Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
3 posters
5 sayfadaki 8 sayfası
5 sayfadaki 8 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Sevinçle gemiye çıkan Nimura, kaptanı aramaya konuşmuştu. Geminin üst kısmındaki kaptana ait bölüme baktığında, dümenin yanında dikilen kaptanı görmesi pek de uzun sürmemişti. Kaptana neşeli bir şekilde seslenen Nimura, kaptanın bir kez daha korkmasına neden olmuştu. Ta ki kaptan beş yüz bin beliyi görene kadar. Kendisini oldukça korkutan ve gemisinin güvertesinin ortasında iki adamı öldüren bu korkunç adamın cebindeki beş yüz bin beliyi kendisine vermesi, kaptanın civatalarını attırmıştı. Donuk bir yüzle üstü başı kan içinde olan Nimura'ya elindeki paraya bakan kaptan, sessizce Nimura'nın elindeki parayı almıştı. Nimura'nın banyo ile ilgili sorusuna ise yine aynı donuk ifade ile, kekeleyerek olumsuz cevap vermişti.
Odasına çekilen Nimura, üzerindeki kıyafetleri çıkarmış ve yedekte kalan son eşyalarını giymişti. Bundan kısa bir süre sonra da gemi hareket etmeye başlamıştı.
Yaklaşık iki gün sonra, sabahın erken saatlerinde gemi Asdfgh adasına varmıştı. Bu iki gün içinde Nimura pek bir aksiyon yaşamamıştı. Geminin berbat yemekleri de dahil olmak üzere her şey sıradandı.
Gemiden indiğinde, tıpkı yüzbaşının söylediği gibi büyük bir adayla karşılaşmıştı Nimura. Büyüklü küçüklü pek çok geminin demir attığı bir limanda inmişti kahramanımız. Liman fazla kalabalık değildi.Günün bu saatinde; yolcu bekleyen birkaç insan, denizin yakınındaki banklarda oturan oturan birkaç çift ve gazete ile gül satan bir çocuktan başka insan yok gibi gözüküyordu.
Nimura'nın sağında ve solunda kırmızı kaldırım taşlarıyla örülmüş iki yol vardı. Yol, tüm sahil boyunca ilerliyor gibi gözüküyordu. Karşısında ise en az iki katlı evler vardı. Arka arkaya ve yan yana sıralanan evler arasına pek çok dar sokak vardı. Adanın iç kısımlarına gidebilmek için, sonunun gözükmediği sokaklardan birine girmesi gözüküyor gibiydi kahramanımızın.
Odasına çekilen Nimura, üzerindeki kıyafetleri çıkarmış ve yedekte kalan son eşyalarını giymişti. Bundan kısa bir süre sonra da gemi hareket etmeye başlamıştı.
Yaklaşık iki gün sonra, sabahın erken saatlerinde gemi Asdfgh adasına varmıştı. Bu iki gün içinde Nimura pek bir aksiyon yaşamamıştı. Geminin berbat yemekleri de dahil olmak üzere her şey sıradandı.
Gemiden indiğinde, tıpkı yüzbaşının söylediği gibi büyük bir adayla karşılaşmıştı Nimura. Büyüklü küçüklü pek çok geminin demir attığı bir limanda inmişti kahramanımız. Liman fazla kalabalık değildi.Günün bu saatinde; yolcu bekleyen birkaç insan, denizin yakınındaki banklarda oturan oturan birkaç çift ve gazete ile gül satan bir çocuktan başka insan yok gibi gözüküyordu.
Nimura'nın sağında ve solunda kırmızı kaldırım taşlarıyla örülmüş iki yol vardı. Yol, tüm sahil boyunca ilerliyor gibi gözüküyordu. Karşısında ise en az iki katlı evler vardı. Arka arkaya ve yan yana sıralanan evler arasına pek çok dar sokak vardı. Adanın iç kısımlarına gidebilmek için, sonunun gözükmediği sokaklardan birine girmesi gözüküyor gibiydi kahramanımızın.
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Kaptanın yanına gittiğimde yine ürkmüştü. Ulan herif bir türlü alışamadı ya la.. Neyse, bu sevinçli anımda uğraşmayacağım, herifle. Parayı verdiğimde de sanırım sevinçten ya da böyle bir şey beklemediğinden olsa gerek donmuş kalmıştı. Banyo konusunda da tahminlerimden biri olan olumsuz cevabı almıştım. Sevincimi böyle şeyden dolayı kırmayacaktım. Bu nedenle umursamadan odama döndüm ve üzerimdekilerden kurtulup yedektekileri giydim ve o kaya gibi yatağa uzandım. O gazete hala yanımdaydı ama hep o gazeteyi yanımda taşımakla uğraşamayacağım için sadece o emenike'nin haberinin olduğu bölümü yırtıp adaya varana kadar tekrar ve tekrar okumaya devam ettim. 12 günde 12 ölüm ve ayrıca 20 denizci... 29 milyon beli... Acaba ciddi ciddi tırpan mı kullanıyordu? Gerçekte ne kullanıcısıydı, acaba? Onunla kapışmak için can atıyordum.
Yaklaşık 2 günün sonunda adaya varmayı başarmıştık. Sonunda istediğim adaya gelmiştim. Artık işlerime bakabilirdim. Ama her şey sırayla olmalıydı. Şimdi merkeze gidip öncelikle koluma baktıracak bir yer bulmalı, sonra yemek yemeli, sonra kalacak yer bulmalıydım. Aslında vazgeçtim, kalacak yeri boşver bir ormanda falan kalırım. Onu şimdilik çıkart listeden onun yerine aahhhh neyse ne hadi önce şu kol için bir yer bulalım. Hmmm... Ama nereden gidecem? Etrafta neredeyse kimse yoktu. Oturan çiftler, gazete gül satan çocuklar falan. Aha dur gazete satan çocuğa seslenerek "Heey, gazeteci buraya gel bakayım." diyecektim. Tabi uzaktan önce çekinmeyeceğini ama yanıma gelince tırsabileceğini tahmin edebiliyordum. Eğer olaylar tahmin ettiğim gibi gerçekleşirse "Eğer buraya gelmezsen seni yakalar ve öldürürüm anladın mı?" diyerek ciddi bir bakış atacaktım. Bu çocuğun daha da korkmasına sebebiyet verebilirdi ama yanıma geldiğinde "Tiiiiichichichi... Siz insanlarda bir kere korkmasanız şaşacam. Neyse şimdi kolum yaralı bir doktor nerede bulabilirim ve adanın merkezine nereden çıkarım?" diye soracaktım. Çocuğun gazete dağıttığını düşünürsek bilgisi olması gerekiyordu. Çocuğun söylediklerine göre hareket edecek ilk başta koluma baktıracaktım. Ayrıca çocuktan bir gazete alıp parasını sormadan 10 bin beli verecektim. Yavaş yavaş ilerlerken bir yandan da yeni bir şeyler olup olmadığına bakacaktım. Sonuçta aradan iki gün geçmişti.
Yaklaşık 2 günün sonunda adaya varmayı başarmıştık. Sonunda istediğim adaya gelmiştim. Artık işlerime bakabilirdim. Ama her şey sırayla olmalıydı. Şimdi merkeze gidip öncelikle koluma baktıracak bir yer bulmalı, sonra yemek yemeli, sonra kalacak yer bulmalıydım. Aslında vazgeçtim, kalacak yeri boşver bir ormanda falan kalırım. Onu şimdilik çıkart listeden onun yerine aahhhh neyse ne hadi önce şu kol için bir yer bulalım. Hmmm... Ama nereden gidecem? Etrafta neredeyse kimse yoktu. Oturan çiftler, gazete gül satan çocuklar falan. Aha dur gazete satan çocuğa seslenerek "Heey, gazeteci buraya gel bakayım." diyecektim. Tabi uzaktan önce çekinmeyeceğini ama yanıma gelince tırsabileceğini tahmin edebiliyordum. Eğer olaylar tahmin ettiğim gibi gerçekleşirse "Eğer buraya gelmezsen seni yakalar ve öldürürüm anladın mı?" diyerek ciddi bir bakış atacaktım. Bu çocuğun daha da korkmasına sebebiyet verebilirdi ama yanıma geldiğinde "Tiiiiichichichi... Siz insanlarda bir kere korkmasanız şaşacam. Neyse şimdi kolum yaralı bir doktor nerede bulabilirim ve adanın merkezine nereden çıkarım?" diye soracaktım. Çocuğun gazete dağıttığını düşünürsek bilgisi olması gerekiyordu. Çocuğun söylediklerine göre hareket edecek ilk başta koluma baktıracaktım. Ayrıca çocuktan bir gazete alıp parasını sormadan 10 bin beli verecektim. Yavaş yavaş ilerlerken bir yandan da yeni bir şeyler olup olmadığına bakacaktım. Sonuçta aradan iki gün geçmişti.
Akaba Nimura- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt tarihi : 12/08/16
Yaş : 30
Nerden : Gonya
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Gazeteci çocuğa seslenmişti Nimura. Çocuk: ''Oooo geldim abim.'' diyerek Nimura'ya doğru yürümeye başlamıştı. Nimura'nın tahminlerinin aksine karşısısındaki kızıl gözlü adamdan korkmayan çocuk kahverengi fötr bir şapka geçirmişti kafasına. Üzerinde kendisinie büyük gelen, birkaç yeri yırtık bej rengi bir ceket vardı. Sağ kolunda içinde gazete olan bir sepet, sol kolunda ise içinde gül olan bir sepet taşıyordu çocuk.
Çocuk Nimura'nın sorusu üzerine ellerindeki sepetleri yere bırakmış ve sırtını denize dönüp elleri ile yolları göstererek: ''Şimdi abim, karışık gözükebilir;fakat hangi yoldan gidersen git düz gittiğin sürece bir şekilde merkeze varıyorsun. Merkeze varınca anlayacaksın zaten şöyle geniş bir meydan çıkacak karşına. Orada biraz bakınsan hastaneyi görürsün. Göremezsen de birine sorarsın abim. Bu arada abim. Gazete satayım mı sana? Gül de verebilirim istersen abim. Güzel kırmızı gözlerinle uyumlu olur. demişti.
Daha sonra, çocuktan gazete alıp yollardan birine doğru ilerlemişti Nimura. Nimura'nın aldığı gazete çok inceydi ve gazetenin üzerinde: ''Asdfgh News'' yazıyordu. Gazeteyi okumaya başladığında, içindeki tüm haberlerin bu ada ile ilgili olduğunu görmüştü kahramanımız.
''Bayan Coceinne 80 Yaşında
Adanın ünlü iş adamlarından Mr. Frankois'in (82) eşi Bayan Coceinne(80) geçtiğimiz gün sekseninci yaş gününü kutladı. Bu gece, Koceinne şirketinde, çift ve çiftin dostlarının katılacağı büyük bir parti yapılacak.
''Adada Yeni Bir Lezzet
Döner ve Dürüm adındaki garip tarifleriyle pek çok adada kendisine müşteri çeken Oktay usta, adamıza da bir dükkan açtı. Etibeyyaz adlı dükkan, dün akşam saatlerinde sade bir açılış töreni ile açıldı.''
''Mr.Frankois Kendine Koruma Arıyor
Adanın ünlü iş adamlarından olan Mr.Frankois, şirketinde çalışacak korumalar arıyor. İşe başvurmak isteyenler, Koceinne şirketine gidip başvurabilir.''
''Abaküs Ormanı Yakınlarında 2+1 Daire Fırsatları
İki gün önce,Abaküs ormanında seri katil ve denizciler arasında yaşanan çatışmadan dolayı, ormanın yakınlarındaki evlerin fiyatları neredeyse dibe vurdu. Ekonomik durumu iyi olmayan kesimler kiralık evleri havada kapıyor!''
''Duyuru: Röportaj
Gazetemiz, geçtiğimiz gün adanın sevilen büyük düşünürü Nihotta Dohando ile bir röportaj yaptı. Bu röportajı yarın gazetemizde bulabilirsiniz!''
Nimura gazeteyi okumayı bitirdiğinde, tıpkı gazeteci çocuğun söylediği gibi büyük bir meydana çıkmıştı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen meydanda pek çok insan vardı. Önünde,sağında ve solunda pek çok bina vardı Nimura'nın. Bu binaların bazıları yemek, eşya vb şeyler satan küçük dükkanlarken bazıları da oldukça büyük binalardı. Yaklaşık 60 metre kadar ilerisinde beş katlı büyük denizci karargahını görebiliyordu. Ayrıca tıpkı limandaki gibi, her yöne uzanan dar yollar vardı Nimura'nın yakınında.
Çocuk Nimura'nın sorusu üzerine ellerindeki sepetleri yere bırakmış ve sırtını denize dönüp elleri ile yolları göstererek: ''Şimdi abim, karışık gözükebilir;fakat hangi yoldan gidersen git düz gittiğin sürece bir şekilde merkeze varıyorsun. Merkeze varınca anlayacaksın zaten şöyle geniş bir meydan çıkacak karşına. Orada biraz bakınsan hastaneyi görürsün. Göremezsen de birine sorarsın abim. Bu arada abim. Gazete satayım mı sana? Gül de verebilirim istersen abim. Güzel kırmızı gözlerinle uyumlu olur. demişti.
Daha sonra, çocuktan gazete alıp yollardan birine doğru ilerlemişti Nimura. Nimura'nın aldığı gazete çok inceydi ve gazetenin üzerinde: ''Asdfgh News'' yazıyordu. Gazeteyi okumaya başladığında, içindeki tüm haberlerin bu ada ile ilgili olduğunu görmüştü kahramanımız.
''Bayan Coceinne 80 Yaşında
Adanın ünlü iş adamlarından Mr. Frankois'in (82) eşi Bayan Coceinne(80) geçtiğimiz gün sekseninci yaş gününü kutladı. Bu gece, Koceinne şirketinde, çift ve çiftin dostlarının katılacağı büyük bir parti yapılacak.
''Adada Yeni Bir Lezzet
Döner ve Dürüm adındaki garip tarifleriyle pek çok adada kendisine müşteri çeken Oktay usta, adamıza da bir dükkan açtı. Etibeyyaz adlı dükkan, dün akşam saatlerinde sade bir açılış töreni ile açıldı.''
''Mr.Frankois Kendine Koruma Arıyor
Adanın ünlü iş adamlarından olan Mr.Frankois, şirketinde çalışacak korumalar arıyor. İşe başvurmak isteyenler, Koceinne şirketine gidip başvurabilir.''
''Abaküs Ormanı Yakınlarında 2+1 Daire Fırsatları
İki gün önce,Abaküs ormanında seri katil ve denizciler arasında yaşanan çatışmadan dolayı, ormanın yakınlarındaki evlerin fiyatları neredeyse dibe vurdu. Ekonomik durumu iyi olmayan kesimler kiralık evleri havada kapıyor!''
''Duyuru: Röportaj
Gazetemiz, geçtiğimiz gün adanın sevilen büyük düşünürü Nihotta Dohando ile bir röportaj yaptı. Bu röportajı yarın gazetemizde bulabilirsiniz!''
Nimura gazeteyi okumayı bitirdiğinde, tıpkı gazeteci çocuğun söylediği gibi büyük bir meydana çıkmıştı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen meydanda pek çok insan vardı. Önünde,sağında ve solunda pek çok bina vardı Nimura'nın. Bu binaların bazıları yemek, eşya vb şeyler satan küçük dükkanlarken bazıları da oldukça büyük binalardı. Yaklaşık 60 metre kadar ilerisinde beş katlı büyük denizci karargahını görebiliyordu. Ayrıca tıpkı limandaki gibi, her yöne uzanan dar yollar vardı Nimura'nın yakınında.
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Çocuk düşündüğümden daha cesur bir şekilde yanıma gelip sorumu yanıtlamaya başlamıştı. Vay lan bu Grand Line denilen yer benim doğup büyüdüğüm yerden daha çok cesur insanla doluydu. Gerçekten daha ilk yolculuğumda bu kadar cesaretle karşılaşmak heyecanımı arttırıyordu.Çocuktan cevapları almamla birlikte bir gazete satın alarak yanından ayrıldım.
Dediğine göre nereden gidersen git meydana bir şekilde çıkarmışsın. Hmm... deneyelim bakalım, diye düşünerek girdim bir yola başladım ilerlemeye. Aldığım gazetenin ince olması başta tuhafıma gitmişti ama okuyunca neden öyle olduğunu anlamıştım. Sadece bu ada hakkında şeyler yazıyordu. Ne biliyim bir tane ünlü adamın karısının doğum günü partisi ve adamın koruma araması, röportaj vs vs. Ama bir dakika dur lan... 80 yaşına basıyor, koruma arayan 82 yaşında, emenike yaşlı öldürüyor, parti, doğum günü seksenini dolduruyor karı. Aslında şu koruma işine bir baksam iyi olacak, tamam ormanda yer bakma işinden sonraya atamıştım bu işi...
Şimdiiikkk... Kafamı kaldırınca insanların baya çoğaldığını farkettim. Gazeteyi okurken hakikatten merkeze varmış olmaktan şaşırmış olsam da bu o kadarda uzun sürmemişti. Saati ve sahili düşününce merkez gerçekten fazla kalabalıktı. Bir an önce işlerimi halledip şu kalabalıktan kurtulmak istiyordum. Çünkü en sevmediğim şeylerdi. Bir hastaneye baksam da önce gözüme Yüzbaşının bahsettiği o büyük denizci karargahı çarpmıştı. Hmm.. Kader bana önce parayı almamı mı söylüyordu acaba? Neyse en kötü onların doktorlarından yardım isterim ya sonuçta paramı getirirken ufak bir bakım o kadarda zor olmamalı. O düşünceyle koyuldum yola. Karargaha gidecek ve yine bir önceki karargahta olan gibi biri bana niye geldiğimi sorarsa rütbeli biriyle görüşmek istediğimi dile getirecektim. Sonrada şu Yüzbaşının verdiği kağıdı verip "Buradan önceki küçük adacıktaki Yüzbaşı bununla paramı alabileceğimi söylemişti." diyecektim ciddi bir ifadeyle. Cümlemin hemen bitişiyle aptalca bir sırıtışla "Bir de aceb doktorunuz var mı, koluma bakmasını isteyecektim de. Malumunuz adayı ve hastaneyi bilmiyorum. Gelmişken hele bir yardım ediverin." diyecek ve tabi sırf piçliğine elimi de kılıcımın sapında gezdirecektim. Bir şey mana etmesem de sadece piçliğine bunu yapıyor olmak bile hoşuma gidiyordu.
Dediğine göre nereden gidersen git meydana bir şekilde çıkarmışsın. Hmm... deneyelim bakalım, diye düşünerek girdim bir yola başladım ilerlemeye. Aldığım gazetenin ince olması başta tuhafıma gitmişti ama okuyunca neden öyle olduğunu anlamıştım. Sadece bu ada hakkında şeyler yazıyordu. Ne biliyim bir tane ünlü adamın karısının doğum günü partisi ve adamın koruma araması, röportaj vs vs. Ama bir dakika dur lan... 80 yaşına basıyor, koruma arayan 82 yaşında, emenike yaşlı öldürüyor, parti, doğum günü seksenini dolduruyor karı. Aslında şu koruma işine bir baksam iyi olacak, tamam ormanda yer bakma işinden sonraya atamıştım bu işi...
Şimdiiikkk... Kafamı kaldırınca insanların baya çoğaldığını farkettim. Gazeteyi okurken hakikatten merkeze varmış olmaktan şaşırmış olsam da bu o kadarda uzun sürmemişti. Saati ve sahili düşününce merkez gerçekten fazla kalabalıktı. Bir an önce işlerimi halledip şu kalabalıktan kurtulmak istiyordum. Çünkü en sevmediğim şeylerdi. Bir hastaneye baksam da önce gözüme Yüzbaşının bahsettiği o büyük denizci karargahı çarpmıştı. Hmm.. Kader bana önce parayı almamı mı söylüyordu acaba? Neyse en kötü onların doktorlarından yardım isterim ya sonuçta paramı getirirken ufak bir bakım o kadarda zor olmamalı. O düşünceyle koyuldum yola. Karargaha gidecek ve yine bir önceki karargahta olan gibi biri bana niye geldiğimi sorarsa rütbeli biriyle görüşmek istediğimi dile getirecektim. Sonrada şu Yüzbaşının verdiği kağıdı verip "Buradan önceki küçük adacıktaki Yüzbaşı bununla paramı alabileceğimi söylemişti." diyecektim ciddi bir ifadeyle. Cümlemin hemen bitişiyle aptalca bir sırıtışla "Bir de aceb doktorunuz var mı, koluma bakmasını isteyecektim de. Malumunuz adayı ve hastaneyi bilmiyorum. Gelmişken hele bir yardım ediverin." diyecek ve tabi sırf piçliğine elimi de kılıcımın sapında gezdirecektim. Bir şey mana etmesem de sadece piçliğine bunu yapıyor olmak bile hoşuma gidiyordu.
Akaba Nimura- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt tarihi : 12/08/16
Yaş : 30
Nerden : Gonya
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
İlerisindeki karargaha gidip yarasına bakacak birini sormaya ve parasını almaya karar vermişti Nimura. İlerleyip karargahın önüne geldiğinde, karargahın kapısında nöbet tutan iki denizci görmüştü kahramanımız. Nöbet tutan askerlerden birine yetkili biri ile görüşmek istediğini söyleyip zarfı uzatan Nimura, zarfı uzatmasının ardından denizcilere doktorları olup olmadığını sormuştu.
Nimura'nın sırf piçliğine yaptığı hareket iki denizci erini de etkilemişe benzemiyordu. Zarfı alan er zarfın içindeki yazıyı okurken, diğer er de gülümseyerek: ''Üç dört bina arkamızda hastane var. İsterseniz oraya gidebilirsiniz.'' demişti. Yazıyı okumayı bitiren diğer er ise Nimura'ya bakıp: ''Buyrun lütfen, sizi binbaşına götüreyim.'' demişti.
Sonrasında er ile birlikte içeri girmişti Nimura. Er önde, kendisi arkada yürümeye başlamışlardı. ilk kat, çelenkler ile doluydu. Her çelengin altına küçük bir resim konulmuştu. İkinci ve üçüncü katlar ise ofislerle doluydu. Oldukça uzun koridorlara ve fazla sayıda odaya sahipti bu iki kat. Nimura ve er, dördüncü katın hemen başındaki odada durmuşlardı. Kapısının yanında ''Binbaşı Poumpadour.'' yazan odaya girmişlerdi ardından.
İçeri girdiğinde iki kişi görmüştü Nimura. İlki,odanın sol köşesindeki kahverengi masanın yanındaki siyah deri koltuklardan birinde oturan yaşlı bir adamdı. Beyaz saçları ve beyaz sakalları birbirine karışmış, oldukça sert yüz hatları ve üzerindeki şık, griye kaçan sarı renkli ceketi ile bir mafyayı andıran bu adam. Yeşil gözleri ile dalgın bir şekilde yerdeki zemine bakıyordu.
İkincisi ise kısa kahverengi saçlara sahip yeşil gözlü bir kadındı. Üzerine giydiği siyah askılı kıyafetten sağ omuzundaki büyük dövme görülebiliyordu. Parmaksız eldivenler giydiği avuçlarından birinde sigara, öbüründeyse içki tutuyordu. Kadın da tıpkı yaşlı adam gibi dalgın bir şekilde, pencereden dışarı bakıyordu.
Kadın başını Nimura ve ere doğru çevirdiğinde asker selamı veren er, yanındaki adamın bir korsanı avladığını söyleyip zarfı kadına vermişti. Kadın sessizce zarfı okuduktan sonra, masasının altından Den Den Mushi çıkarmış ve ufak bir telefon görüşmesi yapmıştı. Nimura tüm konuşulanları net olarak duyamasa da kadının bir yerden para getirilmesini istediğini anlayabilmişti.
Konuşmanın ardından denizci erine eli ile çekilebileceğini işaret eden kadın, Nimura'ya dönüp: ''''Gel otur. Birkaç dakika bekleyeceksin.'' demişti. Sonrasında ise Nimura yokmuş gibi davranan kadın, yaşlı adama dönüp: ''Sabahın köründe bunun için geldiğine inanamıyorum. Henüz uykumu bile açamadım.'' demişti, umursamaz bir ses tonuyla. Tıpkı kadının yaptığı gibi, Nimura yokmuş gibi davranan yaşlı adamsa, sert bir ses tonuyla: '' Sadede gelelim, kaç adam vereceksin.?'' diye sormuştu. Hemen ardındansa, ikili aralarında hızlı hızlı konuşmaya başlamış ve bu da gittikçe hararetlenen garip bir tartışmaya sebebiyet vermişti.
''5''
''30''
''10''
''30'dan bir kişi bile aşağıya inmem.''
''Şunu keselim. Adamlarıma elden çıkarılacak mal muamelesi yaptırma. Mutlaka kendine ait adamların vardır. Gazeteye de ilan vermişsin. Askerlerimin partiye gitmekten daha önemli işleri var.
''Uykunu açamadığını söylemiştin, hangi ara gazeteyi okudun?''
''Aslına bakarsan uykumu açmıştım;fakat lanet yüzünü gördüğümde tekrardan uyku bastırdı.''
''Beceriksizliğin yüzünden adada dolaşan bir seri katil var ve bu katilin uğrama ihtimali yüksek olan bir yere adam yollamayacağını söylüyorsun.''
''10 kişi yollayacağımı söylüyorum. Madem tehlikeli olduğunu düşünüyorsun, partini iptal et. Tahtalı köye bir adım daha yaklaşan eşinin partisi umurumda değil.''
''Bana bak küçük hanım, kiminle uğraştığının farkında değilsin sanırım. Adaya yaptığım finansal desteği sadece birkaç haftalığına çekerek bile seni görevinden aldırabilirim.''
''Madem öyle, sana sadece beş kişi yollayacağım. Elinden geleni ardına koyma o zaman.''
İkilinin tartışması, elinde siyah bir çanta tutan oldukça uzun boylu bir denizcinin içeriye girmesiyle kesilmişti. Denizci çantayı masaya bırakıp çıkmıştı. Denizcinin çıkmasının ardından kadın yerinden kalkmış ve odanın sağ köşesinde kalan dolabın hemen yanındaki askılığa doğru gitmişti. Askılığa asılmış olan deri ceketin içinden tükenmez kalem alıp masaya geri dönen kadın, masanın çekmecelerinin birinden bir belge çıkartmış ve kalemi Nimuraya verip parmağı ile belgenin sağ alt köşesini göstererek: ''Şuraya ismini yazıp imzanı at.Sonra da paranı alıp çıkabilirsin.'' demişti.
Nimura'nın sırf piçliğine yaptığı hareket iki denizci erini de etkilemişe benzemiyordu. Zarfı alan er zarfın içindeki yazıyı okurken, diğer er de gülümseyerek: ''Üç dört bina arkamızda hastane var. İsterseniz oraya gidebilirsiniz.'' demişti. Yazıyı okumayı bitiren diğer er ise Nimura'ya bakıp: ''Buyrun lütfen, sizi binbaşına götüreyim.'' demişti.
Sonrasında er ile birlikte içeri girmişti Nimura. Er önde, kendisi arkada yürümeye başlamışlardı. ilk kat, çelenkler ile doluydu. Her çelengin altına küçük bir resim konulmuştu. İkinci ve üçüncü katlar ise ofislerle doluydu. Oldukça uzun koridorlara ve fazla sayıda odaya sahipti bu iki kat. Nimura ve er, dördüncü katın hemen başındaki odada durmuşlardı. Kapısının yanında ''Binbaşı Poumpadour.'' yazan odaya girmişlerdi ardından.
İçeri girdiğinde iki kişi görmüştü Nimura. İlki,odanın sol köşesindeki kahverengi masanın yanındaki siyah deri koltuklardan birinde oturan yaşlı bir adamdı. Beyaz saçları ve beyaz sakalları birbirine karışmış, oldukça sert yüz hatları ve üzerindeki şık, griye kaçan sarı renkli ceketi ile bir mafyayı andıran bu adam. Yeşil gözleri ile dalgın bir şekilde yerdeki zemine bakıyordu.
İkincisi ise kısa kahverengi saçlara sahip yeşil gözlü bir kadındı. Üzerine giydiği siyah askılı kıyafetten sağ omuzundaki büyük dövme görülebiliyordu. Parmaksız eldivenler giydiği avuçlarından birinde sigara, öbüründeyse içki tutuyordu. Kadın da tıpkı yaşlı adam gibi dalgın bir şekilde, pencereden dışarı bakıyordu.
Kadın başını Nimura ve ere doğru çevirdiğinde asker selamı veren er, yanındaki adamın bir korsanı avladığını söyleyip zarfı kadına vermişti. Kadın sessizce zarfı okuduktan sonra, masasının altından Den Den Mushi çıkarmış ve ufak bir telefon görüşmesi yapmıştı. Nimura tüm konuşulanları net olarak duyamasa da kadının bir yerden para getirilmesini istediğini anlayabilmişti.
Konuşmanın ardından denizci erine eli ile çekilebileceğini işaret eden kadın, Nimura'ya dönüp: ''''Gel otur. Birkaç dakika bekleyeceksin.'' demişti. Sonrasında ise Nimura yokmuş gibi davranan kadın, yaşlı adama dönüp: ''Sabahın köründe bunun için geldiğine inanamıyorum. Henüz uykumu bile açamadım.'' demişti, umursamaz bir ses tonuyla. Tıpkı kadının yaptığı gibi, Nimura yokmuş gibi davranan yaşlı adamsa, sert bir ses tonuyla: '' Sadede gelelim, kaç adam vereceksin.?'' diye sormuştu. Hemen ardındansa, ikili aralarında hızlı hızlı konuşmaya başlamış ve bu da gittikçe hararetlenen garip bir tartışmaya sebebiyet vermişti.
''5''
''30''
''10''
''30'dan bir kişi bile aşağıya inmem.''
''Şunu keselim. Adamlarıma elden çıkarılacak mal muamelesi yaptırma. Mutlaka kendine ait adamların vardır. Gazeteye de ilan vermişsin. Askerlerimin partiye gitmekten daha önemli işleri var.
''Uykunu açamadığını söylemiştin, hangi ara gazeteyi okudun?''
''Aslına bakarsan uykumu açmıştım;fakat lanet yüzünü gördüğümde tekrardan uyku bastırdı.''
''Beceriksizliğin yüzünden adada dolaşan bir seri katil var ve bu katilin uğrama ihtimali yüksek olan bir yere adam yollamayacağını söylüyorsun.''
''10 kişi yollayacağımı söylüyorum. Madem tehlikeli olduğunu düşünüyorsun, partini iptal et. Tahtalı köye bir adım daha yaklaşan eşinin partisi umurumda değil.''
''Bana bak küçük hanım, kiminle uğraştığının farkında değilsin sanırım. Adaya yaptığım finansal desteği sadece birkaç haftalığına çekerek bile seni görevinden aldırabilirim.''
''Madem öyle, sana sadece beş kişi yollayacağım. Elinden geleni ardına koyma o zaman.''
İkilinin tartışması, elinde siyah bir çanta tutan oldukça uzun boylu bir denizcinin içeriye girmesiyle kesilmişti. Denizci çantayı masaya bırakıp çıkmıştı. Denizcinin çıkmasının ardından kadın yerinden kalkmış ve odanın sağ köşesinde kalan dolabın hemen yanındaki askılığa doğru gitmişti. Askılığa asılmış olan deri ceketin içinden tükenmez kalem alıp masaya geri dönen kadın, masanın çekmecelerinin birinden bir belge çıkartmış ve kalemi Nimuraya verip parmağı ile belgenin sağ alt köşesini göstererek: ''Şuraya ismini yazıp imzanı at.Sonra da paranı alıp çıkabilirsin.'' demişti.
- Adam:
- Kadın:
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Karargaha geldiğimde kapıdakilerden biri hastanenin arkada olduğunu söyledi. Demek pek arkadaş canlısı değiller neyse aman.. O kadar farklı insanla karşılaşınca sanırım beklentilerim fazla arttı. Sonra zarfı verdiğimde bir diğeriyle yola koyulduk. Birinci kat, ikinci kat, üçüncü kat falan derken en sonunda iki kişinin bulunduğu yerde yolculuk son buldu. Biri yaşlı başlı bir dede diğeri kadın iki kişi öyle sıkılmış bunalmış biçimde duruyolardı. Yanımdaki denizci gidip kadına zarfı verdi ve sonra ayrıldı. Kadın zarftan sonra bir yeri aradı ve bana oturmamı söyledi. Ardından da sanki ben hiç yokmuşum gibi dedeylen konuşmaya başladılar. Bende onların konuşmayı umursamadan kılıçlarımı kemerimden çıkartıp elime aldıktan sonra kadının olduğu taraftaki koltuklardan birine oturup ayaklarımı karşımda duran bir koltuğa ya da objeye uzatarak beklemeye koyuldum.
Kulağım dibinde Vıızzzz... Vıııızzzzzz.. Vız.. Vız.. diye konuşmalar geçiyordu ki, bir anda kulağıma parti, öteki tarafa davetiye alan garı, kaçan katil derken beynimde fişekler patladı, katil, ölü garı, para, parti, 29 milyon, emenike, savaş, güç, his, şans... Tiiichichichiciii... Gözlerim fal taşı gibi açılmış ve beynimde fişekler atınca ayaklarımı falan toparlayarak tam söze girmeyi planladım ki, kapının çalışıyla tüm sohbet durmuştu. Bende öylece kalakalmış, şaşkın gözlerle gelen kişiye baktım. Biraz sinirlenmişdim de, çünkü lafa girecektim. Ama kafamı sallayarak getirdiği çantaya baktım. Belli ki param gelmişti. Sanırım Binbaşı olan hakkat karıydı. Diğer yaşlı dede de şu gazetede okuduğum yaşlı karının kocasıydı. Ulan vay amına goyayım şansa gel. Binbaşı çantadan sonra gidip ceketinden kalem aldı ve bana uzatıp isim soyisim ve imza ile birlikte parayı alıp gidebileceğimi söyledi. Bende dediği gibi Akaba Nimura yazıp bir N harfinin tam ortasından bir çizgi ile imzamı atacak sonra paramın olduğu çantayı elime aldığım sırada "Kusura bakmayın da bir şey diyeceğim." diyerek yaşlı dedeye dönüp "Dedeciğim, zaten bende sizin büroya gelecektim. İkimizinde ortak bir noktası var. Bende o katil için geldim. Eğer isterseniz korumanız olurum ama herifin gelmesiyle hiçbir şekilde sizle ortaklığımız kalmaz. Para konusunda 5 milyon isterim. Yarısı işten önce yarısı da başarılı olursam işten sonra alırım." dedikten sonra kılıçlarımın ikisini de kemerime yerleştirirken dedeyi dinleyecektim. Kumandan hiç ipimde değildi.
Kulağım dibinde Vıızzzz... Vıııızzzzzz.. Vız.. Vız.. diye konuşmalar geçiyordu ki, bir anda kulağıma parti, öteki tarafa davetiye alan garı, kaçan katil derken beynimde fişekler patladı, katil, ölü garı, para, parti, 29 milyon, emenike, savaş, güç, his, şans... Tiiichichichiciii... Gözlerim fal taşı gibi açılmış ve beynimde fişekler atınca ayaklarımı falan toparlayarak tam söze girmeyi planladım ki, kapının çalışıyla tüm sohbet durmuştu. Bende öylece kalakalmış, şaşkın gözlerle gelen kişiye baktım. Biraz sinirlenmişdim de, çünkü lafa girecektim. Ama kafamı sallayarak getirdiği çantaya baktım. Belli ki param gelmişti. Sanırım Binbaşı olan hakkat karıydı. Diğer yaşlı dede de şu gazetede okuduğum yaşlı karının kocasıydı. Ulan vay amına goyayım şansa gel. Binbaşı çantadan sonra gidip ceketinden kalem aldı ve bana uzatıp isim soyisim ve imza ile birlikte parayı alıp gidebileceğimi söyledi. Bende dediği gibi Akaba Nimura yazıp bir N harfinin tam ortasından bir çizgi ile imzamı atacak sonra paramın olduğu çantayı elime aldığım sırada "Kusura bakmayın da bir şey diyeceğim." diyerek yaşlı dedeye dönüp "Dedeciğim, zaten bende sizin büroya gelecektim. İkimizinde ortak bir noktası var. Bende o katil için geldim. Eğer isterseniz korumanız olurum ama herifin gelmesiyle hiçbir şekilde sizle ortaklığımız kalmaz. Para konusunda 5 milyon isterim. Yarısı işten önce yarısı da başarılı olursam işten sonra alırım." dedikten sonra kılıçlarımın ikisini de kemerime yerleştirirken dedeyi dinleyecektim. Kumandan hiç ipimde değildi.
Akaba Nimura- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt tarihi : 12/08/16
Yaş : 30
Nerden : Gonya
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Kağıdı imzalayıp para dolu çantasını eline almıştı Nimura. Ardından da yaşlı adama dönüp kafasındakileri söylemişti. Yaşlı adam, başını Nimura'ya çevirmeden göz ucuyla Nimurayı süzmüştü önce. Sonrasında ise ayağa kalkmış ve odanın kapısına yönelmişti. Kapıya doğru yürüdüğü sırada: ''Para önemli değil;fakat önce şirketime gelip kendini ispatlamalısın. Her korsan yakalayanı yanıma alsaydım bugün burada olmazdım.'' demişti Nimura'ya.
Sözlerinin ardından arkasını dönen yaşlı adam, bir süre öfkeli bir şekilde binbaşıya baktıktan sonra odadan çıkmıştı. Sigarasını içmeye devam eden binbaşıysa keyifli gözüküyordu.
Sözlerinin ardından arkasını dönen yaşlı adam, bir süre öfkeli bir şekilde binbaşıya baktıktan sonra odadan çıkmıştı. Sigarasını içmeye devam eden binbaşıysa keyifli gözüküyordu.
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Dedeye söylediklerimden sonra gözleriyle bakıp artistçe laflar etti. Şirketine gidip kanıtlamam gerekiyormuş. Güçsüz kişilerle savaşmak hiç hoşuma gitmiyordu. Ama gidelim bakalım nasıl birileriyle kapıştıracak yaşlı dedecik.. En kötü şu 2 gündür kıçımın üstünde oturmamın pasını silerdi kim bilir.. Kılıçlarımı kemerimin geçirdikten sonra yavaş yavaş adamın arkasından gidecektim. Bir elim sırtımdaki bez çantamda diğer elimde de zaten verdikleri para çantası vardı. Dedenin peşine takılmış sessizce izlemeye koyuldum. Sanki bir şeyleri unutuyor gibiydim ama pas silme düşüncesi beynimdeki bilgileri silmiş gibi hissediyordum. Aklımda pas silmek dışında başka bir şey gelmiyordu. Ama bir şeyleri unutma hissini atamıyordum. Neyse amaaaannn bindik bir dede gidiyoz şirkete bakalım. Neler göreceğiz?
Akaba Nimura- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt tarihi : 12/08/16
Yaş : 30
Nerden : Gonya
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Nimura yaşlı adamı takip etmeye başlamıştı. Nimura'ya aldırmadan katları inen yaşlı adam, karargahın önüne çıktıktan sonra sağına dönmüş ve bir süre ilerleyip kırmızı renkli, kocaman tekerleklere sahip bir motorsikletin yanına gelmişti. Motorsiklete binen yaşlı adam, sert bakışlarını Nimura'ya çevirmiş ve: ''Sessizce beni takip ettiğine göre şirketime gelmeyi kabul ettiğini varsayıyorum. Atla.'' demişti. Pasını atmaya karar veren Nimura'nın yaşlı adamın arkasına atlamasının ardından da şirkete olan yolculukları başlamıştı.
Önce geriye dönüp karargaha doğru gitmişti motor. Ardından da karargahın sağındaki yola girip yoluna devam etmişti. Bayır yukarı uzanan yolun sağında ve solunda pek çok bina vardı. Karargahın birkaç bina arkasındaki hastane de bunlardan biriydi.
Motor bayırın tepesine vardığında, dört katlı;fakat yatay olarak oldukça büyük bir bina karşılamıştı Nimurayı. Yaşlı adam, binanın girişine geldiğinde motorunu durdurup inmiş ve binanın önünde bekleyen iki adamı yanına çağırıp: ''Arkamdaki çocuk da ilana başvurmak için gelmiş. Bunla beraber kaç kişi oluyor?'' demişti.
Takım elbise giymiş, uzun beyaz saçlara ve gri gözlere sahip olan genç adam: ''Üç kişi oldu efendim.'' demişti saygılı bir ses tonuyla. Beyaz saçlı adamın söyledikleri yaşlı adamı memnun etmemiş olsa gerek: ''Ne? Sadece üç mü? O kadar ilan verdik,adanın kendi gazetesine bile yazdırdık ve sadece üç kişi mi başvurdu?'' demişti yüksek bir ses tonuyla.
Beyaz saçlı adamın yanındaki büyük ve sivri kulaklara sahip siyah saçlı adamsa: ''Saat henüz oldukça erken efendim. Akşam vaktine kadar birkaç yetenekli kişinin başvuracağını düşünüyorum.'' demişti, az önceki arkadaşı gibi nazik bir şekilde.
Yaşlı adamsa, siyah saçlı genç adamın konuşmasının sonunu beklemeden içeriye doğru yürümeye başlamıştı. Binbaşına söylene söylene içeri yürüyen Frankois, içeriye girmeden önce: '' Vhayto. Boş boş dikilmeyin ve bu çocuğu diğer ikisinin yanına götürüp yapacaklarınızı yapın.'' demişti.
İçeri giren yaşlı adamın verdiği emrin ardından, Nimura'ya kendilerini takip etmelerini söyleyen iki adam, binanın içerisine doğru yönelmişlerdi. Adamları takip etmeye karar verirse, adamlarla beraber binanın girişindeki asansöre binip yerin altında bulunan bir konferans salonuna girecekti Nimura. Salonda, daha önce gemide karşılaştığı Marshall ve Lily'i görecekti.
Önce geriye dönüp karargaha doğru gitmişti motor. Ardından da karargahın sağındaki yola girip yoluna devam etmişti. Bayır yukarı uzanan yolun sağında ve solunda pek çok bina vardı. Karargahın birkaç bina arkasındaki hastane de bunlardan biriydi.
Motor bayırın tepesine vardığında, dört katlı;fakat yatay olarak oldukça büyük bir bina karşılamıştı Nimurayı. Yaşlı adam, binanın girişine geldiğinde motorunu durdurup inmiş ve binanın önünde bekleyen iki adamı yanına çağırıp: ''Arkamdaki çocuk da ilana başvurmak için gelmiş. Bunla beraber kaç kişi oluyor?'' demişti.
Takım elbise giymiş, uzun beyaz saçlara ve gri gözlere sahip olan genç adam: ''Üç kişi oldu efendim.'' demişti saygılı bir ses tonuyla. Beyaz saçlı adamın söyledikleri yaşlı adamı memnun etmemiş olsa gerek: ''Ne? Sadece üç mü? O kadar ilan verdik,adanın kendi gazetesine bile yazdırdık ve sadece üç kişi mi başvurdu?'' demişti yüksek bir ses tonuyla.
Beyaz saçlı adamın yanındaki büyük ve sivri kulaklara sahip siyah saçlı adamsa: ''Saat henüz oldukça erken efendim. Akşam vaktine kadar birkaç yetenekli kişinin başvuracağını düşünüyorum.'' demişti, az önceki arkadaşı gibi nazik bir şekilde.
Yaşlı adamsa, siyah saçlı genç adamın konuşmasının sonunu beklemeden içeriye doğru yürümeye başlamıştı. Binbaşına söylene söylene içeri yürüyen Frankois, içeriye girmeden önce: '' Vhayto. Boş boş dikilmeyin ve bu çocuğu diğer ikisinin yanına götürüp yapacaklarınızı yapın.'' demişti.
İçeri giren yaşlı adamın verdiği emrin ardından, Nimura'ya kendilerini takip etmelerini söyleyen iki adam, binanın içerisine doğru yönelmişlerdi. Adamları takip etmeye karar verirse, adamlarla beraber binanın girişindeki asansöre binip yerin altında bulunan bir konferans salonuna girecekti Nimura. Salonda, daha önce gemide karşılaştığı Marshall ve Lily'i görecekti.
- Kapının önündeki adamlar:
Grand Line Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 110
Kayıt tarihi : 21/01/16
Geri: Yalnız Kurt [Akaba Nimura]
Dedeyle karargahtan çıktığımızda yürümeye devam ettik ve bir motorun yanına geldiğimizde dede dönüp atlamamı söyledi. Oha bu yaşta mı? Yuh lan ben bu yaşta kullanmayı bilmiyorum, bir kere binmedim lan höh.. Abi bu Grand Line da daha nelerle karşılaşacağım lan? Neyse hiçbir şey demeden sessizce atladım arkasına bir elimle çantayı tutarken bir yandan da tutunacak yerden sıkıca tutunuyordum. Bu şey gerçekten baya hızlıydı. Dedeye de helal olsun anasını satayım manyak sürüyor lan.
Oradan oraya, oradan oraya giderken en sonunda bir yere vardık. Geçtiğimiz yollarda hastanenin de yanından geçmiştik. İşi hallettikten sonra buradaki hastaneye gelmem de mümkün olurdu, iyi lan vay anasını satayım. Ne kadar ballıyım. Tiichichichichi... Geldiğimiz yer bayırın üstünde dört katlı enine haddinden büyük bir binaydı. Binanın önünde iki herif bekliyordu. Yaşlı dede indiğimizde iki herife benimde ilan için geldiğimi ve kaç kişi olduğunu sordu ve beyaz saçlı tipi tip nazikçe üç dedi. Vay anasını satayım benden daha tuhaf insanlarda varmış lan. Acaba bunları görünce de dalga geçen, korkan, umursamayan, piç muamelesi yapan kişiler oluyor muydu? Çünkü yanındaki de bir acayipti yani.
Ben öyle düşüncelere dalmışken dedeyle heriflerde bir şeyler konuşmuşlardı. Sonra dedenin gittiğini görünce peşine takılacaktım ki, heriflerle gitmem gerektiğini söyleyen bir şeyler dedi. Ama bunu bana değil onlara söyledi. Ne yapmak istiyorlarsa yapabileceklerini yani... Gülümsemeden edememiştim. Bu ikiliyle pas atacağım demek. Hmmm... Güzel bakalım neleri varmış. Şu diğer iki kişi ise hiç umrumda değildi. Çünkü emenikeye ulaşmalarına izin vermeyeceğim. Emenike benim olacak. Tiiiichichichi.. Aşağıya indiğimizde gördüğüm manzara ile boştaki elimle alnıma vurarak kafamı sallama isteğiyle doldum. Çünkü bunlar şu gemideki ikiliydi. Hay ben bunların... Onları umursamadan önlerinde bir yere oturacak ve sonra şu siyahla beyaz söze girmeden "Hey beyler, siz söze girmeden sorayım. Hanginiz geliyor?" diyecektim.
Bakalım o kadar nazikler, beyinleri de o kadar çalışıyor muydu? Yani hangisi derken savaşacak kişiyi sorduğumu bakalım anlayacaklar mıydı? Savaşmayı istiyordum. Tabi onlardan bir cevap beklerken bir yandan da yaralı kolumu oynatarak acının olup olmayacağını kontrol edecektim. Tabi çaktırmamak içinde yüzümde oluşacak olan ifadeyi minimumda tutmayı planlıyordum. Ceketim olduğundan dolayı bandajım görülmüyordu ve kolumun yaralı olduğunun bilinmesini istemiyordum. Zayıf görünmek en nefret ettiğim şeylerden biridir çünkü. Ayrıca aldığım cevaptan sonra çantalarımı bırakıp ayaklanacaktım yavaş yavaş...
Oradan oraya, oradan oraya giderken en sonunda bir yere vardık. Geçtiğimiz yollarda hastanenin de yanından geçmiştik. İşi hallettikten sonra buradaki hastaneye gelmem de mümkün olurdu, iyi lan vay anasını satayım. Ne kadar ballıyım. Tiichichichichi... Geldiğimiz yer bayırın üstünde dört katlı enine haddinden büyük bir binaydı. Binanın önünde iki herif bekliyordu. Yaşlı dede indiğimizde iki herife benimde ilan için geldiğimi ve kaç kişi olduğunu sordu ve beyaz saçlı tipi tip nazikçe üç dedi. Vay anasını satayım benden daha tuhaf insanlarda varmış lan. Acaba bunları görünce de dalga geçen, korkan, umursamayan, piç muamelesi yapan kişiler oluyor muydu? Çünkü yanındaki de bir acayipti yani.
Ben öyle düşüncelere dalmışken dedeyle heriflerde bir şeyler konuşmuşlardı. Sonra dedenin gittiğini görünce peşine takılacaktım ki, heriflerle gitmem gerektiğini söyleyen bir şeyler dedi. Ama bunu bana değil onlara söyledi. Ne yapmak istiyorlarsa yapabileceklerini yani... Gülümsemeden edememiştim. Bu ikiliyle pas atacağım demek. Hmmm... Güzel bakalım neleri varmış. Şu diğer iki kişi ise hiç umrumda değildi. Çünkü emenikeye ulaşmalarına izin vermeyeceğim. Emenike benim olacak. Tiiiichichichi.. Aşağıya indiğimizde gördüğüm manzara ile boştaki elimle alnıma vurarak kafamı sallama isteğiyle doldum. Çünkü bunlar şu gemideki ikiliydi. Hay ben bunların... Onları umursamadan önlerinde bir yere oturacak ve sonra şu siyahla beyaz söze girmeden "Hey beyler, siz söze girmeden sorayım. Hanginiz geliyor?" diyecektim.
Bakalım o kadar nazikler, beyinleri de o kadar çalışıyor muydu? Yani hangisi derken savaşacak kişiyi sorduğumu bakalım anlayacaklar mıydı? Savaşmayı istiyordum. Tabi onlardan bir cevap beklerken bir yandan da yaralı kolumu oynatarak acının olup olmayacağını kontrol edecektim. Tabi çaktırmamak içinde yüzümde oluşacak olan ifadeyi minimumda tutmayı planlıyordum. Ceketim olduğundan dolayı bandajım görülmüyordu ve kolumun yaralı olduğunun bilinmesini istemiyordum. Zayıf görünmek en nefret ettiğim şeylerden biridir çünkü. Ayrıca aldığım cevaptan sonra çantalarımı bırakıp ayaklanacaktım yavaş yavaş...
Akaba Nimura- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt tarihi : 12/08/16
Yaş : 30
Nerden : Gonya
5 sayfadaki 8 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
5 sayfadaki 8 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz