Öğle Güneşi[Akira-Karl]
6 sayfadaki 8 sayfası
6 sayfadaki 8 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Hızlı ve bir o kadar da temkinli adımlarla güverteye doğru çıkmaya başlamıştı. Bu halinin korku ile ilgili olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu tutumunun korku ile ilgili zerre etkisi yoktu; çünkü merak, tüm bedenini fare gibi kemirirken ve kemiklerine doğru usul usul ulaşmaya çalışırken, kim korkudan bahsedebilirdi ki!
Güverteye ayak basar basmaz: "Aksi şeytan!"diye mırıldandı. Buna önayak eden dişlerinin birbirine sürtünmesi ile gıcırdama sesinin açığa çıkması gecikmedi. Hava oldukça bozmuştu ve kara bulutlar sanki sadece kendilerinin üzerine çökmüş gibiydi: "Lanet dedikleri şey bu olsa gerek!" diye düşünmeden alamadı kendini. Bugünün daha ne kadar kötü geçebileceğini düşünmeye başladı. Lanet veya başka bir şey buradaki insanlara musallat olmuştu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Üzerlerine bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor demek hafif kalsa da, durum ona benzerdi. Geminin kontrolünü yitirirmişçesine sallanması durumun vehametini arttırıyordu. Göz gözü görmüyor, fırtına bir anlık durmaya yanaşmıyordu...
Genç denizci öylece yerinde beklemekten başka bir şey yapmak istese de, elinden hiçbir şey gelmiyordu; çünkü ne yetki ondaydı, ne de savaşmak dışında başka meziyetleri vardı. Herkes şu anda yapması gerekeni yapmalıydı. Ve Kaptan Hermo'nun görünüşü ile emirleri vermesi bir oldu. Karl, kaptanın verdiği emri yerine getirmek için başıyla onayladı.
Gemiye çarpan bir şeyin sesi ile yerinde sallandı ve gözlerini sesin geldiği noktaya doğru çevirdi. Akabinde Barbum ile Kaptan Hermo'nun konuşmasına tanık oldu. Bu durumun üzerinde durmadan doğruca verilen emri yerine getirmek için harekete geçti.
Güverteye ayak basar basmaz: "Aksi şeytan!"diye mırıldandı. Buna önayak eden dişlerinin birbirine sürtünmesi ile gıcırdama sesinin açığa çıkması gecikmedi. Hava oldukça bozmuştu ve kara bulutlar sanki sadece kendilerinin üzerine çökmüş gibiydi: "Lanet dedikleri şey bu olsa gerek!" diye düşünmeden alamadı kendini. Bugünün daha ne kadar kötü geçebileceğini düşünmeye başladı. Lanet veya başka bir şey buradaki insanlara musallat olmuştu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Üzerlerine bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor demek hafif kalsa da, durum ona benzerdi. Geminin kontrolünü yitirirmişçesine sallanması durumun vehametini arttırıyordu. Göz gözü görmüyor, fırtına bir anlık durmaya yanaşmıyordu...
Genç denizci öylece yerinde beklemekten başka bir şey yapmak istese de, elinden hiçbir şey gelmiyordu; çünkü ne yetki ondaydı, ne de savaşmak dışında başka meziyetleri vardı. Herkes şu anda yapması gerekeni yapmalıydı. Ve Kaptan Hermo'nun görünüşü ile emirleri vermesi bir oldu. Karl, kaptanın verdiği emri yerine getirmek için başıyla onayladı.
Gemiye çarpan bir şeyin sesi ile yerinde sallandı ve gözlerini sesin geldiği noktaya doğru çevirdi. Akabinde Barbum ile Kaptan Hermo'nun konuşmasına tanık oldu. Bu durumun üzerinde durmadan doğruca verilen emri yerine getirmek için harekete geçti.
Misafir- Misafir
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
İkinizde Kaptan'ın emri üzerine toplara yönelip birini birlikte arka tarafa götürüyorsunuz. Attığınız ilk gülle düşman gemisi ile alakası olmayan bir yere düşüyor. 2.'de durumun vehametini anlıyorsunuz ama bu da geminin ön taraflarında bir yerlere düşüyor. Barbum'u öldürmemiş olmak içib Dua edin. Üçüncü ise düşman gemisinin arkasına düşüyor ve bu konuda hiç bir yeteneğinizin olmadığını anlıyorsunuz.
Bakıldığında durum normal, açık bir havada bile hareketli bir hedeften, başka bir hareketli hedefi vurmak ikiniz içinde zor olurdu. Ama bugün, bu fırtına da gemiyi zor görürken bu imkansıza yakındı.
Biraz geçtikten sonra düşman gemisinin durduğunu zor olsada seçebiliyorsunuz. Siz farkı açıp fırtınayı ve düşman gemisini geride bırakıp önünüze bakıyorsunuz. Yukarıdan bir ses geliyor. "Ev göründü.". Karargahınızın bulunduğu Lijar adası uzaktan sarı ve yeşille selamlıyordu sizi. Her zaman ki gibi sıcak görünüyordu çöl ada. Sarı kumlar ve yeşil maden taşıyla yapılan evler güzel bir görüntü sergiliyordu. Limanda ki kalabalık dikkatinizi çekiyordu. Karargah ise adanın en yüksek noktasından sahiplerine göz kırpıyordu...
Bakıldığında durum normal, açık bir havada bile hareketli bir hedeften, başka bir hareketli hedefi vurmak ikiniz içinde zor olurdu. Ama bugün, bu fırtına da gemiyi zor görürken bu imkansıza yakındı.
Biraz geçtikten sonra düşman gemisinin durduğunu zor olsada seçebiliyorsunuz. Siz farkı açıp fırtınayı ve düşman gemisini geride bırakıp önünüze bakıyorsunuz. Yukarıdan bir ses geliyor. "Ev göründü.". Karargahınızın bulunduğu Lijar adası uzaktan sarı ve yeşille selamlıyordu sizi. Her zaman ki gibi sıcak görünüyordu çöl ada. Sarı kumlar ve yeşil maden taşıyla yapılan evler güzel bir görüntü sergiliyordu. Limanda ki kalabalık dikkatinizi çekiyordu. Karargah ise adanın en yüksek noktasından sahiplerine göz kırpıyordu...
South Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Akira, kaptanın emriyle topu geminin arkasına götürmeye çalışmıştı ve zorda olsa bunu başarmıştı. Zar zor gördükleri gemiyle aralarını açmaya başlamışlardı. Bir süre sonra fırtınadan ve peşimizdeki gemiden kurtulmuş ve gözcü kulesinden gelene ses üzerine karargaha döndükleri teyit edilmişti. Sonunda tekrar cehennem sıcağına dönmüştü Akira fakat diğer zamanların aksine bu sefer memnun görünüyordu. Bir süre istirahat etmek ona iyi gelecekti.
Rp out:
Rp out:
- Spoiler:
- Anlatıcı- san bu ikinci sefer olduğu uyarma gereği duydum lütfen yazmadığım hamleleri yapmış gibi göstermeyin. İlki dövüşeceğim rakipleri gelişini izlemem ve bu turda yazdığınız topu ateşleme kısmı. Topu ateşlediğimi yazmadım mesela. Çok önemli bir şey değil ama şevkimi kırıyor bu durum.
Misafir- Misafir
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Genç denizci, Kaptan Hermo'nun emrini yerine getirmek üzere harekete geçmişti. Topların olduğu bölmeye vardığında direkt olarak işe koyulmuştu: İlk gözüne kestirdiği gülleyi hızlıca topun içine yerleştirip ateşlemişti; ama top atışı, düşman gemisine hiçbir şekilde tehdit unsuru oluşturmamıştı. Ve sonra bir diğer top atışı gerçekleştirilmişti. O da diğer gemiye bir hayli yakın bir konuma düşmüştü. Karl Deamy bu işe yatkın değildi ama verilen emri yerine getirmek zorundaydı.
Bir süre sonra düşman gemisi durmuştu. Olur şey değildi! Karl'ın içinde bulunduğu gemi ise hızlanmıştı. Karl ise doğruca ön tarafta bulunan güverteye hareketlendi ve gözetleme kulesinden gelen ses ile kafası yukarıya çevrildi. Akabinde karşıya doğru bakınmaya başladı. Lijar Adası tüm görkemiyle önlerinde duruyordu. Ve limanda haddinden fazla kimseler bulunuyordu. Tabii en tepede konuşlanan karargah, sanki Karl ve diğerlerinin yolunu gözlercesine beklemedeydi. Oraya gidince bir "hoş geldiniz" diyebilirdi belki. Bir ses çıkmazdı tabii, sadece bunu hissederdi bazıları... Karl bugün sadece dinlenmek istiyordu ve bir an önce adaya ulaşmaları iyi olurdu. Oldukça yorucu ve tuhaf bir gün geçirilmişti.
Bir süre sonra düşman gemisi durmuştu. Olur şey değildi! Karl'ın içinde bulunduğu gemi ise hızlanmıştı. Karl ise doğruca ön tarafta bulunan güverteye hareketlendi ve gözetleme kulesinden gelen ses ile kafası yukarıya çevrildi. Akabinde karşıya doğru bakınmaya başladı. Lijar Adası tüm görkemiyle önlerinde duruyordu. Ve limanda haddinden fazla kimseler bulunuyordu. Tabii en tepede konuşlanan karargah, sanki Karl ve diğerlerinin yolunu gözlercesine beklemedeydi. Oraya gidince bir "hoş geldiniz" diyebilirdi belki. Bir ses çıkmazdı tabii, sadece bunu hissederdi bazıları... Karl bugün sadece dinlenmek istiyordu ve bir an önce adaya ulaşmaları iyi olurdu. Oldukça yorucu ve tuhaf bir gün geçirilmişti.
Misafir- Misafir
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Karaya ayak bastığınızda fırtını dinmek üzere. Uzağa bir yere hareket ediyor. Güneş ışıkları ada üzerinde parlarken, gök kuşağı görüyorsunuz. İnsanlar ellerinde ki şemsiyeleri indirmiş, güneşin keyfini çıkara çıkara sahilde dolaşıyordu şimdi.
Liman her zaman ki cıvıl cıvıldı. Denizin ortasında ki bir adadan beklenmeyecek derecede sıcaktı. Nem yüzünden insanlar neredeyse hiç bir şey giymiyor, tül beyaz kıyafetler tercih ediyorlardı. Adaya yaklaştıkça aklınızda kalan yeşil, sarı ve morun mükemmel harmanlaması etkiliiyordu sizi tekrar. Gelişinizi gören çocuklar ve gençler limanda sizi karşılıyordu. Bir kaçı tezahürat yapıyordu. Genç kızlar yüzlerini gizleyen peçelerden gemiyi süzüyordu.
İlerledikçe şehir daha da sakinleşiyordu, adanın sonlarına doğru, tepeye çıkan yolda insan ve şehir yaşamı tamamen yok oluyordu. Tepe bu çöle göre bir vahaydı. Ağaçlar ve küçük bir gölü bile vardı. Ama sadece deizcilerin girebildiği bu karargah adanın tepesinden adayı izliyordu. Adayı gece gündüz koruyordu. Toprak yoldan çıkmak yaklaşık 10 dakika sürüyordu. Siz yokuşa vardığınızda 2 atın bir elinde beklediğini görüyorsunuz. Atlara binen Kaptan ve Yüzbaşı tepeye doğru çıkıyor bir şey demeden. Siz ise yürümek zorunda kalıyorsunuz. Tepeye vardığınızda Karargahın yedek aşçısı Başçavuş Liha'nın kapıda beklediğini göreceksiniz. Size görev ile ilgili detayları soracak. Söylediğine göre müfettişler gelmiş ve sorgulama başlatmışlar.
O sırada Kaptan çıkıyor ve size emir veriyor, "Limana gidip geride kalan arkadaşımızı karşılayın."...
Liman her zaman ki cıvıl cıvıldı. Denizin ortasında ki bir adadan beklenmeyecek derecede sıcaktı. Nem yüzünden insanlar neredeyse hiç bir şey giymiyor, tül beyaz kıyafetler tercih ediyorlardı. Adaya yaklaştıkça aklınızda kalan yeşil, sarı ve morun mükemmel harmanlaması etkiliiyordu sizi tekrar. Gelişinizi gören çocuklar ve gençler limanda sizi karşılıyordu. Bir kaçı tezahürat yapıyordu. Genç kızlar yüzlerini gizleyen peçelerden gemiyi süzüyordu.
İlerledikçe şehir daha da sakinleşiyordu, adanın sonlarına doğru, tepeye çıkan yolda insan ve şehir yaşamı tamamen yok oluyordu. Tepe bu çöle göre bir vahaydı. Ağaçlar ve küçük bir gölü bile vardı. Ama sadece deizcilerin girebildiği bu karargah adanın tepesinden adayı izliyordu. Adayı gece gündüz koruyordu. Toprak yoldan çıkmak yaklaşık 10 dakika sürüyordu. Siz yokuşa vardığınızda 2 atın bir elinde beklediğini görüyorsunuz. Atlara binen Kaptan ve Yüzbaşı tepeye doğru çıkıyor bir şey demeden. Siz ise yürümek zorunda kalıyorsunuz. Tepeye vardığınızda Karargahın yedek aşçısı Başçavuş Liha'nın kapıda beklediğini göreceksiniz. Size görev ile ilgili detayları soracak. Söylediğine göre müfettişler gelmiş ve sorgulama başlatmışlar.
O sırada Kaptan çıkıyor ve size emir veriyor, "Limana gidip geride kalan arkadaşımızı karşılayın."...
South Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Akira, adaya inip arkasındaki denize kafasını çevirdiğinde fırtınanın dinmiş ve uzaklaşmakta olduğunu görüyordu. Halk ise yaşananlardan habersiz keyif çatmakla meşguldü, hoş Akira, onlar keyif çatabilsinler diye denizlerde dolaşıyordu...
Ortam güzel ve daha önemlisi sıcaktı. Akira sıcak havalardan pek hoşlanmazdı, vücudu hızlı reaksiyon veriyor ve kısa bir sürede terlemeye başlıyordu. Bunda yediği şeytan meyvesinin etkisi büyüktü. O pek hoşlanmasa da adanın yerlileri aynı fikirde değillerdi. Hayat onlara güzeldi vallahi ama haklarını vermek gerek en azından denizcilerin haklarını vermeyi biliyorlardı. Akira gemiden inip ilerlemeye başlayınca kendilerini karşılayan gençlerin tezahüratlarından gururlanmış ve göğüsünü gere gere ilerlemeye başlamıştı. Kendisini karşılayanlara hafif bir tebessüm etmeyi de ihmal etmiyordu.
Akira ve diğer denizciler ilerledikçe etraf sakinliyor ve uç kısımlara ulaştıklarında kendilerini tenha yerlerde buluyorlardı. Neyse ki tepelere çıktıklarında havanın esintisi Akira'yı son derece rahatlatıyor ve içindeki bulanıklığı alıyordu. Cehennemden cennete gitmiş gibiydi Akira... Sonunda karargaha ulaşabilmişlerdi, karargahın bulunduğu tepeden aşağı baktığında herşey ayaklarının altındaymış gibi geliyordu, Karargah son derece mantıklı bir bölgeye kurulmuştu, bulunduğu yerden her yeri görmek mümkündü.
Tabi o karargaha çıkmadan önce toprak bir yolda ilerlemişlerdi ve bunu kaptanları ve yüzbaşıları gibi at üzerinde gerçekleştirmemişlerdi. Korsanlarla mücadele etmek için denizci olmayan birisinden yardım isteyen bir adam ve onun yalakası at üstünde gitsin, ast'ları ise yürüsün zaten. Neyse ki sıcak ve toprak zeminin gazabının ardından aradığı ferahlığa ulaşabilmişti.
Tepedeki manzarayı ve havayı değerlendirdikten sonra kapıya yönelmiş ve aşçılık görevini üstlenen Liha isimli denizci ile karşılaşmışlardı. Ondan önemli bir haber almıştı Akira. Söylediğine göre müfettişler sorgulama başlatmışlardı, bu şaşırtıcı bir şey değildi. Zaten kaptanı başarısızlık halinde soruşturma başlatılacağını söylemişti ve bu görev Akira için tam bir hayal kırıklığıydı. Büyük denilebilecek bir çatışma sonucunda ellerinde ne vardı? Koca bir hiç! Peki sorumlusu kimdi? Sorumlular karargaha atların üzerinde gidenlerden başkası değildi. Müfettişler kendisine herhangi bir soru yöneltirse olan biten herşeyi tüm çıplaklığıyla anlatacaktı. Anlatacaktı anlatmasına ama kaptan Hermo kurnazlığını konuşturup olay hakkında bilgi sahibi olan Akira ve Karl'ı oradan uzaklaştırmak için saçma bir emir vermişti. İşin kötü yanı bu emir yüzünden Akira tekrar cehennem katına inmek zorunda kalacaktı. Dünyası başına yıkılmış gibiydi o emri duyunca.
Akira, kaptanının emrinden sonra ona "Efendim bildiğiniz gibi ayağımdan yaralandım. Burada biraz soluklanabilir miyim?" diye soracaktı. Alacağı sonraki emir ne olursa olsun "Peki, efendim!" diyerek uygulamaya koyulacaktı.
Ortam güzel ve daha önemlisi sıcaktı. Akira sıcak havalardan pek hoşlanmazdı, vücudu hızlı reaksiyon veriyor ve kısa bir sürede terlemeye başlıyordu. Bunda yediği şeytan meyvesinin etkisi büyüktü. O pek hoşlanmasa da adanın yerlileri aynı fikirde değillerdi. Hayat onlara güzeldi vallahi ama haklarını vermek gerek en azından denizcilerin haklarını vermeyi biliyorlardı. Akira gemiden inip ilerlemeye başlayınca kendilerini karşılayan gençlerin tezahüratlarından gururlanmış ve göğüsünü gere gere ilerlemeye başlamıştı. Kendisini karşılayanlara hafif bir tebessüm etmeyi de ihmal etmiyordu.
Akira ve diğer denizciler ilerledikçe etraf sakinliyor ve uç kısımlara ulaştıklarında kendilerini tenha yerlerde buluyorlardı. Neyse ki tepelere çıktıklarında havanın esintisi Akira'yı son derece rahatlatıyor ve içindeki bulanıklığı alıyordu. Cehennemden cennete gitmiş gibiydi Akira... Sonunda karargaha ulaşabilmişlerdi, karargahın bulunduğu tepeden aşağı baktığında herşey ayaklarının altındaymış gibi geliyordu, Karargah son derece mantıklı bir bölgeye kurulmuştu, bulunduğu yerden her yeri görmek mümkündü.
Tabi o karargaha çıkmadan önce toprak bir yolda ilerlemişlerdi ve bunu kaptanları ve yüzbaşıları gibi at üzerinde gerçekleştirmemişlerdi. Korsanlarla mücadele etmek için denizci olmayan birisinden yardım isteyen bir adam ve onun yalakası at üstünde gitsin, ast'ları ise yürüsün zaten. Neyse ki sıcak ve toprak zeminin gazabının ardından aradığı ferahlığa ulaşabilmişti.
Tepedeki manzarayı ve havayı değerlendirdikten sonra kapıya yönelmiş ve aşçılık görevini üstlenen Liha isimli denizci ile karşılaşmışlardı. Ondan önemli bir haber almıştı Akira. Söylediğine göre müfettişler sorgulama başlatmışlardı, bu şaşırtıcı bir şey değildi. Zaten kaptanı başarısızlık halinde soruşturma başlatılacağını söylemişti ve bu görev Akira için tam bir hayal kırıklığıydı. Büyük denilebilecek bir çatışma sonucunda ellerinde ne vardı? Koca bir hiç! Peki sorumlusu kimdi? Sorumlular karargaha atların üzerinde gidenlerden başkası değildi. Müfettişler kendisine herhangi bir soru yöneltirse olan biten herşeyi tüm çıplaklığıyla anlatacaktı. Anlatacaktı anlatmasına ama kaptan Hermo kurnazlığını konuşturup olay hakkında bilgi sahibi olan Akira ve Karl'ı oradan uzaklaştırmak için saçma bir emir vermişti. İşin kötü yanı bu emir yüzünden Akira tekrar cehennem katına inmek zorunda kalacaktı. Dünyası başına yıkılmış gibiydi o emri duyunca.
Akira, kaptanının emrinden sonra ona "Efendim bildiğiniz gibi ayağımdan yaralandım. Burada biraz soluklanabilir miyim?" diye soracaktı. Alacağı sonraki emir ne olursa olsun "Peki, efendim!" diyerek uygulamaya koyulacaktı.
Misafir- Misafir
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Genç denizci, suratına vakur bir ifade takınarak yavaş adımlarla beraber gemiden inmişti. Akabinde aynı tutumu karada da sürdürmüştü. Karl, etrafta olan bitene karşın ilgisizdi; çünkü bugün yaşadığı şeyler ile şu anda içinde bulunduğu durum tamamiyle tersti. Zorlu anların sonunda hiçbir şeyden haberi olmayanlar şu an onu karşılıyordu. Karl, bugün sadece işini yapmıştı ve bunun kendi nezdinde özel bir yeri yoktu.
Gökkuşağı, gökyüzünde belirtip, ayrı bir hava katmıştı insanlara: İnsanların ellerinde bulunan şemsiyeler yukardayken, gökkuşağı ile birlikte gelen onaylama, sanki "bu kadardı" diyerek aşağıya indirmeleri için bir kesinlik kazandırmıştı. Ve herkes havanın güzelliğinden dolayı sahilde dolaşmaya başlamıştı.
Karl, insanların üzerine ve bakışlarına dikkat etmeden yürüyüşünü devam ettiriyordu. Yürüyüşün sonlarına doğru gelindiğinde sesler yavaştan kesiliyordu; ama gelinen nokta çölvari bir alandı ve hedef, yokuşu atlatıp karargaha ulaşmaktı. Tabii bu zorlu yolda Karl ve diğerleri yürümek zorundayken, üstleri olan Kaptan ile Yüzbaşı için atlar önceden hazır edilmişti. Karl bu durumun amacını anlamadı. Ne yani onların farkı neydi ki? Herkes savaşmıştı ama neden onlara karşın bu ayrıcalık yapıldı? Karl'ın aklı gitgiderek farklı bir noktaya gidiyordu ki, tepeye ulaşılmış ve arkası Başçavuş Liha'nın söylemleri ile kendisine gelmişti. Bahsedilen konu ile ilgili tam cevap verecekken, Kaptan Hermo'nun emri ile sadece: "Müsadenizle..." diyebildi.
Karl, Kaptan Hermo'ya asker selamı vererek: "Anlaşıldı efendim!" diyecek ve yola koyulacaktı. Durum karışıktı: Müfettişler büyük ihtimalle Kaptan Hermo'nun başarısızlığından dolayı görevine son verecekti ama işte ondan komutayı devralan kim olacaktı? Barbum'un buradaki yeri de belirsizdi. Karl'ın soruları ile varsayımları bir yere varmıyordu. Bir de şu anki üstlerinden memnun olduğu pek söylenemezdi. Verilen emir bile sırf eziyet etmek içindi. Tabii yorgunluğu da yadsınamaz bir gerçekti!
Gökkuşağı, gökyüzünde belirtip, ayrı bir hava katmıştı insanlara: İnsanların ellerinde bulunan şemsiyeler yukardayken, gökkuşağı ile birlikte gelen onaylama, sanki "bu kadardı" diyerek aşağıya indirmeleri için bir kesinlik kazandırmıştı. Ve herkes havanın güzelliğinden dolayı sahilde dolaşmaya başlamıştı.
Karl, insanların üzerine ve bakışlarına dikkat etmeden yürüyüşünü devam ettiriyordu. Yürüyüşün sonlarına doğru gelindiğinde sesler yavaştan kesiliyordu; ama gelinen nokta çölvari bir alandı ve hedef, yokuşu atlatıp karargaha ulaşmaktı. Tabii bu zorlu yolda Karl ve diğerleri yürümek zorundayken, üstleri olan Kaptan ile Yüzbaşı için atlar önceden hazır edilmişti. Karl bu durumun amacını anlamadı. Ne yani onların farkı neydi ki? Herkes savaşmıştı ama neden onlara karşın bu ayrıcalık yapıldı? Karl'ın aklı gitgiderek farklı bir noktaya gidiyordu ki, tepeye ulaşılmış ve arkası Başçavuş Liha'nın söylemleri ile kendisine gelmişti. Bahsedilen konu ile ilgili tam cevap verecekken, Kaptan Hermo'nun emri ile sadece: "Müsadenizle..." diyebildi.
Karl, Kaptan Hermo'ya asker selamı vererek: "Anlaşıldı efendim!" diyecek ve yola koyulacaktı. Durum karışıktı: Müfettişler büyük ihtimalle Kaptan Hermo'nun başarısızlığından dolayı görevine son verecekti ama işte ondan komutayı devralan kim olacaktı? Barbum'un buradaki yeri de belirsizdi. Karl'ın soruları ile varsayımları bir yere varmıyordu. Bir de şu anki üstlerinden memnun olduğu pek söylenemezdi. Verilen emir bile sırf eziyet etmek içindi. Tabii yorgunluğu da yadsınamaz bir gerçekti!
Misafir- Misafir
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
"Kendi adeletini uygula Akira." diyor Kaptan yüzünde tek bir mimik oyanamadan. Sonrasında Karl'a bakıp biraz seviniyor gibi oluyor, belki de tek ihtiyacı limanda bir askerdir. Sebebini anlamamış olsanızda. Sonrasında arkasına dönüp geri gidiyor. Sorgulanmak için karargaha giriyor...
- Rp Out:
- Önemli bir kısım. Akira'nın kararı olayları değiştirecek.
South Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Akira, kaptanından biraz müsade istemiş ve biraz daha serinliğin tadını çıkarmaya çalışmıştı. Kaptanından ise sıradışı bir cevap almıştı. "Kendi adaletini uygula" derken neyi kastediyordu? Ya da Akira'nın adalet anlayışını yanlış mı yorumlamıştı? Çünkü Akira'nın adalet anlayışı "Sarsıcı adalet"'ti ve bu anlayışta zayıflığa yer yoktu. Ve buna denizci olmayan kişilerden yardım almak da dahildi.
Akira'nın şu zamana kadar kaptanı ile ilgili hiç bir sorunu olmamıştı fakat bu son olay onun için fazlaydı. Yine de kafası karışmıyor değildi ve düşüncelerinin sadece anlık bir kızgınlık olmadığından da emin olmalıydı. Tam bu anda aklına güzel bir fikir gelmişti neden bu olayı akışına bırakmıyordu ki?
Akira, olduğu yerde tam 10 dakika beklemeye başlayacaktı. Tepeye oturmuş, dizlerini göğüsüne çekmiş ve ellerini dizlerinin etrafından geçirerek bağlamıştı. Son olarak ise aşağıdaki manzarayı izlemeye koyulmuştu. Bu 10 dakikalık zaman diliminde kendisine herhangi bir soru sorulursa olan biteni anlatacak, sorulmaz ise yavaşca doğrulup yamaçtan aşağı doğru harekete geçecekti. Bakalım kaptanının şansı onun kaderini nasıl etkileyecekti. Kaptanını ispiyonlamak durumunda kalsa bile pişmanlık duymayacaktı, çünkü onun kullandığı tek cümle Akira'nın kafasına kazınmıştı ve o cümle şöyle idi;
"Tüm sorumluluğu alıyorum."
Akira, bu cümleyi duyduğunda sinirlerine hakim olamamış ve duvarı yumruklamak gibi saygısızca bir harekete yönelmişti. Normalde üstlerine itiraz etmek gibi bir huyu olmamıştı ve olmazdı da. Böyle istisnalar dışında tabii ki. Öte yandan kaptanı şanslıysa da birisine, ikinci bir şans vermenin bir zararı olmazdı. Bu yüzden Akira, bu kararı kaderin vermesi gerektiğine karar vermişti.
Akira'nın şu zamana kadar kaptanı ile ilgili hiç bir sorunu olmamıştı fakat bu son olay onun için fazlaydı. Yine de kafası karışmıyor değildi ve düşüncelerinin sadece anlık bir kızgınlık olmadığından da emin olmalıydı. Tam bu anda aklına güzel bir fikir gelmişti neden bu olayı akışına bırakmıyordu ki?
Akira, olduğu yerde tam 10 dakika beklemeye başlayacaktı. Tepeye oturmuş, dizlerini göğüsüne çekmiş ve ellerini dizlerinin etrafından geçirerek bağlamıştı. Son olarak ise aşağıdaki manzarayı izlemeye koyulmuştu. Bu 10 dakikalık zaman diliminde kendisine herhangi bir soru sorulursa olan biteni anlatacak, sorulmaz ise yavaşca doğrulup yamaçtan aşağı doğru harekete geçecekti. Bakalım kaptanının şansı onun kaderini nasıl etkileyecekti. Kaptanını ispiyonlamak durumunda kalsa bile pişmanlık duymayacaktı, çünkü onun kullandığı tek cümle Akira'nın kafasına kazınmıştı ve o cümle şöyle idi;
"Tüm sorumluluğu alıyorum."
Akira, bu cümleyi duyduğunda sinirlerine hakim olamamış ve duvarı yumruklamak gibi saygısızca bir harekete yönelmişti. Normalde üstlerine itiraz etmek gibi bir huyu olmamıştı ve olmazdı da. Böyle istisnalar dışında tabii ki. Öte yandan kaptanı şanslıysa da birisine, ikinci bir şans vermenin bir zararı olmazdı. Bu yüzden Akira, bu kararı kaderin vermesi gerektiğine karar vermişti.
Misafir- Misafir
Geri: Öğle Güneşi[Akira-Karl]
Genç denizci yola koyulmak için harekete geçmek üzereydi; ama Kaptan Hermo ile Uzman Başçavuş Akira arasında geçen konuşma, kendisine ulaşınca bir anlık durdu ve dinlemeye koyuldu. Ama bu konuşmanın devam etmesi veya etmemesi onu ilgilendirmiyordu. Kaptan Hermo bir emir vermişti ve yerine getirilmeliydi. Kaptan Hermo'yu sevmesede, bazı kararlarını yanlış bulsada, onun üstüydü. Burada ast-üst ilişkisi vardı ve bu sağlanmazsa yıkım gelirdi. Kaptan Hermo'nun soruşturma sonrası görevine son verilebilirdi ama şu anda hala yetki ondaydı... Ve Karl'ın önemsediği şeylere de bir zarar vermemişti. Eğer verseydi tavrı değişkenlik gösterebilirdi.
Karl, ilk başta yapacağı gibi emri yerine getirecekti. Hiçbir şey söylemeden doğruca yola koyulacak ve yol boyu elini kılıcının kabzasında sabitleyerek öyle yürüyüşüne devam edecekti.
Karl, ilk başta yapacağı gibi emri yerine getirecekti. Hiçbir şey söylemeden doğruca yola koyulacak ve yol boyu elini kılıcının kabzasında sabitleyerek öyle yürüyüşüne devam edecekti.
- Spoiler:
- Out: Geçen turdakine benzer oldu bu tur; çünkü kararlarım da bir değişim olmadı. Zoraki Rp yaptım diyebilirim. Bu durum göz önünde bulundurulursa sevinirim.
Misafir- Misafir
6 sayfadaki 8 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
6 sayfadaki 8 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz