti.Bizi gören üç kişi bizim yanımıza gelmiş Sham herkse yeniden selam vermişti. John ise herkesin elini sert bakışlarla sıkmış ve eski yerine yeniden geçmişti.Maskeli adam ise el sallayarak soğuk bir ses tonuyla:"Hoş geldiniz."demekle yetinmişti.Selamlaşmanın ardından Usta Sandor bu üç kişiyi tanıtmaya başladı.
İlk olarak Sham'ı işaret parmağıyla gösterdikten sonra"Sham, İsyan birliğinin en iyi kılıç kullanıcısı ve bir çok karşılaşma görmüş iyi bir kumandandır."dedikten.Ve işaret parmağını Sham'ın kızarmış yüzünden çekip maskeli adama doğrulttuktan sonra:"Doktor Zippo, Hayatımda görmüş olduğum en iyi doktorlardan biridir. Ayrıca cesaretiyle iyi bir asker olduğunu kanıtlamış biridir."deyip.Parmağını doktorun soğuk maskesinden çekip John'un soğukkanlı suratını göstermişti bu sefer:"John, İlk göz ağrım,isyan birliğinin en iyi savaşçısı"demişti.
Bu açıklamaların ardından, yeniden konuşmaya başlayan Usta Sandor:"Bizde bugün Maroklara bir saldırı planlıyorduk belki sizde katılırsınız hepiniz sağlam kişilere benziyorsunuz."diyerek.Bize bakmaya başlamıştı.Ben heyecan aradığımdan hemen:"Tabii,olur."demiştim. Bizim tayfanın diğer üyeleride onayladıktan sonra Usta Sandor bizi kalacağımız çadırları göstermişti.Ardından öğrencileriyle birlikte bizi yeniden çadırına davet etmişti.Bizde çadıra geri dönmüştük.
Çadıra geri döndüğümüzde,herkesin önüne çadırın köşesinde özenle saklamış olduğu buzdolabından yemekler çıkarıp önümüze koymuştu.Yemeğimizi yedikten ve sonra ben tayfanın nasıl toplandığını Usta Sandor ve öğrencilerine anlatmıştım.Bir sürelik muhabbetin sonunda öğrenciler izin isteyip çadırdan çıkmışlardı.Öğrencilerin çadırdan çıkmasının ardından Perttu, Usta Sandor'a yaklaşıp:"Usta Sandor ilk başta dikkatimi çekmese de John'un hiç konuşmadığını fark ettim neden ?"diye. Bir soru sormuştu. Usta Sandor'da bir an duraksayıp gözlerini ovaladıktan sonra:"Size öğrencilerimin geçmişlerini onların önünde anlatmak istemedim ama şimdi gittiklerine göre size anlatabilirim.Size güvenebilirim herhalde atalarımızın da söylediğine göre Sin, Sin'e muhtaçtır."demiş. Ve bir soluk aldıktan sonra anlatmaya başlamıştı:"Zippo'yu sorarsanız nereden ve nasıl geldiğini bilmiyorum ama kanalizasyonun yolunu bulmuş ve bize yardım etmek istediğini söyledi.Bende onu kabul ettim ve iyi ki kabul etmişim."deyip.Cebinden bir kağıt çıkarmış ve kağıda baktıktan sonra gözünün yaşardığını görmüştüm bu dev adamın.Kağıda baktıktan sonra konuşmaya devam etti:"John ise ilk iki öğrencimden biriydi ama Maroklar'dan kaçtığımız sırada öğrencilerimden birini feda ettim.O günden beri John intikam yemini etti ve o günden beri sessiz."deyip.Elindeki kağıt parçasını çadırın içindeki küçük masanın üstüne koymuştu.
- Resim::
Usta Sandor'un gözünden bir yaş düşerken eliyle gözlerini sildikten sonra"Neyse bu kadar duygusallık yeter. Sham ise eski bir dostumun oğlu onun babası ise Maroklar'dan dolayı öldü aslında burada ki herkesin bir yandan da intikam alma isteği var sanırım."demişti.Küçük bir gülümsemeyle.Arından yatma zamanının geldiğini ve yarın çok işimiz olduğunu söyleyip bizi çadırlarımıza yollamıştı çadırlara giderken Perttu ve Akane antreman yapmak için bizden ayrılmış bizde Jack'le çadıra sıkışa mıkışa sığdık. Bir süre uyuyamasam da ortalığın sessiz olmasından dolayı bir süre sonra uykuya dalmıştım.
Gözlerimi açtığımda tahtadan yapılma küçük bir sarayın içinde dövüşen iki kaplan görmüştüm.Kaplanlardan birinin her tarafında dikişler vardı.Ayrıca üstüne çirkin bir horoz binmişti.Çirkin horoz kahkahalar atarken ağlayan diğer kaplan,dikişli kaplanın boğazını pençesiyle kopartmıştı.Bu sırada iğrenç bir kokuyla gözlerimi açmıştım.Gördüğüm rüyayı garip bir rüya olarak düşündükten sonra zihnimin karanlık köşelerine atmıştım bu rüyayı.Çadırın içine baktığımda Jack'in çoktan kalkıp gittiğini görmüştüm.Bende Silahlarımı kontrol ettikten sonra çadırdan çıkmıştım.
Çadırdan çıkmamın ardından,Karşıma beş yüze yakın insandan oluşma bir ordu bulmuştum.Arkaları bana dönüktü ama neyse.Hızlı adımlarla askerlerin baktığı yöne doğru gitmeye başladım. Askerlerin baktığı yöne gittiğimde bizimkilerin hepsinin orada olduğunu görmüştüm.Aralarındaki en uykucu bendim herhalde. Hemen ayakta uyuklayan Akane'nin yanına gelmiştim. Bu sırada,Usta Sandor yanıma gelip:"Burada kırk çadır gördünüz diye bizi güçsüz bir şey sanmayın bu merkez birçok boru hattına bağlanıyor bu yüzden biraz ayrı yaşıyoruz"demişti.Ardından Sırtındaki kaptan kocaman bir kılıç çıkardıktan sonra askerlere dönüp:"Bütün hazırlıklar tamamdır yakında Çirkin Gendry'nin sonu gelecek!"demişti.Ardından herkes ellerindeki silahları kaldırıp haykırmaya başlamıştı.
- Dragon Slayer::
Usta Sandor'un konuşmasından sonra yaklaşık iki bine yakın kişi kanalizasyon borularında dağılmış ve önceden belirlenmiş kapaklardan çıkmaya hazırlanıyordu.Bizde önceden yapılan planı bilmediğimiz için Usta Sandor ve öğrencilerini takip ediyorduk.Bir saat beklemenin ardından Usta Sandor tek eliyle kanalizasyon kapağını kaldırdıktan sonra dışarı çıkmıştı.Bizde Usta Sandor'un ardından dışarı çıkmıştık.
Dışarı çıkmamın ardından daha sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanan adaya geldiğimizde gördüğümüz limanın arka tarafına gelmiştik.Limanda adadaki diğer pek çok bina gibi siyah renkteydi.Etrafı inceledikten sonra bizim gibi diğer kanalizasyon kanallarından çıkan isyancılar hızlı bir şekilde Usta Sandor'un etrafında toplanmış ve planın devamını sormuşlardı.Doğrusunu söylemem gerekirse,bu adadaki insanların plan yapmakta hiç de iyi olmadıkları her hallerinden belliydi.Usta Sandor hızlı ve sessiz bir şekilde kralın sarayına varmamız gerektiğini ve önümüze çıkan Marok askerlerini temizlememizi söylemişti. Aslında bu emirleri duyunca neden burada olduğumu sormuştum kendime.Benim amacım Gurch'ı yakalamak için bir Grand Line haritası bulmaktı ama yinede bu ırkdaşlarıma eziyet eden bu diktatörü tahtından indirmek istemiştim .Bizi gayet sessizce ara sokaklarda dağılarak saraya doğru yola çıkmışken arkamızdan bütün adayı uykusundan uyandıracak ve bütün planın içine eden bir ses gelmişti.
Arkamı dönüp sesin geldiği liman bölgesine baktığımda,adanın koca limanına bile gölge düşüren,kahverengi renkli,üzerinde gri tonda Iron yazan,devasa bir gemi limana yaklaşmıştı.
Geminin limana yaklaşmasının ardından,ufak bir çınlama sesi gelmiş ve bir adam konuşmaya başlamıştı:"Ses,deneme,ses bu amına kodumun şeyi çalışıyor olmalı.Her neyse ibne Gendry beni duyuyorsan üç kızımı da hemen bana geri ver.Yoksa bu adayı başına yıkarım amına kodumun cücesi."diye.Elindeki makineyle onu kolayca duymamıza rağmen biri bağırıyordu.
Adamın konuşmasına bir karşılık gelmeyince dev gemi yanındaki kapılardan birini açarak limanın giriş bölümünü parçaladıktan sonra içinden üç yüze yakın elindeki silahlarla önlerine ne geçerse yakan,hepsi birbirine benzeyen tipler limanı yok etmeye başlamışlardı.
- Gemiden inen askerler:
Biz adaya yeni gelen ve planımızın içine eden bu gemiyi izlerken şehrin yüksek binalarının içinden binlerce siyah giyimli Marok askeri çıkmıştı.Ben bu Marok askerlerinin nasıl binaların içinden zırh giymiş ve silahlı bir şekilde çıkmış olduklarını düşünürken.Aklıma isyancıların içinde bir köstebek olma ihtimali gelmişti.İsyancı askerleri planı tam anlamıyla bilmediğine göre bu köstebek isyanın üst rütbelilerinden biri olmalıydı.Ben bu ihtimali düşünürken saraya giden ana yoldan üç devasa şeyin bu tarafa doğru geldiğini görmüştüm.
Bu üç devasa şeyi görmemin ardından üç devasa şeyden biri havaya zıplayarak gözden kaybolmuştu diğer iki devasa şey ise yakınımıza yaklaşmış ve bu devasa şeylerin robotik zırhların içinde bulunan iki Marok olduğunu görmüştüm.Bu Maroklar da diğer askerlere katılmıştı.böylece isyancı ordusu iki gücün arasında tıkılı kalmıştı.Bu sırada bu iki robotik zırh giymiş kişiyi gören bir isyancı askeri;"Usta Sandor Dört Fedai burada!!!!"diye.Bağırırken tepesine en az diğer iki zırhlıdan zırhı iki kat büyük olan Marok,isyancı askerinin üstüne düşmüş ve adamı yanındaki bir kaç kişiyle beraber parçalara ayırmış yüksek bir sesle ve sinirli bir şekilde isyancı ordusunu parmağıyla göstererek bir çığlık atmıştı.Bunun ardından bütün Marok ordusu ve diğer iki fedai de isyancı ordusunun üstüne doğru harekete geçmişti.
- İkinci büyük kardeş(Hurk Marok):
- Üçüncü büyük kardeş(Sark Marok):
- En küçük kardeş(Harttu Marok):
DEVAM EDECEK...
Vince Grey- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt tarihi : 04/04/16
Nerden : East Blue
3/3(FİNAL)
SinMar Adası Bölüm 3 :Gradius Zutsiu
Diğerlerinden iri olan zırhlı kardeşin,emriyle Marok askerleri üzerimize doğru gelerek, kalkanlarını ve mızraklarını kullanarak bizi limana doğru itmeye başladılar.İri olan kardeş ordunun önünde durmuş bize doğru gelirken diğer iki kardeş ise askerlerin arka tarafında sohbet ediyorlardı.
Bu sırada askerlerin başında duran ve diğer askerlere göre daha iri ve daha açık seçik giyinmiş olan adam bir ıslık çalmıştı.Islık çalmasının ardından Doktor Zippo önünde durmakta olan Usta Sandor'un belinin biraz üzerinden baldırlarına kadar neşteriyle kesmiş ve o anlık şokun etkisiyle bize doğru yaklaşmakta olan Marok ordusuna doğru koşmaya başlamıştı.Bu sırada da maskesini çıkaran Zippo’nun aslında bir Marok olduğunu anlamıştım. Zippo ne kadar Marok ordusuna doğru koşmaya çalışsa da sırtından aldığı darbeyle diz çökmüş olan Usta Sandor’un, elinden kaçamamış ve Usta Sandor onu koca elleriyle ensesinden yakaladıktan sonra eliyle omuriliğini sökmüştü.
- General Gargob Marok:
Bu olaydan sonra iri olan kardeş Usta Sandor’un karşısına ve zırhının içinde Usta Sandor’dan daha büyük olan cüssesiyle dikilmiş ve belindeki gürzlerini eline alarak Usta Sandor’a doğru saldırmıştı.Usta Sandor sırtından aldığı darbeyle yere düşürdüğü kılıcını almaya çalışırken John gelen gürzleri pençeleriyle engellemişti.Sham ise bize seslenerek orduya saldırmamız gerektiğini söylemişti.Bende belimde duran oraklarımı yeni öğrendiğim bir kaç kılıç tekniğini pratik olsun diye elime almıştım.Ben,Perttu ve Akane orduya doğru hareketlenirken Jack ise daha demin ıslık çalan adamla dövüşmeye başlamıştı.
Perttu ve Akane Marok ordusunun içine girmiş ve sırt sırta vererek Maroklara vurmaya başlamışlardı.Dikkatimi çeken başka bir nokta ise Akane gelen Maroklara kılıcının düz tarafıyla vurarak Perttu’ya yoluyor Perrtu ise kılıcının keskin tarafıyla Marokları öldürüyordu .Böylece Akane kimseyi öldürmemiş oluyor ve zarar görmüyordu belli ki bu önceden çalışılmış bir hareketti.
Ben ise Sham'ın yanına gidip onunla birlikte savaşmaya başlamıştım.Karşıma ilk olarak biri önümde,biri arkamda,biri ise sağımda üç deri zırhlı ve mızraklı Marok askeri çıkmıştı.Şimdi yolculuğumuzun ortasından beri çalıştığım bazı hareketleri yapmanın tam zamanıydı.İlk olarak karşımda olan Marok askerine doğru koşup bir anda durduktan sonra adamın bacağının ön kısmına güçlü bir şekilde vurmuş ve adamın yüz üstü düşeceği yere orağımın sivri tarafını getirmiştim böylece adam daha ne olduğunu anlayamadan orağımın sivir ucuna doğru düşerek kafasını orağıma geçirmişti .Bu hareketimin ardından arkamdaki Marok askeri sinirlenmiş ve bana doğru koşmaya başlamıştı .Bende önceden öldürdüğüm adamın kafasını orağımla birlikte çıkarmış ve Marok askerine doğru atmıştım .Atışım Marok askerin tam vurmuş olsa da önceki askerin kafası üstünde olduğu için önemli bir zarar verememişti .Ben Marok'un bu afallamasından yararlanarak orağımı iki elimle sıkıca tutuktan sonra Marok'un mızrağının odun kısmına vurduktan sonra mızrağı iki parçaya ayırmış ve orağımı adamın karnına sapladıktan sonra işinde bir tur döndürmüş ve bütün iç organlarını parçalamıştım kılıç yerine orak kullanmamın avantajlarından biride buydu.
Ben tam üçüncü kişiye doğru saldıracaken arkamdan:"Mercy Shock"diye.Bir bağırış duymuştum. Bağırışın ardından arkamdan gelen mavi bir ışık önümdeki Maroğu ve arkasındaki otuza yakın Maroğu kesip geçmişti. Arkama dönüğüm de Bu saldırıyı yapanın Sham olduğunu anlamıştım. Etrafımızdaki bazı Maroklar Sham'ın bu saldırısından sonra korkmuş ve savaştan kaçmaya kalkışmış olsa da arkada duran elinde kocaman bir kılıç tutan fedai, kaçmaya çalışanları doğramıştı. Bu olaylardan sonra ordunun arkasında duran ikinci fedai Sham'ın önüne atlamış ve bir kaç Marok askeri zırhının altında kalmıştı. Ben Sham'a yardım için giderken gözüm diğer arkadaşlarıma takılmıştı.
Jack biraz ağzı burnu dağılmış olsa da hala ordunun başındaki Marok'la dövüşmeyi bırakmamıştı .Karşısındaki adamda ise bir çizik bile yoktu. Arından Usta Sandor'un ve Jack'in iri kardeşi fena bir şekilde pataklamasını görmüştüm. Onları izlemeyi bırakıp tam Sham'ın yanına gidecekken Savaş meydanının tam ortasına liman tarafında bir şey gelmişti.
- Iron Warrior 01:
Liman tarafından şeye baktığımda Dört Fedai'nin giydiği zırhların garip bir şekliydi.Ben bu robotik zırhı incelerken zırhın içinden önceden de duyduğumuz bir çınlama sesi gelmiş ve zırhın içindeki kişi konuşmaya başlamıştı:"Yavşak Maroklar inin lan kızlarımın içinden!"diye.Bir bağırma sesi gelmişti.Bunun ardından büyük gemiden çıkan askerlerde isyancı ordusunun arkasına kadar gelmişti.Arkamızdaki gemiden inen ordu bize saldıracakken zırhın içinden bir çınlama sesi gelmiş ve ardından:"İşimiz olamayan adamlara bulaşmayın sadece kızlarımı çalan herifleri ve ordularını yok edin.Hepsini öldürdükten sonra kızlarımın içindekileri öldüreceğiz."demişti.Bunun ardından hepsi birbirine benzeyen tipler isyancı ordusunun içinden koşarak geçerek Marok ordusunu yakmaya başlamıştı.Anladığım kadarıyla bu adamın kızlarım,dediği robotik zırhlar dı. Bu adamın garip bir adam olduğu kesindi. Marok ordusunun çoğunluğunun yanmasının ardından. Marok ordusu binaların ara sokaklarında kaybolmuş ve sadece karşımızda dört kişi kalmıştı.
Bu dört kişinin üçü Dört fedai denilen bir üyesi eksik tiplerdi.Diğer kişi ise Jack'le kapışan ama ordunun kaçmasıyla korkuya kapılıp fedailerin yanına kaçan Marok ordusunun başıydı.Bu dört kişinin cüsse olarak ve büyük ihtimal güç olarak en büyüğü olan kişi hala Usta Sandor ve John'la kapışıyordu.Böylece eşleşmeler belli oldu.Ben,Sham ve Akane büyük kılıçlı olan tipi alacaktık.Zırhın içindeki herif,Perttu ve Jack ise Generale ve diğer fedaiye karşı savaşacaklardı.Eşleşmelerin belli olmasının ardından kavga başlamıştı. Sham ve Akane fedaiyi oyalarken bende onu vurmaya çalışacaktım.Orağımı paltoma koyduktan sonra tabancalarımı elime almış ve fedaiden biraz uzaklaştıktan sonra kafasına nişan alarak ona ateş etmeye çalışıyordum.Birinci saldırım da kurşunu zırh sayesinde engellemiş ve elindeki kılıcını bana doğru savurmuş olsa da Sham saldırısını engellemişti. Bunun ardından hızlı bir hamleyle ikinci silahımı ateşlemiş ve fedaiyi kafasından vurmuştum.Bunu gören Perttu'yu gırtlaklayan diğer fedai bunu görünce bizim grubumuza doğru saldırmış olsa da Kafasın yediği bir bıçak darbesiyle durmuştu.Bıçağın nereden geldiğine baktığımda savaş zırhından inmiş olan ağzında bir pipo olan yaşlı bir amcanın bıçağı atığını anlamıştım.
- Henry Iron:
Bıçağı atan amca bir zıplamayla zırhın üstüne çıkmış ve bıçağı aldıktan sonra yeniden aşağı atlamış:"İşte amına kodumun kertenkeleleri Henry Iron'nun kızlarını çalarsanız sonunuz böyle olur."demişti.Bu olayların ardında bizi gören iri fedai bir çığlık atmış ve saraya doğru giden yola doğru koşmaya başlamıştı.iri kardeşin saraya doğru koştuğunu gören kafasına bıçak darbesi yemiş,bizim ölü olduğu sandığımız fedai onu durdurmaya çalışmış:"Abi küçük kardeşimiz öldürüldü onun intikamını alma..."derken.Abisinden yediği yumrukla kafası patlamıştı.Bizde kaçan fedaiyi takip etmeden önce biraz mola vermemiz gerektiğine karar vermiştik.
Usta Sandor'a baktığımda göğüsünden ve baldırından aldığı yaralar dolayısıyla ayakta zor duruyordu. John'un Usta Sandor'un dövüşemeyecek durumda olduğunu söylemesiyle Usta Sandor ve Akane'yi kanalizasyona geri yollamıştık.Ardından adının Henry Iron olduğunu öğrendiğim adama bir kaç soru sormak için yanına gitmiş:"İsterseniz birlikte savaşabiliriz.Hem sizde zırhlarınızı alırsınız."demiştim.O da cevap olarak:Tamam,amına koyum ama zırhları gemiye götürüceğiz daha fazla hasar almalarını istemiyorum çerçeve göz"demişti.Adamın söylediklerinden dolayı ne kadar yüzüne yumruğu yapıştırmak istesem de yardımına ihtiyacımız vardı.Bir süre toparlandıktan sonra Perttu,John,ben,Henry,Sham ve Jack önde olmak üzere birleşik orduyla saraya doğru yola çıkmıştık.
Sarayın bahçesine girmemizle birlikte bir gariplik hissetmiştim sarayın etrafında sarayı korumak için yerleştirilen hiç asker yoktu.Simsiyah olan sarayın içine girdiğimizde ise siyah merdivenler,siyah halılar yani kısacası her şeyin siyah olduğu bir girişe gelmiştik. Odanın içine biraz girmemizle birlikte arkamızdaki kapı kapanmış ve altımızdaki zemin açılarak bizi aşağıdaki diğer bir siyah odaya düşürmüştü.Bu tuzağa düşmemizden dolayı ordudan uzak kalmıştık.
Odaya düşmemizin ardından odada bir göz gezdirdim.Odada bir taht dışında hiç bir eşya yoktu ve her şey simsiyahtı.Ayrıca taht siyah olmasına karşın nasıl bir taştan yapıldıysa muhteşem bir şekilde parlıyordu.Ardından odadaki kişilere göz gezdirdim ilk olarak tahta oturan çirkin mi çirkin ,sinsi sinsi sırıtan herife gözüm takılmıştı Çirkin Gendry dedikleri kral bu adam olmalıydı.
- Kral Çirkin Gendry:
Gendry'nin sağ yanında ise bizden kaçmış olan ve buharlar saçan zırhını arkasına yerleştirmiş 3 metre boyunda olan fedai vardı. Gendry'nin sol tarafında ise normal boylarda kendi yeşil derisini mavi ve beyaz boyalarla süslemiş bir Marok daha vardı.
- En Büyük Kardeş Shak Marok:
Bizim odaya düşmemizin ardından Gendry'nin sol tarafında bulunan Marok konuşmaya başladı:"Kralımı öldürmek için beni ve kardeşimi geçmeniz gerek aşağılık ırk!"demişti bağırarak.Ardından siyah renginden dolayı kamufle olmuş bir kılıç çıkardı odanın alt zemininden.
- Gradius Zutsiu"Ölüm Kılıcı":
Ardından bu kılıcı göstererek:"Görüyor musunuz ?Aşağılık ırk parçaları sizin gibiler normalde bu kılıcı göremeden ölürler. Gradius Zutsiu bütün denizlerde gezen on beş lanetli kılıcın en nadide parçalarından biri kim olursa olsun bu kılıcı bulamaz ancak ve ancak kılıç onu bulur.Bende çocukken madenlerde çalışırdım düşük maaşa kardeşlerimin karnını doyurmak için ama bir gün madende kendi bölümüm yerine başka bir maden bölümüne gitmek istedim.Orada siyah taş dediğimiz yapı malzemesini kazarken onu eski sahibinin iskeletleri elinde buldum.Eski sahibini bir taşıyıcı olarak kulanmış ve bana,asıl sahibine ulaşmak için onu öldürmüştü. demişti.Ardından yeniden nefes aldıktan sonra:"Bu kılıca Ölüm Kılıcı diye seslenir çoğu kişi çünkü sahibi ne kadar kişi öldürürse kılıç o kişinin gücüyle orantılı olarak güçlenir ve hayat enerjisini emer.Ben yani bu adanın en iyi kılıç ustasına ve Ölüm Kılıcının karşısında bir şansınız olduğunu sanmayın sakın!" demişti.Kibirli bir yüz ifadesiyle sözünü bitirmişti.Kılıçlı herifin sözünü bitirmesiyle Henry Iron yalandan bir esneme sesi çıkardıktan sonra söze girmiş:"Sikeyim kılıcını da senide o kılıcı götüne çivilediğim zaman o zaman o kılıca Göt Kılıcı diyecekler ve her bu söylediklerinde herkesin aklına senin götün deki kılıç gelecek."demiş.Ardından ona doğru bıçağıyla saldırıya geçmişti.Böylece savaş başlamış oldu.
Kılıçlı Marok, Henry Iron'nun saldırısına karşılık kendi dilinde bir şeyler söylemiş ve bu sözlerin hemen ardından kılıcın üstünde kan kırmızısı kutsal yazılar belirmiş ve Henry Iron'a doğru kıpkırmızı bir ışık dalgası gelmişti.Işık dalgası Henry Iron'a varmadan Perttu ve Sham biraz zor olsa da ışık dalgasını durdurmuşlardı.Bunun ardından Henry bir küfür savurup Jack ve bana gözüyle iri olan kardeşi işaret ettikten sonra iri olan kardeşe doğru koşmaya başlamıştı.Bizde Jack'le olan bir anlık bakışmanın ardından onu takip etmeye başlamıştık.
İri olan kardeşin yanına varmamızla birlikte ben canavardan uzaklaşmış ve sılahlarımı doldurup sıkarak doldurup sıkarak ateş etmeye başlamıştım. Bu sırada fark etiğim şey ise John'un Gendry'e doğru koşması olmuş Joh'nun ona doğru koştuğunu gören Gendry,Tahtan atlayıp yine oda gibi siyah olmasından dolayı kamufle olmuş bir kolu aşağı indirerek bir akpı açmış ve bu kapının içinden ise değişik bir yaratık çıkmıştı.
- Tenhei(John'nun öldü sanılan arkadaşı):
Gendry ardından yaratığın sırtına çıkmış:"Eski arkdaşını biraz süsledim John beğendin mi? hihihihiihi"demişti. John ise gözü yaşlı bir şekilde eski dostuna saldırmaya başlamıştı.
Bu sırada ben ateş etmediğim için Jack dayak yemiş Henry Iron ise minicik boyuyla iri herifin iki kolunu tek koluyla tutuyordu.Bende John'u izlemeyi bırakıp iri kardeşin kafasını nişan alarak ateş ediyordum.Benimle birlikte Henry Iron'nun da boşda kalan koluyla iri kardeşin kafasına bıçak sokmasıyla iri kardeş ayaklarımın önüne devrilmişti.Ben tam Perttu'ya yardıma gidecekken iri kardeş beni bacağımdan tutmuş ve ben i yara çalmıştı bu hareketden sonra bacağım ters dönmüş ve kırılmıştı.Ayrıca iri kardeş Henry Iron'una bir yumruk atmış ve onun bayılmasına sebep olduktan sonra abisine doğru bir çığlık atmıştı.Abisi ise ışınlanır bir hızla kardeşinin yanına gelmiş ve ona teşekkür etikten sonra boğazını kesmiş ve iri kardeşin etrafında beliren siyah aurayı kılıcın içine çekmiş ve yeniden ışınlanır bir hızla Perttu ve Sham'ın yanına geri dönmüştü.
Ben ise odada olan bitenleri izlemek zorunda bırakılmıştım.Bütün dövüşlerin beş dakika boyunca eşit gitmesinin ardından John gözünden yaşlar saçarak eski arkadaşının dikişli boynunu kesmişti.Bu sırada da Gendry kahkahalar atıyordu.Bir an aklıma adaya ilk geldiğim gün ki rüyam aklıma gelmişti. Perrtu ve Sham'ın savaşında ise işler iyi değilde Kralının ölüme yaklaştığını gören son fedai kendi dilinde bir şeyler söyleyerek Perttu'nun iki kılıcından birini kırmış ve Sham yere düşürmüş kılıcını kırmaya uğraşıyordu.Sonunda Sham'ın kılıcını kırması ve Sham'ın boynuna kılıcını geçirmesiyle kafasına Perttu'nun kılıcını almış ve yere yıkılmıştı. Savaş da aldığım yaralar ve bacağımın kırılmış olmasından dolayı gözüm yavaş yavaş kapanırken Siyah kılıcın parlayarak havalandığını ve Perttu'nun eline konduğunu görmüştüm.Belli ki kılıç fedaiyi de bir taşıyıcı olarak kulanmıştı ama bu demek olmuyordu ki Perttu'da bir taşıyıcı olmasın.
Gözlerimi açtığımda bir hastahane odasındaydım ve olayların üstünden iki gün geçtiğini Akane'den öğrenmiştim .Usta Sandor'un ve Sham'ın ölmesinin ardından John'un ülkeyi yönettiğini ama John'un söylediğine göre ülke demokratik bir şekilde hem Sinler hemde Maroklar tarafından yönetilecek ve ada isminin hakkını eski zamanlarda olduğu gibi verecekti.
Ardından bu olayın ardından gazeteye çıktığımızı ve John'un bize devlet hazinesinden biraz para verdiğini ve Grand Line haritasını eski bir korsan olduğunu öğrendiğim Henry Iron'a sorduklarını ve Henry'nin de bir kaç küfür saydıktan sonra haritayı vermek için bizi gemisine çağırdığını söylemişti.
Henry'le geminin içinde buluşmamızın ardından Henry bize haritayı bir şartla vereceğinden kızının da bizle gelmesi gerektiğini kendisinin geçmişte yaptığı bazı kötü olaylardan dolayı filo amiraline sözü olduğu için gelemeyeceğine ama en azından kendi soy isminden birinin gitmesini istediğini söylemişti.Bizde kabul etmiş hem İsminin Mirana olduğunu öğrendiğimiz yarı çıplak kızı hemde haritayı alarak yola çıkmıştık. Mirana'nın rotacı olması ve haritamız olması nedeniyle Red Line denilen dağdan çığlıklar eşliğinde geçmiştik.
BİTTİ.
DİP NOT:Artık freemin bitmesi gerektiğini düşündüğümden sonu hızlı geçmek zorunda kaldım biraz, ama olsun.
Vince Grey- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt tarihi : 04/04/16
Nerden : East Blue
Geri: SinMar Adası[Vince Grey/Free]
100 milyon beri.
8-5-5 statlar.
Zevkle okudum. İmla hataları vardı ama göz ardı ediyorum.
8-5-5 statlar.
Zevkle okudum. İmla hataları vardı ama göz ardı ediyorum.
Similar topics
» Free rp ödül başvurusu
» Hermes[Vince Grey]
» [Karne] Vince Grey
» Vince Grey Saldırıları
» Recurso [Vince Grey]
» Hermes[Vince Grey]
» [Karne] Vince Grey
» Vince Grey Saldırıları
» Recurso [Vince Grey]
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz