[Karne] Nienda Elebereth
2 posters
One Piece Rpg :: Başlangıç :: Karakter Oluşturma :: Karne
1 sayfadaki 1 sayfası
[Karne] Nienda Elebereth
Ad Soyad: - Irk: İnsan Yaş: 18 Boy: 1.65 Kilo: 55 Cinsiyet: Kadın Meyve: - | Taraf: Sivil Bulunduğu Deniz: West Blue Grup: - |
- Kişilik + Geçmiş:
Kişilik:Canının istediği zaman canının istediği şeyi yapan bir karaktere sahiptir. Önemli görmediği hiçbir durum için enerjisini harcamaz. Genellikle sakin olmasına karşın çabucak sinirlenir. Yemek yeme konusunda oldukça iyidir ve genellikle yayılıp kitap okur. Yeşil çaya, elma suyuna ve pirinç toplarına bayılır. Şemsiyesi onun için çok önemlidir bu yüzden nereye gitse yanında yanında taşır. Genellikle kalabalıkta varlığı fark edilmese de topluluk içinde anî yerlerde anî tepkiler verebilir. Yolda kitap okurken şaşırdığı bir yere çığlık atabilir ya da o an aklına komik bir şey geldiği için yerlere yatıp gülmeye başlayabilir. Absürt hareketleri, kişiliğinin bir parçasıdır. Dışarıdan bakıldığında zekilik ve ruhsuzluğun bütünleşmiş halidir. İçinde ise obsesif, yer yer duygusal olabilen biri yatar. Doktorluğa merak salmıştır. Ada TasviriAda Adı: Wilwarin Adası
Adanın Yüzölçümü: 130 km^2
Adanın Nüfusu: Toplam 55.000 olmak üzere;
15.000 Yüksek Zümre.
30.000 Yerel Halk.
10.000 Asker.
Adanın İklimi: Okynusal İklim.
Adanın Konumu: West Blue.
Coğrafi
Ada görünümünün en dikkat çekici özelliği, kuzey-doğuda bulunan körfezidir. Akıntıların etki gösterebildiği bir konumdadır. Her mevsim yağışlıdır bu nedenle tarıma elverişli topraklara sahiptir. Adanın güney ve güney-batısı daha çok müstakil binalardan oluşur, kuzey ve kuzey batısı ise çoğunlukla ormandır. Adanın kalbi olarak kabul edilen "Fanyamar" denilen yer, adanın tam ortasında bulunan merkezdir. Adada yer yer küçük köyler bulunur.
Ticaret
Ada zanaatkârların, esnafların yetiştirildiği kültür ve meslek düzeyi yüksek sayılabilecek bir adadır. En bilindik uğraşları Terzilik olmakla birlikte çoğu kumaşın üretim yeri olarak bu ada bilinir. Aynı zamanda balıkçılık ve tarım eldesiyle diğer adalarla ticaretini sağlar.
Geçmiş
Wilwarin... Birbirine zıt insanların birbirlerinden uzak şekilde yaşamaya çalıştığı bir yer olarak kalmıştır tüm yerlilerin hafızasında. Aslında mesele zıtlık da değildir, ne zamandır kaç yüzyıldır sefa içinde yaşadıkları kestirilemeyen bir zümredir kendilerini farklı gören ve herkesten ayıran. Bu Zümrenin içerisinde "Elebereth, Lornia, Shelter, Nordri" gibi aileler bulunmaktadır ve bu paranın nereden geldiği uzun süredir anlaşılabilmiş değildir. Güney kesimlerde yaşamını sürdüren bu topluluk şehir merkezine ve adanın diğer bölgelerine katiyen gitmezler. Oluşan ayrımın asıl sebebi de burada ortaya çıkar. Bu yüzden ada iki ayrı insan sınıfını birden içinde bulunduruyor gibidir. Aradaki sınıf ayrımı geçmişten günümüze hiçbir istisna olmadan devam etmektedir.
Zümreler
Yüksek Zümre: Büyük ailelerden gelen insanların büyük paralar yediği topluluktur. Hepsi kendi kabuklarına çekilmişlerdir, Kuzeyi, doğuyu ve batıyı oldukça dışlamakla birlikte ekonomik olarak kendilerini güç sahibi olarak görürler.
Zanaatkâr Zümre: Başta terzilik olmak üzere müzisyenlik, yazarlık, demircilik, odunculuk gibi mesleklerin bir düzen içinde yürütüldüğü halktan zümre. Hiçbiri bir diğerini dışlamaz, barış ve samimiyet havası içindedirler.
Balıkçı Zümresi: Batı ve Doğu bölgelerinde balık avlayıp tekneler ile diğer adalara açılırlar ya da Fanyamar'a gelip pazarda satarlar.
Kırsal Zümre: Köy denilebilecek küçük oluşumlarda yaşayan ve geçimini tarım ile hayvancılıktan sağlayan köylü zümresi.
Ulaşım
Ada içi ulaşım oldukça uygun fiyata faytonlar tarafından sağlanırken adalar arası ulaşım için yolcu gemileri ve sandallar bulunmaktadır.
Askeri
Adanın genel güvenliğinden sorumlu 8.500 asker vardır. Geriye kalan 1.500 asker ise paralı askerdir, Yüksek Zümre vatandaşlarını korur.Geçmiş
Siyah deri kapaklı defterinin ilk sayfasını açtı. "Nienda" yazısının altındaki birkaç cümlelik karalama dikkatini çekse de hızlı hızlı geçti yaprakları. Bir yaprağa mürekkep dökülmüştü, bir saniyeliğine dikkat kesildi ona. Ne zaman açsa defterin bu sayfasıyla bakışırdı, hoşuna gidiyordu adeta. Kuru kırmızı mürekkep garip bir şekilde güzel bir görüntü oluşturmuş ve arkasındaki üç sayfaya da nüfuz etmişti. Birkaç yaprak daha ilerledi ve boş bir sayfa buldu. Dolma kalemini defterin arasına koyup elma suyundan bir yudum aldı. Birkaç dakika önce sipariş ettiği için hâlen yeterince soğuktu. Buzların çıkardığı ses hoşuna gitmiş olsa gerek, pipetin ucuyla oynadı buzlarla. Taverna kalabalık olduğundan dışarıdaki masaya oturmayı tercih etmişti, içerisi onun için fazla gürültülüydü. Bardak yüzeyinden akan küçük su damlalarında gezdiriyordu elini şimdi. Aynı zamanda düşünüyordu, ama bir kez bile şüpheye düşmüyordu verdiği karar için.
Solunda kalan denize çevirdi başını, adeta usul usuldu. Sessiz ve karanlıktı bu gece. Ufka doğru baktı ve bir dakika kadar öylece kaldı. Yüzünü okşayıp geçen ılık rüzgarın etkisiyle kendine geldiğinde sol perçemi gözünün önündeydi. Göğüs kafesi hızlı bir şekilde şişti ve yavaş yavaş eski haline döndü. Derin nefes zihinini açmıştı, yazmaya başlayabilirdi artık.
"Selam! Sanırım bu deftere ilk ciddi yazışım olacak... Hiçbir mânâ bulundurmayan birkaç dize, birkaç resim ve bilmem kaç cümle sonucunda sizlerleyim. "Siz" diyerek kime hitap ettiğim konusunda hiçbir fikrim olmamakla birlikte, umrumda olduğunu da söyleyemem. Saçmalamaya başlamadan konuya girmek istiyorum artık! Bugün elim adeta felç olana kadar yazmak istiyorum. Çünkü bugün hayatımın en önemli günü.
Ben Nienda Elebereth. 18 yaşında olmama rağmen kitap okumak, yemek yemek, bomboş bakışlarla etrafı izlemek ve birkaç gereksiz eylem dışında yapmış olduğum hemen hiçbir şey yok. Kendimi üzerine basılmış bir ot gibi hissediyorum. Aslında mantıken son birkaç saat itibariyle kendi üzerime kendim bastım! Ne demek istediğimi anlayacaksınız... Sabredin. Çünkü bu yazı son bulduğunda beni ya haklı bulacaksınız, ya da itin götüne sokacaksınız. Ya, "en doğrusunu yaptığıma" ya da "rahatın götüme battığına" karar vereceksiniz. Ve bu benim umrumda değil. Ufaktan başlayayım anlatmaya.
Zengin bir ailede doğdum, rahat bir hayat sürdüm. Ne zaman ne istesem anında önümdeydi. Ulaşamayacağım hiçbir şey yoktu, sanki ben yaşadığım devasa odamın tanrısıydım. Çoğu insanın istediği şey tam olarak da bu değil midir zaten? Kendi dünyasının tanrısı olmak. Her şeye erişebilmeyi arzulamak. Ama öyle olmuyor. Bir yerden sonra her şey monoton gelmeye başlıyor, şahsen ben bu durumun sıkıcılığına daha fazla katlanamazdım. Benim isteklerim pahalı şeyler falan değil. Benim isteğim yeni kitaplara, yeni dünyalara açılmak. Bitmek bilmeyen gereksiz bir servetin içinde yaşamak değil. Bunun adı mutluluk değil, bana inanın. Muhtemelen şuan önümde uzanan sonsuz mutluluktan vazgeçip saçmaladığımı düşünüyorsunuz ama, öyle değil. Sonsuz mutluluk diye bi'şey yok! Her mutluluk gidicidir, hiçbiri tamamen sarıp sarmalamaz bizi. Gözlerimizi kapatıp bizi yükseklere uçurur bazen, öyle ki karnımızda hissettiğimiz o kıpırtıyı kalıcı sanarız. Bizi yalnız bırakmayacağını, hiç gitmeyeceğini düşünürüz. Ama o, bizi çıkardığı yüksekten bir anda bırakmayı tercih eder. Yüz üstü olursunuz... Tüm hayallerinizle, tüm o aptalca mutluluğunuzla beraber yerle bir olursunuz. Hayat böyledir, böyle süregelmiştir ve böyle olmaya da devam edecektir. O yüzden adına mutluluk koyduğunuz her şeyin varlıkla, parayla elde edildiği klişe dünya görüşünden vazgeçin. Çok yüksekten uçarsanız, çok yüksekten düşersiniz. Saçma nasihat kısmını da geçtiğimize göre asıl hikayeme gelelim.
Zengin bir ailenin çocuğu olduğumu söylemiştim. Ben daha çok küçükken bile bunu fark edebiliyordum. Evimize çok yakın bir okula gidiyordum, orada tanıdıklarım şımarık para delisi velet topluluğundan ibaretti. Onlarla aynı ortamda bulunduğumdan anlıyordum, biz kendimizi çevreleyen paranın ve lüksün köpeği olmuş insanlardık. Ve ben hiçbiriyle ilgilenmiyordum. Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insandım küçükten beri. İlkokuldan başladım kitap okumaya. Çok okudum çok öğrendim ve çok çalıştım. Beni meşgul edecek tek şey bunlardı çünkü. Böyle bir aileye sahipken yapabileceğim en masum, en yararlı şeyler tam olarak saydıklarımdan ibaret. Neden böyle dedim biliyor musunuz? Çünkü yine küçük yaştan itibaren anladığım gibi, masum bir ailem yok benim. Para için her haltı yiyebilirler ve yapıyorlar da. Annem Valor, babam Amon ve ağabeyim Pereg hırsızlık konusunda uzmanlaşmış kişiler. Daha da açık anlatayım, biri topluluğun dikkatini dağıtırken diğeri işini hallediyor. Masum sivillerden çalıyorlar, azar azar paralar da olsa büyüyüp bir servet oluşturuyorlar. Sesini çıkarmaya cesareti de gücü de olmayan insanları seçiyor benim bu sevgili ailem. Ne kadar acınası değil mi? Ha bir de unutmadan, baba parası yemeyi hobi hâline getirmiş bir ablam var. Adı Diane. Kendisinden diğer üçüne oranla daha az nefret ediyorum. Çünkü bana doktorluğu öğretti. Ve çalmıyor en azından. Bu da bir şey.
Büyüdükçe evi terk etme isteğim daha da baskınlaştı. Zor bela izin alıp Fanyamar'a alışveriş için gittiğim sıralarda yerli halkın samimiyetine şahit oluyordum. Fevkalade uğraşları vardı, kibar ve içtenlerdi. Ailem, çoğu yüksek zümre ailesi gibi onlarla konuşmamı ya da ilişkin kurmamı katiyen istemiyordu. Çünkü onlar için 'fakir kesim' kötüydü. Arkadaşlarımı yüksek zümreden edinmek zorundaydım güya. Lakin hiçbir zaman bana dayatılan bu görüşü umursamadım, ne zaman Fanyamar'a insem gizli gizli hasta insanları muayene ediyordum. Maddi gelirleri ailemin sandığının aksine kötü olmayan bu zanaatkar kesim, iyiliğimin karşılığında ücretimi ödemeyi eksik etmezdi hiçbir zaman. Şehir göbeğinde nedense pek doktor bulunmuyordu ve ben bu sebeple sürekli şehre inip insanlara yardım ediyordum. Para almayı hiç istemesem de öyle güzel insanlardı ki, vermezlerse borçlu çıkacaklarını hissediyorlardı. Ben o hissi sevmiştim. Ailem hırsız olmasına rağmen kendi paramı kendim kazanıyordum. İşte bu kendime inancımı sağlayan en büyük sebep oldu benim için. Yerliler iyice alıştılar bana, ama hâlâ kim olduğumu bilmiyorlar. Asla da bilmeyecekler. Çünkü gideceğim. Bu satırlar son bulduğunda gitmiş olacağım.
Neden biliyor musunuz? Çünkü o lanet evden kaçtım. Birkaç parça günlük eşyamı çantama sıkıştırıp gece vakti sessizce çıktım oradan. Niye mi? Çünkü canım istedi! Evet. O acınası varlıklarla aramdaki kan bağı neden onlara saygı duymamı gerektirsin? Umarım bir daha karşılaşmayız. Ama daha önce düşünmem gereken şeyler var. Evimiz adanın güneyinde kalıyor. Gece on iki sularında evden çıkıp hiçbir askere görünmeden başarıyla faytonlara ulaşmayı başardım. Daha sonra fayton beni hızla doğu limanına götürdü. Saat ikiye yaklaşıyordu sanırım, bu küçük tavernaya geldim. Limana oldukça yakın olduğundan burası geceyi geçirmem için biçilmiş bir kaftandı. Evden yeterince uzağım. Ailem yokluğumu ancak sabah olduğunda fark edebilir, bu yüzden şuanlık rahat sayılırım. Aklımdan geçen düşünce, adaya gelen ilk yolcu gemisine atlayıp yolculuğuma başlamak. Burayı bir an önce terk etmem gerekiyor...
Üçüncü elma suyum da geldi. Sanırım birazdan güneş doğacak. Havadaki karanlık hafif hafif dağılmaya başladı. Zamanım yaklaşıyor. İlk defa bu kadar umutluyum biliyor musunuz! İçimde tanımını yapamadığım bir heyecan var. Denizleri, adaları gezip yeni yeni yerler göreceğim. İnsanları tedavi edeceğim ve daha çok kitap okuyacağım! Sonunda o lanet evi arkamda bıraktım. Yani... Umarım izime ulaşamazlar."
Eline giren krampla yazısına son verdi. Deri kapaklı defteri ve dolma kalemini sırt çantasına yerleştirdi, bir yandan kramp giren elini ovuyordu. Nienda çantasını toplamakla uğraştığı vakitlerde, günün ilk ışıkları belirdi. Masmavi gök kızıllaşmaya başlıyordu. Geceden kalma soğuk rüzgar yerini ılık bir esintiye bırakacaktı şimdi. Güneşin tatlı, keskinlikten uzak ışıkları kızın koyu mavi gözlerine denk gelince ortaya hoş bir görüntü çıktı. Çantasını toplamayı bitirip birkaç saniye günün başlangıcını izledi. Bu görüntü çok başkaydı onun için. O sırada, içip içip içerideki masalarda sızmış olan ayyaşlar güneşin yumuşak ışığı yüzlerine vurunca homurdandılar. Nienda ise gıcırdayan ahşap sandalyeden kalktı ve şemsiyesi elinde çantası sırtında tavernadan içeri girdi. Kapının sesiyle uyanan barmen geğirdi ve kıza parayı bırakması için masayı işaret etti. Hemen ardından tekrar uykuya dalmıştı. Nienda üç elma suyunun ve iki pirinç topunun parasını ödeyip kokuşmuş tavernadan çıktı.
Güneş iyiden iyiye yüzünü ısıtıyordu artık. Martıların sesi duyuluyor, rüzgarın ahengiyle hışırdayan yaprakların sesi geliyordu uzaktan. Şemsiyesini açıp, sahil boyunca koşmaya başladı. Kocaman bir gülümseme vardı yüzünde. Dışarıdan gören insanlar ona deli diyebilirdi. "Bir iki bir iki!!!" diye bağırıyordu ritmik adımlarla limana doğru koşarken. Yeni hayatına bir adım daha yaklaşırken özgür olmanın zevkini çıkarıyordu. Artık bir yere ait değildi, bir evi ya da ailesi yoktu ama yaşayacağı çok şeyin olduğunu hissediyordu.
Statlar Güç: 1.4 Dayanıklılık: 1.3(1.2+1) Hız: 1.3 Farkındalık:1.3 | Meslek Statları [Meslek 1]: Doktorluk 0.3(0.2+1) [Meslek 2]: - Yan Meslek: Yazarlık | Meyve Statları Meyve İsmi: - Türü: - Saf Meyve Gücü: - Kullanım Süresi: - Ek Güçler: - Mod/ Ek Dönüşüm: - Kontrol: - |
Dövüş Tekniği: Tekniğin Adı: Electric Blue Tekniğin Stili: Özel. Teknikte Kullanılan Ekipman yada Ekipmanlar:Şemsiye. Tekniğin Açıklaması:
| Tekniğin Altdalları: Teknik: 3 Yetenek: 3 Yan Stil: - Mod: - Özel Stil: - | |
Dövüş Tekniği: Tekniğin Adı: Cry For the Moon Tekniğin Stili:Yakın Dövüş Teknikleri. Teknikte Kullanılan Ekipman yada Ekipmanlar:Ana uzuvlar. Tekniğin Açıklaması:
| Tekniğin Altdalları: Teknik: 2 Yetenek: 1 Yan Stil: - Mod: - Özel Stil: - | Değerler-Eşyalar Eşyalar:İyi Kalite Şemsiye, İyi Kalite İki Adet Dolma Kalem, İyi Kalite Mürekkep, İyi Kalite Defter, İyi Kalite Sırt Çantası, Doktorluk Malzemeleri. Kafa Ödülü:- Para: 176.000 B Dağıtılmamış Stat: - |
Geri: [Karne] Nienda Elebereth
Konum bittiği için 1/1/1 gelişim aldım.
Dayanıklılık +1
Teknik: Electric Blue +1
Yetenek:2
Teknik:1
Doktorluk +1
Dayanıklılık +1
Teknik: Electric Blue +1
Yetenek:2
Teknik:1
Doktorluk +1
Misafir- Misafir
One Piece Rpg :: Başlangıç :: Karakter Oluşturma :: Karne
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz