Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
10 sayfadaki 14 sayfası
10 sayfadaki 14 sayfası • 1 ... 6 ... 9, 10, 11, 12, 13, 14
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Hızlı adımlarla ilerliyor ve kılıcını alıp Rayl'ın yanına varıyorsun. Rayl, anlattığın planı başı ile onaylıyor ve ayağa kalkıp Anna'nın yanına doğru ilerlemeye başlıyorsunuz; fakat Anna size bağırarak:''Durun!'' diyor. ''Orada bekleyin!''
Anna, size bunları söyledikten sonra Lulu'ya dönüyor ve: ''Muhtemelen şu an ablandan nefret ediyorsundur.'' diyor. Kolu kopmuş, kanlar içinde yerde yatmakta olan Mey-Rin'in yanında oturan Lulu, Anna'nın bu sözlerine cevap vermiyor. Anna yine de konuşmaya devam ediyor. Elbisesinin içinden bir Den Den Mushi çıkaran Anna, Den Den Mushi'yi Lulu'ya fırlatıyor ve: Tanaka-sama'yı ara.Buraya gelsin. Birazdan işimiz bitecek.'' diyor. Lulu yine Anna'ya cevap vermiyor. Bu sırada Phantom Anna'nın üzerine doğru koşmaya başlıyor.
Anna, Phantom yanına varmadan önce size dönüyor ve gülümseyerek : ''Aslında bunu sadece Gurch üzerinde kullanmayı düşünüyordum. Çünkü bunu kullanınca ne olacağını bilmiyorum. Kiyora-chan, bana bir şey olursa tayfam ve kardeşim Lucifer Lukas sana emanet.'' diyor. Anna'nın bunları söylemesinin ardından, odaya girdiğiniz andan beri kıpırdamayan Lulu hışımla arkasına doğru dönüyor ve: ''Hey, onu denemeyeceksin değil mi?Abla,lütfen dur! diye bağırarak Anna'nın üzerine doğru koşmaya başlıyor; fakat bu sırada Phantom Anna ile arasındaki mesafeyi kapatıyor ve Anna da hybrid moduna geçip havalanıyor.
Havalanan Anna, Uiola'nın kılıcını Phantom'a doğru fırlatıyor; fakat şemsiyesini açan Phantom, bu saldırıdan rahatlıkla kurtuluyor. Phantom'un şemsiyesini açmasının hemen adından Anna'nın iğnesinin içine çekildiğini fark ediyorsun. Anna'nın iğnesi tamamen içeri giriyor ve arının kıç kısmı oldukça hızlı bir şekilde titremeye başlıyor. Derken arının içeri geçen iğnesi bir anda, oldukça hızlı bir şekilde fırlıyor. Şemsiyesi açık olduğundan iğnenin geldiğini göremeyen Phantom bu saldırıyı savuşturamıyor ve iğne önce şemsiyeyi deliyor, sonra da Phantom'un göğsünün biraz aşağısına saplanıp Phantom'u yaklaşık 5 metre geriye uçuruyor. Phantom, sırt üstü bir şekilde yere düşüyor. Anna ise havadayken insan haline dönüşüyor ve beş metre yükseklikten kafa üstü yere çakılıyor.
Son Durum: Phantom henüz yerden kalkamasa da hareket ettiğini görebiliyorsun. Anna ise,an itibariyle hareket etmiyor.Phantom 10 metre kadar kuzeydoğunuzda.
Anna, size bunları söyledikten sonra Lulu'ya dönüyor ve: ''Muhtemelen şu an ablandan nefret ediyorsundur.'' diyor. Kolu kopmuş, kanlar içinde yerde yatmakta olan Mey-Rin'in yanında oturan Lulu, Anna'nın bu sözlerine cevap vermiyor. Anna yine de konuşmaya devam ediyor. Elbisesinin içinden bir Den Den Mushi çıkaran Anna, Den Den Mushi'yi Lulu'ya fırlatıyor ve: Tanaka-sama'yı ara.Buraya gelsin. Birazdan işimiz bitecek.'' diyor. Lulu yine Anna'ya cevap vermiyor. Bu sırada Phantom Anna'nın üzerine doğru koşmaya başlıyor.
Anna, Phantom yanına varmadan önce size dönüyor ve gülümseyerek : ''Aslında bunu sadece Gurch üzerinde kullanmayı düşünüyordum. Çünkü bunu kullanınca ne olacağını bilmiyorum. Kiyora-chan, bana bir şey olursa tayfam ve kardeşim Lucifer Lukas sana emanet.'' diyor. Anna'nın bunları söylemesinin ardından, odaya girdiğiniz andan beri kıpırdamayan Lulu hışımla arkasına doğru dönüyor ve: ''Hey, onu denemeyeceksin değil mi?Abla,lütfen dur! diye bağırarak Anna'nın üzerine doğru koşmaya başlıyor; fakat bu sırada Phantom Anna ile arasındaki mesafeyi kapatıyor ve Anna da hybrid moduna geçip havalanıyor.
Havalanan Anna, Uiola'nın kılıcını Phantom'a doğru fırlatıyor; fakat şemsiyesini açan Phantom, bu saldırıdan rahatlıkla kurtuluyor. Phantom'un şemsiyesini açmasının hemen adından Anna'nın iğnesinin içine çekildiğini fark ediyorsun. Anna'nın iğnesi tamamen içeri giriyor ve arının kıç kısmı oldukça hızlı bir şekilde titremeye başlıyor. Derken arının içeri geçen iğnesi bir anda, oldukça hızlı bir şekilde fırlıyor. Şemsiyesi açık olduğundan iğnenin geldiğini göremeyen Phantom bu saldırıyı savuşturamıyor ve iğne önce şemsiyeyi deliyor, sonra da Phantom'un göğsünün biraz aşağısına saplanıp Phantom'u yaklaşık 5 metre geriye uçuruyor. Phantom, sırt üstü bir şekilde yere düşüyor. Anna ise havadayken insan haline dönüşüyor ve beş metre yükseklikten kafa üstü yere çakılıyor.
Son Durum: Phantom henüz yerden kalkamasa da hareket ettiğini görebiliyorsun. Anna ise,an itibariyle hareket etmiyor.Phantom 10 metre kadar kuzeydoğunuzda.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
- Spoiler:
Kılıcımı alıp Rayl'ın yanına ulaşıp aklımdaki planı ona anlattım. Onay aldıktan sonra, Anna'nın yanına doğru yürümeye başladık. O sırada Anna bize bakıp bağırdı ve olduğumuz yerde kalmamızı söyledi. Anna'yı dinleyerek yürümeyi kestik, eş zamanlı olarak Anna, Lulu'ya dönüp konuşmaya başladı; "Muhtemelen şu an ablandan nefret ediyorsundur.'' Odaya girdiğimiz andan beri hareketsiz yatan Mey-Rin'in başındaki Lulu, bu cümle üzerine susmaya devam etti. Yine de konuşmaya devam eden Anna, üzerinden bir Den Den Mushi çıkarıp Lulu'ya doğru fırlattı. Tanaka-san'ı aramasını, birazdan burada işimizin biteceğini söyledi. Anna, nasıl bu kadar kendinden emin olabiliyorsun? Tehlikeli bir şey denemeyeceksin, değil mi? O sırada harekete geçen Phantom'un ardından Anna bana doğru dönüp, aslında az sonra yapacağı şeyi sadece Gurch'un üzerinde denemeyi düşündüğünü söyledi, çünkü bu saldırının sonucunu bilmiyormuş. Eğer kendisine bir şey olursa tayfasının ve Lulu'nun bana emanet olduğunu söyledi. Anna! Kendini tehlikeye atacak bir şey yapmanı istemiyorum. Anna'nın sözlerinin ardından Lulu da benimle birlikte ablasına doğru koşmaya başladı. Ama Phantom ile araları neredeyse kapanmıştı.
Adam aradaki mesafeyi kapattığı sırada Anna, hybrid moduna geçip havalandı, ardından elindeki kılıcı Phantom'un üzerine doğru fırlattı. Bu saldırıdan şemsiyesi sayesinde kurtulan Phantom'un ardından, Anna'da garip bir şeyler farkettim. Anna'nın iğnesi içeri doğru çekiliyordu. Kısa süre sonra iğne tamamen içeri çekildi ve arı titremeye başladı. Anna, ne yapmaya çalışıyorsun?! Anna'ya doğru ilerlemeye devam ettiğim sırada birden arının iğnesi, sahibinden ayrılıp Phantom'a doğru büyük bir hızla fırladı. Bu saldırıyı karşılayamayan Phantom, delinen şemsiyesinin ardından göğsünün biraz altına büyük bir hasar aldı. İğne, Phantom'a saplanmıştı. Phantom birkaç metre sürüklenip yere düşmüştü, Anna ise... Havada iken bir anda insan formuna dönüp kafa üstü yere çakılmıştı. Anna, arılar iğnelerini kaybettikleri zaman ölürler, bunu nasıl yaparsın?!
Endişeyle "ANNA!!!" Diye bağırarak ona doğru koştuğum sırada birden yönümü kuzey doğuya çevirecektim. Anna'nın saldırısı boşa çıkmamalıydı. Adam yerde savunmasız iken işini bitirmeliydik. Yanımdaki Rayl'a kafamla işaret verecek ve hızla Phantom'a doğru koşacaktım. Rayl'ın da yardımıyla adamın işini bitirmeye çalışacaktım. Yerde yatan Phantom'un şemsiyeyi tuttuğu el bileğine yatay bir kesiş attıktan hemen sonra "Masum çocukların hiçbiri peşini bırakmayacak." Diyecek ve kılıcımı adamın boğazına saplayacaktım. Hemen ardından doğrudan Anna'nın yanına koşacak ve durumuna bakacaktım. Anna... Lütfen iyi ol.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
İkiniz birden Phantom'un üzerine doğru koşmaya başlıyorsunuz.Bu sırada Phantom, göğsünün biraz aşağısından ağır bir darbe almasına rağmen iğneyi çıkarıp doğrulmayı başarıyor; fakat kaplana dönüşen Rayl, Phantom'un üzerine atlıyor ve Anna'nın deldiği yere dişlerini geçirip Phantom'u tekrardan yere yıkıyor. Bu sırada sen de kılıcın ile,Phantom'un şemsiyesini tuttuğu sol elini kesiyorsun. Hemen ardından da sözlerini söylüyor ve kılıcını Phantom'un boğazına saplıyorsun.
Ardından da ölmek üzere olan Phantom'u bırakıp Anna'nın yanına geliyorsun. Anna'nın yanına vardığında Lulu'nun: ''Abla, lütfen uyan. Bana isimlerimle hitap etmemene hiç kızmayacağım artık.Söz veriyorum. Bana istediğin kadar Lulu de ama kendine gel.Abla! Lütfen aç gözlerini!'' diyerek ağladığını görüyorsun. Lulu'nun yanına oturup Anna'nın durumunu kontrol ettiğinde Anna'nın nabzının attığını fark ediyorsun; fakat nabzı atmasına rağmen Anna'nın vücudu adeta yanıyor. Anna'nın ateşi o kadar yüksek ki bir süre sonra kendi elinin bile yandığını hissediyorsun.
Bu sırada bir ses duyuyorsun. Duyduğun ses bir Den Den Mushi sesi. Kafanı sesin geldiği tarafa çevirdiğinde sesin Phantom'un olduğu taraftan geldiğini görüyorsun. Rayl, Phantom'un cebini karıştırıyor ve Phantom'un cebinden çıkardığı Den Den Mushi'yi açıyor.
Den Den Mushi'nin açılmasının ardından bir erkek sesi duyuyorsunuz. ''Hey, Phantom! İşin bitmedi mi hala?'' diyor telefondaki kişi. Rayl ise: Phantom burada yok. Az önce kendisini eşek cennetine yolladık da. diyerek cevaplıyor, telefondaki kişiyi.
Rayl'ın bu cevabının ardından: ''Alonso, beni oraya bağla. diyor, telefondaki kişi. Ardından,Den Den Mushi'den gelen bir ses daha duyuyorsunuz: ''Emredersiniz, Doktor Silva.''
Bunun ardından odanın sağ tarafındaki, şehrin çeşitli yerlerini gösteren tüm ekranlar önce kapanıyor. Daha sonra ise açılıyor. Ekranların açılmasının ardından tüm ekranlarda uzun yeşil saçlara ve yeşil gözlere sahip başında, gözlüğünde ve beyaz önlüğünde kan izleri olan, önlüğünün içine yeşil bir tişört giymiş orta yaşlı bir adam görüyorsun.Adamın arkasındaki nesneleri incelediğinde, adamın başka bir laboratuvarda olduğunu fark ediyorsun.
Ardından da ölmek üzere olan Phantom'u bırakıp Anna'nın yanına geliyorsun. Anna'nın yanına vardığında Lulu'nun: ''Abla, lütfen uyan. Bana isimlerimle hitap etmemene hiç kızmayacağım artık.Söz veriyorum. Bana istediğin kadar Lulu de ama kendine gel.Abla! Lütfen aç gözlerini!'' diyerek ağladığını görüyorsun. Lulu'nun yanına oturup Anna'nın durumunu kontrol ettiğinde Anna'nın nabzının attığını fark ediyorsun; fakat nabzı atmasına rağmen Anna'nın vücudu adeta yanıyor. Anna'nın ateşi o kadar yüksek ki bir süre sonra kendi elinin bile yandığını hissediyorsun.
Bu sırada bir ses duyuyorsun. Duyduğun ses bir Den Den Mushi sesi. Kafanı sesin geldiği tarafa çevirdiğinde sesin Phantom'un olduğu taraftan geldiğini görüyorsun. Rayl, Phantom'un cebini karıştırıyor ve Phantom'un cebinden çıkardığı Den Den Mushi'yi açıyor.
Den Den Mushi'nin açılmasının ardından bir erkek sesi duyuyorsunuz. ''Hey, Phantom! İşin bitmedi mi hala?'' diyor telefondaki kişi. Rayl ise: Phantom burada yok. Az önce kendisini eşek cennetine yolladık da. diyerek cevaplıyor, telefondaki kişiyi.
Rayl'ın bu cevabının ardından: ''Alonso, beni oraya bağla. diyor, telefondaki kişi. Ardından,Den Den Mushi'den gelen bir ses daha duyuyorsunuz: ''Emredersiniz, Doktor Silva.''
Bunun ardından odanın sağ tarafındaki, şehrin çeşitli yerlerini gösteren tüm ekranlar önce kapanıyor. Daha sonra ise açılıyor. Ekranların açılmasının ardından tüm ekranlarda uzun yeşil saçlara ve yeşil gözlere sahip başında, gözlüğünde ve beyaz önlüğünde kan izleri olan, önlüğünün içine yeşil bir tişört giymiş orta yaşlı bir adam görüyorsun.Adamın arkasındaki nesneleri incelediğinde, adamın başka bir laboratuvarda olduğunu fark ediyorsun.
- SHİCHİBUKAİ DOKTOR SİLVA:
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Rayl ile birlikte Phantom'un üstüne doğru hızla ilerliyorduk. Biz ona doğru yaklaşırken Phantom, göğsündeki iğneyi çıkarıp doğrulmayı başarabilmişti, lâkin Rayl'ın kaplan formuna geçip bir anda adamın üzerine atlamasıyla beraber, tekrar yere düştü. O sırada ben de Phantom'un şemsiyesini tuttuğu elini hedef alıp, hızlı bir savurma hamlesinde bulundum. Bunun üzerine adamın eli kesildi, yarattığımız bu açıklığı fırsat bilerek işini bitirmeyi hedefliyordum. Kılıcımı dikey şekilde tutup, adamın boğazına sapladım. Seni, Uiola'yı öldürdüğün gibi öldüreceğimi söylemiştim. Eğer diğer dünya diye bir şey varsa, sonsuza kadar acı çekmenden mutluluk duyarım.
Anna'nın güçlü saldırısını boşa çıkarmayarak Phantom'un işini hızlıca bitirmiştik. Şimdi asıl önemli olan kısmı tam arkamızda duruyordu. Anna, yaptığı saldırıdan sonra hiçbir yaşam tepkisi vermeden yere yığılmıştı. Bu durum beni büyük bir endişeye sürüklediğinden dolayı Anna için endişelenmekten alıkoyamıyordum kendimi. Hemen yanına gidip durumuna bakmalı ve bir şeyler yapmalıydım. Koşarak Anna'nın yanına geldiğimde, Lulu'nun ablasının başında ağladığını gördüm. Olamaz, değil mi? Anna, pes etmiş olamazsın... Değil mi? Hızlıca Lulu'nun yanına geçip Anna'nın yaşamsal fonksiyonlarını kontrol ettiğimde, nabzının hala attığını farkederek rahatladım. Ama yolunda gitmeyen bir şey vardı. Anna'nın vücüdu kendisine dokunan kişiyi yakacak derecede sıcaktı. Bir şeyler yapmamız gerekiyordu, bir şeyler, bir şeyler! Düşün.
Anna'nın başında endişeyle bekleyip ne yapacağımızı düşündüğüm sırada odada bir Den Den Mushi sesi duyuldu. Phantom'un üzerinden gelen bu sese Rayl yaklaştı ve adamın üstünü kısa süreli olarak aradıktan sonra çalan Den Den Mushi'yi buldu. Açtığında ise bir erkek sesi duyuldu, Phantom'a işinin bitip bitmediğini soran bir erkeğin sesi. Duyduğumuz bu sesin ardından Rayl, Phantom'un başına gelenleri tek cümleyle özetledi; eşek cennetine yollandı. Rayl'ın adama cevap vermesinden hemen sonra aynı ses, ''Alonso, beni oraya bağla." Dedi. Ne olduğunu henüz anlayamamıştım, Phantom'un dostu falan mıydı? Silva adıyla hitap edilen bu adamın çocuklarla bir ilgisi mi vardı yoksa?
Kısa süre sonra, odanın sağ tarafındaki şehri gösteren ekranlar birden karardı. Biraz öncesine kadar Alfred'in önünde hareketsiz yattığı bu ekranlar, kapandıktan kısa süre sonra tekrar açıldı. Açıldıktan sonra ise her ekranda gördüğümüz şey aynıydı; uzun saçlı, doktor önlüğü giyen ve yüzüne bir miktar kan bulaşmış, gözlüklü bir adam. Birkaç saniye önce Den Den Mushi'den duyduğumuz ikinci sesin "Silva" diye hitap ettiği kişi bu olmalıydı. Ekranları dikkatlice incelediğimde, adamın arkasında duran büyük cam fanusları farkettim. Rayl'ı kurtarmaya gittiğim odadaki silindir camlara benziyordu aynı. Adamın bulunduğu yer de başka bir laboratuvar olmalıydı. Phantom gibi biri miydi? Yoksa, Phantom'u yöneten kişi miydi?
Anna'nın güçlü saldırısını boşa çıkarmayarak Phantom'un işini hızlıca bitirmiştik. Şimdi asıl önemli olan kısmı tam arkamızda duruyordu. Anna, yaptığı saldırıdan sonra hiçbir yaşam tepkisi vermeden yere yığılmıştı. Bu durum beni büyük bir endişeye sürüklediğinden dolayı Anna için endişelenmekten alıkoyamıyordum kendimi. Hemen yanına gidip durumuna bakmalı ve bir şeyler yapmalıydım. Koşarak Anna'nın yanına geldiğimde, Lulu'nun ablasının başında ağladığını gördüm. Olamaz, değil mi? Anna, pes etmiş olamazsın... Değil mi? Hızlıca Lulu'nun yanına geçip Anna'nın yaşamsal fonksiyonlarını kontrol ettiğimde, nabzının hala attığını farkederek rahatladım. Ama yolunda gitmeyen bir şey vardı. Anna'nın vücüdu kendisine dokunan kişiyi yakacak derecede sıcaktı. Bir şeyler yapmamız gerekiyordu, bir şeyler, bir şeyler! Düşün.
Anna'nın başında endişeyle bekleyip ne yapacağımızı düşündüğüm sırada odada bir Den Den Mushi sesi duyuldu. Phantom'un üzerinden gelen bu sese Rayl yaklaştı ve adamın üstünü kısa süreli olarak aradıktan sonra çalan Den Den Mushi'yi buldu. Açtığında ise bir erkek sesi duyuldu, Phantom'a işinin bitip bitmediğini soran bir erkeğin sesi. Duyduğumuz bu sesin ardından Rayl, Phantom'un başına gelenleri tek cümleyle özetledi; eşek cennetine yollandı. Rayl'ın adama cevap vermesinden hemen sonra aynı ses, ''Alonso, beni oraya bağla." Dedi. Ne olduğunu henüz anlayamamıştım, Phantom'un dostu falan mıydı? Silva adıyla hitap edilen bu adamın çocuklarla bir ilgisi mi vardı yoksa?
Kısa süre sonra, odanın sağ tarafındaki şehri gösteren ekranlar birden karardı. Biraz öncesine kadar Alfred'in önünde hareketsiz yattığı bu ekranlar, kapandıktan kısa süre sonra tekrar açıldı. Açıldıktan sonra ise her ekranda gördüğümüz şey aynıydı; uzun saçlı, doktor önlüğü giyen ve yüzüne bir miktar kan bulaşmış, gözlüklü bir adam. Birkaç saniye önce Den Den Mushi'den duyduğumuz ikinci sesin "Silva" diye hitap ettiği kişi bu olmalıydı. Ekranları dikkatlice incelediğimde, adamın arkasında duran büyük cam fanusları farkettim. Rayl'ı kurtarmaya gittiğim odadaki silindir camlara benziyordu aynı. Adamın bulunduğu yer de başka bir laboratuvar olmalıydı. Phantom gibi biri miydi? Yoksa, Phantom'u yöneten kişi miydi?
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Ekrandaki adam bir süre odayı inceliyor. Bu sırada sağ taraftaki ekranların hepsinin çeşitli yönlere doğru hareket ettiğini görüyorsun. Ekranlar, Silva söze gireceği zaman hareket etmeyi kesiyor: ''Anlıyorum. Gerçekten de ölmüş. Yaşlandığı için güçten düşmüş olsa da East Blue gibi ezik bir deniz standartlarına göre güçlü olduğunu düşünürdüm. Yazık, gerçekten de zayıf insanlar nasıl öleceklerini seçemiyorlar. Alonso, bağlantıyı ke...''
Silva bağlantıyı kestireceği sırada, bir anda odanızın kapısı açılıyor ve içeriye onlarca asker giriyor. Odanın her tarafına yayılan askerlere baktığın sırada, askerlerden birinin Tanaka ve bir adamı bağladığını ve yerde sürüklediğini görüyorsun. Bu asker, diğer standart kel kafalı, üç kollu askerlere kıyasla farklı gözüküyor. Kalın bir kahverengi cekete, kalın siyah çizmelere ve siyah eldivenlere sahip bu adam, üzerindeki bir düzeneğe bağlı yeşil renkli bir maske takıyor. Ayrıca diğer askerlere kıyasla oldukça iri gözüküyor. Tanaka'nın yanındaki adam ise turuncu bir gömlek giymiş, beyaz saçlara sahip, yüzünde saçma bir sırıtış var.
Tanaka ve Beyaz saçlı adamı sürüklemeyi bırakan asker, Önce sana ve Lulu'ya sonra da Rayl ve ölmüş olan Phantom'a bakıyor. Bu sırada, ''Hey, sen. İri olan. Buraya bak.'' diyor Silva.
Arkasına dönüp Ekrandaki Silva'yı gören asker, hemen eğilip dizlerinin üzerine çöküyor ve ''Efendim lütfen bizi aff...'' diyeceği sırada sözleri Silva tarafından kesiliyor: ''Ne boka yararsınız ulan siz!'' diye bağırıyor Silva. Efendim, Phantom-sama tüm yetimhaneyi aramamız için bizi buranın dışına gönderdi.Biz sadece emirlere uyduk.'' diyor, biraz daha eğilirse tamamen yüz üstü bir konuma geçecek olan asker. Askerin konuşmasının ardından Alonso'nun sesi duyuluyor: ''Doktor Silva, programınızın bir dakika kırk yedi saniye gerisine düştük efendim.
Silva bunu duymasının ardından, Alonso'ya hemen bağlantıyı kesmesini söylüyor; fakat Asker bağlantının kesilmesini : ''Efendim. Ne yapalım? Phantom-sama öldü'' diyerek önlüyor. Askerin bu cümlesinin ardından ikili arasında ilginç bir diyalog yaşanıyor:
''Takıl kafana göre.Ben işimin başına dönüyorum''
''Ama Efendim, buranın başındaki kişi sizsiniz.Nasıl kafama göre takılabilirim?''
''Artık oranın başındaki kişi ben değilim. Oranın başına seni geçiriyorum asker dostum.''
''N..Ne? Efendim ne diyorsunuz?''
''Anla şunu mankafalı! Çocuklar üzerinde deney yapmanın çağı geride kaldı. Çağ artık Übermensch çağı! Oradaki görevlilere ve çocuklara inanılmaz miktarda para gidiyordu. Hazır tüm başarılı deneklerimiz ölmüşken programı sonlandırıyorum. Dört yıl boyunca yeterince veri elde ettik zaten. Siz de ne yaparsanız yapın. Bir daha beni aramayın. ''
Asker, Silva'ya size ne yapacaklarını sorduğu sırada bağlantı kopuyor ve ekranlar eski haline dönüyor. Bu sırada, göz kapaklarının ağırlaştığını hissediyorsun. Bir anda vücudun senin kontrolünden çıkıp titremeye başlıyor. Derken göz kapakların ağırlaşıyor ve bayılıyorsun.
Silva bağlantıyı kestireceği sırada, bir anda odanızın kapısı açılıyor ve içeriye onlarca asker giriyor. Odanın her tarafına yayılan askerlere baktığın sırada, askerlerden birinin Tanaka ve bir adamı bağladığını ve yerde sürüklediğini görüyorsun. Bu asker, diğer standart kel kafalı, üç kollu askerlere kıyasla farklı gözüküyor. Kalın bir kahverengi cekete, kalın siyah çizmelere ve siyah eldivenlere sahip bu adam, üzerindeki bir düzeneğe bağlı yeşil renkli bir maske takıyor. Ayrıca diğer askerlere kıyasla oldukça iri gözüküyor. Tanaka'nın yanındaki adam ise turuncu bir gömlek giymiş, beyaz saçlara sahip, yüzünde saçma bir sırıtış var.
- Asker:
- Spoiler:
Tanaka ve Beyaz saçlı adamı sürüklemeyi bırakan asker, Önce sana ve Lulu'ya sonra da Rayl ve ölmüş olan Phantom'a bakıyor. Bu sırada, ''Hey, sen. İri olan. Buraya bak.'' diyor Silva.
Arkasına dönüp Ekrandaki Silva'yı gören asker, hemen eğilip dizlerinin üzerine çöküyor ve ''Efendim lütfen bizi aff...'' diyeceği sırada sözleri Silva tarafından kesiliyor: ''Ne boka yararsınız ulan siz!'' diye bağırıyor Silva. Efendim, Phantom-sama tüm yetimhaneyi aramamız için bizi buranın dışına gönderdi.Biz sadece emirlere uyduk.'' diyor, biraz daha eğilirse tamamen yüz üstü bir konuma geçecek olan asker. Askerin konuşmasının ardından Alonso'nun sesi duyuluyor: ''Doktor Silva, programınızın bir dakika kırk yedi saniye gerisine düştük efendim.
Silva bunu duymasının ardından, Alonso'ya hemen bağlantıyı kesmesini söylüyor; fakat Asker bağlantının kesilmesini : ''Efendim. Ne yapalım? Phantom-sama öldü'' diyerek önlüyor. Askerin bu cümlesinin ardından ikili arasında ilginç bir diyalog yaşanıyor:
''Takıl kafana göre.Ben işimin başına dönüyorum''
''Ama Efendim, buranın başındaki kişi sizsiniz.Nasıl kafama göre takılabilirim?''
''Artık oranın başındaki kişi ben değilim. Oranın başına seni geçiriyorum asker dostum.''
''N..Ne? Efendim ne diyorsunuz?''
''Anla şunu mankafalı! Çocuklar üzerinde deney yapmanın çağı geride kaldı. Çağ artık Übermensch çağı! Oradaki görevlilere ve çocuklara inanılmaz miktarda para gidiyordu. Hazır tüm başarılı deneklerimiz ölmüşken programı sonlandırıyorum. Dört yıl boyunca yeterince veri elde ettik zaten. Siz de ne yaparsanız yapın. Bir daha beni aramayın. ''
Asker, Silva'ya size ne yapacaklarını sorduğu sırada bağlantı kopuyor ve ekranlar eski haline dönüyor. Bu sırada, göz kapaklarının ağırlaştığını hissediyorsun. Bir anda vücudun senin kontrolünden çıkıp titremeye başlıyor. Derken göz kapakların ağırlaşıyor ve bayılıyorsun.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Silva ekrandan bir süre odayı izledi, ben de boş bakışlarla ekrandaki yansımasını izledim. Ben hala ne olduğunu anlamaya çalışıyorken sağ taraftaki ekranların farklı farklı yönlere doğru hareket ettiğini gördüm. O sırada Silva söze girdi, Phantom hakkında konuştu, onu daha güçlü diye düşünüyormuş. Bu adam kesinlikle Phantom'un daha üstünde biri.
Ekranların bağlantısı kesileceği sırada bulunduğumuz odaya askerler gelmeye başladı. Etrafımı incelemeye başladığım sırada, askerlerden birinin Tanaka-san'ı yerde sürüklediğini gördüm. Yanında da bir adam vardı. Tanaka-san'ı da mı yakalamışlardı?! Daha başımıza ne gelebilirdi ki acaba? Tanaka-san'ı ve bir adamı yerde sürükleyen asker, diğer üç kollu askerlere benzemiyordu. Oldukça iriydi ve yüzünde yeşil renkli bir maske vardı. Tanaka-san'ın yanındaki adamı ise tanımıyordum. Beyaz saçlı, saçma bir gülümsemeye sahip gözlüklü biriydi. Yeşil maskeli asker, bizi şöyle bir inceledikten sonra Silva'nın sesi duyuldu. Maskeli askere sesleniyordu. Asker, kendisine seslenildiğini duyar duymaz ekranların önüne doğru diz çöktü, Silva'dan af dileyeceği sırada ise sözü kesildi. Doktor kendisine bağırıyordu. O sırada diğer sesin sahibi olan Alonso, Silva'ya bir programdan bahsederek bir dakika kadar geç kaldıklarını haber veriyordu.
Ekranların bağlantısı kesileceği sırada maskeli asker, ''Efendim. Ne yapalım? Phantom-sama öldü'' Dedi. Gerçekten, bu sorunun cevabını ben de merak ediyordum. Bize ne olacaktı? Yarı ölü durumdayız ve burası asker kaynıyor. Asker ile Silva arasında yaşanan garip diyalogdan sonra Doktor, programı sonlandırdığını söyledi. Tahmin ettiğim gibi, Phantom'u sadece kullanıyormuş. Bir profösör gibi konuşuyordu, belki de diğer çocuklara olan garipliklerin sebebi bu adamın deneylerinin ürünüdür. Lanet olası manyak. Son olarak Silva askerlere, istediklerini yapmasını söyledi ve tam o sırada ekranların bağlantısı kesildi.
Eş zamanlı olarak titremeye başladım. Vücudumu kontrol edemiyordum, gözkapaklarımın ağırlığını kaldıramıyordum. Ne oluyordu ki böyle? Yine karanlık.
Ekranların bağlantısı kesileceği sırada bulunduğumuz odaya askerler gelmeye başladı. Etrafımı incelemeye başladığım sırada, askerlerden birinin Tanaka-san'ı yerde sürüklediğini gördüm. Yanında da bir adam vardı. Tanaka-san'ı da mı yakalamışlardı?! Daha başımıza ne gelebilirdi ki acaba? Tanaka-san'ı ve bir adamı yerde sürükleyen asker, diğer üç kollu askerlere benzemiyordu. Oldukça iriydi ve yüzünde yeşil renkli bir maske vardı. Tanaka-san'ın yanındaki adamı ise tanımıyordum. Beyaz saçlı, saçma bir gülümsemeye sahip gözlüklü biriydi. Yeşil maskeli asker, bizi şöyle bir inceledikten sonra Silva'nın sesi duyuldu. Maskeli askere sesleniyordu. Asker, kendisine seslenildiğini duyar duymaz ekranların önüne doğru diz çöktü, Silva'dan af dileyeceği sırada ise sözü kesildi. Doktor kendisine bağırıyordu. O sırada diğer sesin sahibi olan Alonso, Silva'ya bir programdan bahsederek bir dakika kadar geç kaldıklarını haber veriyordu.
Ekranların bağlantısı kesileceği sırada maskeli asker, ''Efendim. Ne yapalım? Phantom-sama öldü'' Dedi. Gerçekten, bu sorunun cevabını ben de merak ediyordum. Bize ne olacaktı? Yarı ölü durumdayız ve burası asker kaynıyor. Asker ile Silva arasında yaşanan garip diyalogdan sonra Doktor, programı sonlandırdığını söyledi. Tahmin ettiğim gibi, Phantom'u sadece kullanıyormuş. Bir profösör gibi konuşuyordu, belki de diğer çocuklara olan garipliklerin sebebi bu adamın deneylerinin ürünüdür. Lanet olası manyak. Son olarak Silva askerlere, istediklerini yapmasını söyledi ve tam o sırada ekranların bağlantısı kesildi.
Eş zamanlı olarak titremeye başladım. Vücudumu kontrol edemiyordum, gözkapaklarımın ağırlığını kaldıramıyordum. Ne oluyordu ki böyle? Yine karanlık.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
''Chi-chan Chi-chan dışarı çıkalım hadi.''
''Olmaz kedicik.Daha yeni geldik. Bütün gün dışarıdaydın zaten.''
''Olsun.Kedicik güneşi biraz daha izlemek istiyor.''
''İyi de artık ay çıktı. Hem orası kalabalık. Ben Gedo ablanın yanında duracağım.''
''Hey Liva, dışarı çıkalım.Hadi çıkalım dışarı.''
''Olmaz. Az önce dolaptan kraker aşırdım.Onları yiyeceğim.''
''Ne! Ver bakayım onları bana!''
''Yaşlı kadın! Liva abladan uzak dur yoksa tabancamı kullanırım purururururururu''
Kendine geldiğin sırada, bu sesleri duyuyorsun. Gözlerini açtığında kendini bir odada buluyorsun. Hafifçe doğrulduğunda, pembe bir tavana, pembe bir zemine ve pembe duvarlara sahip bir odada olduğunu görüyorsun. Odanın sol tarafındaki, pembe çarşaflara ve kalp şeklindeki pembe yastıklara sahip pembe renkli yatakta yatıyorsun. Sağ taraftaki, üzerinde pek çok küçük kalp sembolü olan mavi renkli çarşaflara ve kalp şeklindeki mavi renkli yastıklara sahip mavi renkli yatakta ise Gedoumaru yatıyor. Renge, Chi,Kedicik ve Liva ise Gedoumaru'nun yattığı yatağın hemen aşağısında oturuyorlar. Arka tarafında, yatay olarak konulmuş bir yatak daha var. Beyaz çarşaflara ve kare şeklindeki beyaz yastıklara sahip bu beyaz yatakta ise Anna yatıyor. Hemen karşındaki pembe renkli koltukta Tanaka uyukluyor. Koltuğun arkasında ise mor bir kapı var ve kapının üzerinde ''tıklayıp da giriniz.'' yazıyor.
Koltuğun sağ tarafında, Gedoumaru'nun yattığı yatağın karşısında ise bir merdiven var. Kahverengi basamaklara sahip bu merdiven, mavi bir kapağa çıkıyor.
Uyandığını gören çocuklar, Gedoumaru'yu bırakıp yanına geliyorlar ve kahkahalar atarak üzerine atlıyorlar. Çocukların üzerine atlamasının ardından canının oldukça yandığını hissediyorsun. Bu sırada uyanıp koltuktan inen Tanaka çocuklara kızıyor ve onları yataktan indiriyor. Derken yukarıdan gelen konuşmalar duyuyorsun.
''Burası olduğuna emin misiniz? Bu oda boş çünkü.''
''Merak etme. Eminim. Aşağıya inmişlerdi. Hey velet. Orada öyle durma. Geleceksen gel.''
Bu sesleri duyduğun sırada, mavi renkli kapak açılıyor ve içeriye Rayl, Armi ve daha önce gördüğün beyaz saçlı, turuncu gömlekli adam giriyor. Üçü merdivenlerden indiği sırada Tanaka onların yanına doğru hareketleniyor ve ''Çıkın bakayım buradan! Burası bayanlara özel!'' diyor. Beyaz saçlı adam, bir kahkaha atıyor ve ''Nineciğim, senin bayanlığın mı kalmış tanrı aşkına? Ahaha!'' diyor. Bunu duyan Tanaka sinirleniyor ve Beyaz saçlı adamın toplarına sağlam bir tekme atıyor. Beyaz saçlı adam elleri toplarında yerde kıvranırken, Rayl ona aldırmadan ilerliyor ve yanına gelip, yavaşça yatağının köşesine oturuyor.Ardından da gülümseyerek senin için endişelendiğini söyleyip nasıl hissettiğini soruyor. Bu sıra da Armi de diğer arkadaşlarının arasına geçiyor.
Rayl'a verdiğin cevabın ardından, yerde kıvranmayı kesen beyaz saçlı adam yanınıza geliyor ve: ''Merhaba. Ben Choppfar. Geçici olarak Doktorunuz olacağım. Lanet ihtiyar beni buna zorladı da. Ahaha!'' diyor. Bunu duyan Tanaka: ''Sensin be ihtiyar!'' diyor ve Choppfar'ın kafasına bir terlik fırlatıyor.
Choppfar, kafasını ovuşturmasının ardından Rayl'dan biraz kenara kaymasını rica ediyor ve yanına oturuyor. Ardından da cebinden bir alet çıkarıp aleti gözlerine tutuyor.Daha sonra da sırasıyla kafana, çenene, boğazına, göğüslerine, güğüs kafesinin altına, karnına, dizlerine ve ayak parmaklarına dokunup hafif bir baskı uyguluyor ve canının acıyıp acımadığını soruyor. Göğüs kafesinin altına ve ayak parmaklarına dokunduğunda bir acı hissediyorsun ve bunu ona söylüyorsun. O da not defterini çıkartıyor ve şikayetlerini not ediyor. Bu sırada kendi kendine : ''İyi bari. Çok bir şeyi yok. O ikisinin ardından kimseyi kurtaramayacağımı düşünmeye başlamıştım.'' diye mırıldandığını duyabiliyorsun.
****************************************************************************
**OUT**:
- Spoiler:
- Birkaç ayrıntıdan bahsetmem gerekiyor. Bu ayrıntıların çok büyük bir kısmını sonraki turlarda işlemeyeceğim. Çünkü kafamdaki her şeyi işlemeye kalkarsam konun yirminci sayfaya kadar gider. Belki konunun bitiminde bahsetmediğim ve sonradan bahsetmeyeceğim şeyleri bir arada toplayıp verebilirim. Her neyse, kısaca Rp içinde bu bilgilerin çoğunu bilmiyor olacaksın. Yine de paylaşayım. Önemli sayılır çünkü.
*Şu anda bulunduğun oda, gemideki kadınların kaldığı oda. Anna, kadınların her zaman kendilerine ait özel bir alanı olması gerektiğini düşünen bir karakter olduğundan, odayı bu şekilde kullanıyor. Normal şartlarda Alfred, Sebastian ve Lulu odaya giremiyor.
*İkinci olarak. Normalde senin yattığın yatakta Mey-Rin, Gedoumaru'nun kaldığı yatakta Anna, Anna'nın kaldığı yatakta ise Tanaka kalıyor. Mey-Rin pembe rengi çok seven, pembenin kendisini hanım hanımcık gösterdiğini düşünen bir karakter. Anna ise kıyafetlerinden ve kafasındaki çiçekten anlayacağın üzere mavi hastası bir karakter. Anna'nın teması da mavi kısaca. Tanaka ise kocasını kaybetmesinin hemen ardından Anna ile birlikte denize açılmış bir karakter. Her zaman, yakın gelecekte sevgili eşinin yanına göçeceğini düşünüyor. Bu yüzden de beyazlar içinde yatıyor ki eşinin yanına bir melek görünümünde gidebilsin.O buna inanan bir karakter. Kendisine yaşlı denilmesine kızmasının sebebi ise yaşlı kelimesinin ona ölümü, ölümün de kendisine kaybettiği kocasını ve kızını hatırlatması.
*Sizleri yataklara yerleştiren kişi Tanaka. Tanaka'nın Anna'yı kendi yatağına yatırmak yerine Tanaka'nın yatağına yatırmasının sebebi, Anna'nın odaya ilk girdiği anda ölüme çok yakın olması. Tanaka, eğer Anna ölecek olursa onun öbür tarafa beyazlar içinde, tıpkı bir melek gibi gitmesini istediğinden oraya yatırıyor.
*Gedoumaru'nun Anna'nın yatağına yatırılmasının sebebi ise, Nasıl ki Anna mavi çiçek korsanlarının kaptanıysa, Gedoumaru'nun da diğer beş çocuğun gözünde bir tür kaptan, abla olmasından dolayı. Bunu fark eden Tanaka, Gedoumaru'nun bu özelliğinden etkilenerek onu Anna'nın yatağına koyuyor.
*Senin Mey-Rin'in yatağına konulmanın sebebi ise, Tanaka'nın seni, kızı Mey-Rin'e benzetmesi.
Evet,Mey-Rin Tanaka'nın kızı. Tanaka ve Kocası, uzun yıllar Anna'nın ailesine hizmet etmiş bir aile. Öyle ki, Anna'nın ailesinin ölümünün ardından bile onlara hizmet etmeye devam ediyorlar. Anna da denize açılacağı zaman onları adada, abisinin yanında bırakmak istemiyor ve Annesi olarak gördüğü Tanaka'yı ve kardeşi olarak gördüğü Mey-Rin'i de yanına alıyor.
Neyse, bu kadar rp dışı bilgi yeter. *****
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Yavaş yavaş gözlerim açılıyor gibi. Sesler duyuyorum, tanıdık sesler sanki? Ne oldu böyle? Seslerin kimliğini tespit etmeye çalıştım bir süre. Kedicik? Evet, o olmalı. Neredeyim? Belki de gözlerimi açmalıyım artık. Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey pembe renkli tavan oldu. Biraz doğrulup etrafıma baktığımda duvarların da pembe olduğunu farkettim. Odanın sol tarafında kalan pembe, kalpli bir yatakta yatıyordum. Sağ tarafta ise mavi ve yine kalpli bir yatak bulunuyordu, üstünde ise Gedoumaru. Yatağın hemen önünde ise duyduğum seslerin sahipleri, Chi, Kedicik, Liva. Sizi gördüğüme sevindim. Kafamı arkaya doğru çevirdiğimde yatay şekilde konulmuş bir yatak ve hemen karşısında pembe renkli bir koltuk gördüm. Bembeyaz bir yataktı, ve üzerinde Anna yatıyordu. Anna, güvendesin değil mi? Rahatlayarak derin bir nefes aldım, son hali pek iyi görünmeyen Anna, şuanda daha iyi olmalıydı. Koltukta ise Tanaka-san vardı, yine uyukluyordu. Onu da her zamanki haliyle görmüş olmama sevindim, en son garip bir adamla beraber yerde sürükleniyordu. Sahi, biz buraya nasıl geldik?! En son hepimiz yarı ölü vaziyette, bir oda dolusu askerle baş başaydık. Hey, diğerleri nerede?!
Uyandığımı farkeden çocuklar, kahkahalar atarak üzerime doğru atladılar. Ah, biraz acıdı ama olsun. Tanaka-san halimi anlamış olsa gerek, çocukları üstümden indirdi. Hepsini özlemişim... O sırada birden aklıma Uiola geldi. Bir süre donup kaldım, yüzümdeki gülümseme uçuverdi. Kendimi asla affetmeyeceğim. Boş bakışlarla duvara baktığım sırada yukarıdan gelen bazı sesler dikkatimi çekti. Dışarıda birileri vardı, soruyu soran kişi muhtemelen burayı göstererek, doğru yere gelip gelmediklerini sorguluyordu. Buna cevap olarak biri daha konuşmaya başladı; Rayl! Soruyu soran adama emin olduğunu söyleyen Rayl'ın ardından, odanın sol tarafında kalan merdivenlerin bitimindeki mavi kapak açıldı. İçeri Rayl, Armi ve en son gördüğümde yerde sürüklenen adam girdi. Hemen ardından Tanaka-san gelen misafirleri tersleyerek, buranın bayanlara özel bir oda olduğunu söyledi. Her yerde kalplerin olmasından belliydi zaten. Belliydi belli olmasına ama, beyaz saçlı adam ölüm istiyor gibiydi. Tanaka-san'ın bayanlık yaşının geçtiğini ima ediyordu! Ne münasebet, terbiyesiz adam. Tanaka-san da benim gibi tepki göstermiş olacak ki, adamın toplarına sert bir tekme attı. Oh, iyi oldu, kadınların gücünü hafife alma! Olan biteni izlediğim sırada, yanıma gelen Rayl'ı farketmemişim. Kafamı çevirdiğimde onu yatağımın köşesinde görünce bir anda kalp atışlarım hızlandı sanki, onu çok uzun zamandır görmüyor gibi hissediyordum kendimi. Gülümseyip bana nasıl olduğumu soruyordu Rayl, "Sayende iyiyim." Dedim çekinerek. Ama burada olduğu için çok mutluydum, biraz önceki üzgünlüğüm çoktan geçmişti.
Çaktırmadan Rayl'a baktığım sırada biraz önce toplarına tekme atan adam yanımıza geldi ve kendini tanıtarak geçici doktorumuz olacağını söyledi. Yine Tanaka ile kısa süreli olarak atıştıktan sonra Rayl'ın yanına oturdu ve cebinden bir alet çıkararak gözüme doğru tuttu. Hemen ardından vücüdumun hemen hemen her yerine hafifçe baskı uygulayıp, acıyıp acımadığını sordu. Göğüs kafesimin altında ve ayak parmaklarımda bir acı hissediyordum, bu yüzden ona bu durumu söyledim. O ise bunun ardından bir not defteri çıkarıp söylediklerimi not aldı ve pek bir şeyim olmadığını söyledi. Adam kendi kendine mırıldanırken, ağzından çıkan "O ikisinin ardından kimseyi kurtaramayacağımı düşünmeye başlamıştım.'' Cümlesini duymuştum. Bir anda yine içimi bir huzursuzluk kapladı. Sanki büyük, sonsuz bir uçuruma sürükleniyormuşum gibi. Biri Uiola olmalıydı, peki... Diğeri, diğeri kimdi? Endişeli bir ifadeyle adama, "İki kişi mi? Bahsettiğin iki kişi kim?" Diyecektim.
Uyandığımı farkeden çocuklar, kahkahalar atarak üzerime doğru atladılar. Ah, biraz acıdı ama olsun. Tanaka-san halimi anlamış olsa gerek, çocukları üstümden indirdi. Hepsini özlemişim... O sırada birden aklıma Uiola geldi. Bir süre donup kaldım, yüzümdeki gülümseme uçuverdi. Kendimi asla affetmeyeceğim. Boş bakışlarla duvara baktığım sırada yukarıdan gelen bazı sesler dikkatimi çekti. Dışarıda birileri vardı, soruyu soran kişi muhtemelen burayı göstererek, doğru yere gelip gelmediklerini sorguluyordu. Buna cevap olarak biri daha konuşmaya başladı; Rayl! Soruyu soran adama emin olduğunu söyleyen Rayl'ın ardından, odanın sol tarafında kalan merdivenlerin bitimindeki mavi kapak açıldı. İçeri Rayl, Armi ve en son gördüğümde yerde sürüklenen adam girdi. Hemen ardından Tanaka-san gelen misafirleri tersleyerek, buranın bayanlara özel bir oda olduğunu söyledi. Her yerde kalplerin olmasından belliydi zaten. Belliydi belli olmasına ama, beyaz saçlı adam ölüm istiyor gibiydi. Tanaka-san'ın bayanlık yaşının geçtiğini ima ediyordu! Ne münasebet, terbiyesiz adam. Tanaka-san da benim gibi tepki göstermiş olacak ki, adamın toplarına sert bir tekme attı. Oh, iyi oldu, kadınların gücünü hafife alma! Olan biteni izlediğim sırada, yanıma gelen Rayl'ı farketmemişim. Kafamı çevirdiğimde onu yatağımın köşesinde görünce bir anda kalp atışlarım hızlandı sanki, onu çok uzun zamandır görmüyor gibi hissediyordum kendimi. Gülümseyip bana nasıl olduğumu soruyordu Rayl, "Sayende iyiyim." Dedim çekinerek. Ama burada olduğu için çok mutluydum, biraz önceki üzgünlüğüm çoktan geçmişti.
Çaktırmadan Rayl'a baktığım sırada biraz önce toplarına tekme atan adam yanımıza geldi ve kendini tanıtarak geçici doktorumuz olacağını söyledi. Yine Tanaka ile kısa süreli olarak atıştıktan sonra Rayl'ın yanına oturdu ve cebinden bir alet çıkararak gözüme doğru tuttu. Hemen ardından vücüdumun hemen hemen her yerine hafifçe baskı uygulayıp, acıyıp acımadığını sordu. Göğüs kafesimin altında ve ayak parmaklarımda bir acı hissediyordum, bu yüzden ona bu durumu söyledim. O ise bunun ardından bir not defteri çıkarıp söylediklerimi not aldı ve pek bir şeyim olmadığını söyledi. Adam kendi kendine mırıldanırken, ağzından çıkan "O ikisinin ardından kimseyi kurtaramayacağımı düşünmeye başlamıştım.'' Cümlesini duymuştum. Bir anda yine içimi bir huzursuzluk kapladı. Sanki büyük, sonsuz bir uçuruma sürükleniyormuşum gibi. Biri Uiola olmalıydı, peki... Diğeri, diğeri kimdi? Endişeli bir ifadeyle adama, "İki kişi mi? Bahsettiğin iki kişi kim?" Diyecektim.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Sorunu sormanın ardından Choppfar panikliyor ve konuyu değiştirmeye çalışıyor: ''İ-iki mi? N...ne ikisi? Şey,bilirsin. Ekrandaki adamın kaybolmasından sonra askerler bir anda sevinç çığlıkları atmaya başladılar. Kahkahalar atarak birbirlerine sarılıyorlardı. Nedense çok mutlu olmuşlardı. Gerçi askerlerin bir kısmı direkt bizi öldürmeye kalktı; fakat askerlerin büyük çoğunluğu sizin şu yaşlı adamı yenmenizden dolayı özgür kaldıklarını düşünüyordu. Bu yüzden azınlıkta kalan kesimi durdurdular. Ardından da biz de serbest kaldık ahaha!'' diyor, endişe ile yüzüne bakan Choppfar. Ona attığın bakıştan ürkmüş olsa gerek birkaç adım geriye çekiliyor ve titreyen sesiyle konuyu değiştirme çabalarına devam ediyor:
''Bizi çözmelerinin ardından yanınıza geldim. Takım elbiseli adamlardan biri kafasına nasıl bir darbe almışsa beyin sarsıntısı geçirmişti. Takım elbiseli adamlardan öbürü ise sadece bayılmıştı; fakat bacağı çatlamıştı. En ilginci ise kaptanınızdı. Vücudu alev alev yanıyordu ve derisinin dışındaki sıvı ter değil de bir zehirdi. Sanırım ona dokunmuştun. Çünkü bir anda titremeye başlamıştın ve sen de kaptanın gibi cayır cayır yanıyordun. Neyse ki söz konusu zehir oldukça bilindik bir zehirdi. Bu yüzden sterilizasyon işleminde sorun çıkmadı.Bu arada kaptanınızın arıya dönüşebildiğini duydum. Kendisi henüz uyanmadığından tam olarak emin değilim; fakat iğnesini kaybetmesine rağmen bu zamana kadar yaşaması iğnesini yenileyebildiğini gösteriyor sanırım.'' diyor Choppfar. Ardından tedirgin bir şekilde odadaki herkese hızlıca bakıyor.
Bu sırada sinirlenen Rayl, bağırmamaya çalışarak: ''Uzatma. Söyle artık şunu.'' diyor. Bunu duyan Choppfar birkaç adım daha geriye, Tanaka'nın oturduğu koltuğun önüne kadar gidiyor. Ardından da başka şeylerden bahsetmeye devam ediyor. Sesi ağlayacakmış gibi çıkan Choppfar: ''Neyse! Ehehe! Ardından erkek arkadaşın ve bizim ihtiy.. Tanaka-san, diğer askerler ile birlikte çocukları kilitli kapıların ardından çıkarmaya gittiler. Gemiye yaklaşık 40 tane çocuk aldık.Yukarısını bir görsen adım atmaya yer yok ahaha! Ayrıca askerler, kalan çocukları yüzeye çıkaracaklarına söz verdiler. Şu maskeli adam iyi birine benziyor. Demek istediğim... ben... ben... be...''
Bu sırada doğrulup koltuğun üstüne çıkan Tanaka, Choppfar'ın omzuna dokunuyor ve: ''Sorun yok. Sadece söyle. Kızcağızımın melek olup gittiğini söyle.'' diyor. Bunu duyan Choppfar'ın gözleri doluyor. Oldukça kısık bir ses tonuyla: ''Tam iki gündür uyuyorsunuz. Şu an gece vaktindeyiz. Kolu kesilen kız ise bayıldığınız gecenin sabahında öldü. İnanılmaz miktarda kan kaybetmişti.Yeterli malzemem de yoktu. Yine de kanamayı durdurdum ama... bilmiyorum. son iki gündür durmadan benim yerime daha iyi bir doktor olsaydı onu kurtarabilir miydi diye düşünüyorum. Yine de buna verebileceğim bir cevabım yok. Üzgünüm, başınız sağolsun.'' diyor. Ardından da hızlı adımlarla merdivenlere gidiyor. Merdivenleri çıktığı sırada ağladığını görebiliyorsun.
Choppfar'ın çıkmasının ardından, Liva da diğer çocukları alıp odadan çıkıyor. Çocukların ardından Rayl da, sana hiçbir şey demeden odadan çıkıyor. Herkesin gitmesinin ardından Tanaka yatıp dinlenmeni söylüyor ve odanın ışıklarını kapatıyor. Böylece her yer kararıyor. Uyumaya çalıştığın sırada, Tanaka'nın sessiz bir şekilde ağladığını duyuyorsun. Kendisini gizlemek için ışıkları söndürmüş olsa da, iç çekişleri onu ele veriyor. Bunun ardından uyuyorsun, ya da uyumuyorsun. Burası sana kalmış
Gecenin ilerleyen saatlerinde, sabaha karşı bir ses duyuyorsun. Yukarıdan gelen bu sesi duymanın hemen ardından merdivenlerin yukarısındaki mavi kapak açılıyor ve içeri biri giriyor. İçeri giren kişi yanına sokuluyor ve ''Kiyora, uyanık mısın?'' diyor. Sesten, karşındaki kişinin Rayl olduğunu anlıyorsun. Rayl'a uyanık olduğunu söylemenin ardından, ''Yürüyebilir misin? Sana bir şey göstermem gerekiyor.'' diyor Rayl, doğrulmana yardım ederken.
Doğrulduğun sırada bir acı hissetiyorsun ve hafifçe iç çekiyorsun. Bunun ardından ''Anlıyorum.'' diyen Rayl, sağ elini omzuna atıyor. Sol eline dizlerinin altına geçiriyor. Ardından da seni sıkıca kavrıyor ve kucağına alıyor. Sen daha ne olduğunu anlamadan seni kucağına alan Rayl, merdivenlere doğru yöneliyor.
''Bizi çözmelerinin ardından yanınıza geldim. Takım elbiseli adamlardan biri kafasına nasıl bir darbe almışsa beyin sarsıntısı geçirmişti. Takım elbiseli adamlardan öbürü ise sadece bayılmıştı; fakat bacağı çatlamıştı. En ilginci ise kaptanınızdı. Vücudu alev alev yanıyordu ve derisinin dışındaki sıvı ter değil de bir zehirdi. Sanırım ona dokunmuştun. Çünkü bir anda titremeye başlamıştın ve sen de kaptanın gibi cayır cayır yanıyordun. Neyse ki söz konusu zehir oldukça bilindik bir zehirdi. Bu yüzden sterilizasyon işleminde sorun çıkmadı.Bu arada kaptanınızın arıya dönüşebildiğini duydum. Kendisi henüz uyanmadığından tam olarak emin değilim; fakat iğnesini kaybetmesine rağmen bu zamana kadar yaşaması iğnesini yenileyebildiğini gösteriyor sanırım.'' diyor Choppfar. Ardından tedirgin bir şekilde odadaki herkese hızlıca bakıyor.
Bu sırada sinirlenen Rayl, bağırmamaya çalışarak: ''Uzatma. Söyle artık şunu.'' diyor. Bunu duyan Choppfar birkaç adım daha geriye, Tanaka'nın oturduğu koltuğun önüne kadar gidiyor. Ardından da başka şeylerden bahsetmeye devam ediyor. Sesi ağlayacakmış gibi çıkan Choppfar: ''Neyse! Ehehe! Ardından erkek arkadaşın ve bizim ihtiy.. Tanaka-san, diğer askerler ile birlikte çocukları kilitli kapıların ardından çıkarmaya gittiler. Gemiye yaklaşık 40 tane çocuk aldık.Yukarısını bir görsen adım atmaya yer yok ahaha! Ayrıca askerler, kalan çocukları yüzeye çıkaracaklarına söz verdiler. Şu maskeli adam iyi birine benziyor. Demek istediğim... ben... ben... be...''
Bu sırada doğrulup koltuğun üstüne çıkan Tanaka, Choppfar'ın omzuna dokunuyor ve: ''Sorun yok. Sadece söyle. Kızcağızımın melek olup gittiğini söyle.'' diyor. Bunu duyan Choppfar'ın gözleri doluyor. Oldukça kısık bir ses tonuyla: ''Tam iki gündür uyuyorsunuz. Şu an gece vaktindeyiz. Kolu kesilen kız ise bayıldığınız gecenin sabahında öldü. İnanılmaz miktarda kan kaybetmişti.Yeterli malzemem de yoktu. Yine de kanamayı durdurdum ama... bilmiyorum. son iki gündür durmadan benim yerime daha iyi bir doktor olsaydı onu kurtarabilir miydi diye düşünüyorum. Yine de buna verebileceğim bir cevabım yok. Üzgünüm, başınız sağolsun.'' diyor. Ardından da hızlı adımlarla merdivenlere gidiyor. Merdivenleri çıktığı sırada ağladığını görebiliyorsun.
Choppfar'ın çıkmasının ardından, Liva da diğer çocukları alıp odadan çıkıyor. Çocukların ardından Rayl da, sana hiçbir şey demeden odadan çıkıyor. Herkesin gitmesinin ardından Tanaka yatıp dinlenmeni söylüyor ve odanın ışıklarını kapatıyor. Böylece her yer kararıyor. Uyumaya çalıştığın sırada, Tanaka'nın sessiz bir şekilde ağladığını duyuyorsun. Kendisini gizlemek için ışıkları söndürmüş olsa da, iç çekişleri onu ele veriyor. Bunun ardından uyuyorsun, ya da uyumuyorsun. Burası sana kalmış
Gecenin ilerleyen saatlerinde, sabaha karşı bir ses duyuyorsun. Yukarıdan gelen bu sesi duymanın hemen ardından merdivenlerin yukarısındaki mavi kapak açılıyor ve içeri biri giriyor. İçeri giren kişi yanına sokuluyor ve ''Kiyora, uyanık mısın?'' diyor. Sesten, karşındaki kişinin Rayl olduğunu anlıyorsun. Rayl'a uyanık olduğunu söylemenin ardından, ''Yürüyebilir misin? Sana bir şey göstermem gerekiyor.'' diyor Rayl, doğrulmana yardım ederken.
Doğrulduğun sırada bir acı hissetiyorsun ve hafifçe iç çekiyorsun. Bunun ardından ''Anlıyorum.'' diyen Rayl, sağ elini omzuna atıyor. Sol eline dizlerinin altına geçiriyor. Ardından da seni sıkıca kavrıyor ve kucağına alıyor. Sen daha ne olduğunu anlamadan seni kucağına alan Rayl, merdivenlere doğru yöneliyor.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Gråt Gladius [Kiyora Victoria]
Endişeyle doktorun bahsettiği iki kişinin kimler olduğunu sormuştum. Biri zaten malumdu ama, diğeri? Sorumun ardından panikleyerek konuyu değiştirmeyi deneyen doktor, ben bayıldıktan sonra olanları anlattı. Dediğine göre askerlerin bir kısmı kendilerini öldürmeye kalksa da büyük bir çoğunluğu Phantom öldüğü için özgür kaldığını düşünerek sevinmiş. Bunun üzerine serbest kalmışız. Kendisine sormadığım bir soruyu cevaplandırmıştı. Kendisine kötü bir bakış attığım için biraz geri çekilen doktor, tayfanın o anki durumunu anlattı. Dediğine göre Sebastian beyin sarsıntısı geçirmiş, Alfred sadece bayılsa bile bacağı çatlamış. Anna ise, doktorun dediğine göre iğnesini kaybettikten sonra derisinden bir çeşit zehir salgılamaya başlamış. Fazlasıyla yükselen ateşinin sebebi buymuş. Ben de ateşini kontrol etmek için ona dokunduğum sırada zehirlenmişim. Artık bu duruma Rayl da sinirlenmiş olacak ki, kendini tutar bir tavırla artık söyleyeceğini söylemesi gerektiği konusunda onu uyardı. Bunun üzerine daha da geriye, Tanaka-san'ın oturduğu koltuğun yanına kadar giden doktor, bu sefer ağlamaklı bir ses tonuyla, Rayl, Tanaka-san ve artık özgür kalan askerlerin kilitli kapılarda tutsak tutulan çocukları serbest bıraktığını anlattı. Gemide şuan kırk kadar çocuk varmış, ve askerler de çocukları yüzeye çıkartma konusunda söz vermişler. Bu yüzden sanırım onlar da buradaymış. Lanet olsun, her şeyden bahsetmişti ama sorduğum soruyu hala cevaplamamıştı! Yataktan kalkıp üstüne yürüyecek kadar sinirlenmiştim, doğrulacağım sırada Tanaka-san yanına kadar gelen doktorun omzuna dokunup, ''Sorun yok. Sadece söyle. Kızcağızımın melek olup gittiğini söyle.'' Dedi. Kız mı? Tanaka-san?! Neler oluyor? Hey? Bu tepkiden sonra doktor, gözleri dolu dolu bir şekilde anlatmaya başladı. İki gündür uyuyormuşuz. "Kolu kesilen kız" diye cümleye başladığı sırada birden bire kalbime bir ağırlık çöktü. M-Mey-Rin-san? Hayır, bizi bırakıp gitmiş olamazsın değil mi? Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum, yine de kendimi tutup adamı dinlemeye devam ettim. Mey-Rin, bayıldığımız günün sabahında ölmüş. Çok fazla kan kaybetmiş, yeterli malzemesi mi ne yokmuş. Artık ağlamaklı olan adamı elimde olmadan dinleyemiyordum. Derin derin nefes almak dışında bir şey yapamıyordum çünkü. Mey-Rin, Uiola, belki de ben buraya arkamda bir tayfayı sürüklemeseydim sizler hala yaşıyor olacaktınız. Hala hiçbir şey yapmadan öylece durduğum sırada Liva, çocuklar ve Rayl odadan çıktı. Hemen sonra Tanaka-san dinlenmemi söyleyerek odanın ışıklarını kapattı. Karanlıkta gözyaşlarım gözükmezdi nasılsa... O andan itibaren kendimi tutmayı bıraktım ve sessizce ağlamaya başladım. Meğer Mey-Rin, Tanaka-san'ın kızıymış. Hey, acaba şuan ne hissediyordur, Tanaka-san, özür dilerim. Sessizce ağladığım sırada, Tanaka-san'ın kendini ele veren iç çekişlerini duydum. Belli ki ikimiz de ağlıyorduk. Güzel bir iş başarmış olsak da, çok sevdiğimiz iki insanı kaybetmiştik. Ne hissedeceğimi, ne yapacağımı bilemez durumdaydım. Sadece, durmadan ağlıyordum. Kafamı koyduğum pembe yastık sırılsıklam olmuştu, Mey-Rin-san, birlikte geçirdiğimiz zamanları hiç unutmayacağım. Tanaka-san ile merdivenlerden yuvarlanışınızı, bazukanı, Gedo-san'a yaptığın cesaret verici konuşmayı, ben... Hiç unutmayacağım.
Uyumak-uyumamak arasında gidip geldiğim saatlerden sonra bir ses duydum. Sabaha az kalmıştı herhalde, yine de etraf karanlıktı. Kulağıma ilişen sesten kapaklardan birinin açıldığını anlıyordum. Bu sesten hemen sonra yanıma biri geldi. Konuşmaya başladığı sırada bu kişinin Rayl olduğunu anladım. Uyanık olup olmadığımı soruyordu. Kendisine cevap verdikten hemen sonra, bana göstermesi gereken bir şeyin olduğunu söyledi. Doğrulmama yardım etti, ayağı kalkacağım sırada ise bir acı hissettim ve duraksadım. Yine de yürüyebilirdim sanırım, yani... Umarım. Duraksadığımı farkeden Rayl, bir elini omzuma, diğer elini dizlerimin altına geçirip beni bir anda kucağına aldı. Ne olduğunu hala anlayamamıştım, Rayl ile birlikte merdivenlere doğru ilerliyorduk.
Uyumak-uyumamak arasında gidip geldiğim saatlerden sonra bir ses duydum. Sabaha az kalmıştı herhalde, yine de etraf karanlıktı. Kulağıma ilişen sesten kapaklardan birinin açıldığını anlıyordum. Bu sesten hemen sonra yanıma biri geldi. Konuşmaya başladığı sırada bu kişinin Rayl olduğunu anladım. Uyanık olup olmadığımı soruyordu. Kendisine cevap verdikten hemen sonra, bana göstermesi gereken bir şeyin olduğunu söyledi. Doğrulmama yardım etti, ayağı kalkacağım sırada ise bir acı hissettim ve duraksadım. Yine de yürüyebilirdim sanırım, yani... Umarım. Duraksadığımı farkeden Rayl, bir elini omzuma, diğer elini dizlerimin altına geçirip beni bir anda kucağına aldı. Ne olduğunu hala anlayamamıştım, Rayl ile birlikte merdivenlere doğru ilerliyorduk.
Kiyora Victoria- Ödül Avcısı
- Mesaj Sayısı : 214
Kayıt tarihi : 17/01/16
Nerden : East Blue
10 sayfadaki 14 sayfası • 1 ... 6 ... 9, 10, 11, 12, 13, 14
Similar topics
» Kiyora Victoria
» Parlak zamanlar [Kiyora&Wiksax]
» [Envanter] Kiyora Victoria
» Pulau Menakutkan [Kiyora Victoria]
» Kızıl Kafalar (Rayl - Kiyora)
» Parlak zamanlar [Kiyora&Wiksax]
» [Envanter] Kiyora Victoria
» Pulau Menakutkan [Kiyora Victoria]
» Kızıl Kafalar (Rayl - Kiyora)
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
10 sayfadaki 14 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz