E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
1 sayfadaki 4 sayfası
1 sayfadaki 4 sayfası • 1, 2, 3, 4
E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Kavuştuğu şeytan meyvesi ile birlikte bir hiç olmuştu artık. Yükseldiği o basamaklardan tek tek düşerken, kimse acıyıp destek olmamıştı ona. Şimdi bir de borç batağındaydı. Aylık 20k maaşıyla, milyonlarca borcunu nasıl ödeyeceğini düşünmek bir yana, karargahta herkesin onunla taşak geçmesi diğer yanda, Zac ne yapacağını şaşırmıştı. Karargahtaki herkes onu artık End Zac diye çağırıyordu. Bu End(işi bitti) anlamında ve bir kısaltmaydı. Zac Uzman Başçavuş rütbesinden düştüğü Miço rütbesinde, tüm gün temizlik ve ayak işleri yapmaktan hal kalmıyordu.
Başçavuş rütbesinden senin yerine Uzman Başçavuş olan Han yanına geliyor, elinde bir kova ve fırça var. Tuvaletlerin neden kirli olduğunu soruyor, bağırıp çağırıyor sana, sonrasında gidip idam kulesinde nöbet tutmanı istiyor. Bugün zaten 10 saat temizlik yapmıştın, şimdi bir de nöbet görevi kilitlemişti sana. Senden ne istiyordu bu askerler bilmiyorsun. Belki de onlardan birine verilecek meyveyi bencilce yediğin içindi, belki de eskiden üst olan birini ezmenin keyfiydi bu, ama normal erler bile seninle taşak geçiyordu her gün, her gün. Bir süre sonra normal bir insanı çıldırtmaya yeterdi bu durum, ama adalet aşkıyla yanan seni durdurur muydu bu durum?
Karargahtan çıktığında güneş neredeyse batmış olacak. Logue Town sessizleşmek üzere, insanlar akşam yemeği yemek için evlerine giderken, sen idam kulesinin yolunu tutacaksın. Dükkanların çoğu kapanmış olacak, korsanlar barları dolduracak. Gerçek askerler korsanlarla savaşacak ve sen sadece nöbet tutacaksın...
Başçavuş rütbesinden senin yerine Uzman Başçavuş olan Han yanına geliyor, elinde bir kova ve fırça var. Tuvaletlerin neden kirli olduğunu soruyor, bağırıp çağırıyor sana, sonrasında gidip idam kulesinde nöbet tutmanı istiyor. Bugün zaten 10 saat temizlik yapmıştın, şimdi bir de nöbet görevi kilitlemişti sana. Senden ne istiyordu bu askerler bilmiyorsun. Belki de onlardan birine verilecek meyveyi bencilce yediğin içindi, belki de eskiden üst olan birini ezmenin keyfiydi bu, ama normal erler bile seninle taşak geçiyordu her gün, her gün. Bir süre sonra normal bir insanı çıldırtmaya yeterdi bu durum, ama adalet aşkıyla yanan seni durdurur muydu bu durum?
Karargahtan çıktığında güneş neredeyse batmış olacak. Logue Town sessizleşmek üzere, insanlar akşam yemeği yemek için evlerine giderken, sen idam kulesinin yolunu tutacaksın. Dükkanların çoğu kapanmış olacak, korsanlar barları dolduracak. Gerçek askerler korsanlarla savaşacak ve sen sadece nöbet tutacaksın...
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Bir denizci pek yadırgamaz bu durumu; ha miço ha uzman başçavuş... Hiç dinmeyen bir çalışma temposunun ortasında, Logetown'un griye mekik tutan sokaklarında geçip gider ömrünüz. Sonra akşam olur ve kılıçlar çekilip, gerçek denizler ile korsanlar arasındaki çıkar çatışması başlar; Ah... kimi kandırıyorum. Bir denizci yadırgar bu durumu; ha miço ha uzman başçavuş deyip geçilecek bir durum değildir bu. Hele söz konusu benim gibi bir denizci ise, yadırganır bu durum. Ömrünüz bir tuvaleti temizlemekle geçer, sonra yeni bir iş takarlar ve bir diğer ömrünüz onunla. Hiç bitmek bilmeyen çalışma temposu akşama kadar sürer, sonra bir miço kılıçlarını çekip gerçek bir denizci gibi elbette korsanlarla dövüşmez. Hele bu benim gibi, işi bitmiş -aslında bu diğerlerine göre öyle, yoksa hâlâ sapa sağlamım, gencim ve işim bitmedi- bir denizci içim imkansız bir durum. Logetown'un griye mekik tutan sokaklarını tek gördüğüm vakit, bugün ki gibi bana kitlenen bir nöbet görevi olunca oluyor.
Biraz geriye gittiğimizde, aslında anlatacak pek farklı şeyim yok. Daha güneş doğmadan ve kargalar bokunu yemeden, Logetown gri değilde, karanlık bir şehirken açarım gözlerimi ben. Ta o saate başlar dudaklarımda hiç kesilmeyen ıslık sesi, önce bir paspasla tüm bir karargahın koridorlarını, odalarını temizlerim. Bu günün aslında en güzel zamanlarıdır, en zor zamanları ise tuvaletler olur genelde. Her gün, her içeriye girdiğimde bu karargahın aşçısının bu denizcilere ne yedirdiğini sorgulamama sebep olacak o kokunun altında geçirdiğim dakikalar eşliğinde pırıl pırıl yaparım tuvaletleri; yo hayır! pırıl pırıl olmaz genelde, ama temiz olur. Yinede pek beğenmez benim yaptığım bu işleri bu karargahın insanları. Aslında dertleri benim yaptığım temizlikle ilgili değil, bizzat benle olur genelde. Kıskançlıklarından yada bir rütbelinin ellerine düşmesinin ilkinden olsa gerek, genelde erlerin dalga konusu olurum. Bir zamanlar göze göze geldiğimde, gözlerini benden sakınan bu insanların bazıları benimle dalga geçer oldu haliyle. Eh, başlangıçta zordu tabii ama bir süre sonra alıştım. Tek alıştığım bu pervasız, beyni kıt olan denizci erleri değil tabii. Benim baş belalım, sevgilim Han var birde. Önceden tanıdığım falan yok, tek bildiğim benim rütbeme konması. Yaptığım hiçbir işi beğenmez, genelde tüm işleri bana o kitler. Bana karşı pek nazik davranmazda, gerçi bana karşı bu karargahta nazik davranan bir tane insanoğlu çıkarsa kendimi öldürürüm; her neyse işte Han bana özel bir kini olan bir yavşak, benim pırıl pırıl hikayemde pek yeri olacağını sanmıyorum ama yinede belirteyim; eğer bir cümleye yavşak diye başlıyor isem o cümlenin devamında kesinlikle Han olur.
İnişler ve çıkışlar, adamım! Benim olayım bu. Kim derdi ki, ulan Zac altı yıl önce miço olduğun gibi şimdide bir miço olacaksın? Hani derler ya, hızlı atın boku seyrek olur diye. Harbiden hangi baba yiğit söylediyse hakkıdır, doğru söz.
Ağzımda bir ıslık, tuvaletleri temizleme işinin son kısımlarındayım, geldi yavşak Han. Yine bağırdı sevgilim bana, tuvaletler niye kirli diye. Aslında tam diyecektim ki, ulan şerefsiz bal dök yala diye, ama götüm yemedi bana vereceği onlarca cezayı şöyle bir düşününce. Sonuçta gerçek bir denizci olarak, ne olursa olsun bir üstüme vuramazdım. Orada beni yatırıp sikse gıkım çıkardı ama acıdan, itirazdan değil. Tam her şey bitti derken, daha henüz tuvaletleri bile temizlemeyi bitirmemişken yeni bir iş kitledi bana, az öncede belirttiğim gibi nöbet tutmaydı. İşin en güzel kısmı ise nöbet tutacağım yer, çağ kapatıp çağ açan adamın idam edildiği yerdi. Logetown, griden çıkıp gecenin karanlığına bırakırken kendini, korsanlar barlarda sarhoş olup sokaklara dökülürken, denizciler silahlarını çekip korsanlarla savaşmaya hazırlanırken, bendeniz Miço Zac ise tepeden tüm bu olanları izleyecektim. Ne kadar güzel; yo hayır! Hiç güzel değil, savaşmak varken izlemek niye? Ah kader, ah kahpe kader... Yaktın beni gencecik yaşımda, neydi suçum günahım anlat bana kaphe kader, anlat!
Güneş, yavaşça yarınlara doğru batarken ben karargahtan çıkmış ve ellerim cebimde bir şekilde idam kulesinin olduğu meydana doğru ilerlemeye koyulmuştum. Logetown yine sessizliğe gömülmeye başlamış, çoğu dükkan sahibi dükkanını kapatmış ve barlar çoktan şenlenmişti. Bende birazdan nöbete başlardım, her şey yerli yerine oturdu. Maş maş! Açın yolları lan, kızıl ejder Zac geliyor; yani yo hayır! End Zac geliyor!
Biraz geriye gittiğimizde, aslında anlatacak pek farklı şeyim yok. Daha güneş doğmadan ve kargalar bokunu yemeden, Logetown gri değilde, karanlık bir şehirken açarım gözlerimi ben. Ta o saate başlar dudaklarımda hiç kesilmeyen ıslık sesi, önce bir paspasla tüm bir karargahın koridorlarını, odalarını temizlerim. Bu günün aslında en güzel zamanlarıdır, en zor zamanları ise tuvaletler olur genelde. Her gün, her içeriye girdiğimde bu karargahın aşçısının bu denizcilere ne yedirdiğini sorgulamama sebep olacak o kokunun altında geçirdiğim dakikalar eşliğinde pırıl pırıl yaparım tuvaletleri; yo hayır! pırıl pırıl olmaz genelde, ama temiz olur. Yinede pek beğenmez benim yaptığım bu işleri bu karargahın insanları. Aslında dertleri benim yaptığım temizlikle ilgili değil, bizzat benle olur genelde. Kıskançlıklarından yada bir rütbelinin ellerine düşmesinin ilkinden olsa gerek, genelde erlerin dalga konusu olurum. Bir zamanlar göze göze geldiğimde, gözlerini benden sakınan bu insanların bazıları benimle dalga geçer oldu haliyle. Eh, başlangıçta zordu tabii ama bir süre sonra alıştım. Tek alıştığım bu pervasız, beyni kıt olan denizci erleri değil tabii. Benim baş belalım, sevgilim Han var birde. Önceden tanıdığım falan yok, tek bildiğim benim rütbeme konması. Yaptığım hiçbir işi beğenmez, genelde tüm işleri bana o kitler. Bana karşı pek nazik davranmazda, gerçi bana karşı bu karargahta nazik davranan bir tane insanoğlu çıkarsa kendimi öldürürüm; her neyse işte Han bana özel bir kini olan bir yavşak, benim pırıl pırıl hikayemde pek yeri olacağını sanmıyorum ama yinede belirteyim; eğer bir cümleye yavşak diye başlıyor isem o cümlenin devamında kesinlikle Han olur.
İnişler ve çıkışlar, adamım! Benim olayım bu. Kim derdi ki, ulan Zac altı yıl önce miço olduğun gibi şimdide bir miço olacaksın? Hani derler ya, hızlı atın boku seyrek olur diye. Harbiden hangi baba yiğit söylediyse hakkıdır, doğru söz.
Ağzımda bir ıslık, tuvaletleri temizleme işinin son kısımlarındayım, geldi yavşak Han. Yine bağırdı sevgilim bana, tuvaletler niye kirli diye. Aslında tam diyecektim ki, ulan şerefsiz bal dök yala diye, ama götüm yemedi bana vereceği onlarca cezayı şöyle bir düşününce. Sonuçta gerçek bir denizci olarak, ne olursa olsun bir üstüme vuramazdım. Orada beni yatırıp sikse gıkım çıkardı ama acıdan, itirazdan değil. Tam her şey bitti derken, daha henüz tuvaletleri bile temizlemeyi bitirmemişken yeni bir iş kitledi bana, az öncede belirttiğim gibi nöbet tutmaydı. İşin en güzel kısmı ise nöbet tutacağım yer, çağ kapatıp çağ açan adamın idam edildiği yerdi. Logetown, griden çıkıp gecenin karanlığına bırakırken kendini, korsanlar barlarda sarhoş olup sokaklara dökülürken, denizciler silahlarını çekip korsanlarla savaşmaya hazırlanırken, bendeniz Miço Zac ise tepeden tüm bu olanları izleyecektim. Ne kadar güzel; yo hayır! Hiç güzel değil, savaşmak varken izlemek niye? Ah kader, ah kahpe kader... Yaktın beni gencecik yaşımda, neydi suçum günahım anlat bana kaphe kader, anlat!
Güneş, yavaşça yarınlara doğru batarken ben karargahtan çıkmış ve ellerim cebimde bir şekilde idam kulesinin olduğu meydana doğru ilerlemeye koyulmuştum. Logetown yine sessizliğe gömülmeye başlamış, çoğu dükkan sahibi dükkanını kapatmış ve barlar çoktan şenlenmişti. Bende birazdan nöbete başlardım, her şey yerli yerine oturdu. Maş maş! Açın yolları lan, kızıl ejder Zac geliyor; yani yo hayır! End Zac geliyor!
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Hava iyiden iyiye kararmış, şehir sessizliğe gömülmüş, barlar bile kapanmak üzere. Hava güzel, ama o kadar uykusuzsun ki bir üşüme alıyor seni. Uyumak zorunda hissediyorsun kendini, gözlerin kapanacak az kaldı. Derken az ilerinden sesler geliyor. 2 sarhoş bağıra bağıra konuşuyor belli ki.
"Gejeck gorzamları dojgn mu? Yün gogmatan yemen ince bangaha sajdırajaklarmıj."
Duyduğun konuşmalara anlam vermeye çalışıyorsun, biraz karmaşık olsa bile, korsanlar ve saldırı kelimelerini rahat seçebiliyorsun. Her ne kadar görevin nöbet olsa bile, denizci görevin her hangi bir saldırıyı durdurmak, ama 2 sarhoşun sözüne ne kadar güven olabilir ki? Ya bu bir bar hikayesiydiyse ve görev yerini terkedip, idam kulesine bir zarar gelseydi. Zaten düşürülen görevinin üzerine neler yaparlardı sana? Bu düşünceler için de ikilemde kalıyorsun.
Güneşin doğmasına 3 saat var, görevinin bitmesine 4 saat. Görevin bittikten sonra 5 saat uyuma süren olacak ve sonra temizliğe tekrar başlaman gerekiyor.
"Gejeck gorzamları dojgn mu? Yün gogmatan yemen ince bangaha sajdırajaklarmıj."
Duyduğun konuşmalara anlam vermeye çalışıyorsun, biraz karmaşık olsa bile, korsanlar ve saldırı kelimelerini rahat seçebiliyorsun. Her ne kadar görevin nöbet olsa bile, denizci görevin her hangi bir saldırıyı durdurmak, ama 2 sarhoşun sözüne ne kadar güven olabilir ki? Ya bu bir bar hikayesiydiyse ve görev yerini terkedip, idam kulesine bir zarar gelseydi. Zaten düşürülen görevinin üzerine neler yaparlardı sana? Bu düşünceler için de ikilemde kalıyorsun.
Güneşin doğmasına 3 saat var, görevinin bitmesine 4 saat. Görevin bittikten sonra 5 saat uyuma süren olacak ve sonra temizliğe tekrar başlaman gerekiyor.
- Spoiler:
- Gelecek korsanları duydun mu? Gün doğmadan önce bankaya saldıracaklarmış.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Hayat bir aynadır adamım. Çift taraflı; bir tarafı karanlık ve puslu olan, diğer tarafı temiz ve pürüzsüz olan bir ayna. Olay aynanın hangi tarafına baktığınla ilgilidir. Karanlık ve puslu tarafına bakarsan hayatında karanlık ve puslu olur, diğer tarafına bakarsan temiz ve pürüzsüz olur. Burada devreye giren ise, kararlar adamım kararlar! Eğer ben zamanında korsan tayfasını teslim etseydim, kahraman olurdum. Fakat prensiplerimden olsa gerek, doğru yerine bir denizci olarak yanlışı seçtim. Heh! Ders al adamım, Zac’tan ders al, yarın bugün karşına karar verebileceğin bir şey çıkarsa, beni örnek alma. Yoksa sürünürsün bu sokaklarda.
Ağzımda bir ıslık, Logetown'un genç, deneyimsiz gece karanlığını yararak ilerliyorum. Ellerim ense kısmımda buluşmuş, adımlarımı öne doğru biraz kaypak, ciddiyetsiz bir şekilde atıyorum. Logetown'un akşamları ne kadar tehlikeli olduğununu düşününce... Aslında ne kadar aptal bir insan olduğumu bir kez daha gözler önüne seriyorum. Yani bu kadar ciddiyetsizlik, karanlık bir ara sokaktan fırlayan, zır deli bir korsanın savurduğu kılıç darbesinin narin vücudumu kesmesi ile cezalandırabilir! Aman tanrım! Adamım, karanlık diyorum, akşam diyorum! Logetown artık o kadar masum değil, diyorum. Anlıyor musun? Aslında... Yo hayır! Burada anlaması gereken benim adamım, sen değilsin! Düşünsene... Aslında siktir et düşünme, bende düşünmeyeyim. Alt tarafı ölürüz, yo hayır! Ölmeyiz, niye ölelim? Tek yapmam gereken karanlık bir sokağa dikkat etmek, gerisi kolay! Yani öyle olmalı.
Duy beni adamım, duy! O kadar uykusuzum ki, sıcak vücudum yani aşırı sıcak vücudum bir üşümenin esiri oldu ve gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Gidiyorum lan! Tutun beni, derken, işte derken iki sarhoşun konuşması çekti kurtardı beni dipsiz kuyudan. Neymiş efendim, Logetown'a yeni gelecek korsanlar banka soyacakmış, la korsan banka mı soyar? Soymaz mı? Soyar olum niye soymasın, amına bile kor.
Gecenin bir vakti, neredeyse Logetown'un tüm barları kapanmış, güneşin doğmasına belki üç, görevimin bitmesine ise net olarak dört saat kalmış, her şey yerli yerinde gidiyor. Hiç bulaşmayı- "Hey beyler!" Hadi ama, kimi kandırıyorum. Elbette bu işin kokusunu aldıktan sonra bırakmayacağım. Yavaş adımlarımı az ilerimdeki sarhoşlara doğru yönlendirdim. Diplerine kadar geldiğimde, ikisininde omuzlarına ellerimi atıverdim ve kafamı kafalarına yaklaştırıp, ukala bir gülüşle: "Bu bahsettiniz korsanlar şey korsanları değil miydi? Neydi ya..." durdum ve ikisinden birinin atılıp korsanların ismini söyleyerek cümlemi tamamlamasını ümit ederek bekledim. "Bunlar hükümet bankasına mı saldıracaklardı yoksa şu kazıkçı olan, milleti sömürenlere mi? Alla alla bende biliyordum, nasıl yorulduysam hep yarım yamalak kalmış aklımda, tüh!" Bilirsiniz beyler, en iyi yalanlar iki doğru arasından çıkar. Eh, biraz derine inersek nöbete devam edip etmeyeceğimize daha rahat karar verebiliriz sanırım.
Ağzımda bir ıslık, Logetown'un genç, deneyimsiz gece karanlığını yararak ilerliyorum. Ellerim ense kısmımda buluşmuş, adımlarımı öne doğru biraz kaypak, ciddiyetsiz bir şekilde atıyorum. Logetown'un akşamları ne kadar tehlikeli olduğununu düşününce... Aslında ne kadar aptal bir insan olduğumu bir kez daha gözler önüne seriyorum. Yani bu kadar ciddiyetsizlik, karanlık bir ara sokaktan fırlayan, zır deli bir korsanın savurduğu kılıç darbesinin narin vücudumu kesmesi ile cezalandırabilir! Aman tanrım! Adamım, karanlık diyorum, akşam diyorum! Logetown artık o kadar masum değil, diyorum. Anlıyor musun? Aslında... Yo hayır! Burada anlaması gereken benim adamım, sen değilsin! Düşünsene... Aslında siktir et düşünme, bende düşünmeyeyim. Alt tarafı ölürüz, yo hayır! Ölmeyiz, niye ölelim? Tek yapmam gereken karanlık bir sokağa dikkat etmek, gerisi kolay! Yani öyle olmalı.
Duy beni adamım, duy! O kadar uykusuzum ki, sıcak vücudum yani aşırı sıcak vücudum bir üşümenin esiri oldu ve gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Gidiyorum lan! Tutun beni, derken, işte derken iki sarhoşun konuşması çekti kurtardı beni dipsiz kuyudan. Neymiş efendim, Logetown'a yeni gelecek korsanlar banka soyacakmış, la korsan banka mı soyar? Soymaz mı? Soyar olum niye soymasın, amına bile kor.
Gecenin bir vakti, neredeyse Logetown'un tüm barları kapanmış, güneşin doğmasına belki üç, görevimin bitmesine ise net olarak dört saat kalmış, her şey yerli yerinde gidiyor. Hiç bulaşmayı- "Hey beyler!" Hadi ama, kimi kandırıyorum. Elbette bu işin kokusunu aldıktan sonra bırakmayacağım. Yavaş adımlarımı az ilerimdeki sarhoşlara doğru yönlendirdim. Diplerine kadar geldiğimde, ikisininde omuzlarına ellerimi atıverdim ve kafamı kafalarına yaklaştırıp, ukala bir gülüşle: "Bu bahsettiniz korsanlar şey korsanları değil miydi? Neydi ya..." durdum ve ikisinden birinin atılıp korsanların ismini söyleyerek cümlemi tamamlamasını ümit ederek bekledim. "Bunlar hükümet bankasına mı saldıracaklardı yoksa şu kazıkçı olan, milleti sömürenlere mi? Alla alla bende biliyordum, nasıl yorulduysam hep yarım yamalak kalmış aklımda, tüh!" Bilirsiniz beyler, en iyi yalanlar iki doğru arasından çıkar. Eh, biraz derine inersek nöbete devam edip etmeyeceğimize daha rahat karar verebiliriz sanırım.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Sarhoş adamların tepesine bindiğinde başta korksalar da, nöbetçi üniformasını görünce cesaretleri yerine geliyor. Sana sen kimsin amına koyayım minvalinde bir şey deseler de, pek düzgün konuşamadıkları için anlamakta zorluk çekiyorsun. Hava gittikçe aydınlanıyor ve acele etmen gerekiyor. Korkutacak bir şey yapmalısın.
Korkutmayı başarırsan sana her şeyi ötecekler ve
"Gzjel abcm bij adlında saya glmk istemjorduk. Gin-Oi banjkasna sajdrmay ceserj edmzler. Gesn hügümtnkine saldrırlar. " diyeceklerdi. Ama bu 2 sarhoş adam ne söylediklerini bile bilmiyorlardı. Dediklerine güvendin diyelim, kesin de konuşmuyorlar, sadece Gin-Oi bankasına saldırmaya cesaret edemeyeceklerini söylüyorlar, ama bu ne kadar doğru? Dışarıda bir yerde böyle çılgın insanların olmadığını kim garanti edebilir ki? Peki diyelim Gin-Oi bankasına saldırdılar bunu gerçekten önlemen gerekir mi? Nihayetinde onlar korsan değil mi? Korsanın korsandan çalması senin işine gelmez miydi? Yoksa bir denizci olarak ada halkının güvenliği için bu soygunu önlemen mi gerekirdi? Aklında deli sorular. Baban olsa ne derdi?
Korkutmayı başarırsan sana her şeyi ötecekler ve
"Gzjel abcm bij adlında saya glmk istemjorduk. Gin-Oi banjkasna sajdrmay ceserj edmzler. Gesn hügümtnkine saldrırlar. " diyeceklerdi. Ama bu 2 sarhoş adam ne söylediklerini bile bilmiyorlardı. Dediklerine güvendin diyelim, kesin de konuşmuyorlar, sadece Gin-Oi bankasına saldırmaya cesaret edemeyeceklerini söylüyorlar, ama bu ne kadar doğru? Dışarıda bir yerde böyle çılgın insanların olmadığını kim garanti edebilir ki? Peki diyelim Gin-Oi bankasına saldırdılar bunu gerçekten önlemen gerekir mi? Nihayetinde onlar korsan değil mi? Korsanın korsandan çalması senin işine gelmez miydi? Yoksa bir denizci olarak ada halkının güvenliği için bu soygunu önlemen mi gerekirdi? Aklında deli sorular. Baban olsa ne derdi?
- Spoiler:
- Abicim biz aslında sana gülmek istemiyorduk. Gin-Oi bankasına saldırmaya cesaret edemezler. Kesin hükümetinkine saldırırlar.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
İçinde yanan bir ateş düşün; bu ateşin kaybettiğin şeylerle körüklendiğini ve her geçen gün biraz daha büyüdüğünü. Başta seni gaza getiren bu ateşin sonra seni içten içe yaktığını hayal et ve kendini dört bir yanın ateşlerle kaplıyken bulduğunda, kafanı yukarı kaldır. Sokağın birinde yürüdüğünü düşün, nöbettesin; yorgunsun ve bu yaşam tarzından bıkmış, usanmışsın! Artık ayaktayken bile uyuyacak kadar kötü bir haldesin... Gözlerini tam kapattığın anda, iki sarhoş hayal et sonra. Sana tüm hayatının fırsatını sunan iki sarhoş! Gül kendine; evet bunu yap, çünkü iki aptal sarhoşun söylediklerini kurtuluşun olarak kabul ediyorsun, o kadar düşmüşsün yani. Ama bir yandan kendine hak ver, yapacak başka bir şeyin var mı? Tekrardan rütbeli bir asker olman bu şartlarda yıllar bile sürebilir, sor kendine; başka şansım var mı diye? Tüm bunları yaptığında, beni anlarsın adamım!
Bir sarhoşun ne kadar aptal olduğunu unutmuşum, şöyle bir duruma bakınca. Yani... Ne bileyim, başta kolayca cümleleri ağızlarından alıp istediğim cevapları elde ederim diye umuyordum, ama bu iki aptal beni gördüklerinde önce korkmuşlardı. Heh! Gecenin bir vakti, aniden çıka gelmiştim. Ardından konuşmaya başladığımda, gözlerine şöyle bir baktığımda bunun ne kadar manasız olduğunu anlamakta zorluk çekmedim. Yani... Bu iki aptalın, bana bir cevap vereceğinden emindim ama verecekleri cevabın benim istediğim cevaplar olduğu konusunda... İşte bu beni çelişkiye düşüren bir konuydu. Ellerini omuzlarından çektim. Kaşlarımı çatıp, şöyle bir daha bu ikiliyi süzdüğümde, bülbül gibi şakımaya başladılar. Eh, benden bahsediyoruz yani, elbette konuşacaklardı.
Bir dakika... Söylediklerini anlamakta zorluk çekiyor olsamda, bunlar bana gülmüşler miydi? Ne demek lan bu? Hadi ama sırası mı şimdi? Bırak gülsünler.
Sinirlerimi hoplatan bu itiraflarından sonra, bir varsayımda bulunmuşlardı. Tam olarak emin değillerdi kendileride söylediklerinden. Net ve kesin cevap almayı bırak, verdikleri cevap beni biraz daha çelişkiye sokmaktan başka bir boka yaramıyordu. Hadi ama kızlar! Birazcık yardımcı olun bana, lütfen; rica ediyorum! Söylediklerine dönecek olursak, Gin-oi bankasına saldırmaya cesaret edemezlermiş, o yüzden hükümet bankasına saldırırlarmış! Bak sen bak! Lan sen kimsin, hükümet'i bir korsan teşkilatının altında görüyorsun! Hükümet olmasa, benim gibiler olmasa siz gecenin bir vakti böyle rahat rahat dolaşabilir misiniz lan? Kıçınıza kırar, muhtemelen sizi evde dört gözle bekleyen ailenizle göt korkusundan vakit geçirirsiniz! Hey hey! İbnelere bak.
Bak adamım beni iki insan türü sinirlendirir. Biri her boku bildiğini sananlar, diğeri nankör olanlar. Ve bu iki piç, istemeden veya isteyerek beni sinirlendirmiş bulundular. Ellerimi tekrardan ikilinin omzuna atıverdim, bu sefer omuzlarını canlarını yakacak yada dikkatlerini çekebileceğim bir sertlikte sıktım. "Bak, güzel kardeşlerim benim! Gecenin bir vakti, sinirliyim; şerefsizim sizi görev başındaki memuru meşgul etmekten içeri attırır, sürün sürün süründürürüm! Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Kim lan bu korsanlar? İsim ver bana isim yada siz bunları kimden duydunuz, bana onu söyleyin. Valla bak döverim sizi, nankör piçler. Korsan bankasına saldırmayıp, hükümete saldırırlarmış! Peh, hükümete kurban olun siz!" Öfkeyle haykırdım. Bu yeterliydi istediğim cevapları almam için, eğer yeterli olmazsa onları şeytanla tanıştırmam, bu sarhoş kafaları için yeteri kadar korku dolu anlar yaşatırdı. O yüzden kaşlarımı çattım, yorgunluğun arasından sıyrılan öfkemi gözlerimi yansıttım ve verecekleri cevabı beklemeye koyuldum.
Bu arada şöyle bir düşününce benim için hangi bankaya saldıracaklarının önemi yok. Eğer gerçekten böyle bir şey olacaksa, elbette durduracağım. Bu tartışmaya açık bir konu değil. Babam bana böyle öğretti. Eğer bugün korsanların bu bankaya saldırmasına izin verirsem, yarın bu halkı soymalarınada izin vermem gerekir. Belki biz denizciler için bu korsan çatışması işimize gelir, ama prensipler dostum! Bugün bu prensipler yüzünden bu haldeyim diye onlardan vazgeçecek değilim, hem bu benim için bir fırsat! Tekrardan parlayıp, eskisi gibi olmam için. Umarım bu lanet korsanlar bu bankalardan birini soymaya cesaret eder ve bende bir denizci olarak, eskisi gibi onlarla savaşırım. Bir korsanla kılıç çarpıştırmayı özlemişim, o heyecanı... Hadi ama dostum, biliyorum bana hak veriyorsun, sende olsan aynısını yapardın, değil mi?
Bir sarhoşun ne kadar aptal olduğunu unutmuşum, şöyle bir duruma bakınca. Yani... Ne bileyim, başta kolayca cümleleri ağızlarından alıp istediğim cevapları elde ederim diye umuyordum, ama bu iki aptal beni gördüklerinde önce korkmuşlardı. Heh! Gecenin bir vakti, aniden çıka gelmiştim. Ardından konuşmaya başladığımda, gözlerine şöyle bir baktığımda bunun ne kadar manasız olduğunu anlamakta zorluk çekmedim. Yani... Bu iki aptalın, bana bir cevap vereceğinden emindim ama verecekleri cevabın benim istediğim cevaplar olduğu konusunda... İşte bu beni çelişkiye düşüren bir konuydu. Ellerini omuzlarından çektim. Kaşlarımı çatıp, şöyle bir daha bu ikiliyi süzdüğümde, bülbül gibi şakımaya başladılar. Eh, benden bahsediyoruz yani, elbette konuşacaklardı.
Bir dakika... Söylediklerini anlamakta zorluk çekiyor olsamda, bunlar bana gülmüşler miydi? Ne demek lan bu? Hadi ama sırası mı şimdi? Bırak gülsünler.
Sinirlerimi hoplatan bu itiraflarından sonra, bir varsayımda bulunmuşlardı. Tam olarak emin değillerdi kendileride söylediklerinden. Net ve kesin cevap almayı bırak, verdikleri cevap beni biraz daha çelişkiye sokmaktan başka bir boka yaramıyordu. Hadi ama kızlar! Birazcık yardımcı olun bana, lütfen; rica ediyorum! Söylediklerine dönecek olursak, Gin-oi bankasına saldırmaya cesaret edemezlermiş, o yüzden hükümet bankasına saldırırlarmış! Bak sen bak! Lan sen kimsin, hükümet'i bir korsan teşkilatının altında görüyorsun! Hükümet olmasa, benim gibiler olmasa siz gecenin bir vakti böyle rahat rahat dolaşabilir misiniz lan? Kıçınıza kırar, muhtemelen sizi evde dört gözle bekleyen ailenizle göt korkusundan vakit geçirirsiniz! Hey hey! İbnelere bak.
Bak adamım beni iki insan türü sinirlendirir. Biri her boku bildiğini sananlar, diğeri nankör olanlar. Ve bu iki piç, istemeden veya isteyerek beni sinirlendirmiş bulundular. Ellerimi tekrardan ikilinin omzuna atıverdim, bu sefer omuzlarını canlarını yakacak yada dikkatlerini çekebileceğim bir sertlikte sıktım. "Bak, güzel kardeşlerim benim! Gecenin bir vakti, sinirliyim; şerefsizim sizi görev başındaki memuru meşgul etmekten içeri attırır, sürün sürün süründürürüm! Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz? Kim lan bu korsanlar? İsim ver bana isim yada siz bunları kimden duydunuz, bana onu söyleyin. Valla bak döverim sizi, nankör piçler. Korsan bankasına saldırmayıp, hükümete saldırırlarmış! Peh, hükümete kurban olun siz!" Öfkeyle haykırdım. Bu yeterliydi istediğim cevapları almam için, eğer yeterli olmazsa onları şeytanla tanıştırmam, bu sarhoş kafaları için yeteri kadar korku dolu anlar yaşatırdı. O yüzden kaşlarımı çattım, yorgunluğun arasından sıyrılan öfkemi gözlerimi yansıttım ve verecekleri cevabı beklemeye koyuldum.
Bu arada şöyle bir düşününce benim için hangi bankaya saldıracaklarının önemi yok. Eğer gerçekten böyle bir şey olacaksa, elbette durduracağım. Bu tartışmaya açık bir konu değil. Babam bana böyle öğretti. Eğer bugün korsanların bu bankaya saldırmasına izin verirsem, yarın bu halkı soymalarınada izin vermem gerekir. Belki biz denizciler için bu korsan çatışması işimize gelir, ama prensipler dostum! Bugün bu prensipler yüzünden bu haldeyim diye onlardan vazgeçecek değilim, hem bu benim için bir fırsat! Tekrardan parlayıp, eskisi gibi olmam için. Umarım bu lanet korsanlar bu bankalardan birini soymaya cesaret eder ve bende bir denizci olarak, eskisi gibi onlarla savaşırım. Bir korsanla kılıç çarpıştırmayı özlemişim, o heyecanı... Hadi ama dostum, biliyorum bana hak veriyorsun, sende olsan aynısını yapardın, değil mi?
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
"Abijm Kami jarpsn ki bilmyrm. Hügümet bangasdr o." diyorlar. Daha fazla bilgi çıkmayacak gibi bunlardan. Boşa kürek çekmeyi bırakıp harekete geçmelisin. Belki de yardım almalısın. Aynı anda 2 yerde olamayacağına göre, can dostun Han'a paslayabilirsin bankaların birini, böylece aranız bile düzelebilir. Sonrasında kendi seçtiğin bankada nöbete başlarsın. Eğer korsanlar sana gelirse ne ala, gelmezse de Han diğer bankayı koruduğu için sorun hallolur. Bakarsın senin adına yetkililerle de konuşur, bunun sayesinde yakaladık gibisinden, sen de rütbene kavuşursun. Hem Han'a söylemeden nöbet yerini terketmen başına çok iş açabilir.
Ama işlerin ters gitme ihtimali de var. Han'a söylediğinde Han iki bankayı da kendisi korumak ister, tüm aferini kendisi alır, rütbe atlar ve bu dünyayı sana gerçek anlamda dar eder. Çabucak karar vermeli ve bir bankayı korumayı seçmelisin...
Ama işlerin ters gitme ihtimali de var. Han'a söylediğinde Han iki bankayı da kendisi korumak ister, tüm aferini kendisi alır, rütbe atlar ve bu dünyayı sana gerçek anlamda dar eder. Çabucak karar vermeli ve bir bankayı korumayı seçmelisin...
- Spoiler:
- Abicim Kami çarpsın ki bilmiyorum. Hükümet banksıdır o.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Yok adamım yok! Bunlardan bir cacık olmaz, baksana şunlara, içmekten ayakta duramıyorlar. Eh, kader dedikleri şey biraz ibne bana karşı malumun, baksana bir bilgi çıkartıyor karşıma ama o bilgiyi ise bu şekilde çıkartıyor. Yani ne vardı iki sarhoş yerine, aklı selim iki adamın konuşmasına denk gelsem, hatta ikili iyi dövüşçüler olsa ve bankalara dağılıp, pek fazla kafa yormadan korsanları beklesek, hayaller adamım hayaller! Bu yaşadıklarım ise gerçekler oluyor, tanıştırayım. Heh! Ne demişler hayallerle yaşayanı gerçekler şey eder, doğru söz yeminlen.
Bıkkınlıkla kafamı yıldızlarla dolu, gri şehrin üzerindeki karanlık gökyüzüne doğru kaldırdım. Sarhoş ikilinin bana verdikleri cevap kadar birbirleri ile alakasız duran yıldızları şöyle bir süzdüm. Derin bir nefes alıp, sinirlerimi kontrol etme çabasına giriştiğim an ise, kafam ile ikilinin söylediklerini onayladım ve elim ile gidin işareti yaptım. Sarhoş beyinlerinin bana sağlayacağı bilginin bundan öteye geçmeyeceğini an itibari ile anladım zira, koca bir okyanusta bir fırtınaya karşı küçük bir sandalla kürek çekip, o fırtınayı geçmeyi çalışmak gibi bir şeydi şuan benim yaptığım. O yüzden gitmeleri ve beni daha fazla oyalamaları daha mantıklı bir seçenekti.
Seçenekler demişken... Seçenekler adamım, ne yapacağım konusunda o kadar çaresiz bir durumdayım ki, prensiplerime sırt dönüp üç maymunu oynayarak nöbet görevine devam etmeyi bile düşündüm, ama bu anlıktı. Genel olarak düşünme anımda beynimi yoran iki şey vardı: Biri Yavşak Han ve diğeri ona duyabileceğim güven... Eğer tek başıma bir bankayı seçer ve orada nöbete devam edersem, korsanların diğer bankaya saldırma ihtimali var. Hem ne olursa olsun ben korsanları bir şekilde durdursam bile, Yavşak Han'a haber vermeden nöbet yerini terk ettiğim için ciddi bir yaptırım cezası almam söz konusu. Şu sıralar cezalarla boğuşuyorum zaten, yeni bir tanesi intihara sebep olur şerefsizim. Han'a güvenip iyi bir sonuç alabilirim her halükarda ama Han bir ibnelik yapar ve hayatımın fırsatını kendi lehine çevirip, kendisi için kullanırsa? O zaman ben ne yaparım? Babama bir şekilde ulaşıp, gelip beni kurtarması için ağlarım herhalde, başka bir seçeneğim mi var? End Zac diye adım çıkmış, bende bunu kabullenecek kadar düşmüşüm artık, istemeden bir evrim sürecine girdim ve bu bir solucanın kelebek olması kadar güzel bir şey değil, tam tersi benim için kötü. Nasıl desem... Benim evrimim bir kelebeğin solucana dönüşmesi gibi bir şey, yani göklerden yerin dibine.
Yorgun beni, biraz daha yoran düşüncelerin eşliğinde elim üniformanın cebindeki Den Den Mushi'ye kaydı. Bir süre Den Den Mushi ile bakıştıktan sonra, kararımı verdim. Aslında bu düşündüğüm seçenekler arasında verdiğim bir karar değildi, aniden filizlenen bir fikirdi. Düşünmeme gerek yoktu. Burada bir zamanlar yediğim şeytan meyvesi gibi, bir bencilik yapmama gerekte yoktu. Burada önemli olan halkın güvenliği ve hükümetin düzeniydi. Burada Han'ın vereceği kararın bir önemi yoktu, önemli olan biz denizcilerin sağ salim korsanları def etmemizdi. Aslında daha böyle bir şeyin olacağından bile emin değilken, bu stres niyeydi? Yapacaktım bunu. Kendim için değil, denizciliğe duyduğum sevgi ve sadakatten ötürü yapacaktım. Aynı benim yerimde olsa, benim gibi yapacak olan babam gibi, bencilliği bırakıp her zaman ki gibi her şeyi oluruna bırakacaktım, bir aptala yakışan şekilde. Belki Han bana yardımcı olur belkide bilginin üzerine konurdu, her halükarda biz denizciler olarak görevimizi yerine getirecektik. Ve benimde içim rahat olacaktı.
Han'ın numarasını çevirip, bağlanmaya bekledim. Açınca: "Han, biliyorum seninle bu tonlarda konuştuğum için bana kızacaksın, bunun bir önemi yok. İstediğin zaman kız, ama şimdi beni dinle." soluklandım ve derin bir nefes sonrası devam ettim: "Korsanlar. Aldığım bir istihbarata göre, korsanlar bir kaç saat içinde Logetown'daki bankalardan birine saldırı düzenleyecek. Hangisi olduğunu bilmiyorum; fakat Gin-Oi yada hükümet bankası fark etmeksizin, biz denizciler olarak görevimizi yerine getirmeliyiz, şahsi düşüncem bu." söylediklerimi düşünmesi için tekrardan duraksadım ve bir kaç saniye bekledim. "Eğer bana katılıyorsan bana yardım et ve şu korsanları durduralım, beni pek sevdiğini düşünmüyorum, olabilir ama yardımına ihtiyacım var"
"Lütfen..."
Bıkkınlıkla kafamı yıldızlarla dolu, gri şehrin üzerindeki karanlık gökyüzüne doğru kaldırdım. Sarhoş ikilinin bana verdikleri cevap kadar birbirleri ile alakasız duran yıldızları şöyle bir süzdüm. Derin bir nefes alıp, sinirlerimi kontrol etme çabasına giriştiğim an ise, kafam ile ikilinin söylediklerini onayladım ve elim ile gidin işareti yaptım. Sarhoş beyinlerinin bana sağlayacağı bilginin bundan öteye geçmeyeceğini an itibari ile anladım zira, koca bir okyanusta bir fırtınaya karşı küçük bir sandalla kürek çekip, o fırtınayı geçmeyi çalışmak gibi bir şeydi şuan benim yaptığım. O yüzden gitmeleri ve beni daha fazla oyalamaları daha mantıklı bir seçenekti.
Seçenekler demişken... Seçenekler adamım, ne yapacağım konusunda o kadar çaresiz bir durumdayım ki, prensiplerime sırt dönüp üç maymunu oynayarak nöbet görevine devam etmeyi bile düşündüm, ama bu anlıktı. Genel olarak düşünme anımda beynimi yoran iki şey vardı: Biri Yavşak Han ve diğeri ona duyabileceğim güven... Eğer tek başıma bir bankayı seçer ve orada nöbete devam edersem, korsanların diğer bankaya saldırma ihtimali var. Hem ne olursa olsun ben korsanları bir şekilde durdursam bile, Yavşak Han'a haber vermeden nöbet yerini terk ettiğim için ciddi bir yaptırım cezası almam söz konusu. Şu sıralar cezalarla boğuşuyorum zaten, yeni bir tanesi intihara sebep olur şerefsizim. Han'a güvenip iyi bir sonuç alabilirim her halükarda ama Han bir ibnelik yapar ve hayatımın fırsatını kendi lehine çevirip, kendisi için kullanırsa? O zaman ben ne yaparım? Babama bir şekilde ulaşıp, gelip beni kurtarması için ağlarım herhalde, başka bir seçeneğim mi var? End Zac diye adım çıkmış, bende bunu kabullenecek kadar düşmüşüm artık, istemeden bir evrim sürecine girdim ve bu bir solucanın kelebek olması kadar güzel bir şey değil, tam tersi benim için kötü. Nasıl desem... Benim evrimim bir kelebeğin solucana dönüşmesi gibi bir şey, yani göklerden yerin dibine.
Yorgun beni, biraz daha yoran düşüncelerin eşliğinde elim üniformanın cebindeki Den Den Mushi'ye kaydı. Bir süre Den Den Mushi ile bakıştıktan sonra, kararımı verdim. Aslında bu düşündüğüm seçenekler arasında verdiğim bir karar değildi, aniden filizlenen bir fikirdi. Düşünmeme gerek yoktu. Burada bir zamanlar yediğim şeytan meyvesi gibi, bir bencilik yapmama gerekte yoktu. Burada önemli olan halkın güvenliği ve hükümetin düzeniydi. Burada Han'ın vereceği kararın bir önemi yoktu, önemli olan biz denizcilerin sağ salim korsanları def etmemizdi. Aslında daha böyle bir şeyin olacağından bile emin değilken, bu stres niyeydi? Yapacaktım bunu. Kendim için değil, denizciliğe duyduğum sevgi ve sadakatten ötürü yapacaktım. Aynı benim yerimde olsa, benim gibi yapacak olan babam gibi, bencilliği bırakıp her zaman ki gibi her şeyi oluruna bırakacaktım, bir aptala yakışan şekilde. Belki Han bana yardımcı olur belkide bilginin üzerine konurdu, her halükarda biz denizciler olarak görevimizi yerine getirecektik. Ve benimde içim rahat olacaktı.
Han'ın numarasını çevirip, bağlanmaya bekledim. Açınca: "Han, biliyorum seninle bu tonlarda konuştuğum için bana kızacaksın, bunun bir önemi yok. İstediğin zaman kız, ama şimdi beni dinle." soluklandım ve derin bir nefes sonrası devam ettim: "Korsanlar. Aldığım bir istihbarata göre, korsanlar bir kaç saat içinde Logetown'daki bankalardan birine saldırı düzenleyecek. Hangisi olduğunu bilmiyorum; fakat Gin-Oi yada hükümet bankası fark etmeksizin, biz denizciler olarak görevimizi yerine getirmeliyiz, şahsi düşüncem bu." söylediklerimi düşünmesi için tekrardan duraksadım ve bir kaç saniye bekledim. "Eğer bana katılıyorsan bana yardım et ve şu korsanları durduralım, beni pek sevdiğini düşünmüyorum, olabilir ama yardımına ihtiyacım var"
"Lütfen..."
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Han'ı aradığında seni ziyadesiyle şaşırtacak ve sinirlendirecek cümleler sarf ediyor ve telefonu yüzüne kapatıyor.
"Ben bugün izinliyim lanet olası En Değersiz. Kaptan Fumador'u ara. Bugün o yetkili. Numarasını bilmiyorsan sadece geber. Bunun için sonra cezalandıracağım seni."
Bir temizlikçi olarak tabi ki kaptanın numarasını biliyorsun, ama bir denizcinin böyle cümleler sarf etmesi, adalet kavramına gölge düşürüyor. Ama bu senin için bir avantaj olabilir, çünkü Kaptan'ı aradağında hemen olaya el atacak ve sana bir görev verecek.
"Hemen Gin-Oi bankasına git, oraya saldırmaya cesaret edemezler ama ne olur ne olmaz orayı sana bırakıyorum, bu konuda başarılı olacağını biliyorum Değersiz. Ben ve diğerleri Hükümet Bankasını koruyacağız, bir şey görürsen hemen bana haber ver." diyor ve kapatıyor. Bu senin tekrar ışıldaman için bir fırsat olabilir. Uykunun yerini vücüdunu dolduran adrenalin ile heyecan alıyor.
Saldırıya yarım saatten az zaman var ve Hükümet bankasına gitmen yaklaşık 10 dakikanı alacak. Oradan Gin-Oi bankasına gitmen ise 20 dakika sürer. Direk Gin-Oi bankasına gidersen de 15 dakika sürer...
"Ben bugün izinliyim lanet olası En Değersiz. Kaptan Fumador'u ara. Bugün o yetkili. Numarasını bilmiyorsan sadece geber. Bunun için sonra cezalandıracağım seni."
Bir temizlikçi olarak tabi ki kaptanın numarasını biliyorsun, ama bir denizcinin böyle cümleler sarf etmesi, adalet kavramına gölge düşürüyor. Ama bu senin için bir avantaj olabilir, çünkü Kaptan'ı aradağında hemen olaya el atacak ve sana bir görev verecek.
"Hemen Gin-Oi bankasına git, oraya saldırmaya cesaret edemezler ama ne olur ne olmaz orayı sana bırakıyorum, bu konuda başarılı olacağını biliyorum Değersiz. Ben ve diğerleri Hükümet Bankasını koruyacağız, bir şey görürsen hemen bana haber ver." diyor ve kapatıyor. Bu senin tekrar ışıldaman için bir fırsat olabilir. Uykunun yerini vücüdunu dolduran adrenalin ile heyecan alıyor.
Saldırıya yarım saatten az zaman var ve Hükümet bankasına gitmen yaklaşık 10 dakikanı alacak. Oradan Gin-Oi bankasına gitmen ise 20 dakika sürer. Direk Gin-Oi bankasına gidersen de 15 dakika sürer...
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Derin bir nefes aldım. Buydu tüm yapabileceğim, zihnimin en derinlerinde deprem etkisi yaratan bu cümlelerin bıraktığı etki yavaşça tüm vücuduma yayılıyordu. Gözlerimin ardından fırlayan öfke simsali ile baş başa kaldığım o saniyeler, bazı şeyleri sorgulamama sebep oluyordu. Babamın zihnimde yer alan onlarca sözü tekrardan zihnimde yankılanırken, Han'ın daha doğrusu Yavşak Han'ın söyledikleri ile karşılaştırıyordum. Denizcilik bu kadar basit miydi? Adalet duygusu, her denizcide yok muydu? Bu benim hayal dünyamda ürettiğim bir yalandan ötesi değil miydi? Babamın denizciler hakkında söylediği onca şey yalan mıydı? Yo yo hayır! Denizcilik kutsal bir şey. Bu bir elma ağacındaki bir kaç tane çürük elma yüzünden koca bir elma ağacını suçlamak kadar aptalca. Tekrardan derin bir nefes aldım, kendime gelmek için.
Han, tüm bu düşündüklerimin ötesinde bir şey yapmıştı. Bir denizciye yakışmayacak aptallıkta, şerefsizce göreve sırtına dönmüş ve görevi kabul etmeyip, beni başka birine sert bir micazda yönlendirmişti. Nasıl bir denizci sırf izin günü diye, göreve; halka ve adalete sırtını dönebilirdi ki? Bu doğru muydu? Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Han gibi hasta ruhlu insanların denizci olmaya hakkı yoktu. Eğer bir gün, bir gün en tepedeki insanlardan biri olabilecek kadar ilerlersem, bunu değiştireceğim. Hatta özel bir hedefi olmayan ben, bir gün en tepeye çıkacak ve kesinlikle bu koca, kutsal ağacı kurtlu elmalardan temizleyeceğim. Bu benim gibi değersiz bir denizcinin en tepeye koyduğu hedef bu saatten sonra, küçük bir çocuğun korsanlar kralı olma hayali gibi, benimde hayalim bu adamım bu! İşte bu kadar. En tepedeki insan olacağım, iyi izle beni!
Numarayı öfkeyle çevirip, Kaptan Fumador'u aradım ve her şeyi anlattım uygun bir dilde. Kaptan Fumador bunun üzerine bana düşündüğüm gibi bir görev verdi; fakat yine tüm dişlerimi kırılmasına sebep olacak güçte dişlerimi sıkarken buldum kendimi. Nasıl bir korsanın emri altında olan bir banka, hükümet'in bankasından aşağı görülebilirdi? Kaptan Fumador bile böyle düşünüyorken, bir denizci olarak nasıl buna katlanmalıydım? Biz eğer korsanlardan aşağı isek ve kendimizi bile korumayacak kadar güçten düşmüşsek, nasıl halkı koruyabilirdik? Bir grup hırsız korsanın korkması gereken başka bir korsan değil, hükümet olmalıydı! Bunu nasıl anlamıyordu insanlar, anlam veremiyordum. Rütbeli bir denizci bile böyle düşünüyorken, gidip şu gri binalardan birinden atlasam yeriydi. "Emredersiniz efendim! Derhal yola koyuluyorum..." Kaptan Fumador'un sözlerine karşı bu cevabı verdim ve telsizi kapatıp, öfkeyle haykırdım. Tüm bir sokakta yankılanan haykırışım sonlanınca, ellerimi saçlarımın arasında gezdirdim ve tüm bu lanet düşüncelere bir küfür savurdum. O lanet korsanlar hükümet bankasına değil, Gin-Oi saldıracaklardı ve Kami şahidim olsun, eğer Gin-Oi değilde, hükümet'e saldırırlarsa istifamı vereceğim. Kendimden ve kendimi yansıtan düşüncelerimden bu kadar eminim, eğer Gin-Oi'ye değilde hükümete saldırırlarsa yalnız başıma istifamı verip denizlere açılacağım ve o her bir lanet korsana korkması gerekenin kim olduğunu öğreteceğim! Bu sözlerimi unutma adamım, unutma! Bu genç bir denizcinin verdiği bir yemin, bunu sakın unutma.
Hızlı ve bir o kadar öfkeli adımlarım, Gin-Oi bankasının olduğu sokağa doğru koşuştururken aklımdan geçen düşüncelere bir süre ara verdim ve boş, buruk bir beyin eşliğinde, tüm hiddetim ve korsanların Gin-Oi'ye saldıracağı inancım ile koşuşturmaya başladım. Direk hiçbir yola sapmadan Gin-Oi gidecek ve elim kılıcımın kabzasında korsanları bekleyecektim. Ya buraya geleceklerdi yada bir korsan tayfasının bir bankaya saldıracağı bir palavradan öte değildi. Hükümet'e saldırma ihtimalleri yoktu benim gözümde.
Han, tüm bu düşündüklerimin ötesinde bir şey yapmıştı. Bir denizciye yakışmayacak aptallıkta, şerefsizce göreve sırtına dönmüş ve görevi kabul etmeyip, beni başka birine sert bir micazda yönlendirmişti. Nasıl bir denizci sırf izin günü diye, göreve; halka ve adalete sırtını dönebilirdi ki? Bu doğru muydu? Bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Han gibi hasta ruhlu insanların denizci olmaya hakkı yoktu. Eğer bir gün, bir gün en tepedeki insanlardan biri olabilecek kadar ilerlersem, bunu değiştireceğim. Hatta özel bir hedefi olmayan ben, bir gün en tepeye çıkacak ve kesinlikle bu koca, kutsal ağacı kurtlu elmalardan temizleyeceğim. Bu benim gibi değersiz bir denizcinin en tepeye koyduğu hedef bu saatten sonra, küçük bir çocuğun korsanlar kralı olma hayali gibi, benimde hayalim bu adamım bu! İşte bu kadar. En tepedeki insan olacağım, iyi izle beni!
Numarayı öfkeyle çevirip, Kaptan Fumador'u aradım ve her şeyi anlattım uygun bir dilde. Kaptan Fumador bunun üzerine bana düşündüğüm gibi bir görev verdi; fakat yine tüm dişlerimi kırılmasına sebep olacak güçte dişlerimi sıkarken buldum kendimi. Nasıl bir korsanın emri altında olan bir banka, hükümet'in bankasından aşağı görülebilirdi? Kaptan Fumador bile böyle düşünüyorken, bir denizci olarak nasıl buna katlanmalıydım? Biz eğer korsanlardan aşağı isek ve kendimizi bile korumayacak kadar güçten düşmüşsek, nasıl halkı koruyabilirdik? Bir grup hırsız korsanın korkması gereken başka bir korsan değil, hükümet olmalıydı! Bunu nasıl anlamıyordu insanlar, anlam veremiyordum. Rütbeli bir denizci bile böyle düşünüyorken, gidip şu gri binalardan birinden atlasam yeriydi. "Emredersiniz efendim! Derhal yola koyuluyorum..." Kaptan Fumador'un sözlerine karşı bu cevabı verdim ve telsizi kapatıp, öfkeyle haykırdım. Tüm bir sokakta yankılanan haykırışım sonlanınca, ellerimi saçlarımın arasında gezdirdim ve tüm bu lanet düşüncelere bir küfür savurdum. O lanet korsanlar hükümet bankasına değil, Gin-Oi saldıracaklardı ve Kami şahidim olsun, eğer Gin-Oi değilde, hükümet'e saldırırlarsa istifamı vereceğim. Kendimden ve kendimi yansıtan düşüncelerimden bu kadar eminim, eğer Gin-Oi'ye değilde hükümete saldırırlarsa yalnız başıma istifamı verip denizlere açılacağım ve o her bir lanet korsana korkması gerekenin kim olduğunu öğreteceğim! Bu sözlerimi unutma adamım, unutma! Bu genç bir denizcinin verdiği bir yemin, bunu sakın unutma.
Hızlı ve bir o kadar öfkeli adımlarım, Gin-Oi bankasının olduğu sokağa doğru koşuştururken aklımdan geçen düşüncelere bir süre ara verdim ve boş, buruk bir beyin eşliğinde, tüm hiddetim ve korsanların Gin-Oi'ye saldıracağı inancım ile koşuşturmaya başladım. Direk hiçbir yola sapmadan Gin-Oi gidecek ve elim kılıcımın kabzasında korsanları bekleyecektim. Ya buraya geleceklerdi yada bir korsan tayfasının bir bankaya saldıracağı bir palavradan öte değildi. Hükümet'e saldırma ihtimalleri yoktu benim gözümde.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
1 sayfadaki 4 sayfası • 1, 2, 3, 4
Similar topics
» Valko Adası[Meirin][Bitti]
» Hiddetin Şafağı (Bacon Grim) - Bitti
» Genç Avcı (John Graywolf) - Bitti
» Avcı'nın Masalları(John Graywolf) - Bitti
» Hiddetin Şafağı (Bacon Grim) - Bitti
» Genç Avcı (John Graywolf) - Bitti
» Avcı'nın Masalları(John Graywolf) - Bitti
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
1 sayfadaki 4 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz