[Karne] Sylvanas Windfinger
One Piece Rpg :: Başlangıç :: Karakter Oluşturma :: Karne
1 sayfadaki 1 sayfası
[Karne] Sylvanas Windfinger
Ad Soyad: Sylvanas Windfinger Irk: İnsan Yaş: 27 Boy: 169cm Kilo: 48kg Cinsiyet: Dişi Meyve: Meisshu Meishu no Mi | Taraf: Gezgin Bulunduğu Deniz:Batı mavi Grup: - |
- Kişilik + Geçmiş:
Kişilik:Sylvanas kişisi yani ben! Dinleyicilerim bilir beni, pek tatlı dilliyimdir. Cana yakınımdır da, derdi olan birisi olursa içmeye davet ederim. Hikayesini beğendiklerimi mutlaka kelimelere sonrada şarkılara dökerim. Pek iyi kalpliyimdir ancak bir o kadar da yufka yürekli... Biraz saf olabilirim aynı zamanda, sıkışık olduğum zamanlarda da çok strese girerim. Aklıma geleni pek söylemem aslında, konuşmacıdan çok dinleyiciyimdir. Zamanı geldiğinde sahneye çıkıp sözlerimi söylemek benim işim.
Pek tabi bir de müziksiz yaşayamam. Ah! Müziğin olmadığı yere acırım, ya da müziksiz içilen alkole. Pek iyi içiyimdir bunu da bilin... Az hovardalığım yoktur gece hayatında. Gezmeyi ve tanışmayı severim ancak tolcudur Sylvanas bağlasan durmaz! Bir yerde uzun kalmayı da sevmem. Çok insanla tanışıp, çok yer görmektir ben denizin acizane hayali...Geçmiş: Size bu gün yeni bir hikaye ile geldim. Hadi şöyle kendinize bir yer alın, çekinmeyin çekinmeyin. Dinlemenizi isterim... Size rüzgarın orman havasıyla karışıp denizin tuzlu kokusundan parfüm yapan adamı anlatayım. Doğduğum yeri ailemi anlatayım ne dersiniz? Nasıl birisi olduğumu da hem daha iyi kavrarsınız. Hadi başlayalım hikayemize...
Geldiğim yer Mavi Kuş adası olarak bilinirdi, adının nereden geldiğini anlamışsınızdır zaten. Kendine özgü o tüylerinde yeşil izler olan mavi kuşlardan. Sarı gagaları ve görebileceğiniz en berrak maviye sahiptir onlar. Belki de daha önce duymuşsunuzdur gagakusları. Kim bilir... İşte benim memleketim de orasıydı, her yerli halkın yaptığı şey en iyi enstrümanlardı. Pek tabi edebiyatımız da iyi satardı. Belki oradan şarkılar duymuşsunuzdur ya da bizim mükemmel enstrümanlarımızdan birini çalmış ya da duymuşsunuzdur.
Ailemde enstrüman işindeydi, marangozluk değildi onun işi. Piyano yapardı, parçaları alır birleştirirdi. Sonra klavyesini takar, içerideki ana kasasını hazırlardı. Ne eğlenceli iştir bilemezsiniz, akort işine gelince sıra evcil bir gagakus ile yapılır. Hiç görmemişsinizdir eminim, onlardan birini alırlar ve sırayla dodan doya notaları çalarlar. Eğer mükemmel şekilde yapılmışsa kuş sesini çıkarmadan öylece durur, ancak hata varsa o anda ötmeye başlar. Ötüşü güzel değildir, bir müzik gurmesine benzetilebilir. İyi müzikten anlar ancak söyleyemez.
Ben de müzik dersi alan bir öğrenciydim, evimiz herkesinki gibi ormanın içerisinde ağaçların üstündeydi. Bana taktıkları lakap pek eğlenceliydi, inanır mısınız sayın dinleyicilerim bana "bozuk akort" derlerdi maalesef vardı öyle bir yeteneğim... Ne kadar dikkat edersem edeyim elimde patlardı enstrümanlar, dokunduğum her notada ağlardı o güzelim şaheser. Akordu bozulur da bozulurdu, lanetli bile derlerdi bana... Üzüldüğüm şey belki de zamanlamam ve el hareketlerimin herkesinkinden daha iyi olmasıydı... Benim edebiyatım maalesef beş para etmez...
Her ne kadar keman ve piyano çalsam da gitarı da denemek istedim, belki yüzlercesini denedim ancak her seferinde aynı sonucu aldım. "Kırmızı Akort" ya da "Pembe Facia" olarak anıldım ne yazık ki...Küçük bir adaydı zaten bizimkisi, her ne kadar iki yüz kişi yaşasa da herkesin dostlukla perçinlenmiş bu ada yaşantısı nedeniyle adanın en ünlü kişisi olmuştum. İnanır mısınız bir gün masaya vurarak ritm vermemi istediklerinde masada vurduğum yer çatlamıştı... Lanetlenmiştim zaten... Gagakuslar gibiydim, yeteneğim olsa da onu kullanamıyordum...
Günün birinde, evvel zaman içinde bir kuş kovalamaya başladım. Onların inine gittim, pek sevmezler inlerinde insanları her ne kadar insan canlısı olsalar da ancak ben de onlardan biriydim bilirsiniz... Aralarına aldılar beni, etrafımda iğrenç sesleriyle ötmeye başladılar. Ben de onlara katılıp elimi yere vurdum ve inanır mısınız ben yere elimi vurduğumda havadan bir damla düştü ve vurduğum yer çamur oldu. O anda tüm kuşlar sustu ve ben gülmeye başlayınca sanki onlar da anlamış gibi gülüp uçuştular...
Tepeden düşen su ne ola ki? Gök yüzü de bu halimi görmüş olsa gerek bu Dünya'nın, o da ağlaya ağlaya güldü halime. Yağmur başladı ve ben o inden çıkıp koşmaya başladım. Bir de ne bulayım, yolunu kaybetmiş ayaklarım kuşların böğürtlenlerine götürdü beni. Orada bir meyve vardı, karnımda epey açtı. Ah anladınız değil mi, ellerimin masaya sürtünce nasıl böyle ses çıkardığını. O meyve şeytan meyvesi diye geçse de benim için tanrının lütfuydu. O günden beri neyi elime alsam enstrüman olur dostlarım.Ne ilginç dünya değil mi!?
Ah sonrasında o meyveyi yeyip geri döndüm. Masaya vururken piyano çalışayım en azından derken bir gece, masadan duyabileceğiniz en iyi ses çıktı. Nasıl da mutluydum, delirmiştim adeta! Ellerimi sürekli vurdum, her bir notayı çaldım. Ağlamaya başladım, sesi duyan babam geldi ve eline ne gelirse verdi. Tanrım! İstediğim sesi çıkarabiliyordum, bin yıllık geçmişimizde ilk defa vardı böyle bir şey! Belediye başkanımız bile şaşırmıştı! Gülmekten öleceğim an geldi sanmıştım ancak geceleri uyuyamaz oldum. Kafamı koyduğum yastıktan davul sesi geliyordu, yorganımı üstüme çekince trampetlerin notaları uçuşuyordu... Ah ne kadar harika bir şeydi, benim gibi birisi bile belki yüz yıldır gidilmemiş o yerde çok saçma bir şekilde dünyanın en güzel şeyini bulmuştu. Aşık olduğum o müziği tutkuyla yapabiliyordum sonunda her ne kadar başlarda acı verse de hep o özendiğim şey artık ayaklarımın altında, ellerimin yanında sırtımda kalçamda her yerde hahahaahah! İşte böyle... O kadar harikaydı ki o an... Sanki dünyayı rengarenk yağmurlar sarmış...
Adanın en iyi virtüozü olan Wolf M. Ozart'ın yanında çalışmaya başladım. Adanın en iyi virtüözü ne düşük cümle oldu değil mi? Ancak demem o ki eline geçse çalardı ve çaldıkça insan ağlardı gülerdi sanki ne istese yaptırırdı insana! Sihirli flütler giderdi Dört Mevsim gelirdi, her şeyde mükemmeldi! Bana demişti ki, "Bir gün gelecek yazamayacağın zaman, o zaman denizlere açıl batıyı-doğuyu oradan kuzeyi-güneyi gez insanlar sana gösterecek doğru yeri..." demişti.
Yazdığım şarkılar elime değeni çalmamla ünlendi. Bazen başka adalardan bile gelirlerdi, bir gün gelmişti pekala. O gün hocamın yanına gittim, bana kemanını verdi ve dedi ki "Bazen en güzeli de olanı çalmaktır bunu bana James D. İo adında genç bir müzisyen vermişti. İyi bak ona. Selametle küçük Virtüöz..." demişti. Ağladım o gün delice, belki ilk defa çalabildiğim an gibi ağladım, ada sakinleri ile vedalaştım. Seçilmiş belediye başkanımızla, kuşlarımızla pek tabi ailemle. Olmayan askerlerin sesleri kulağımda yankılandı. Gülümsedim onlara, bastığım yerden trampet sesi çıkartıp gülümsemeleriyle yola koyuldum. Yolum batı deniziydi, Grand Line'dan çıkıp.
Ah! Saat ne kadar da geç olmuş, neredeyse dört buçuk. Hiç farkında değilim inanır mısınız. Vaktimi aştım özür dilerim ancak umarım sizi Virtüözün Zihnin'de hoş bir yolculuğa çıkarmışımdır. Söyleyin şimdi sarı saçlı efendi, hikayemin değeri nedir sizce?
Statlar
Güç: 1.2
Dayanıklılık: 1.2
Hız: 1.4
Farkındalık:1.4
Meslek Statları
[Meslek 1]: Ozanlık
[Meslek 2]: -
Yan Meslek:
Meyve Statları
Meyve İsmi: Meishu Meishu no mi
Türü: Paramacia
Saf Meyve Gücü: -
Kullanım Süresi: -
Ek Güçler: -
Mod/ Ek Dönüşüm: -
Kontrol: 3
[tr][td]Dövüş Tekniği:Virtüozün zihni
Tekniğin Adı: Virtüozün zihni
Tekniğin Stili: Tabanca
Teknikte Kullanılan Ekipman yada Ekipmanlar:Tabanca
Tekniğin Açıklaması:
- Spoiler:
- Bir adet beş mermili Revolver ile teknik uygulanır, bir de pek tabi Muishu Meishu no mi...
Silah ateşlenirken mermiden ilginç sesler çıkar aslında alelade bir tabanca tekniğidir.
Tek tek hedefini bulan atışlar hedeflenir.
Kawaii-sama- Admin
- Mesaj Sayısı : 82
Kayıt tarihi : 12/02/16
One Piece Rpg :: Başlangıç :: Karakter Oluşturma :: Karne
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz