Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
8 sayfadaki 14 sayfası
8 sayfadaki 14 sayfası • 1 ... 5 ... 7, 8, 9 ... 14
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Dudağını ısırman çok kısa bir anlığına da olsa seni normale döndürüyor. Bu sayede kıza iyice yaklaşmadan, sağ bacağına doğru yatay bir kesiş saldırısı yapmayı deniyorsun; fakat kız kılıcın kendisine geldiğini görünce sana doğru gelmeyi bırakıp tekrardan geriye doğru atlıyor. Geriye doğru atladıktan sonra da silahındaki tuşlardan birine daha basıyor. Kızın saldıracağını görüp geri çekiliyorsun ve aranızdaki mesafeyi beş metrenin biraz daha üzerine çıkarıyorsun. Kızın silahından fışkırttığı sıvı ise hemen önüne düşüyor ve vurulmaktan kurtuluyorsun; fakat buna rağmen, kısa bir süre sonra iğrenç bir koku duyuyorsun ve kafanın içi zonklamaya başlıyor. Başın dönüyor ve üşümeye başlıyorsun. O kadar çok üşüyorsun ki dişlerin birbirine vuruyor. Ugqirha, bir süre senin bu durumunu sırıtarak izledikten sonra tekrardan üzerine doğru koşmaya başlıyor.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Kanattığım alt dudağım sayesinde biraz da olsa kendime gelmiştim ve tek elimdeki kılıçla kızın bacağına bir saldırı denemiştim. Ama kız bu hamleden kaçmış ve hemen ardından bir tuşa daha basmıştı. Bu hamlenin ardından ben de hızla geri çekilmiştim, sıvı bana temas etmemiş, yere yayılmıştı ama belli ki bu şeyin etki etmesi için sadece nefes alıyor olmam yeterliydi...
İğrenç, iğrenç bir koku bu. Öyle iğrenç ki başımı müthiş derecede ağrıtıyor, beynimdeki zonklamalar durmuyor. Üşüyorum, ne oluyor böyle? Dişlerim birbirlerine vuracak kadar büyük bir soğuk... Kendimi sıvının etkisine tamamen bırakacak gibi olduğum sırada kızın sırıtışını gördüm. Bedenimi yeterince kontrol edemesem de aklım hâlâ yerindeydi. Uyan. Kan dolaşımın hızlanırsa üşümen geçecek. Kıza belli etmeden, kılıç tutmadığım elime nefes veriyormuş gibi yapıp üst dudağımı da ısıracak ve kanatacaktım. Acıyla ve kanamayı durdurmak için harekete geçmiş olan kan hücrelerimin hızlanmaya başlayan hareketleriyle yükselen vücut ısımla birlikte, kendime gelecektim. Kendime gelmeme rağmen hala üşüyor izlenimi verecek ve kız bana yeterince yaklaştığında hamle yapmasını bekleyecektim. Eğer tekrar düğmeye basacak gibi olursa bu süre boyunca nefesimi tutacak ve sağ elimde tuttuğum kılıcımı, kızın saldırı yaptığı el bileğine doğru hızla savuracaktım. Eğer kız silahını kullanmayıp doğrudan fiziksel hasar vermeye çalışırsa da, hemen harekete geçecek ve kılıcımı saldırı yaptığı uzvuna doğru savuracaktım.
İğrenç, iğrenç bir koku bu. Öyle iğrenç ki başımı müthiş derecede ağrıtıyor, beynimdeki zonklamalar durmuyor. Üşüyorum, ne oluyor böyle? Dişlerim birbirlerine vuracak kadar büyük bir soğuk... Kendimi sıvının etkisine tamamen bırakacak gibi olduğum sırada kızın sırıtışını gördüm. Bedenimi yeterince kontrol edemesem de aklım hâlâ yerindeydi. Uyan. Kan dolaşımın hızlanırsa üşümen geçecek. Kıza belli etmeden, kılıç tutmadığım elime nefes veriyormuş gibi yapıp üst dudağımı da ısıracak ve kanatacaktım. Acıyla ve kanamayı durdurmak için harekete geçmiş olan kan hücrelerimin hızlanmaya başlayan hareketleriyle yükselen vücut ısımla birlikte, kendime gelecektim. Kendime gelmeme rağmen hala üşüyor izlenimi verecek ve kız bana yeterince yaklaştığında hamle yapmasını bekleyecektim. Eğer tekrar düğmeye basacak gibi olursa bu süre boyunca nefesimi tutacak ve sağ elimde tuttuğum kılıcımı, kızın saldırı yaptığı el bileğine doğru hızla savuracaktım. Eğer kız silahını kullanmayıp doğrudan fiziksel hasar vermeye çalışırsa da, hemen harekete geçecek ve kılıcımı saldırı yaptığı uzvuna doğru savuracaktım.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Dudağını sertçe ısırıp kanatıyorsun. Duyduğun acıdan dolayı üşümen bir nebze olsun azalıyor; fakat kafan zonklamaya devam ediyor. Sanki kafanda binlerce insan zıplıyormuş gibi hissediyorsun. Buna rağmen üşüyormuş rolü yapmada başarılı oluyorsun.
Üzerine doğru koşan Ugqirha, tekrardan silahının düğmesine basıyor ve silahtan fışkıran sıvı boynuna geliyor. Buna rağmen bir değişiklik hissetmiyorsun.
Sen nefesini tutmaya devam ederken, Ugqirha iyice dibine geliyor ve sağ kolundaki nesneyi sana doğru yaklaştırıyor. Sen de planladığın gibi, kılıcını kızın el bileğine doğru hızlıca savuruyorsun.
Ugqirha, saldırısından etkilenmediğini görünce panikliyor ve elini hızlıca geriye çekiyor. Elini çekmesinin ardından da karın boşluğuna doğru tekme atıyor. Tekmenin karın boşluğuna doğru gelmesini engelleyemesen de kılıcını tıpkı planladığın gibi Ugqirha'nın saldırı yaptığı uzvuna doğru savuruyor ve Ugqirha'nın bacağını kopartıyorsun.
Ugqirha, bacağının kopmasının ardından yere yığılıyor ve çığlık atmaya başlıyor. Bilinci hala yerinde.
Sense karın boşluğuna doğru yediğin tekmeden dolayı, birkaç metre geriye doğru gidiyorsun. Ayrıca boşluğuna doğru gelen tekme, seni nefes almak zorunda bıraktırıyor. Tekmeden dolayı aldığın nefesten sonra nefes alamamaya başlıyorsun. Sanki boğazın tamamen kurumuş durumda. Nefes almak için kendini ne kadar zorlarsan zorla, ciğerlerine oldukça az miktarda hava ulaşıyor.
Son durum: Ugqirha, sana küfürler yağdırarak iki silahını birleştirmeye çalışıyor. Sense ondan yaklaşık dört metre uzaktasın. Nefes almakta oldukça zorlanıyorsun ve başının durumu daha da kötüleşmiş durumda.
Üzerine doğru koşan Ugqirha, tekrardan silahının düğmesine basıyor ve silahtan fışkıran sıvı boynuna geliyor. Buna rağmen bir değişiklik hissetmiyorsun.
Sen nefesini tutmaya devam ederken, Ugqirha iyice dibine geliyor ve sağ kolundaki nesneyi sana doğru yaklaştırıyor. Sen de planladığın gibi, kılıcını kızın el bileğine doğru hızlıca savuruyorsun.
Ugqirha, saldırısından etkilenmediğini görünce panikliyor ve elini hızlıca geriye çekiyor. Elini çekmesinin ardından da karın boşluğuna doğru tekme atıyor. Tekmenin karın boşluğuna doğru gelmesini engelleyemesen de kılıcını tıpkı planladığın gibi Ugqirha'nın saldırı yaptığı uzvuna doğru savuruyor ve Ugqirha'nın bacağını kopartıyorsun.
Ugqirha, bacağının kopmasının ardından yere yığılıyor ve çığlık atmaya başlıyor. Bilinci hala yerinde.
Sense karın boşluğuna doğru yediğin tekmeden dolayı, birkaç metre geriye doğru gidiyorsun. Ayrıca boşluğuna doğru gelen tekme, seni nefes almak zorunda bıraktırıyor. Tekmeden dolayı aldığın nefesten sonra nefes alamamaya başlıyorsun. Sanki boğazın tamamen kurumuş durumda. Nefes almak için kendini ne kadar zorlarsan zorla, ciğerlerine oldukça az miktarda hava ulaşıyor.
Son durum: Ugqirha, sana küfürler yağdırarak iki silahını birleştirmeye çalışıyor. Sense ondan yaklaşık dört metre uzaktasın. Nefes almakta oldukça zorlanıyorsun ve başının durumu daha da kötüleşmiş durumda.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Tekrar kendime gelebilmek için kıza belli etmeden üst dudağımı da ısırmış ve kontrolümü neredeyse tamamen geri kazanmıştım. Başım hala çok ağrıyordu ama olabildiğince görmezden gelerek kızı hala üşüdüğüme inandırmam gerekiyordu. Kız üzerime doğru geldi ve yine, silahından bir sıvı fışkırttı. O anda nefesimi tuttum, nefes almazsam etkilenmeyecektim de. Ben hiçbir değişim olmadan öylece durduğum sırada Ugqirha, sağ kolundaki nesneyi bana doğru yaklaştırdı. İşte fırsat, onu kandırmıştım, yapacağım saldırıyı karşılaması onun için çok zor olacaktı. Bir anda kılıcımı kızın el bileğine doğru savurdum. Bunun üzerine kız panikleyerek elini geri çekti, saldırısından etkilenmediğime şaşırmış gibiydi. Kız elini çeker çekmez karın boşluğuma bir tekme yedim, lakin yere düşmeden önce, planlandığım gibi kızın saldırıyı yaptığı uzvuna, yani bacağına doğru kılıcımı hizla savurdum. Başarmıştım, artık tek bacağı yoktu. Lakin benim de durumum pek hoş sayılmazdı, ikimiz de yere yığılmış şekilde duruyorduk, o acıdan küfürler savururken ben nefes almakta büyük güçlük çekiyordum. Karın boşluğuma yediğim tekmeden sonra hayatsal refleksim olan nefes alma olayını gerçekleştirmiş, ve kızın boynuma püskürttüğü sıvıyı solumak durumunda kalmıştım. Şimdi ise nefes almamla almamam aynı şey gibiydi, çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım ciğerlerime çok az oksijen gidiyordu. Son sıvı oldukça etkili olmuştu, ve başımın ağrısı daha da kötü bir duruma gelmişti artık.
Aramızda dört metre kadar olan kıza şöyle bir baktım, elindeki iki silahı birleştirmeye uğraşıyordu. Belli ki aklında bir saldırı daha vardı, ama buna izin veremezdim. Güçlükle de olsa ayağa kalkacak ve kızın silahıyla yapacağı herhangi bir saldırıya karşı zaten güçlükle alıp verebildiğim nefesimi tutup, hızla ona doğru ilerleyecektim. Aradaki mesafeyi kapattıktan hemen sonra hala yerde olan kızın önce sağlam bacak bileğine basacak, daha sonra kılıcımla kızın elindeki silaha güçlü bir darbe vurup kılıcımı kızın kalbine saplayacaktım. Beklenmedik bir durumda ise saldırı durumundan savunma durumuna geçmeyi ihmal etmeyecektim.
Kızı öldürdükten sonra ise hızla Rayl'in yanına gidecek ve önce onu kilitlerden kurtaracak, sonrasında ise uyandırmaya çalışacaktım. Nefesim ne kadar yeterse artık...
Aramızda dört metre kadar olan kıza şöyle bir baktım, elindeki iki silahı birleştirmeye uğraşıyordu. Belli ki aklında bir saldırı daha vardı, ama buna izin veremezdim. Güçlükle de olsa ayağa kalkacak ve kızın silahıyla yapacağı herhangi bir saldırıya karşı zaten güçlükle alıp verebildiğim nefesimi tutup, hızla ona doğru ilerleyecektim. Aradaki mesafeyi kapattıktan hemen sonra hala yerde olan kızın önce sağlam bacak bileğine basacak, daha sonra kılıcımla kızın elindeki silaha güçlü bir darbe vurup kılıcımı kızın kalbine saplayacaktım. Beklenmedik bir durumda ise saldırı durumundan savunma durumuna geçmeyi ihmal etmeyecektim.
Kızı öldürdükten sonra ise hızla Rayl'in yanına gidecek ve önce onu kilitlerden kurtaracak, sonrasında ise uyandırmaya çalışacaktım. Nefesim ne kadar yeterse artık...
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Güçlükle de olsa ayağa kalkıyor ve nefesini tutup kıza doğru ilerliyorsun.Kızla arandaki mesayefi kapattığın sırada kız da elindeki iki silahı birbirine geçirmeyi başarıyor.Kızın bileğine bastığın an kız acı içinde çığlık atıyor ve elindeki silahı kafana doğru tutup düğmeye basıyor; fakat Ugqirha'nın düğmeye basma anı ile senin kılıcının onun silahına vurma anı aynı olduğundan silahın namlusu aşağıya doğru iniyor ve sıvı senin sol ayağına geliyor. Ardından da Ugqirha elindeki silahı düşürüyor ve savunmasız kalıyor. Sen de kılıcını rakibinin kalbine saplıyor ve rakibinin işini bitiriyorsun.
Rakibinin işini bitirmenin ardından Rayl'a doğru yöneliyorsun; fakat Rayl'a doğru ilerleyeceğin sırada sol ayak parmaklarının yandığını hissediyor ve tarifsiz bir acı duyuyorsun. Sanki derin canlı canlı yüzülüyormuşçasına bir his... Başını aşağıya indirecek olursan ayakkabının belli bir kısmının sıvı yüzünden delindiğini göreceksin. Nefes almakta inanılmaz bir güçlük çekmene, kanattığın dudağına,aşırı bir şekilde zonklayan başına ve derisi soyulmuş ayak parmaklarına rağmen Rayl'ın yanına ulaşıyorsun.
Rayl'ın göğüs kısmında üç tane tahta kilit var. Bel bölgesinde ise birbirine dolanmış pek çok zincir var.Tahta kilitleri kılıcınla parçalıyorsun. Zincirlerin çoğunu da birbirinden ayırmayı başarıyorsun; fakat bu acıya ve nefes alamamaya daha fazla dayanamadığından gözlerin kararıyor ve Rayl'ın önüne yığılıyorsun. Sonra da tamamen kendinden geçiyorsun.
Bir süre sonra kendine geliyorsun. Ağırlaşmış göz kapaklarını açacağın sırada dudağında bir sıcaklık hissediyorsun.Sıcak bir hava, önce dudaklarından ağzına, sonra da ağzından ciğerlerine geçiyor. Derken göğüslerinde bir ağırlık hissediyorsun. Ağırlık belli bir süre kalıp gidiyor, sonra tekrardan geliyor. Dudaklarındaki sıcaklığı tekrardan hissettiğin sırada gözlerini açıyorsun ve Rayl'ı görüyorsun. Rayl, nefesini hissedeceğin kadar yakınında, dudakları dudaklarında. Ayrıca ellerinden biri göğsünde. Rayl, gözlerini açtığını görünce başını biraz kaldırıyor ve yüzünü aptalca bir sırıtış kaplıyor. Daha sonra nasıl bir durumun içinde olduğunu kavramış olsa gerek, bir anda geriye doğru fırlıyor ve telaşla, kendisine geldiğinde hemen senin yanına doğru eğilip durumuna baktığını; fakat nefes almadığını, bu yüzden de sana kalp masajı uygulamaya başladığını kalp masajına rağmen kalbin atmayınca da sana suni teneffüs yapmaya karar verdiğini ve kesinlikle ama kesinlikle kötü bir amacı olmadığını anlatıyor.
Bunları anlatmasının ardından bir süre susuyor ve seni inceliyor. Daha sonrasında ise ağzı kulaklarına varacak kadar gülümsüyor ve: ''Hoşgeldin. Uzun bir süredir görüşemiyorduk.'' diyor.
Rakibinin işini bitirmenin ardından Rayl'a doğru yöneliyorsun; fakat Rayl'a doğru ilerleyeceğin sırada sol ayak parmaklarının yandığını hissediyor ve tarifsiz bir acı duyuyorsun. Sanki derin canlı canlı yüzülüyormuşçasına bir his... Başını aşağıya indirecek olursan ayakkabının belli bir kısmının sıvı yüzünden delindiğini göreceksin. Nefes almakta inanılmaz bir güçlük çekmene, kanattığın dudağına,aşırı bir şekilde zonklayan başına ve derisi soyulmuş ayak parmaklarına rağmen Rayl'ın yanına ulaşıyorsun.
Rayl'ın göğüs kısmında üç tane tahta kilit var. Bel bölgesinde ise birbirine dolanmış pek çok zincir var.Tahta kilitleri kılıcınla parçalıyorsun. Zincirlerin çoğunu da birbirinden ayırmayı başarıyorsun; fakat bu acıya ve nefes alamamaya daha fazla dayanamadığından gözlerin kararıyor ve Rayl'ın önüne yığılıyorsun. Sonra da tamamen kendinden geçiyorsun.
Bir süre sonra kendine geliyorsun. Ağırlaşmış göz kapaklarını açacağın sırada dudağında bir sıcaklık hissediyorsun.Sıcak bir hava, önce dudaklarından ağzına, sonra da ağzından ciğerlerine geçiyor. Derken göğüslerinde bir ağırlık hissediyorsun. Ağırlık belli bir süre kalıp gidiyor, sonra tekrardan geliyor. Dudaklarındaki sıcaklığı tekrardan hissettiğin sırada gözlerini açıyorsun ve Rayl'ı görüyorsun. Rayl, nefesini hissedeceğin kadar yakınında, dudakları dudaklarında. Ayrıca ellerinden biri göğsünde. Rayl, gözlerini açtığını görünce başını biraz kaldırıyor ve yüzünü aptalca bir sırıtış kaplıyor. Daha sonra nasıl bir durumun içinde olduğunu kavramış olsa gerek, bir anda geriye doğru fırlıyor ve telaşla, kendisine geldiğinde hemen senin yanına doğru eğilip durumuna baktığını; fakat nefes almadığını, bu yüzden de sana kalp masajı uygulamaya başladığını kalp masajına rağmen kalbin atmayınca da sana suni teneffüs yapmaya karar verdiğini ve kesinlikle ama kesinlikle kötü bir amacı olmadığını anlatıyor.
Bunları anlatmasının ardından bir süre susuyor ve seni inceliyor. Daha sonrasında ise ağzı kulaklarına varacak kadar gülümsüyor ve: ''Hoşgeldin. Uzun bir süredir görüşemiyorduk.'' diyor.
- Rayl:
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Başımda tepişen fillere, doğru düzgün nefes alamadığım için acıyan boğazıma, hâlen kanayan dudaklarıma rağmen ayağa kalkabilmiştim. Rakibime bu kadar büyük bir hasar verdikten sonra pes edemezdim. Rayl'ı geri almama bu kadar kısa bir süre kalmışken vazgeçmek gibi bir şeyin varlığından bile söz edemezdim. Nefesimi tuttum. Ne kadar dayanacağımı kestiremiyordum ama şuanlık en iyisi buydu. Çünkü çok az da olsa nefes alabiliyordum, bu, kızın silahiyla yapacağı bir saldırıdan tekrardan etkilenmem anlamına geliyordu. Kıza doğru ilerlemeye başladım, o da boş durmayarak iki elinde tuttuğu iki silah parçasını birleştirdi. O silah da hedeflerimin arasında olacaktı, bana zarar vermeden önce, kızın birleştirdiği şeyi kendimden uzaklaştırmalıydım.
Kıza doğru ilerlerken birçok şey geçti aklımdan. "Her şeyini kaybedeceksin." Demişti Uiola, doğru, bu bir gün elbet gerçekleşecekti. Bu sözün doğruluğundan kaçamazdım, kaderim olan şeyden kaçamazdım. Herkes bir gün gider Uiola, çok haklısın. Kurulan her bağ bir gün bozulur. Bu hayatta kalıcı, sahici hiçbir şey yoktur ki. Ama ben... Bu takıntılar yerine şuanda sahip olduğum şeylerin değerini bilmeye karar verdim. Geçmişte olanlar için üzgünüm. Kaybettiğim her şey için, herkes için üzgünüm. Sevdiğim herkesi bir gün kaybedeceğim doğru. Kılıcımın laneti olmasa bile bir gün bunun gerçekleşeceğini biliyorum. Ama bu durum, şuan sevdiğim insanı kaybetmemek için savaşmama engel olamaz! Hayatımdan silineceği güne kadar onu koruyacağım.
Kendisine doğru yaklaştığım kız, ayak bileğine basmamla beraber acı dolu bir çığlık attı ve elinde tuttuğu silahın düğmesine bastı. Bu hamleyi bekliyordum, belki de bu yüzden eş zamanlı olarak elinde tuttuğu silaha kılıcımla vurmuştum. Saldırılarımız aynı anda gerçekleştiğinden dolayı kızın muhtemelen yüzümü hedef alarak fışkırttığı sıvı ayağıma gelmişti. Saldırısının hemen ardından düşen silahıyla beraber savunmasız kalan kız, kalbine sapladığım kılıcımla son nefesini vermişti şimdi. Sonunda birbirimizi öldürmek için başladığımız bu dövüş bitmişti. Ben de pek iyi durumda sayılmazdım, hala nefes almıyordum ve artık daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Yine de çok az kalmıştı, işin zor kısmını başarıyla bitirmiştim, şimdi... Onu özgür bırakmak kalmıştı geriye.
Kılıcımı Ugqirha'nın göğsünden çıkarıp Rayl'a yöneldiğim sırada birden çok keskin bir acı hissettim. Nefes alamamakla alakasız bir şeydi bu. Birkaç saniye önce ayağıma dökülen sıvı, canımı çok yakıyordu. Resmen derim yüzülüyordu. Ayağıma baktığımda sıvının ayakkabımın bir kısmını erittiğini, ayak parmaklarımdaki deriye de zarar vermiş olduğunu gördüm. Kuvvetli bir asit olmalıydı bu... Ama şuan bunu sorgulayacak durumda değildim. Kalan tüm enerjimi Rayl'e ulaşmak için harcıyordum. Gösterdiğim çabanın ardından sonunda metal yatağın yanına, Rayl'e ulaştım. Yüzüne kısa süreli olarak baktıktan sonra hemen göğüs kısmına iliştirilmiş olan tahta kilitleri kılıcımla parçalayarak açtım. Çok az kaldı. Rayl... Etraf kararmaya başlıyor, ama çok az kaldı. Şimdi belindeki zincirleri de çözeceğim... Ah, keşke şuan derin bir nefes alabilseydim. Zincirleri tamamen çözmeme çok az kalmıştı ki, ortalık zifiri karanlığa büründü.
Hala karanlık. Ama, daha iyi mi hissediyorum sanki? Dudaklarımdaki sıcaklık hala durmamış olan kanım yüzünden sanırım. Göğsümde bir ağırlık var, ne oluyor acaba? Hey, yine aynı sıcaklık. Lanet gözkapaklarımın üzerine fil mi oturdu da ne olduğunu göremiyorum acaba?! Dudağım mı koptu acaba? Bu sıcaklık neden?
Kısa süreli olarak bilinç varlığı-yokluğu arasında gidip geldiğim sorgulayıcı saniyelerden sonra, sonunda gözlerimi açabildim. Tam karşımda, bir çift masmavi göz duruyordu. Bu gözler... Bu gözleri tanıyorum. Bu nefesi de tanıyorum. Bu hissi tanıyorum Rayl. Sonunda uyandın. Gözlerimi açmamla beraber aptalca bir sırıtışla biraz geri çekildi. Bir eli, tam göğsümde duruyordu. O an Rayl'ı gördüğüme o kadar mutlu olmuştum ki, ne utanmaya, ne de tepki vermeye harcayacak hissim yoktu. (Kesinlikle daha sonra hesabını sormalıyım.) Benim yüzümde de aptalca bir gülümseme vardı şimdi. Karşımda telaşla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kendine geldiğinde nefes almıyormuşum, suni teneffüs ve kalp masajı yapmış, kötü bir amacı yokmuş. Telaşla yaptığı konuşmanın ardından yüzümde bir gülümseme ile izledim onu. O da bir süre sustu, öylece bana baktı. Hala yerde yatıyordum, o sırada en içten şekilde gülümseyerek, "Hoşgeldin, uzun bir süredir görüşmüyorduk." Dedi.
Doğrulacak ve hızlıca Rayl'e sarılacaktım. "Beni bir daha yalnız bırakma." Dedikten sonra bir süre öyle duracaktım. Hemen sonra bir anda her şeyin aklıma gelmesiyle, "Rayl! Kalk! Olamaz! Phantom! Anna! Hey! Gitmemiz gerek!" Diyecektim ve kılıcımı alıp, yerde yatan kıza son kez baktıktan sonra Rayl'ın elini tutup Uiola ile birlikte geldiğimiz yola geri dönecektim. Yol boyunca hızlıca ilerleyecek ve ona durumu şöyle özetleyecektim; "Daha sonra her şeyi anlatacağım. Seni kurtarmama yardım edecek bazı insanlarla tanıştım, ama daha sonra ekstra durumlar yaşandı. Bu adayı özgürlüğüne kavuşturacağız. Geriye son bir düşman kaldı. Onunla dövüşmemiz gerekiyor Rayl." Bu sözleri dedikten hemen sonra, "Mavi bir arıya dönüşebilen siyah saçlı kadın, bazuka taşıyan hizmetçi, çatal bıçakla dövüşen papyonlu rahip, turuncu saçlı çocuk, boynuzlu siyah saçlı ve sopalı şeytan kız, gözlüklü kahya ve mavi saçlı, kılıçlı küçük kız bizim dostlarımız. Üç kollu garip adamlar, ismi Phantom olan kişi ise düşmanlarımız. Phantom hakkında benim de tam bilgim yok, ama her şeyimizle ona saldıracağız. O bu adaya karanlığı getiren kişi." Son olarak, "Ha bu arada kılıcım lanetliymiş." Diyecek ve sırıtacaktım. Anna'ların girdiği yoldan girip onların yanına ulaşmalıydık.
Kıza doğru ilerlerken birçok şey geçti aklımdan. "Her şeyini kaybedeceksin." Demişti Uiola, doğru, bu bir gün elbet gerçekleşecekti. Bu sözün doğruluğundan kaçamazdım, kaderim olan şeyden kaçamazdım. Herkes bir gün gider Uiola, çok haklısın. Kurulan her bağ bir gün bozulur. Bu hayatta kalıcı, sahici hiçbir şey yoktur ki. Ama ben... Bu takıntılar yerine şuanda sahip olduğum şeylerin değerini bilmeye karar verdim. Geçmişte olanlar için üzgünüm. Kaybettiğim her şey için, herkes için üzgünüm. Sevdiğim herkesi bir gün kaybedeceğim doğru. Kılıcımın laneti olmasa bile bir gün bunun gerçekleşeceğini biliyorum. Ama bu durum, şuan sevdiğim insanı kaybetmemek için savaşmama engel olamaz! Hayatımdan silineceği güne kadar onu koruyacağım.
Kendisine doğru yaklaştığım kız, ayak bileğine basmamla beraber acı dolu bir çığlık attı ve elinde tuttuğu silahın düğmesine bastı. Bu hamleyi bekliyordum, belki de bu yüzden eş zamanlı olarak elinde tuttuğu silaha kılıcımla vurmuştum. Saldırılarımız aynı anda gerçekleştiğinden dolayı kızın muhtemelen yüzümü hedef alarak fışkırttığı sıvı ayağıma gelmişti. Saldırısının hemen ardından düşen silahıyla beraber savunmasız kalan kız, kalbine sapladığım kılıcımla son nefesini vermişti şimdi. Sonunda birbirimizi öldürmek için başladığımız bu dövüş bitmişti. Ben de pek iyi durumda sayılmazdım, hala nefes almıyordum ve artık daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Yine de çok az kalmıştı, işin zor kısmını başarıyla bitirmiştim, şimdi... Onu özgür bırakmak kalmıştı geriye.
Kılıcımı Ugqirha'nın göğsünden çıkarıp Rayl'a yöneldiğim sırada birden çok keskin bir acı hissettim. Nefes alamamakla alakasız bir şeydi bu. Birkaç saniye önce ayağıma dökülen sıvı, canımı çok yakıyordu. Resmen derim yüzülüyordu. Ayağıma baktığımda sıvının ayakkabımın bir kısmını erittiğini, ayak parmaklarımdaki deriye de zarar vermiş olduğunu gördüm. Kuvvetli bir asit olmalıydı bu... Ama şuan bunu sorgulayacak durumda değildim. Kalan tüm enerjimi Rayl'e ulaşmak için harcıyordum. Gösterdiğim çabanın ardından sonunda metal yatağın yanına, Rayl'e ulaştım. Yüzüne kısa süreli olarak baktıktan sonra hemen göğüs kısmına iliştirilmiş olan tahta kilitleri kılıcımla parçalayarak açtım. Çok az kaldı. Rayl... Etraf kararmaya başlıyor, ama çok az kaldı. Şimdi belindeki zincirleri de çözeceğim... Ah, keşke şuan derin bir nefes alabilseydim. Zincirleri tamamen çözmeme çok az kalmıştı ki, ortalık zifiri karanlığa büründü.
Hala karanlık. Ama, daha iyi mi hissediyorum sanki? Dudaklarımdaki sıcaklık hala durmamış olan kanım yüzünden sanırım. Göğsümde bir ağırlık var, ne oluyor acaba? Hey, yine aynı sıcaklık. Lanet gözkapaklarımın üzerine fil mi oturdu da ne olduğunu göremiyorum acaba?! Dudağım mı koptu acaba? Bu sıcaklık neden?
Kısa süreli olarak bilinç varlığı-yokluğu arasında gidip geldiğim sorgulayıcı saniyelerden sonra, sonunda gözlerimi açabildim. Tam karşımda, bir çift masmavi göz duruyordu. Bu gözler... Bu gözleri tanıyorum. Bu nefesi de tanıyorum. Bu hissi tanıyorum Rayl. Sonunda uyandın. Gözlerimi açmamla beraber aptalca bir sırıtışla biraz geri çekildi. Bir eli, tam göğsümde duruyordu. O an Rayl'ı gördüğüme o kadar mutlu olmuştum ki, ne utanmaya, ne de tepki vermeye harcayacak hissim yoktu. (Kesinlikle daha sonra hesabını sormalıyım.) Benim yüzümde de aptalca bir gülümseme vardı şimdi. Karşımda telaşla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kendine geldiğinde nefes almıyormuşum, suni teneffüs ve kalp masajı yapmış, kötü bir amacı yokmuş. Telaşla yaptığı konuşmanın ardından yüzümde bir gülümseme ile izledim onu. O da bir süre sustu, öylece bana baktı. Hala yerde yatıyordum, o sırada en içten şekilde gülümseyerek, "Hoşgeldin, uzun bir süredir görüşmüyorduk." Dedi.
Doğrulacak ve hızlıca Rayl'e sarılacaktım. "Beni bir daha yalnız bırakma." Dedikten sonra bir süre öyle duracaktım. Hemen sonra bir anda her şeyin aklıma gelmesiyle, "Rayl! Kalk! Olamaz! Phantom! Anna! Hey! Gitmemiz gerek!" Diyecektim ve kılıcımı alıp, yerde yatan kıza son kez baktıktan sonra Rayl'ın elini tutup Uiola ile birlikte geldiğimiz yola geri dönecektim. Yol boyunca hızlıca ilerleyecek ve ona durumu şöyle özetleyecektim; "Daha sonra her şeyi anlatacağım. Seni kurtarmama yardım edecek bazı insanlarla tanıştım, ama daha sonra ekstra durumlar yaşandı. Bu adayı özgürlüğüne kavuşturacağız. Geriye son bir düşman kaldı. Onunla dövüşmemiz gerekiyor Rayl." Bu sözleri dedikten hemen sonra, "Mavi bir arıya dönüşebilen siyah saçlı kadın, bazuka taşıyan hizmetçi, çatal bıçakla dövüşen papyonlu rahip, turuncu saçlı çocuk, boynuzlu siyah saçlı ve sopalı şeytan kız, gözlüklü kahya ve mavi saçlı, kılıçlı küçük kız bizim dostlarımız. Üç kollu garip adamlar, ismi Phantom olan kişi ise düşmanlarımız. Phantom hakkında benim de tam bilgim yok, ama her şeyimizle ona saldıracağız. O bu adaya karanlığı getiren kişi." Son olarak, "Ha bu arada kılıcım lanetliymiş." Diyecek ve sırıtacaktım. Anna'ların girdiği yoldan girip onların yanına ulaşmalıydık.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Out: Okurken dinlemeni tavsiye ederim.
Rayl'a sarılıp ona, seni bir daha asla yalnız bırakmamasını söylemenin ardından, Rayl sana daha da sıkı sarılıyor ve elini saçlarının arasında gezdiriyor. Bu sırada aklına Anna'lar geliyor ve Rayl'ın elinden tutup hızlıca Uiola ile birlikte geldiğiniz yola doğru hareket ediyorsun. İçeri ilk girdiğiniz yere varana kadar Rayl'a durumu hızlıca özetliyorsun. Rayl, senin bu kadar hızlı konuşmana gülüyor ve: ''Söylediklerinden neredeyse hiçbir şey anlamadım; fakat eğer bahsettiğin bu garip gruba yardım etmek istiyorsan bende seninle birlikte onlara yardım edeceğim. Ayrıca... neden bilmiyorum; fakat şu an enerji ile dolup taştığımı hissediyorum.Kısaca bir sorun yok. Varsa da yakında çözeriz.'' Diyor.
Bu konuşmanın ardından, cam bölmenin sağ tarafındaki koridordan yolunuza devam ediyorsunuz. Bir süre sonra karşınıza, tıpkı sol taraftaki koridorda olduğu gibi metal kapılar çıkıyor. Bu metal kapıların ardından da çocuk sesleri geliyor. Daha önce de yaptığın gibi, sesleri şimdilik boşverip ilerlemeye devam ediyorsun. En sonunda karşınıza, yine soldaki yolun sonunda gördüğün gibi bir kapı çıkıyor. Tahtadan olan bu büyük kapının üzeri çiziklerle dolu ve kapı ardına kadar açık. Hızlıca koşmaya devam ediyor ve kapıdan içeri giriyorsunuz.
İçeri girdiğinde karşılaştığın manzara, aklına Uiola'nın sözlerini getiriyor.
''Senin kılıcın olan ağlayan kılıç ise sahibinin göz yaşlarından beslenir.''
Gedoumaru, odanın sol tarafındaki uzun, beyaz renkli duvara sırtını dayamış durumda.Üzeri kan içinde ve sopasının ucu kırılmış. Başı yere eğilmiş olan Gedoumaru, hareket etmiyor.
''Sen ne kadar çok acı yaşarsan o da o kadar sivrilir.''
Odanın sol alt tarafında Mey-Rin ve Lulu var. Mey-Rin'e baktığında, Mey-rin'in sol kolunun koptuğunu ve yerde hareketsiz bir şekilde yattığını görüyorsun. Lulu ise onun başına çömelmiş ağlıyor.
''Eğer o kılıcı kullanmaya devam edersen sevdiğin her şeyi kaybedeceksin.''
Alfred odanın sağ duvarını kaplayan, şehrin çeşitli yerlerini gösteren ekranların altında hareketsiz bir şekilde yatıyor. Sırtı sana dönük olduğundan aldığı hasarları göremiyorsun. Sebastian ise odanın orta yerinde.Emekleme pozisyonunda kan kusuyor.
''.Lanet, korumak isteyeceğin hiçbir şey kalmayana kadar sürecek.''
Anna Sebastian'ın hemen sağında. Anna'ya baktığında yaralandığını göremiyorsun; fakat yine de dizlerinin üzerine çökmüş olan Anna, ağlayarak: ''Dur Lütfen.'' diye bağırıyor.
Anna'nın baktığı yere baktığında, uzun beyaz saçlara sahip yaşlı bir adam görüyorsun. Yaşlı adam, yaşına kıyasla oldukça iri gözüküyor. Üzerindeki gri renkli geleneksel kıyafeti beline kadar indirmiş ve sağ elinde kocaman, siyah renkli bir şemsiye tutuyor. Sol eliyle Uiola'nın kafasını kavramış durumda. Sizin içeri girdiğinizi fark eden yaşlı adam, sağ elinde tuttuğu şemsiyenin sivri sapını, Uiola'nın boğazına saplıyor.
''Bir gün gelecek, Phantom bana tamamen güvenecek ve yukarıda uzun süre kalmama izin verecek. O zaman hayatım daha da güzelleşecek. Ta ki öleceğim ana kadar. Elimdeki kılıcı kullananlar, tarih boyunca çok kötü bir şekilde ölmüşler.’’
- Spoiler:
Rayl'a sarılıp ona, seni bir daha asla yalnız bırakmamasını söylemenin ardından, Rayl sana daha da sıkı sarılıyor ve elini saçlarının arasında gezdiriyor. Bu sırada aklına Anna'lar geliyor ve Rayl'ın elinden tutup hızlıca Uiola ile birlikte geldiğiniz yola doğru hareket ediyorsun. İçeri ilk girdiğiniz yere varana kadar Rayl'a durumu hızlıca özetliyorsun. Rayl, senin bu kadar hızlı konuşmana gülüyor ve: ''Söylediklerinden neredeyse hiçbir şey anlamadım; fakat eğer bahsettiğin bu garip gruba yardım etmek istiyorsan bende seninle birlikte onlara yardım edeceğim. Ayrıca... neden bilmiyorum; fakat şu an enerji ile dolup taştığımı hissediyorum.Kısaca bir sorun yok. Varsa da yakında çözeriz.'' Diyor.
Bu konuşmanın ardından, cam bölmenin sağ tarafındaki koridordan yolunuza devam ediyorsunuz. Bir süre sonra karşınıza, tıpkı sol taraftaki koridorda olduğu gibi metal kapılar çıkıyor. Bu metal kapıların ardından da çocuk sesleri geliyor. Daha önce de yaptığın gibi, sesleri şimdilik boşverip ilerlemeye devam ediyorsun. En sonunda karşınıza, yine soldaki yolun sonunda gördüğün gibi bir kapı çıkıyor. Tahtadan olan bu büyük kapının üzeri çiziklerle dolu ve kapı ardına kadar açık. Hızlıca koşmaya devam ediyor ve kapıdan içeri giriyorsunuz.
İçeri girdiğinde karşılaştığın manzara, aklına Uiola'nın sözlerini getiriyor.
''Senin kılıcın olan ağlayan kılıç ise sahibinin göz yaşlarından beslenir.''
Gedoumaru, odanın sol tarafındaki uzun, beyaz renkli duvara sırtını dayamış durumda.Üzeri kan içinde ve sopasının ucu kırılmış. Başı yere eğilmiş olan Gedoumaru, hareket etmiyor.
''Sen ne kadar çok acı yaşarsan o da o kadar sivrilir.''
Odanın sol alt tarafında Mey-Rin ve Lulu var. Mey-Rin'e baktığında, Mey-rin'in sol kolunun koptuğunu ve yerde hareketsiz bir şekilde yattığını görüyorsun. Lulu ise onun başına çömelmiş ağlıyor.
''Eğer o kılıcı kullanmaya devam edersen sevdiğin her şeyi kaybedeceksin.''
Alfred odanın sağ duvarını kaplayan, şehrin çeşitli yerlerini gösteren ekranların altında hareketsiz bir şekilde yatıyor. Sırtı sana dönük olduğundan aldığı hasarları göremiyorsun. Sebastian ise odanın orta yerinde.Emekleme pozisyonunda kan kusuyor.
''.Lanet, korumak isteyeceğin hiçbir şey kalmayana kadar sürecek.''
Anna Sebastian'ın hemen sağında. Anna'ya baktığında yaralandığını göremiyorsun; fakat yine de dizlerinin üzerine çökmüş olan Anna, ağlayarak: ''Dur Lütfen.'' diye bağırıyor.
Anna'nın baktığı yere baktığında, uzun beyaz saçlara sahip yaşlı bir adam görüyorsun. Yaşlı adam, yaşına kıyasla oldukça iri gözüküyor. Üzerindeki gri renkli geleneksel kıyafeti beline kadar indirmiş ve sağ elinde kocaman, siyah renkli bir şemsiye tutuyor. Sol eliyle Uiola'nın kafasını kavramış durumda. Sizin içeri girdiğinizi fark eden yaşlı adam, sağ elinde tuttuğu şemsiyenin sivri sapını, Uiola'nın boğazına saplıyor.
''Bir gün gelecek, Phantom bana tamamen güvenecek ve yukarıda uzun süre kalmama izin verecek. O zaman hayatım daha da güzelleşecek. Ta ki öleceğim ana kadar. Elimdeki kılıcı kullananlar, tarih boyunca çok kötü bir şekilde ölmüşler.’’
- Phantom:
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
- Spoiler:
Rayl'a sarılıp bir süre öyle durdum. Onu gerçekten özlemişim... Derken birden aklıma geldi. Ben ne zamandır baygındım, ne kadar süre geçmişti ki?! Anna'ların yanına gitmeliydik. Phantom ile savaşıyor olmalılardı, onlara yardıma gitmeliydik. Rayl'ın elini tuttum ve yol boyunca her şeyi hızlıca özetledim. Hepsinin görünümünden bahsedip dostlarımızı tanıttıktan sonra ismi Phantom olan herife saldıracağımızı da ekledim. Rayl pek de yavaş sayılmayan konuşmamdan sonra gülümsedi ve dövüşeceğini söyledi. Nedense çok enerji dolu hissediyormuş. Bunu öğrenince mutlu oldum ve ona gülümsedim. Konuşmamızın ardından, kısa süre sonraki ortaki cam bölmenin bulunduğu açıklığa ulaştık ve Anna'ların yürüdüğü koridora girdik. Koridorda ilerlediğimiz sırada yine metal kapılarla karşılaştık. Aynı şekilde bu kapıların ardından da çocuk sesleri duyuluyordu. Daha önce olduğu gibi, şuan da bunu umursayacak vaktim yoktu. Hızla Anna'ları bulmalıydık. Bir süre hızla ilerledikten sonra karşımıza diğer koridorun sonundaki gibi kahverengi bir kapı çıktı. Ardına kadar açık olan bu kapıyı görünce adımlarımı hızlandırdım. Anna ve diğerleri burada olmalıydı. Sonunda geldim, Anna! Rayl ile birlikte, koşarak kapıdan içeri girdik.
Birden Rayl'ı tutan elim yavaşça kaydı. Dolmaya başlayan gözlerim ve göğsümdeki rahatsız edici his. Gedo-san, neden öyle hareketsiz duruyorsun? Neden hareket etmiyorsun? Mey-Rin... Koluna ne oldu, Mey-Rin, bu nasıl oldu? Mey-Rin, neden yerde öylece duruyorsun? Lulu, neden ağlıyorsun? Hey... Lulu... Göğsümde bir his var, biraz önce nefes alamadığım zamanlardan daha farklı. Sanki biri, kalbime iğneler batırıyor gibi. Boğazıma sarılmış eller var sanki. Alfred-san, Sebastian'la uğraşmak yerine neden tepki vermeden yatıyorsun? Alfred-san, bak, bu Rayl. Sizin... İçin... Geldik... Sebastian, yüzündeki acı dolu ifade de ne? Gedo-san'ın senle dalga geçmesini mi istiyorsun yoksa? Anna, neden ağlıyorsun? Ağlama! Anna, burada ne oldu? Anna... Özür dilerim. Sana ağlamamanı söylemiştim ama, yanaklarımdan süzülen gözyaşlarıma engel olamıyorum.
- Spoiler:
Bu adam kim? Phantom olmalı, değil mi? Uiola neden o adamın elleri arasında duruyor? Hey, Uiola, hayır! Kılıcının kaderi seni etkilemeyecek, hayır... Sakın korkma. Birlikte güneşi göreb.... Ona doğru elimi uzattığım sırada, Uiola'yı elinde tutan adam, diğer elindeki şemsiyenin sivri ucunu kızın boğazına sapladı.
- Spoiler:
Tüm vücudum titriyordu, ağlamayı kesemiyordum. Yutkunamıyordum. Bu... Benim... Kaderim miydi? Uiola... Birlikte güneşi görebileceğimizi de umut etmiş miydin? Uiola, özür dilerim. Sözümü tutamadığım için, seni bu kadere benimle birlikte sürüklediğim için özür dilerim. Artık bağırarak ağlamaya başlamıştım, kendimi tutamıyordum. Titreyen ve kalınlaşan sesimle tüm gücümle bağıracaktım; "BUNU NASIL YAPARSIN?!!"
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Phantom'a bağırmanın ardından, Phantom sana bakarak kahkaha atmaya başlıyor. Bu sırada bir Den Den Mushi sesi duyuyorsunuz. Ses Phantom'un üzerinden geliyor. Cebindeki Den Den Mushi'yi çıkaran Phantom, Den Den Mushi'yi açıyor ve karşısındaki kişi ile konuşmaya başlıyor. Konuştuğu kişinin sesini duyamasan da, sesi bağırıyormuşcasına gür çıkan Phantom'un söylediklerinin çoğunu duyabiliyorsun:
''Oi, kaptan sen misin? Evet. Evet. Evet onlarla uğraşıyorum. Ne? Ahahaha merak etme! Yaşlandıysak da henüz o kadar ölmedik. Birazdan işim biter.Kapatıyorum şimdi.
Ne? Çocuklar mı? Hepsi öldü. Birini de ben öldürdüm hatta. Sinirimi bozunca boğazını deldim. Ahaha! Merak etme. Elimizde çocuk olduğu sürece gizlice deneylere devam edebilir ve yeni veriler elde edebiliriz... Doktor Silva ismi kirlenmeyecektir.''
Anna, Phantom'un konuşmasının sonunu beklemeden yerinden fırlıyor ve arıya dönüşüyor. Hızla Phantom'un üzerine doğru uçup, daha önce cam bölmeye yaptığı saldırıya benzer bir saldırı yapıp, iğnesi ile Phantom'un göğsüne doğru dikey bir saplama hamlesi yapmayı deniyor.
Phantom ise bu saldırıya, şemsiyesini Anna'ya doğru hızlıca savurarak karşılık veriyor. Şemsiye ile iğne çarpışıyor; fakat Anna'nın iğnesi şemsiyeye hasar veremiyor ve Anna, yediği bu darbeden dolayı yirmi metre kadar sürüklenip ayaklarınızın dibinde duruyor.
Son durum: Sebastian ile aranızda beş metre, Phantom ile aranızda yirmi metre var. Anna hemen dibinizde. Savaşabilecek durumda.
''Oi, kaptan sen misin? Evet. Evet. Evet onlarla uğraşıyorum. Ne? Ahahaha merak etme! Yaşlandıysak da henüz o kadar ölmedik. Birazdan işim biter.Kapatıyorum şimdi.
Ne? Çocuklar mı? Hepsi öldü. Birini de ben öldürdüm hatta. Sinirimi bozunca boğazını deldim. Ahaha! Merak etme. Elimizde çocuk olduğu sürece gizlice deneylere devam edebilir ve yeni veriler elde edebiliriz... Doktor Silva ismi kirlenmeyecektir.''
Anna, Phantom'un konuşmasının sonunu beklemeden yerinden fırlıyor ve arıya dönüşüyor. Hızla Phantom'un üzerine doğru uçup, daha önce cam bölmeye yaptığı saldırıya benzer bir saldırı yapıp, iğnesi ile Phantom'un göğsüne doğru dikey bir saplama hamlesi yapmayı deniyor.
Phantom ise bu saldırıya, şemsiyesini Anna'ya doğru hızlıca savurarak karşılık veriyor. Şemsiye ile iğne çarpışıyor; fakat Anna'nın iğnesi şemsiyeye hasar veremiyor ve Anna, yediği bu darbeden dolayı yirmi metre kadar sürüklenip ayaklarınızın dibinde duruyor.
Son durum: Sebastian ile aranızda beş metre, Phantom ile aranızda yirmi metre var. Anna hemen dibinizde. Savaşabilecek durumda.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Kendimi tutamayıp bağırarak verdiğim tepkiye, karşımdaki adam kahkaha atarak cevap vermişti. Öfkemden yerimde duramıyordum artık. Nefes alışverişim dengesizleşmiş, kalp atışlarım hızlanmıştı. Nefret dolu bir ifadeyle, Den Den Mushi ile konuşmaya başlayan adama bakıyordum. Karşısındaki kaptan diye hitap ettiği kişiye çocukların öldüğünden, hatta birini bizzat kendi öldürdüğünden keyifli keyifli bahsediyordu. Sinirini bozmuş, o da boğazını delmiş. Bu sözleri duyduktan sonra öfkeyle Uiola'ya dönen bakışlarım birden yumuşadı, geriye hüzün kaldı sadece. Adam Silva diye birinden bahsettiği sırada Anna, arı haline geçip bir saldırı denedi. İğnesiyle bir saplama deneyeceği sırada adam şemsiyesiyle onu karşıladı. Anna ayaklarımızın önüne kadar sürüklendi. Öfkeme hâkim olmak zorundaydım. Yaptığı şeylerden sonra, sonucu her ne olursa olsun bu adama karşı her şeyimle dövüşmek zorundaydım. Acılar içinde öldüğünü görmeden ölmek istemiyorum. Olur da ölmezsem, seni Uiola'yı öldürdüğün gibi öldüreceğim. Günahsız çocukların hayatını mahvetmenin, arkadaşlarıma zarar vermenin hesabını vermek zorundasın.
İçimdeki hüzünle karışık öfke, yerini şiddetli bir öldürme isteğine bırakmıştı. Kılıcımı kabından çıkaracak ve Anna ile Rayl'a dönüp ciddi bir ifadeyle, "Ne yapacağımız konusunda bir fikriniz var mı? Üç farklı yerden mi saldıracağız? Anna, kimler dövüşebilir?" Diyecektim.
İçimdeki hüzünle karışık öfke, yerini şiddetli bir öldürme isteğine bırakmıştı. Kılıcımı kabından çıkaracak ve Anna ile Rayl'a dönüp ciddi bir ifadeyle, "Ne yapacağımız konusunda bir fikriniz var mı? Üç farklı yerden mi saldıracağız? Anna, kimler dövüşebilir?" Diyecektim.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
8 sayfadaki 14 sayfası • 1 ... 5 ... 7, 8, 9 ... 14
Similar topics
» Kiyora Victoria
» Parlak zamanlar [Kiyora&Wiksax]
» [Envanter] Kiyora Victoria
» Pulau Menakutkan [Kiyora Victoria]
» Kızıl Kafalar (Rayl - Kiyora)
» Parlak zamanlar [Kiyora&Wiksax]
» [Envanter] Kiyora Victoria
» Pulau Menakutkan [Kiyora Victoria]
» Kızıl Kafalar (Rayl - Kiyora)
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
8 sayfadaki 14 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz