Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
7 sayfadaki 14 sayfası
7 sayfadaki 14 sayfası • 1 ... 6, 7, 8 ... 10 ... 14
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Bağırdığın sırada,Uiola tekrardan durup seni dinliyor. Biri ile konuşurken savaşamıyormuş gibi bir hali var. Konuşmanın başında kılıcını sana doğrultup dişlerini sıkan Uiola, birlikte güneşi görebileceğinizi söylediğin sırada kılıcını indiriyor ve yüzünde şaşkın bir ifade oluşuyor. Konuşmanın geri kalanında da ''Birlikte... güneş.. görm'' şeklinde sayıklıyor. Konuşmanı bitirmenin ardından bir süre daha sayıklamaya devam eden Uiola, daha sonrasında iki eli ile başını tutuyor ve ''Aaa! Kafamın içinden çık!'' diye bağırıp üzerine doğru koşmaya ve kılıcını sana doğru savurmaya başlıyor.
Uiola'nın ilk saldırıları oldukça güçlü olduğundan saldırıları karşılamakta çok zorlanıyorsun. Hatta bazı savuruşlarda, rakibinin kılıcını karşılamak yerine kılıçtan kaçmaya karar veriyorsun. Senin karşılık vermediğin her saldırı sonrası daha da sinirlenen Uiola, her saldırısı sonrasında: ''Neden karşılık vermiyorsun? Karşılık versene!'' diye bağırıyor; fakat yine de karşılık vermemekte diretiyorsun. Bunun üzerine sana saldırmayı bırakan Uiola ağlamaya başlıyor. Bir yandan ağlarken, bir yandan da: ''Neden karşılık vermiyorsun? Böyle yaparsan seninle dövüşemem ki.'' diyor.
Derken Anna'nın sesini duyuyorsunuz: ''Hey çocuk, karşındakine iyi bak. Kendisi dünyanın en iyi kalpli korsanlarının en az onlar kadar iyi kalpli kızı olur. Sana bir söz verdiyse tutacaktır.'' diyor. Başını çevirip Anna'ya baktığında, Anna ve Gedoumaru'nun, Feuer'in yerde kanlar içinde yatan bedeninin yanında dikildiklerini görüyorsun. Anna'nın elbisesinin bazı yerlerinde kan izleri var. Gedoumaru'nun ise sol el bileğinin kırıldığını görüyorsun. İkisi yavaşça yanına doğru yürümeye başlıyor.
Bu sırada Sebastian’ın sesini duyuyorsun. Alastor’un boğazından çıkardığı kanlı çatalı temizlemeye başlayan Sebastian: ‘’ Bu şekilde göz yaşı dökebilen biri, boynuzlu bir şeytandan ziyade mavi saçlı bir melek olmalı.’’diyor. Sebastian’ın bu sözlerine alına Gedoumaru sinirli bir ses tonu ile:’Hey papyonlu rahip, seni duydum!’’ diyor.
İkilinin bu atışmasını izlediğin sırada Mey-Rin’in kahkahalarını duyuyorsun: ‘’Ahaha! Kiyora-chan, Olanları duyduklarında güçlerinin sınır tanımayacağını söylemiştim.’’ Diyor. Başını kahkahanın geldiği yöne doğru çevirdiğinde gülümseyerek yanına gelen Lulu’yu ve Lulu’nun biraz arkasında, bileği mosmor olmuş Mey-Rin’i taşıyan Alfred’i görüyorsun. Alfred’İn omuzlarındaki Mey-Rin ile göz göze geldiğin sırada Mey-Rin bir kez daha kahkaha patlatıyor ve: ‘’Tabi sınır tanımayan güçler sadece onların güçleri. Benim güçsüzlüğüm hala aynı ne yazık ki.’’ Diyor.Lulu bu sözlere gülerken Alfred ise sinirleniyor.
Sen bu üç kafadarı izlerken, Uiola telaş içinde : ‘’Hey, dikkat edin!’’ diye bağırıyor. Başını çevirip neler olduğuna baktığında Anna ve Gedoumaru’nun arkasında, onlara doğru hızla gelmekte olan Feuer’i görüyorsun. Feuer, bu ikilinin iyice dibine geldiğinde Anna arkalarında biri olduğunu fark ediyor ve arkasına dönüp gardını alıyor; fakat Gedoumaru aval aval bakmaya devam ediyor. Feuer tam Gedoumaru’ya saldıracağı sırada, Uiola kılıcını Feuer’e doğru fırlatıyor ve kılıç Feuer’in omzuna saplanıyor. Bunun ardından Feuer tekrardan yere yığılıyor. Herkes şaşkın bir şekilde Uiola'ya bakarken iki eli ile yüzünü kapatmış Uiola'nın ''Eyvah, na yaptım ben böyle?'' dediğini duyabiliyorsun.
Uiola'nın ilk saldırıları oldukça güçlü olduğundan saldırıları karşılamakta çok zorlanıyorsun. Hatta bazı savuruşlarda, rakibinin kılıcını karşılamak yerine kılıçtan kaçmaya karar veriyorsun. Senin karşılık vermediğin her saldırı sonrası daha da sinirlenen Uiola, her saldırısı sonrasında: ''Neden karşılık vermiyorsun? Karşılık versene!'' diye bağırıyor; fakat yine de karşılık vermemekte diretiyorsun. Bunun üzerine sana saldırmayı bırakan Uiola ağlamaya başlıyor. Bir yandan ağlarken, bir yandan da: ''Neden karşılık vermiyorsun? Böyle yaparsan seninle dövüşemem ki.'' diyor.
Derken Anna'nın sesini duyuyorsunuz: ''Hey çocuk, karşındakine iyi bak. Kendisi dünyanın en iyi kalpli korsanlarının en az onlar kadar iyi kalpli kızı olur. Sana bir söz verdiyse tutacaktır.'' diyor. Başını çevirip Anna'ya baktığında, Anna ve Gedoumaru'nun, Feuer'in yerde kanlar içinde yatan bedeninin yanında dikildiklerini görüyorsun. Anna'nın elbisesinin bazı yerlerinde kan izleri var. Gedoumaru'nun ise sol el bileğinin kırıldığını görüyorsun. İkisi yavaşça yanına doğru yürümeye başlıyor.
Bu sırada Sebastian’ın sesini duyuyorsun. Alastor’un boğazından çıkardığı kanlı çatalı temizlemeye başlayan Sebastian: ‘’ Bu şekilde göz yaşı dökebilen biri, boynuzlu bir şeytandan ziyade mavi saçlı bir melek olmalı.’’diyor. Sebastian’ın bu sözlerine alına Gedoumaru sinirli bir ses tonu ile:’Hey papyonlu rahip, seni duydum!’’ diyor.
İkilinin bu atışmasını izlediğin sırada Mey-Rin’in kahkahalarını duyuyorsun: ‘’Ahaha! Kiyora-chan, Olanları duyduklarında güçlerinin sınır tanımayacağını söylemiştim.’’ Diyor. Başını kahkahanın geldiği yöne doğru çevirdiğinde gülümseyerek yanına gelen Lulu’yu ve Lulu’nun biraz arkasında, bileği mosmor olmuş Mey-Rin’i taşıyan Alfred’i görüyorsun. Alfred’İn omuzlarındaki Mey-Rin ile göz göze geldiğin sırada Mey-Rin bir kez daha kahkaha patlatıyor ve: ‘’Tabi sınır tanımayan güçler sadece onların güçleri. Benim güçsüzlüğüm hala aynı ne yazık ki.’’ Diyor.Lulu bu sözlere gülerken Alfred ise sinirleniyor.
Sen bu üç kafadarı izlerken, Uiola telaş içinde : ‘’Hey, dikkat edin!’’ diye bağırıyor. Başını çevirip neler olduğuna baktığında Anna ve Gedoumaru’nun arkasında, onlara doğru hızla gelmekte olan Feuer’i görüyorsun. Feuer, bu ikilinin iyice dibine geldiğinde Anna arkalarında biri olduğunu fark ediyor ve arkasına dönüp gardını alıyor; fakat Gedoumaru aval aval bakmaya devam ediyor. Feuer tam Gedoumaru’ya saldıracağı sırada, Uiola kılıcını Feuer’e doğru fırlatıyor ve kılıç Feuer’in omzuna saplanıyor. Bunun ardından Feuer tekrardan yere yığılıyor. Herkes şaşkın bir şekilde Uiola'ya bakarken iki eli ile yüzünü kapatmış Uiola'nın ''Eyvah, na yaptım ben böyle?'' dediğini duyabiliyorsun.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Sözlerimi bitirdikten sonra Uiola şaşkın bir ifadeyle kılıcını indirmiş ve kendi kendine sayıklamaya başlamıştı. Belli ki kendi içinde bir iç savaş yaşıyordu kız. Bir süre sonra ise üzerime doğru koştu ve kılıcını bana doğru savurmaya başladı. Planladığım gibi hiçbir saldırıda bulunmadan sadece onun saldırılarını karşıladım. Ama bu hiç de kolay olmadı, öyle ki bazı saldırılar karşısında kılıcımı kullanmak yerine direkt olarak geri çekildim. Ona saldırmadan sadece saldırılarını durduruyor olmam kızı sinirlendirmiş gibiydi, karşılık vermemi söyleyerek bağırıyordu. Ama hayır, ona zarar vermeyecektim. Bir süre sonra Uiola saldırı yapmayı bıraktı ve birden ağlamaya başladı. Neden böyle yaptığımı, bu şekilde devam edersem benle dövüşemeyeceğini söylüyordu. Bunu onun için yapıyordum. İnandığım şeyler böyle bir kıza zarar vermeme izin vermezdi.
Kız saldırmayı bırakıp ağlamaya başladığı sırada Anna'nın sesini duyduk; ''Hey çocuk, karşındakine iyi bak. Kendisi dünyanın en iyi kalpli korsanlarının en az onlar kadar iyi kalpli kızı olur. Sana bir söz verdiyse tutacaktır.'' Diyen Anna'ya kafamı çevirip baktığımda, Gedo-san ile birlikte Feuer'in bedeninin önünde durduklarını gördüm. İkisi de hasar almış gibiydi, özellikle Gedo-san'ın bileği kötüydü ama Feuer'i halletmişlerdi. Sözleri üzerine Anna'ya gülümsedim. İkili yanımıza doğru yürürken Sebastian'ın sesini duydum. Bakışlarımı ona çevirdiğimde ise Alastor'un da işinin bitmiş olduğunu gördüm. Bıçağını çocuğun boğazından çıkaran Sebastian, Gedo'ya laf attığı için kısaca atıştılar. O sırada duyduğum kahkahayla kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde, Lulu'yu, Mey-Rin'i ve onu taşıyan Alfred'i gördüm. Mey-Rin'in bileği ciddi şekilde incinmişe benziyordu. Güçleri sınır tanımayacak derken onları kastettiğini, kendi güçsüzlüğünün hala aynı olduğunu söyleyen Mey-Rin'e karşı Lulu gülümserken, Alfred sinirlenmiş gibiydi. Herkesin çok ciddi bir yara almamış olmasına sevinmiştim, ama keşke diğer çocukları da kurtarabilseydik.
Uoila'ya doğru yürüyeceğim sırada kız birden, ‘’Hey, dikkat edin!’’ Diyerek bağırdı. Telaşlanarak bir anda kafamı çevirdiğimde Anna ve Gedo'nun arkasında, hızla onlara doğru gelmekte olan Feuer'i gördüm. Çok hızlıydı, bir saldırı yaparsa ikisinden biri ciddi hasar alabilirdi. Anna çoktan gardını almıştı ama Gedo-san, hala arkası dönüktü. Telaşlanarak kendimi o yöne doğru çevirip koşmaya başlayacağım sırada birden havada uçan bir kılıç gördüm. Gladium Spei'ydi bu. Uçan kılıç doğrudan Feuer'in omzuna saplandı ve bu darbeden sonra kız yere yığıldı. Bunun üzerine herkes Uiola'ya şaşkın bakışlar atarken, kız elleriyle yüzünü kapatmıştı, yaptığı şeyin nedenini kendi de bilmiyor gibiydi. Kafamı çevirip kıza gülümseyecektim. Elimdeki kılıcı kabına koyacak ve Uiola'ya sarılacaktım. "Artık senin dostların biziz." Dedikten bir süre sonra biraz uzaklaşacak ve, "Buralarda, saçları benimkilere benzeyen bir erkek gördün mü, o da benim dostum olur, ama uzun süredir kendisini göremiyorum." Diyecektim.
Kız saldırmayı bırakıp ağlamaya başladığı sırada Anna'nın sesini duyduk; ''Hey çocuk, karşındakine iyi bak. Kendisi dünyanın en iyi kalpli korsanlarının en az onlar kadar iyi kalpli kızı olur. Sana bir söz verdiyse tutacaktır.'' Diyen Anna'ya kafamı çevirip baktığımda, Gedo-san ile birlikte Feuer'in bedeninin önünde durduklarını gördüm. İkisi de hasar almış gibiydi, özellikle Gedo-san'ın bileği kötüydü ama Feuer'i halletmişlerdi. Sözleri üzerine Anna'ya gülümsedim. İkili yanımıza doğru yürürken Sebastian'ın sesini duydum. Bakışlarımı ona çevirdiğimde ise Alastor'un da işinin bitmiş olduğunu gördüm. Bıçağını çocuğun boğazından çıkaran Sebastian, Gedo'ya laf attığı için kısaca atıştılar. O sırada duyduğum kahkahayla kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde, Lulu'yu, Mey-Rin'i ve onu taşıyan Alfred'i gördüm. Mey-Rin'in bileği ciddi şekilde incinmişe benziyordu. Güçleri sınır tanımayacak derken onları kastettiğini, kendi güçsüzlüğünün hala aynı olduğunu söyleyen Mey-Rin'e karşı Lulu gülümserken, Alfred sinirlenmiş gibiydi. Herkesin çok ciddi bir yara almamış olmasına sevinmiştim, ama keşke diğer çocukları da kurtarabilseydik.
Uoila'ya doğru yürüyeceğim sırada kız birden, ‘’Hey, dikkat edin!’’ Diyerek bağırdı. Telaşlanarak bir anda kafamı çevirdiğimde Anna ve Gedo'nun arkasında, hızla onlara doğru gelmekte olan Feuer'i gördüm. Çok hızlıydı, bir saldırı yaparsa ikisinden biri ciddi hasar alabilirdi. Anna çoktan gardını almıştı ama Gedo-san, hala arkası dönüktü. Telaşlanarak kendimi o yöne doğru çevirip koşmaya başlayacağım sırada birden havada uçan bir kılıç gördüm. Gladium Spei'ydi bu. Uçan kılıç doğrudan Feuer'in omzuna saplandı ve bu darbeden sonra kız yere yığıldı. Bunun üzerine herkes Uiola'ya şaşkın bakışlar atarken, kız elleriyle yüzünü kapatmıştı, yaptığı şeyin nedenini kendi de bilmiyor gibiydi. Kafamı çevirip kıza gülümseyecektim. Elimdeki kılıcı kabına koyacak ve Uiola'ya sarılacaktım. "Artık senin dostların biziz." Dedikten bir süre sonra biraz uzaklaşacak ve, "Buralarda, saçları benimkilere benzeyen bir erkek gördün mü, o da benim dostum olur, ama uzun süredir kendisini göremiyorum." Diyecektim.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Yaptığı şeyden dolayı panikleyen Uiola, senin ona sarılıp artık dost olduğunuzu söylemenden sonra bir nebze sakinleşiyor. Biraz uzaklaşıp sorunu sormanın ardından başını sana çeviren Uiola: ''Evet burada. Ugqirha'nın yanında. İstersen seni oraya götürebilirim.'' diyor. Bu sırada Gedoumaru ve Anna yanınıza varıyorlar. Anna elini kaldırıp parmaklarını oynatarak ''Selam.Az önce bize yardım ettiğin için teşekkür ederim.'' diyor Uiola'ya. Ardından ''Phantom da içeride mi? Ona arka tarafından sert bir tekme atmayı planlıyoruz da.'' diyor. Uiola'nın Anna'yı başı ile onaylamasının ardından hep birlikte köşke doğru yürümeye başlıyorsunuz. Uiola, Alastor ve Feuer'in yanlarına geldiği anlarda eğilip bir şeyler mırıldanıyor ve tekrardan ayağa kalkıyor. Son olarak Feuer'in omzuna saplanmış kılıcını ve yerdeki oyun kartlarını alan Uiola, size yetişiyor ve hep birlikte içeri giriyorsunuz.
İçeri girdiğinizde, bir koridor ile karşılaşıyorsunuz. Mavi ve beyaz kareler ile dolu bir zemine ve kırmızı renkli duvarlara sahip olan koridor, sağa ve sola göz alabildiğince uzanıyor. Duvarların üzerinde bir şey yok; fakat tam karşınıza baktığında duvar yerine bir cam bölme görüyorsun. Cam bölmenin üzerinde bir tabela var. Tabelada ''İhanetin bedeli'' yazıyor. Tabelanın altındaki bölmede üç tane kopmuş kafa görüyorsun.
Kafaların ikisi alçakta duruyor. Alçakta duran kafalardan biri, başında altın bir taç olan yaşlı bir erkeğe, öbürü ise uzun kahverengi saçlara sahip olan bir çocuğa ait.
Sen bu üç kopmuş kafayı incelerken Anna, Gedoumaru ve Uiola'ya doğru dönüyor ve kısık bir ses tonu ile vücutlarından kopmuş olan bu başların kimlere ait olduğunu soruyor. Gedoumaru üzgün bir şekilde : ''Hayashi, Yuuki ve Akane. Başarısız olduğumuz kaçma girişimimizden sonra yakalandılar ve Phantom ibret olsun diye kafalarını kopartıp buraya koydu. '' diyor. Konuşurken sopasını sıkmasından, bunları konuşmaktan rahatsız olduğunu anlayabiliyorsun.
Anna, Gedoumaru'yu dinledikten sonra bir anda cam bölmeye doğru koşuyor ve cama sert bir yumruk atıyor; fakat camda en ufak bir çatlak oluşmuyor. Anna bağırarak camı yumruklamaya devam ediyor; fakat az önce olduğu gibi, cama en ufak bir hasar bile veremiyor. Gedoumaru ve Uiola hep bir ağızdan ''Ne yapıyorsun? O cama hasar veremezsin.'' deseler de Anna onlara ''Susun!'' diye bağırıyor.Ardından da arıya dönüşüp geriye doğru uçuyor ve gözden kayboluyor. Yaklaşık 30 saniye sonra arı formu ile hızlı bir şekilde içeri dalan Anna, vücudunun arka tarafındaki iğnesi ile cama dik olarak dalıyor. Bu saldırının ardından cam önce çatlıyor, daha sonra da kırılıyor. Camın kırılmasının ardından, Anna tekrardan normale dönüyor ve dizlerinin üstüne çöküp derin derin nefes almaya başlıyor.
Anna'ya baktığında, Anna'nın iki elinin de kan içinde kaldığını görüyorsun. Sakinleşmiş gibi gözüken Anna, derin derin nefes alıp verdiği sırada: ''İnsanların ölülerine saygı duyulmalı.'' diyor. Ardından nefes alıp verişi düzene girene kadar konuşmuyor. Daha sonra kalkıp size dönüyor ve: ''Gedoumaru, Mey-Rin. Bu üç kafayı ve bahçedekileri çocukları düzgün bir şekilde gömün lütfen.'' diyor. Bunları söyledikten sonra başını sana çeviriyor ve gülümseyerek : ''Kiyora-chan. Biliyorum, bize yardım etmek isteyeceksin; fakat aynı şeyler arkadaşının başına gelmeden gidip onu kurtarmalısın. Arkadaşını kurtardıktan sonra umarım yanımıza gelir ve onu bizimle tanıştırırsın. İkinizi de ne olursa olsun tayfama katacağım. diyor ve bir kahkaha patlatıyor.
Sonra Uiola'ya doğru dönüyor Anna. Phantom'un nerede olduğunu soruyor ona. Uiola'nın sağ tarafı işaret etmesinin ardından da Sebastian,Alfred ve Lulu'ya doğru dönüyor ve ''Gidiyoruz.'' diyor. Anna yürümeye başladığı sırada, üçü birden hep bir ağızdan Emredersiniz Leydim! diyor.
İçeri girdiğinizde, bir koridor ile karşılaşıyorsunuz. Mavi ve beyaz kareler ile dolu bir zemine ve kırmızı renkli duvarlara sahip olan koridor, sağa ve sola göz alabildiğince uzanıyor. Duvarların üzerinde bir şey yok; fakat tam karşınıza baktığında duvar yerine bir cam bölme görüyorsun. Cam bölmenin üzerinde bir tabela var. Tabelada ''İhanetin bedeli'' yazıyor. Tabelanın altındaki bölmede üç tane kopmuş kafa görüyorsun.
Kafaların ikisi alçakta duruyor. Alçakta duran kafalardan biri, başında altın bir taç olan yaşlı bir erkeğe, öbürü ise uzun kahverengi saçlara sahip olan bir çocuğa ait.
- Spoiler:
- Spoiler:
Sen bu üç kopmuş kafayı incelerken Anna, Gedoumaru ve Uiola'ya doğru dönüyor ve kısık bir ses tonu ile vücutlarından kopmuş olan bu başların kimlere ait olduğunu soruyor. Gedoumaru üzgün bir şekilde : ''Hayashi, Yuuki ve Akane. Başarısız olduğumuz kaçma girişimimizden sonra yakalandılar ve Phantom ibret olsun diye kafalarını kopartıp buraya koydu. '' diyor. Konuşurken sopasını sıkmasından, bunları konuşmaktan rahatsız olduğunu anlayabiliyorsun.
Anna, Gedoumaru'yu dinledikten sonra bir anda cam bölmeye doğru koşuyor ve cama sert bir yumruk atıyor; fakat camda en ufak bir çatlak oluşmuyor. Anna bağırarak camı yumruklamaya devam ediyor; fakat az önce olduğu gibi, cama en ufak bir hasar bile veremiyor. Gedoumaru ve Uiola hep bir ağızdan ''Ne yapıyorsun? O cama hasar veremezsin.'' deseler de Anna onlara ''Susun!'' diye bağırıyor.Ardından da arıya dönüşüp geriye doğru uçuyor ve gözden kayboluyor. Yaklaşık 30 saniye sonra arı formu ile hızlı bir şekilde içeri dalan Anna, vücudunun arka tarafındaki iğnesi ile cama dik olarak dalıyor. Bu saldırının ardından cam önce çatlıyor, daha sonra da kırılıyor. Camın kırılmasının ardından, Anna tekrardan normale dönüyor ve dizlerinin üstüne çöküp derin derin nefes almaya başlıyor.
Anna'ya baktığında, Anna'nın iki elinin de kan içinde kaldığını görüyorsun. Sakinleşmiş gibi gözüken Anna, derin derin nefes alıp verdiği sırada: ''İnsanların ölülerine saygı duyulmalı.'' diyor. Ardından nefes alıp verişi düzene girene kadar konuşmuyor. Daha sonra kalkıp size dönüyor ve: ''Gedoumaru, Mey-Rin. Bu üç kafayı ve bahçedekileri çocukları düzgün bir şekilde gömün lütfen.'' diyor. Bunları söyledikten sonra başını sana çeviriyor ve gülümseyerek : ''Kiyora-chan. Biliyorum, bize yardım etmek isteyeceksin; fakat aynı şeyler arkadaşının başına gelmeden gidip onu kurtarmalısın. Arkadaşını kurtardıktan sonra umarım yanımıza gelir ve onu bizimle tanıştırırsın. İkinizi de ne olursa olsun tayfama katacağım. diyor ve bir kahkaha patlatıyor.
Sonra Uiola'ya doğru dönüyor Anna. Phantom'un nerede olduğunu soruyor ona. Uiola'nın sağ tarafı işaret etmesinin ardından da Sebastian,Alfred ve Lulu'ya doğru dönüyor ve ''Gidiyoruz.'' diyor. Anna yürümeye başladığı sırada, üçü birden hep bir ağızdan Emredersiniz Leydim! diyor.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Uiola'ya Rayl'ı tarif edip daha önce görüp görmediğini sorduğumda, bana onun burada olduğunu söyledi. Ugqirha diye birinin yanındaymış. Bunu öğrenince sevindim, sonunda Rayl'a iyice yaklaşmıştım. Onu geri almama çok az kalmıştı. Uiola, beni Rayl'in yanına götürebileceğini söylemişti, ama burada işimiz henüz bitmemişti galiba. İlk fırsatta beni Rayl'ın yanına götürmesini isteyecektim. Ben bunları düşündüğüm sırada Anna ve Gedo-san yanımıza ulaştı. Uiola'ya biraz önceki yardımından dolayı teşekkür eden Anna, tahmin ettiğim gibi, Phantom'un da içeride olup olmadığını sordu. Uiola'nın başıyla onaylamasının ardından, hepimiz birlikte köşke doğru yürüdük. Arkamızdan gelen Uiola, Feuer'e saplanmış olan kılıcını alıp bize yetişti.
İçeri girdiğimizde kırmızı renkli duvarlara sahip, ortaya, sağa ve sola uzanan bir koridor karşıladı bizi. Oldukça alelade gözüken bir yere benziyordu, derken tam karşımızdaki şeyi gördüm. Cam bir bölmenin içinde, üç insan kafası duruyordu. Cam bölmenin üstündeki yazıdan bu durumun nedenini anladım; "İhanetin Bedeli". Bunu kim yapmıştı? Nasıl bu kadar zalim olabilmişti? Bu çocukların suçu en fazla ne olabilirdi ki! Sinirlenip bunu kimin yaptığını soracağım sırada Anna benden önce davrandı ve Gedo ile Uiola'ya dönerek bu kafaların kimlere ait olduğunu sordu. Gedoumaru üzgün bir tavırla isimlerini söyledi; Hayashi, Yuuki, Akane. Gedo-san'ın bize bahsettiği kaçma olayından sonra yakalanmışlar, Phantom ibret olsun diye kafalarını buraya asmış. Bunu öğrendiğim zaman daha da sinirlenmiştim, öyle ki yumruk yaptığım sol elim titremeye başlamıştı. Uiola ve Gedoumaru'nun ne kadar acı çektiğini tahmin edemiyordum bile. Gedoumaru'nun sözlerini bitirmesinin ardından Anna, karşımızdaki cam bölmeye doğru koştu ve sağlam bir yumruk attı. Camın kırılmasını bekliyordum ama camda tek bir çizik bile yoktu. Anna'nın amacını anlamıştım... Camı yumruklamaya devam ederken, Gedo ve Uiola ona bağırarak, cama hasar veremeyeceğini söylediler. Özel bir cam falan mıydı? O lanet adam bunu bile düşünmüş müydü? İkilinin sözlerine aldırmayan Anna, birden arıya dönüştü. Onu bir süre ortalıkta göremedik, tekrar kendini gösterdiğinde ise cama hızlı bir şekilde iğnesini batırdı. Bu hareketin üzerine çatlayan cam, kısa süre sonra tamamen kırıldı. Anna'nın içindeki hisler ve küçük iğnesindeki basınç camı kırmaya yetmişti. Eminim, o da benim gibi bu duruma sinirlenmişti. Cam kırıldıktan sonra insan formuna geri dönen Anna, bir süre soluklandı ve şöyle dedi; ''İnsanların ölülerine saygı duyulmalı.'' Kadının kan revan içinde kalmış ellerini hepimiz görebiliyorduk. Ona gittikçe daha çok saygı duyuyordum.
Soluklanması biten Anna, Gedo ve Mey-Rin'e, artık özgür kalan üç kişinin hatırasını ve bahçedeki ölü çocukları düzgünce gömmelerini söyledi. Daha sonra gülümseyerek başını bana çevirdi ve kendilerine yardım etmek istediğimi bilse bile gidip Rayl'ı kurtarmamı söyledi. Onu geri aldıktan sonra ise yanlarına geri dönüp onu herkesle tanıştıracağımı ekledi. Her ne olursa olsun bizi tayfasına katacakmış. Birden mutlu olmuştum, o an Anna'ya gerçekten sarılmak istedim sanırım. Onun bu sözlerinden sonra gülümsedim, Rayl'ın yanına hızlıca gidecektim ve üçümüz birden geri dönüp herkese yardım edecektik. Evet, endişelenmeye gerek yoktu. Onlara inanıyordum.
Konuşmamızın ardından Uiola'ya sorduğu soruyla Phantom'un yerini öğrenen Anna; Sebastian, Alfred ve Lulu'ya dönüp "Gidiyoruz." Dedi. Hemen ardından bu üçlünün ağzından aynı sözleri duyduk; "Emredersiniz Leydim!"
Anna ve diğerleri sağ tarafa doğru ilerlediği sırada, "Millet! Hemen geleceğim! Rayl'ı sizle tanıştıracağım! Beni bekleyin." Diyecektim ve Uiola'nın rehberliğinde birlikte Rayl'ın bulunduğu yere gidecektim.
İçeri girdiğimizde kırmızı renkli duvarlara sahip, ortaya, sağa ve sola uzanan bir koridor karşıladı bizi. Oldukça alelade gözüken bir yere benziyordu, derken tam karşımızdaki şeyi gördüm. Cam bir bölmenin içinde, üç insan kafası duruyordu. Cam bölmenin üstündeki yazıdan bu durumun nedenini anladım; "İhanetin Bedeli". Bunu kim yapmıştı? Nasıl bu kadar zalim olabilmişti? Bu çocukların suçu en fazla ne olabilirdi ki! Sinirlenip bunu kimin yaptığını soracağım sırada Anna benden önce davrandı ve Gedo ile Uiola'ya dönerek bu kafaların kimlere ait olduğunu sordu. Gedoumaru üzgün bir tavırla isimlerini söyledi; Hayashi, Yuuki, Akane. Gedo-san'ın bize bahsettiği kaçma olayından sonra yakalanmışlar, Phantom ibret olsun diye kafalarını buraya asmış. Bunu öğrendiğim zaman daha da sinirlenmiştim, öyle ki yumruk yaptığım sol elim titremeye başlamıştı. Uiola ve Gedoumaru'nun ne kadar acı çektiğini tahmin edemiyordum bile. Gedoumaru'nun sözlerini bitirmesinin ardından Anna, karşımızdaki cam bölmeye doğru koştu ve sağlam bir yumruk attı. Camın kırılmasını bekliyordum ama camda tek bir çizik bile yoktu. Anna'nın amacını anlamıştım... Camı yumruklamaya devam ederken, Gedo ve Uiola ona bağırarak, cama hasar veremeyeceğini söylediler. Özel bir cam falan mıydı? O lanet adam bunu bile düşünmüş müydü? İkilinin sözlerine aldırmayan Anna, birden arıya dönüştü. Onu bir süre ortalıkta göremedik, tekrar kendini gösterdiğinde ise cama hızlı bir şekilde iğnesini batırdı. Bu hareketin üzerine çatlayan cam, kısa süre sonra tamamen kırıldı. Anna'nın içindeki hisler ve küçük iğnesindeki basınç camı kırmaya yetmişti. Eminim, o da benim gibi bu duruma sinirlenmişti. Cam kırıldıktan sonra insan formuna geri dönen Anna, bir süre soluklandı ve şöyle dedi; ''İnsanların ölülerine saygı duyulmalı.'' Kadının kan revan içinde kalmış ellerini hepimiz görebiliyorduk. Ona gittikçe daha çok saygı duyuyordum.
Soluklanması biten Anna, Gedo ve Mey-Rin'e, artık özgür kalan üç kişinin hatırasını ve bahçedeki ölü çocukları düzgünce gömmelerini söyledi. Daha sonra gülümseyerek başını bana çevirdi ve kendilerine yardım etmek istediğimi bilse bile gidip Rayl'ı kurtarmamı söyledi. Onu geri aldıktan sonra ise yanlarına geri dönüp onu herkesle tanıştıracağımı ekledi. Her ne olursa olsun bizi tayfasına katacakmış. Birden mutlu olmuştum, o an Anna'ya gerçekten sarılmak istedim sanırım. Onun bu sözlerinden sonra gülümsedim, Rayl'ın yanına hızlıca gidecektim ve üçümüz birden geri dönüp herkese yardım edecektik. Evet, endişelenmeye gerek yoktu. Onlara inanıyordum.
Konuşmamızın ardından Uiola'ya sorduğu soruyla Phantom'un yerini öğrenen Anna; Sebastian, Alfred ve Lulu'ya dönüp "Gidiyoruz." Dedi. Hemen ardından bu üçlünün ağzından aynı sözleri duyduk; "Emredersiniz Leydim!"
Anna ve diğerleri sağ tarafa doğru ilerlediği sırada, "Millet! Hemen geleceğim! Rayl'ı sizle tanıştıracağım! Beni bekleyin." Diyecektim ve Uiola'nın rehberliğinde birlikte Rayl'ın bulunduğu yere gidecektim.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Anna'lar ile vedalaşmanızın ardından, Uiola ile birlikte sol tarafa doğru yürümeye başlıyorsunuz. Bir süre, kırmızı duvarlardan başka bir şey gözükmüyor önünüzde. Bir süre daha yürümenizin ardından sağınızda ve solunuzda, koridor boyunca belirli aralıklarla dizilmiş metal kapılar gözükmeye başlıyor. Kilitli metal kapıların ardından inilti ve çığlık seslerine karışmış ağlama sesleri geliyor. Seslerin tınısına bakarak içeridekilerin yaşlarının oldukça küçük olduğunu anlayabiliyorsun.
Her şeye rağmen ilerlemeye devam ediyorsunuz ve koridorun sonuna ulaşıyorsunuz. Koridorun sonuna geldiğinizde, karşınıza normal boyutlarda, kahverenginde, üzerinde pek çok çizik olan bir kapı çıkıyor. Kapı hafifçe aralanmış konumda. Dikkatli bir şekilde içeri girdiğinde, oldukça değişik bir manzara ile karşılaşıyorsun. Koyu kahverengi bir zemine ve koyu kahverengi bir tavana sahip odanın pek çok yerinde kablolar var. Tavandan aşağıya inen bu kablolar, sağlı sollu yerleştirilmiş sekiz tane silindir şeklinde hücremsi yapıya bağlanıyor. Silindirlerin içinde koyu renkli bir sıvı var. Sıvının içinde ise üç kollu kel askerler görüyorsun. Karşınızda ardına kadar aralanmış kahverengi bir kapı ve açıklığı örten mavi renkli bir tül var.Tülün yanında ise balmumundan bir heykel var.İlerliyor ve tülün arkasına geçiyorsunuz.
Tülün arkasına geçtiğinizde açık sarı rengi bir zemine ve oldukça uzun beyaz renkli bir masaya sahip geniş bir odaya geliyorsunuz. Masanın üzerinde, içinde değişik renkten sıvılar olan kaplar, iğneler, zincirler, serumlar, garip görünüşlü çiviler ve daha pek çok malzeme var. Odanın ortasında ise metal bir yatak var. Metal yatak dik bir konuma getirilmiş. Metal yatakta yatan kişinin üzerinde pek çok kilit var. Yatakta yatan kişi ise Rayl.
Rayl'ın hemen yanında ise, sol gözü mavi, sağ gözü kahverengi olan, mavi saçlara, altın rengi küpelere ve pembe renkli bir kolyeye sahip. Üzerinde beyaz bir doktor önlüğü ve kısa siyah bir kıyafet, altında ise siyah renkli dar bir kısa kot ve beyaz bir kemer bulunan bir çocuk görüyorsun. Çocuk hin bir gülümseme ile size bakıyor. Çocuk ile aranızda yaklaşık 10-15 metre var.
Her şeye rağmen ilerlemeye devam ediyorsunuz ve koridorun sonuna ulaşıyorsunuz. Koridorun sonuna geldiğinizde, karşınıza normal boyutlarda, kahverenginde, üzerinde pek çok çizik olan bir kapı çıkıyor. Kapı hafifçe aralanmış konumda. Dikkatli bir şekilde içeri girdiğinde, oldukça değişik bir manzara ile karşılaşıyorsun. Koyu kahverengi bir zemine ve koyu kahverengi bir tavana sahip odanın pek çok yerinde kablolar var. Tavandan aşağıya inen bu kablolar, sağlı sollu yerleştirilmiş sekiz tane silindir şeklinde hücremsi yapıya bağlanıyor. Silindirlerin içinde koyu renkli bir sıvı var. Sıvının içinde ise üç kollu kel askerler görüyorsun. Karşınızda ardına kadar aralanmış kahverengi bir kapı ve açıklığı örten mavi renkli bir tül var.Tülün yanında ise balmumundan bir heykel var.İlerliyor ve tülün arkasına geçiyorsunuz.
- Spoiler:
Tülün arkasına geçtiğinizde açık sarı rengi bir zemine ve oldukça uzun beyaz renkli bir masaya sahip geniş bir odaya geliyorsunuz. Masanın üzerinde, içinde değişik renkten sıvılar olan kaplar, iğneler, zincirler, serumlar, garip görünüşlü çiviler ve daha pek çok malzeme var. Odanın ortasında ise metal bir yatak var. Metal yatak dik bir konuma getirilmiş. Metal yatakta yatan kişinin üzerinde pek çok kilit var. Yatakta yatan kişi ise Rayl.
- Rayl:
Rayl'ın hemen yanında ise, sol gözü mavi, sağ gözü kahverengi olan, mavi saçlara, altın rengi küpelere ve pembe renkli bir kolyeye sahip. Üzerinde beyaz bir doktor önlüğü ve kısa siyah bir kıyafet, altında ise siyah renkli dar bir kısa kot ve beyaz bir kemer bulunan bir çocuk görüyorsun. Çocuk hin bir gülümseme ile size bakıyor. Çocuk ile aranızda yaklaşık 10-15 metre var.
- Ugqirha:
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Anna'lara dediğim, daha doğrusu bağırdığım şeyden sonra Uiola ile birlikte sol tarafa yönelip yürümeye başladık. Bir süre boyunca kırmızı duvarlar dışında hiçbir şey göremedik ama sonunda sağ ve solumuzda metal kapılar gözükmeye başladı. Yanından geçtiğimiz metal kapıların ardından iniltiye benzer ağlama sesleri duyuyordum, ve bu sesler hiç de olgunlaşmışa benzemiyordu. Çocukların üzerinde deney yapılmaya devam ediliyordu demek ki. Sinirlenmeye başlayacağım sırada kendime hakim olarak sakinleştim. Bu saçmalığa son vermemize az kalmıştı. Duyduğumuz iniltilerle birlikte sonunda koridorun sonuna ulaştık. Önümüzde kahverengi, üzerinde çizikler bulunan bir kapı duruyordu. Hafifçe aralanmış olan kapıdan geçtiğimizde ise ilginç bir görüntü ile karşılaştım. Aramızdaki kapının rengindeki zemin ve duvarlara sahip odanın her yerine kablolar vardı, ve bu kabloların bağlandığı sekiz adet silindir hücre. Daha dikkatli incelediğimde silindirlerin içindeki koyu renkli sıvıyı ve üç kolu askerleri gördüm. Garip adamların sırrı açığa kavuşmuştu şimdi.
Odada son olarak, tam karşımızda duran kahverengi renkli bir kapı ve kapının girişini kapatan mavi renkli bir tül ilgimi çekti. Kapının yanındaki balmumundan heykeli de unutmamak lazım tabii. Uiola ile birlikte kapıya doğru ilerledik ve tülün arkasına geçtik.
Artık karşımızda sarı renkli bir zemin ve beyaz renkli, upuzun bir masa duruyordu. Masanın üzerini incelediğimde değişik renklerdeki sıvılar bulunduran kapları, zincirleri, serumları, çivileri ve nicelerini gördüm. Bu malzemeler ile neler yaptıklarını düşünmek bile istemiyordum. İlk dikkatimi çeken şey olan masayı incelemeyi bitirdikten sonra odayı incelemeye devam ettim. Rayl... Odanın tam ortasındaki metal yatakta yatıyordu. Hey! Gerçekten o, Rayl! Sonunda buradasın. Sonunda sana ulaştım. Yüzümde, kontrol edemediğim bir gülümseme vardı şimdi. Ama işler o kadar kolay olacağa benzemiyordu, çünkü Rayl yatağa kilitlenmiş, baygın yatıyordu ve hemen yanında bir çocuk duruyordu. Bu çocuk altılıların son üyesi olmalıydı. Yüzümdeki aptal gülümsemeye son verip bir gözü kahverengi, diğeri mavi olan kızı incelemeye başladım. Üzerinde beyaz bir doktor önlüğü vardı ve pek de dostça sayılmayan bir gülümseme ile bize bakıyordu. Artık savaşma sırası bende olmalıydı.
Yanımdaki Uiola'ya dönüp gülümseyerek; "Yüzündeki gülümsemeden dostumuz olmadığını anlayabiliyorum. Uiola, sen Anna'ların yanına git. Muhtemelen Phantom ile dövüşleri hiç de kolay olmayacaktır. Bize ihtiyaçları var. Rayl'ı alıp hemen geri döneceğim." Diyecektim. Ardından kılıcımı kınından çıkaracak ve kıza doğru yavaş adımlarla ilerleyecektim. Şimdilik sadece mesafeyi kapatmayı düşündüğümden olası bir saldırıya karşı dikkatli olacaktım.
Odada son olarak, tam karşımızda duran kahverengi renkli bir kapı ve kapının girişini kapatan mavi renkli bir tül ilgimi çekti. Kapının yanındaki balmumundan heykeli de unutmamak lazım tabii. Uiola ile birlikte kapıya doğru ilerledik ve tülün arkasına geçtik.
Artık karşımızda sarı renkli bir zemin ve beyaz renkli, upuzun bir masa duruyordu. Masanın üzerini incelediğimde değişik renklerdeki sıvılar bulunduran kapları, zincirleri, serumları, çivileri ve nicelerini gördüm. Bu malzemeler ile neler yaptıklarını düşünmek bile istemiyordum. İlk dikkatimi çeken şey olan masayı incelemeyi bitirdikten sonra odayı incelemeye devam ettim. Rayl... Odanın tam ortasındaki metal yatakta yatıyordu. Hey! Gerçekten o, Rayl! Sonunda buradasın. Sonunda sana ulaştım. Yüzümde, kontrol edemediğim bir gülümseme vardı şimdi. Ama işler o kadar kolay olacağa benzemiyordu, çünkü Rayl yatağa kilitlenmiş, baygın yatıyordu ve hemen yanında bir çocuk duruyordu. Bu çocuk altılıların son üyesi olmalıydı. Yüzümdeki aptal gülümsemeye son verip bir gözü kahverengi, diğeri mavi olan kızı incelemeye başladım. Üzerinde beyaz bir doktor önlüğü vardı ve pek de dostça sayılmayan bir gülümseme ile bize bakıyordu. Artık savaşma sırası bende olmalıydı.
Yanımdaki Uiola'ya dönüp gülümseyerek; "Yüzündeki gülümsemeden dostumuz olmadığını anlayabiliyorum. Uiola, sen Anna'ların yanına git. Muhtemelen Phantom ile dövüşleri hiç de kolay olmayacaktır. Bize ihtiyaçları var. Rayl'ı alıp hemen geri döneceğim." Diyecektim. Ardından kılıcımı kınından çıkaracak ve kıza doğru yavaş adımlarla ilerleyecektim. Şimdilik sadece mesafeyi kapatmayı düşündüğümden olası bir saldırıya karşı dikkatli olacaktım.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Uiola, baştan seninle birlikte kalacağını ve sana yardım edeceğini söylese de yüzündeki kararlı ifadeden dolayı sözünü dinliyor ve geriye dönüyor. Ardından Ugqirha ile baş başa kalıyorsun. Kılıcını kınından çıkarıyor ve Ugqirha'ya doğru yavaşça ilerliyorsun. Ona yaklıştığın sırada o da iki cebinden ilginç iki nesne çıkarıyor. Elindeki nesneler küçük birer saksafona benziyorlar. Metal nesnelerin üzerinde kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ve mor renkli düğmeler var. Ugqirha bunları sana doğrultuyor ve üzerine doğru koşmaya başlıyor.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Dediklerimin ardından Uiola benimle kalmak istediğini söylese de net tavrımdan dolayı bu isteğinden vazgeçmiş olacak ki, beni dinleyerek odayı terk etmişti. Kılıcımı çıkartıp karışımdaki kıza doğru yavaşça ilerlediğim sırada o da silahı olup olmadığına pek karar veremediğim iki garip nesne aldı eline. Metalden yapılma, saksafona benzeyen bu iki küçük cismin üzerinde renkli renkli düğmeler bulunuyordu. Kız bu iki cismi bana doğrulttu ve üzerime doğru koşmaya başladı.
Kız arayı kapatmadan hemen önce ciddiyetle, "Bir kere söyleyeceğim. Bizim tarafımızda olacak mısın?" Diyecektim. Hemen ardından rakibin dövüş stilini hala anlayamadığım için kılıcımı iki elimle sıkıca tutacak ve yeterli mesafeye geldiğimde, hasar görmeyeceğime emin olduğum bir pozisyon yakaladıktan sonra göğsüne doğru bir kesiş deneyecektim. Üst tarafını hedef aldığımdan dolayı yapacağı bir saldırıyı da kolayca karşılayabilirdim.
Kız arayı kapatmadan hemen önce ciddiyetle, "Bir kere söyleyeceğim. Bizim tarafımızda olacak mısın?" Diyecektim. Hemen ardından rakibin dövüş stilini hala anlayamadığım için kılıcımı iki elimle sıkıca tutacak ve yeterli mesafeye geldiğimde, hasar görmeyeceğime emin olduğum bir pozisyon yakaladıktan sonra göğsüne doğru bir kesiş deneyecektim. Üst tarafını hedef aldığımdan dolayı yapacağı bir saldırıyı da kolayca karşılayabilirdim.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Ugqirha, söylediklerini umursamadan üzerine doğru gelmeye devam ediyor. Bunun üzerine sen de mesafeyi kapatmayı ve kılıcın ile rakibinin göğsüne saldırmayı deniyorsun; fakat rakibine saldıracağın sırada, rakibin elindeki aletin düğmelerinden birine basıyor ve yüzüne bir tür sıvı geliyor. Ugqirha, düğmeye basmasının hemen ardından geriye doğru atladığından kesişin ona ulaşmıyor. Tekrardan mesafeyi kapatmayı deneyeceğin sırada ağır bir koku duyuyorsun. Bu kokuyu duymanın ardından bütün vücudun yanmaya başlıyor. Derken bir anda gıdıklanma hissi hissediyorsun. Ayakların, bacakların kolların... vücudunun her tarafı gıdıklanıyormuş gibi hissediyorsun. Elinde olmadan kahkahalar atmaya başlıyorsun ve kılıcını elinde tutmakta zorlanıyorsun. Derken Ugqirha,tekrardan elindeki iki nesneyi sana doğru tutup üzerine doğru gelmeye başlıyor.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Söylediklerim kızın umrunda olmamış gibiydi, güzel. Kendimi tutmama gerek yoktu artık. Aramızdaki mesafe kapandığı sırada iki elimle tuttuğum kılıcımla ona bir saldırı yapacaktım fakat, kızın elindeki cisimdeki bir düğmeye basmasının ardından yüzüme bir çeşit sıvı bulaştı ve düğmeye bastıktan hemen sonra geri çekilen kıza saldırım ulaşmadı. Değişik bir silah olduğu belliydi zaten.. Kızın silahından çıkan sıvının gizemini anlamaya çalıştığım ve aramızdaki mesafeyi kapatmaya çalışacağım sırada çok keskin bir koku duydum birden. Bu kokunun ardından tüm vücudumun yandığını hissettim, kızın yüzüme bulaştırdığı sıvının etkisiydi belli ki. Hemen ardından, vücuduma çok garip şeyler olmaya başladı. Sanki biri beni her yerimden gıdıklıyordu. Elimde olmayan attığım kahkahaları durduramıyordum, öyle ki kılıcımı bile zor tutuyordum.
O sırada kızın bana tekrar yaklaşmakta olduğunu gördüm. Hemen kendime gelmem gerekiyordu, herhangi bir sıvının tekrar vücuduma etki etmesine izin vermemeliydim. Acı insanı kendine getirir derler. Kız bana yaklaşırken sertçe alt dudağımı ısıracaktım. Kontrolü kaybetmemeye çalışarak, kılıcımı sağ elimde tutacak ve kıza olabildiğince yaklaşmayarak kızın (bana göre) sağ bacağına yatay bir kesiş deneyecektim. Aynı zamanda elindeki cisimlere karşı tetikte olacak ve saldıracağını düşündüğüm zaman hızla geri çekilecektim.
O sırada kızın bana tekrar yaklaşmakta olduğunu gördüm. Hemen kendime gelmem gerekiyordu, herhangi bir sıvının tekrar vücuduma etki etmesine izin vermemeliydim. Acı insanı kendine getirir derler. Kız bana yaklaşırken sertçe alt dudağımı ısıracaktım. Kontrolü kaybetmemeye çalışarak, kılıcımı sağ elimde tutacak ve kıza olabildiğince yaklaşmayarak kızın (bana göre) sağ bacağına yatay bir kesiş deneyecektim. Aynı zamanda elindeki cisimlere karşı tetikte olacak ve saldıracağını düşündüğüm zaman hızla geri çekilecektim.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
7 sayfadaki 14 sayfası • 1 ... 6, 7, 8 ... 10 ... 14
Similar topics
» Kiyora Victoria
» Parlak zamanlar [Kiyora&Wiksax]
» [Envanter] Kiyora Victoria
» Pulau Menakutkan [Kiyora Victoria]
» Kızıl Kafalar (Rayl - Kiyora)
» Parlak zamanlar [Kiyora&Wiksax]
» [Envanter] Kiyora Victoria
» Pulau Menakutkan [Kiyora Victoria]
» Kızıl Kafalar (Rayl - Kiyora)
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
7 sayfadaki 14 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz