E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
3 sayfadaki 4 sayfası
3 sayfadaki 4 sayfası • 1, 2, 3, 4
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
"Söylediklerini dikkate alacağız Değersiz Zachariah. Han'ın son zamanda bu tür bir çok davranışı oldu. Gerekeni yapacağıma emin olabilirsin." diyor ve kaşlarını çatarak devam ediyor. "İntihar saldırısı olmadığını düşünüyorsun. Ama tek çıkışı girişi olan bir bankaya giriyorsun. Girişi koruyan korumaları kolaylıkla alt etmişken, neden içeri girdin? Bu bir intihar değil mi? Bizi bekleyebilirdin ya da yüzüme kapatmasan sana neler olacağını söyleyebilirdim. Neyse, her halükarda iyi iş, ama bir daha böyle bir şey yaparsan seni kendi ellerimle öldürürüm!" diyor kızgın kızgın. "Çıkabilirsin."
Çıkarken Yüzbaşı göz kırpıyor sana.
Çıkarken Yüzbaşı göz kırpıyor sana.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Denizciliğin zorluğunu ve baskını unutmuşum galiba, şöyle bir bakınca... Ne bileyim, rapor vermek, aksiyon içerisinde geçen dakikaları düşünmek, o kadar ay geçtikten sonra aklımdan çıkıp gitmiş tabii. Oysa bir dönem basamakları hızlı hızlı tırmanırken bu duygularla bütünleşmiştim, birde şimdi bakınca nereden nereye demek pekte yanlış olmaz, değil mi? Baksana, bir rütbelinin beni dinlerken ki ciddiyet dolu bakışlarının altında eziliyorum resmen. Yani buna denizciler arasında, ilk sefer denir. İlk defa yüz yüze rapor verirken üst rütbeli sizi bakışları, aurası ile ezer. Bir süre sonra buna alışırsınız, zaten o zaman deneyimli asker kıvamına gelmişsinizdir. Nitekim ben alışmıştım, ama şuan stresten ayaklarım bir dansözün ki kadar titrek. Bunu bile unutmuşum, heh!
Sözlerim sonlanınca, o ciddiyet dolu bakışlara şöyle göz ucuyla baktım ve bir kaç saniye sonra istemsizce çekip yutkundum. O sırada Kaptan Fumador dikleşti ve sözlerini sarf etmeye başladı. Söylediğine göre Yavşak Han'ın ilk vukuatı değilmiş meğersem. Şu sıralar salmış gitmiş kendini, gereken yapılacakmış. Birde İntihar saldırısı olayı ile ilgili konuştu. Heh! Kaptan Fumador erlerine önem veren bir adam, o yüzden özellikle bu konu üzerinde biraz durdu ve bayağı azarladı beni, özlemişim görev sonrası azar yemeyi. En son yediğim azar, korsan dostlarımın gitmesine izin vermem idi işte, artık gerisini sen düşün adamım. Eh, birde her gün Yavşak Han ve erlerden yediğim azarlar var ama onları saymıyorum. Birde şu koskoca kaptanın konuşmasına izin vermeden, sevgiliye trip atarcasına Den Den Mushi'yi yüzüne kapatma olayı var, işte ona ayrı bir parantez açtı ve bir daha yap götünü sikeyim dedi, mesaj alınmıştır bakışı attım bende, ne yapayım?
Binlerce eri, görevi, planları barındıran bu odanın kasvetini şöyle bir içime çektikten sonra: "Emredersiniz efendim!" dedim ayağı kalkıp, hazır ola geçtikten sonra. Ardından odada bulunan iki rütbeliye başım ile selam verme işine giriştim hemencik. Hızlıca Kaptan Fumador'a selamını verdim, Yüzbaşı Gafas'a döndüm ki, birde ne göreyim! Karargahın kadın yüzbaşısı bana göz kırmıştı. Bu ne demekti? Bir kadın yüzbaşının genç bir denizciye iyi iş başardın deme şekli bu muydu? İlk defa böyle bir şey yaşadım adamım! Haliyle gözlerim şaşkınlıktan birazcık büyüdü ama saygımı aşamayınca baş ile selam verme olayını sekteye uğratmadan devam ettirip, hızlıca odadan bir solukta çıktım. Neyse ki yüzümdeki utançtan gelme kızarıklık odadan çıktıktan sonra belirginleşmeye başladı. Haliyle bir kadındı, yüzbaşıydı ve göz kırpmıştı. Utanmamak elde değildi ve şimdiden o göz kırpma için onlarca teori üretmekte cabasıydı. Belki iyi bir şey belkide kötü bir şeydi, kim bilir?
Odadan çıktıktan sonra gideceğim yer belliydi kafamda, karargahın yemekhanesi elbette! Sabahtan beri midemden tek lokma bir şey geçmemişti ve açtım. Önce güzel bir yemek yiyecek sonra gidip eşekler gibi yatacaktım, heh! Bu günün sonu da geldi galiba. Yarın tekrardan kargalar bokunu yemeden uyanıp, aynı ritüeli gerçekleştirecektik işte. Yine bugün ki gibi bir aksiyon yaşayacağımı sanmıyorum. Hem Yavşak Han daha benle hesaplaşacak, of of! Yine kim bilir kaç kat iş verecek bize.
Sözlerim sonlanınca, o ciddiyet dolu bakışlara şöyle göz ucuyla baktım ve bir kaç saniye sonra istemsizce çekip yutkundum. O sırada Kaptan Fumador dikleşti ve sözlerini sarf etmeye başladı. Söylediğine göre Yavşak Han'ın ilk vukuatı değilmiş meğersem. Şu sıralar salmış gitmiş kendini, gereken yapılacakmış. Birde İntihar saldırısı olayı ile ilgili konuştu. Heh! Kaptan Fumador erlerine önem veren bir adam, o yüzden özellikle bu konu üzerinde biraz durdu ve bayağı azarladı beni, özlemişim görev sonrası azar yemeyi. En son yediğim azar, korsan dostlarımın gitmesine izin vermem idi işte, artık gerisini sen düşün adamım. Eh, birde her gün Yavşak Han ve erlerden yediğim azarlar var ama onları saymıyorum. Birde şu koskoca kaptanın konuşmasına izin vermeden, sevgiliye trip atarcasına Den Den Mushi'yi yüzüne kapatma olayı var, işte ona ayrı bir parantez açtı ve bir daha yap götünü sikeyim dedi, mesaj alınmıştır bakışı attım bende, ne yapayım?
Binlerce eri, görevi, planları barındıran bu odanın kasvetini şöyle bir içime çektikten sonra: "Emredersiniz efendim!" dedim ayağı kalkıp, hazır ola geçtikten sonra. Ardından odada bulunan iki rütbeliye başım ile selam verme işine giriştim hemencik. Hızlıca Kaptan Fumador'a selamını verdim, Yüzbaşı Gafas'a döndüm ki, birde ne göreyim! Karargahın kadın yüzbaşısı bana göz kırmıştı. Bu ne demekti? Bir kadın yüzbaşının genç bir denizciye iyi iş başardın deme şekli bu muydu? İlk defa böyle bir şey yaşadım adamım! Haliyle gözlerim şaşkınlıktan birazcık büyüdü ama saygımı aşamayınca baş ile selam verme olayını sekteye uğratmadan devam ettirip, hızlıca odadan bir solukta çıktım. Neyse ki yüzümdeki utançtan gelme kızarıklık odadan çıktıktan sonra belirginleşmeye başladı. Haliyle bir kadındı, yüzbaşıydı ve göz kırpmıştı. Utanmamak elde değildi ve şimdiden o göz kırpma için onlarca teori üretmekte cabasıydı. Belki iyi bir şey belkide kötü bir şeydi, kim bilir?
Odadan çıktıktan sonra gideceğim yer belliydi kafamda, karargahın yemekhanesi elbette! Sabahtan beri midemden tek lokma bir şey geçmemişti ve açtım. Önce güzel bir yemek yiyecek sonra gidip eşekler gibi yatacaktım, heh! Bu günün sonu da geldi galiba. Yarın tekrardan kargalar bokunu yemeden uyanıp, aynı ritüeli gerçekleştirecektik işte. Yine bugün ki gibi bir aksiyon yaşayacağımı sanmıyorum. Hem Yavşak Han daha benle hesaplaşacak, of of! Yine kim bilir kaç kat iş verecek bize.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Karnını acıktıran koridoru kaplayan güzel kokular mı yoksa sabah yaşadığın onca aksiyon mu bilmiyorsun. Uzun süredir kaldığın karargahta adımların seni otomatik olarak yemekhaneye götürüyor. Nispeten aydınlık koridorda yürürken gri arnavut taşları ile kaplanmış duvarlar ve üzerindeki resimler tekrar dikkatini çekiyor. Resimlerin adayı korumak için ölen marine askerlerine ait olduğunu biliyorsun. O kadar çoklar ki sanki bastığın her bir santim için kan dökülmüş. Ölmeden kurtulanlarda olmuş tabi yıllarca ama herkes bu topraklar için kanını dökmüş.
Koridorun sonunda ki odadan çıkınca sağlı sollu kapıları fark ediyorsun, sağında az ileride Yüzbaşı Gafas'ın odası var, onun az ilerisinde ise Uzman Başçavuş Han'ın odası var. Senin odan olabilirdi bu. Solda ise bir süre bir şey yokken daha ileride tuvalet ve duş kabinleri var. Dışarıdan bakıldığında Kaptan'ın odasının şekli az çok seçilsede içeriden gördüğün için daha net anlayabiliyorsun. Kapıdan girildiğinde solda satranç masası ve iki sandalye, duvarlarda karargahın başarıları ve başarısızlıklarının asılı olduğu panolar var. Satranç masasının sol tarafında ki duvarda ise bir dart tahtası ve üzerinde bir resim var. Resmin iki gözünde birer tane ve burnunda 1 tane dart oku var. Kapıdan girildiğinde karşıda kalan masa ve arkasında ki sandalyede oturan Kaptan, onun arkasında ise adanın büyük kısmını ve limanı gören büyükçe bir pencere var olduğunu hatırlıyorsun.
Çıktığın kapıdan koridoru takip ederek merdivenlere ulaşıyorsun. Merdivenden çıkan birinin ilk göreceği köşeye kurulmuş bir masa ve masada oturan 13-14 yaşlarında bir çocuk var. Çocuğun danışmanlık görevi gördüğünü biliyorsun. Sağ tarafında bulunan kütüphaneye girişlere de o izin veriyor ve çıkarken alınan kitapları kayıt ediyor. İsminin Hyalus mu, Kyalus mu olduğunu hatırlamıyorsun, ama ikisinden biri olduğunu biliyorsun.
Seni 2. kata çıkaran, şimdi ise birinci kata ineceğin merdivenlerden inince geniş bir salon görüyorsun. Sağ tarafında sokağa çıkan giriş kapısı var. Kapının sağında bir danışma masası daha var. Masanın tam karşısında yani kapının solunda yemekhane var. Senin sol tarafında ise eğitim alanına çıkan kapı var. Yemekhaneye girip yemeğini alırken Han'ın bir masada tek başına oturduğunu fark ediyorsun. Diğer masalar doluyken onun masası bomboş. Aldığın tepsiye koyulan pirinç ve barbunya yemeğini alacakken Han seni fark ediyor ve yanına geliyor. "Sana yemek yiyebileceğini kim söyledi? Temizlik görevine saatler önce başlaman gerekiyordu. Hemen tuvaletleri temizlemeye başla!" diye buyuruyor. Daha sen cevap veremeden arka mutfaktan elinde den den mushi ile aşçıbaşı ve Başçavuş olan Cubis çıkıyor ve "Han rahat bırak çocuğu." diyor ve sana dönüyor, "Yemeğini ye, sonra yanıma gel." diyor. O sırada sinirden kuduran Han elindeki tepsiyi yere atıp "Hey Cubis, rütbenle bana emir veremezsin." diyor ve inletiyor yemekhaneyi. Cubis sinsi bir gülümseme ile "Aslında verebilirim, Kaptan seni çağırıyor, son görevdeki başarılarından dolayı seninle konuşmak istiyormuş." diyor. Han'ın yüzünde oluşan ifadeleri izlerken keyif alıyor. Han kapıdan çıkarken arkasından bağırıyor, "Geri gelirken yerleri temizlemek için bir şeyler getir." diyor...
Koridorun sonunda ki odadan çıkınca sağlı sollu kapıları fark ediyorsun, sağında az ileride Yüzbaşı Gafas'ın odası var, onun az ilerisinde ise Uzman Başçavuş Han'ın odası var. Senin odan olabilirdi bu. Solda ise bir süre bir şey yokken daha ileride tuvalet ve duş kabinleri var. Dışarıdan bakıldığında Kaptan'ın odasının şekli az çok seçilsede içeriden gördüğün için daha net anlayabiliyorsun. Kapıdan girildiğinde solda satranç masası ve iki sandalye, duvarlarda karargahın başarıları ve başarısızlıklarının asılı olduğu panolar var. Satranç masasının sol tarafında ki duvarda ise bir dart tahtası ve üzerinde bir resim var. Resmin iki gözünde birer tane ve burnunda 1 tane dart oku var. Kapıdan girildiğinde karşıda kalan masa ve arkasında ki sandalyede oturan Kaptan, onun arkasında ise adanın büyük kısmını ve limanı gören büyükçe bir pencere var olduğunu hatırlıyorsun.
Çıktığın kapıdan koridoru takip ederek merdivenlere ulaşıyorsun. Merdivenden çıkan birinin ilk göreceği köşeye kurulmuş bir masa ve masada oturan 13-14 yaşlarında bir çocuk var. Çocuğun danışmanlık görevi gördüğünü biliyorsun. Sağ tarafında bulunan kütüphaneye girişlere de o izin veriyor ve çıkarken alınan kitapları kayıt ediyor. İsminin Hyalus mu, Kyalus mu olduğunu hatırlamıyorsun, ama ikisinden biri olduğunu biliyorsun.
Seni 2. kata çıkaran, şimdi ise birinci kata ineceğin merdivenlerden inince geniş bir salon görüyorsun. Sağ tarafında sokağa çıkan giriş kapısı var. Kapının sağında bir danışma masası daha var. Masanın tam karşısında yani kapının solunda yemekhane var. Senin sol tarafında ise eğitim alanına çıkan kapı var. Yemekhaneye girip yemeğini alırken Han'ın bir masada tek başına oturduğunu fark ediyorsun. Diğer masalar doluyken onun masası bomboş. Aldığın tepsiye koyulan pirinç ve barbunya yemeğini alacakken Han seni fark ediyor ve yanına geliyor. "Sana yemek yiyebileceğini kim söyledi? Temizlik görevine saatler önce başlaman gerekiyordu. Hemen tuvaletleri temizlemeye başla!" diye buyuruyor. Daha sen cevap veremeden arka mutfaktan elinde den den mushi ile aşçıbaşı ve Başçavuş olan Cubis çıkıyor ve "Han rahat bırak çocuğu." diyor ve sana dönüyor, "Yemeğini ye, sonra yanıma gel." diyor. O sırada sinirden kuduran Han elindeki tepsiyi yere atıp "Hey Cubis, rütbenle bana emir veremezsin." diyor ve inletiyor yemekhaneyi. Cubis sinsi bir gülümseme ile "Aslında verebilirim, Kaptan seni çağırıyor, son görevdeki başarılarından dolayı seninle konuşmak istiyormuş." diyor. Han'ın yüzünde oluşan ifadeleri izlerken keyif alıyor. Han kapıdan çıkarken arkasından bağırıyor, "Geri gelirken yerleri temizlemek için bir şeyler getir." diyor...
- Kaptan'ın odasında bulunan Dart'taki resim:
- Masada duran ergen:
- Aşçı ve Başçavuş Cubis:
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Karamsarlık nedir bilirsin, şuan bu koridorda yürürken tek hissedebildiğim şey bu. Koridor yeteri kadar aydınlık olmasına rağmen, duvarlara asılı olan nice kahramanın resimleri ister istemez bir denizci olarak beni hüzünlendiriyordu. O kadar fazla resim vardı ki, hiç sonu gelmeyecekmiş gibi hissediyordum. Aslında bu bir nebzede olsa benim için denizcilerin son yıllarda nasıl bir savaş verdiğinin kanıtıydı. Sadece bu ada için canını feda etmiş o kadar denizci vardı ki, bunu tüm denizlerin geneline yaydığımızda içim harap oluyordu. O kadar şehit, o kadar heba edilen can ve hâlâ elde edilememiş o kadar sonuç, yazık... Bu insanların ailelerine, dostlarına, silah arkadaşlarına, benim gibi bu koridorda yürürken utançtan kafasını kaldıramayan onlarca denizciye, yazık... Bu öyle bir şeydi ki, tüm koridoru soran yemek kokusunu bile tam olarak hissedip hissedemediğimden emin değildim, sadece elimden geldiğince duvardaki resimlere bakmadan ilerlemeye çalışıyordum.
Yüzbaşı Gafas'ın odasını geçerken bir kaç saniyede olsa bu karamsarlıktan kurtulup bana göz kırptığı sahneyi şöyle bir aklımda canlandırdım. Odasının önünden geçerken attığım adımlarımı biraz yavaşlattım ve kapısına şöyle manalı manalı bakıverdim. Ardından yoluma devam ettim usulca. Bir kaç adım sonra ise, hemen ileride Yavşak Han'ın odasının yanından geçtim. Eğer başıma gelenler olmasaydı muhtemelen benim olacak o oda, şimdi bana göre bunu gram hak etmeyen bu yavşağa aitti. Bu odanın önünde bir saniye bile kalmak istemediğimden olsa gerek, attığım adımlarımı ekstra hızlandırıp ilerledim odanın önünden geçerken. Sonra ise birazcık yürümenin ardından günümün çoğunu temizlemekle geçirdiğim, günün en nefret ettiğim saatlerinin bu yerde geçtiği tuvalet ve duş kabinlerinin olduğu yere vardım. Siktiğimin yerinden nefret ediyordum. O yüzden hızlıca geçtim ve bir süre aklımı işgal eden karamsar düşüncelerden sıyrılıp, Kaptan Fumador'un odasını şöyle bir kafamda tekrardan canlandırdım hatırladığım kadarıyla. Kaptan satranç oynamayı sevdiğinden kapının hemen girişinde bir satranç masası bulunuyordu. İki ucunda sandalyeler vardı. Birisi kendisi diğeri ise saygı değer rakibi içindi. Bunun haricinde duvarda iki pano vardı. Bu panolardan biri denizcilerin görevlerde elde ettiği başarılar ve diğeri ise başarısızlıklar idi. Muhtemelen o panoda bugün benim miço olmamı sağlayan, başarısızlıkla sonuçlanan korsan avı olayı da vardı. Satranç masasının sol tarafında kalan duvarda bir Dart vardı. Dart'ın üzerine bir adamın resmi işlenmiş ve bu adamın belli yerlerine, sanki özellikle atılmış gibi gözüken Dart okları vardı. Ayrıca kaptanın arkasında kalan ve neredeyse tüm şehri menziline alan büyükçe bir pencere vardı. Şehri gözetleyen, krallığını koruyan bir aslanı andırıyordu kaptan o pencerenin önünde otururken. Bu odayı tekrardan kafamda canlandırmamı sağlayan ve özellikle ilgimi çeken şeyin anlamını çözmeye çalıştım. Dart ve onun üzerine işlenmiş bir adama ait porte. Kimdi o? Neden kaptanın Dart tahtasına işlenmişti? Kaptan Fumador'un bir düşmanı mı vardı? Haddim değildi ama Kaptan Fumador'u ve mazisini merak ediyordum. İlk fırsatta araştıracaktım bu güçlü denizciyi. Listeme almıştım.
Bunları düşünürken zaman akıp gitmiş ve merdivenlerin oraya kadar gelmiştim bile. Danışmanlık görevi gören ve benden iki üç yaş daha küçük olan elamanı ise şöyle bir süzmüştüm. Merdivenleri çıkan bir şahsın ilk göreceği şey bu zahtı muhteremdi muhtemelen. Gözlüklü, anlını uzun kakül ile kapatmış, saçını uzatmış tuhaf tipli bir elaman diyebilirdim kendisi için. Adını tam olarak anımsamakta zorluk çeksemde öyle pek sohbetim yoktu bu çocukla, ileride olur muydu bilmiyordum tabii ama tanışmak isterdim. Sonuçta aynı karargaha hizmet eden iki genç çocuktuk, iyi bir dert arkadaşı olabilirdi. O yüzden kafam ile geçerken selamımı vermeyi ihmal etmedim. Daha sonra yanına uğrayacaktım, aklımın bir köşesine not etmiştim.
Aşağı inmeye devam ettiğimde, birinci kata vardım sonunda. Geniş bir salonun ortasında, duruyordum öylece. Sağ tarafımda sokağa çıkan giriş kapısı ve kapının hemen sağında giriş çıkışları kontrol eden danışman bulunuyordu. Masanın tam karşısında güzelce bir yemek yemeyi hedeflediğim yemekhane beni selamlıyordu. Kendi solumda bulunan eğitim alanına çıkan kapıya şöyle bir baktıktan sonra koşar adım yemekhaneye gittim. Yemeğimi alma girişiminde bulunurken etrafımı kolaçan ettiğimde ilk dikkatimi çeken Yavşak Han oldu. Tek başına, tıklım tıklım dolu masalara tepki olarak oturuyordu öylece masasında. Hiçbir insan onla aynı masada yemeğini yemek istemiyor gibi görünüyordu, onlara hak veriyordum şahsen. Yemek tepsime doldurulan pilav ve barbunyayı afiyet ile yemek için tepsiyi almaya koyulurken, Han'ın dibime kadar gelip bana dik dik baktığını fark ettim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kulaklarıma tecavüz eden o ses tonuyla, onlarca erin arasında bana bağırmasına şahit oldum. Yine ne yaptım diye düşünürken, sözleri gururumu incitti. Etrafıma bakıp, bizi dinlemekte olan onlarca ere şöyle bir göz ucuyla baktıktan sonra Han'a cevap vermek için yeltelendim, çaresiz olduğum için emredersiniz efendim deyip, elimdeki tepsiyi bıraktıktan sonra temizliğe koyulacak idim ama ben daha cevap verme girişiminde bulunmadan elinde bir Den Den Mushi ile mutfaktan yemekhaneye teşrif eden Aşçıbaşı ve Başçavuş olan Cubis çıkageldi. Beni rahat bırakmasını söyleyip, ardından bana dönerek işin bittikten sonra yanıma gel dedi, şaşkın şaşkın olanları izlerken yine bir cevap veremeden bu sefer araya giren Yavşak Han oldu. Sinirden kudurmuş bir köpek gibi bakıyordu Cubis-san'a, bu nasıl bir hırstı anlam veremiyordum şahsen. Haklı olarak bana emir veremezsin dedi ve Cubis-san sinsi gülümsemesi eşliğinde, bal gibi veririm deyip onu Kaptan'ın çağırdığını söyledi. Bir Han'ın öfkeyle yere attığı yemek tepsisinden yere dökülen yiyeceklere, bir Han'a ve birde Cubis-San'a bakıyordum. Daha önce Han yüzünde görmediğim o ifadeleri ile yemekhaneyi terk ederken, Cubis-san arkasından son postayıda atmıştı. Ama bir başçavuşun bir Uzman başçavuş ile böyle konuşabilmesine aklım el vermiyordu.
Tüm bu olanlardan sonra ağzı bir karış açılan denizci evladı ben miyim diye etrafıma şöyle bir baktım. Ardından hızlıca toparlandım ve tepsiyi müsait bir yere koyup, elimi ense kısmıma götürüp şapşal şapşal gülerken: "Bana iş çıktı. Uzman başçavuş Han gelmeden en iyisi ben buraları temizleyeyim, bir uzman rütbelinin elinde temizlik şeyleri taşıması ne olursa olsun yakışı kalmaz, bu benim görevim." dedim herkesin duyabileceği bir tonda. Cubis-san'a şaşkın ve bir o kadarda minnet dolu bakışlar atarken çevreden gelecek bir cevabı bekledim. Gelmezse fırlayacak ve paspas ile kovasını alıp gelecektim.
Gururum incinmiş, içimde fırtınalar kopuyordu ama yinede Han bana ne yaparsa yapsın, sadık bir denizci olduğumdan sesimi çıkartamıyor ve gururumu siktir edip, yerleri temizlemek için yelteleniyordum, ne kadar ilginç değil mi? Yüzümdeki tüyler diken diken olmuş, kalbim burkulmuştu. Muhtemelen tek kaldığımda göz yaşlarım sel gibi akıp gidecekti. Ben bunu hak ediyor muydum gerçekten? O kadar denizci erinin arasında bu duruma düşürülmeyi? Üstelik bu saatler izin saatim olmalıydı. Niye böyle yapmıştı ki bu? Her zaman yaptığı şeydi ama bu sefer çizgiyi aşmıştı. Miço değilde onun rütbelerinde biri olsaydım vereceğim tepki bambaşka olurdu ama, yapacak bir şey yok miçoyuz, End Zac'ız. Ne yapabilirim ki? Beni burada tekme tokat dövse, elimi birbirine kenetler sesimi çıkartmadan dayağımı yerim, çünkü ben kurallara sadık bir denizciyim, anlıyor musun adamım? Ben tasmalı bir köpeğim, başka çarem yok...
Yüzbaşı Gafas'ın odasını geçerken bir kaç saniyede olsa bu karamsarlıktan kurtulup bana göz kırptığı sahneyi şöyle bir aklımda canlandırdım. Odasının önünden geçerken attığım adımlarımı biraz yavaşlattım ve kapısına şöyle manalı manalı bakıverdim. Ardından yoluma devam ettim usulca. Bir kaç adım sonra ise, hemen ileride Yavşak Han'ın odasının yanından geçtim. Eğer başıma gelenler olmasaydı muhtemelen benim olacak o oda, şimdi bana göre bunu gram hak etmeyen bu yavşağa aitti. Bu odanın önünde bir saniye bile kalmak istemediğimden olsa gerek, attığım adımlarımı ekstra hızlandırıp ilerledim odanın önünden geçerken. Sonra ise birazcık yürümenin ardından günümün çoğunu temizlemekle geçirdiğim, günün en nefret ettiğim saatlerinin bu yerde geçtiği tuvalet ve duş kabinlerinin olduğu yere vardım. Siktiğimin yerinden nefret ediyordum. O yüzden hızlıca geçtim ve bir süre aklımı işgal eden karamsar düşüncelerden sıyrılıp, Kaptan Fumador'un odasını şöyle bir kafamda tekrardan canlandırdım hatırladığım kadarıyla. Kaptan satranç oynamayı sevdiğinden kapının hemen girişinde bir satranç masası bulunuyordu. İki ucunda sandalyeler vardı. Birisi kendisi diğeri ise saygı değer rakibi içindi. Bunun haricinde duvarda iki pano vardı. Bu panolardan biri denizcilerin görevlerde elde ettiği başarılar ve diğeri ise başarısızlıklar idi. Muhtemelen o panoda bugün benim miço olmamı sağlayan, başarısızlıkla sonuçlanan korsan avı olayı da vardı. Satranç masasının sol tarafında kalan duvarda bir Dart vardı. Dart'ın üzerine bir adamın resmi işlenmiş ve bu adamın belli yerlerine, sanki özellikle atılmış gibi gözüken Dart okları vardı. Ayrıca kaptanın arkasında kalan ve neredeyse tüm şehri menziline alan büyükçe bir pencere vardı. Şehri gözetleyen, krallığını koruyan bir aslanı andırıyordu kaptan o pencerenin önünde otururken. Bu odayı tekrardan kafamda canlandırmamı sağlayan ve özellikle ilgimi çeken şeyin anlamını çözmeye çalıştım. Dart ve onun üzerine işlenmiş bir adama ait porte. Kimdi o? Neden kaptanın Dart tahtasına işlenmişti? Kaptan Fumador'un bir düşmanı mı vardı? Haddim değildi ama Kaptan Fumador'u ve mazisini merak ediyordum. İlk fırsatta araştıracaktım bu güçlü denizciyi. Listeme almıştım.
Bunları düşünürken zaman akıp gitmiş ve merdivenlerin oraya kadar gelmiştim bile. Danışmanlık görevi gören ve benden iki üç yaş daha küçük olan elamanı ise şöyle bir süzmüştüm. Merdivenleri çıkan bir şahsın ilk göreceği şey bu zahtı muhteremdi muhtemelen. Gözlüklü, anlını uzun kakül ile kapatmış, saçını uzatmış tuhaf tipli bir elaman diyebilirdim kendisi için. Adını tam olarak anımsamakta zorluk çeksemde öyle pek sohbetim yoktu bu çocukla, ileride olur muydu bilmiyordum tabii ama tanışmak isterdim. Sonuçta aynı karargaha hizmet eden iki genç çocuktuk, iyi bir dert arkadaşı olabilirdi. O yüzden kafam ile geçerken selamımı vermeyi ihmal etmedim. Daha sonra yanına uğrayacaktım, aklımın bir köşesine not etmiştim.
Aşağı inmeye devam ettiğimde, birinci kata vardım sonunda. Geniş bir salonun ortasında, duruyordum öylece. Sağ tarafımda sokağa çıkan giriş kapısı ve kapının hemen sağında giriş çıkışları kontrol eden danışman bulunuyordu. Masanın tam karşısında güzelce bir yemek yemeyi hedeflediğim yemekhane beni selamlıyordu. Kendi solumda bulunan eğitim alanına çıkan kapıya şöyle bir baktıktan sonra koşar adım yemekhaneye gittim. Yemeğimi alma girişiminde bulunurken etrafımı kolaçan ettiğimde ilk dikkatimi çeken Yavşak Han oldu. Tek başına, tıklım tıklım dolu masalara tepki olarak oturuyordu öylece masasında. Hiçbir insan onla aynı masada yemeğini yemek istemiyor gibi görünüyordu, onlara hak veriyordum şahsen. Yemek tepsime doldurulan pilav ve barbunyayı afiyet ile yemek için tepsiyi almaya koyulurken, Han'ın dibime kadar gelip bana dik dik baktığını fark ettim. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kulaklarıma tecavüz eden o ses tonuyla, onlarca erin arasında bana bağırmasına şahit oldum. Yine ne yaptım diye düşünürken, sözleri gururumu incitti. Etrafıma bakıp, bizi dinlemekte olan onlarca ere şöyle bir göz ucuyla baktıktan sonra Han'a cevap vermek için yeltelendim, çaresiz olduğum için emredersiniz efendim deyip, elimdeki tepsiyi bıraktıktan sonra temizliğe koyulacak idim ama ben daha cevap verme girişiminde bulunmadan elinde bir Den Den Mushi ile mutfaktan yemekhaneye teşrif eden Aşçıbaşı ve Başçavuş olan Cubis çıkageldi. Beni rahat bırakmasını söyleyip, ardından bana dönerek işin bittikten sonra yanıma gel dedi, şaşkın şaşkın olanları izlerken yine bir cevap veremeden bu sefer araya giren Yavşak Han oldu. Sinirden kudurmuş bir köpek gibi bakıyordu Cubis-san'a, bu nasıl bir hırstı anlam veremiyordum şahsen. Haklı olarak bana emir veremezsin dedi ve Cubis-san sinsi gülümsemesi eşliğinde, bal gibi veririm deyip onu Kaptan'ın çağırdığını söyledi. Bir Han'ın öfkeyle yere attığı yemek tepsisinden yere dökülen yiyeceklere, bir Han'a ve birde Cubis-San'a bakıyordum. Daha önce Han yüzünde görmediğim o ifadeleri ile yemekhaneyi terk ederken, Cubis-san arkasından son postayıda atmıştı. Ama bir başçavuşun bir Uzman başçavuş ile böyle konuşabilmesine aklım el vermiyordu.
Tüm bu olanlardan sonra ağzı bir karış açılan denizci evladı ben miyim diye etrafıma şöyle bir baktım. Ardından hızlıca toparlandım ve tepsiyi müsait bir yere koyup, elimi ense kısmıma götürüp şapşal şapşal gülerken: "Bana iş çıktı. Uzman başçavuş Han gelmeden en iyisi ben buraları temizleyeyim, bir uzman rütbelinin elinde temizlik şeyleri taşıması ne olursa olsun yakışı kalmaz, bu benim görevim." dedim herkesin duyabileceği bir tonda. Cubis-san'a şaşkın ve bir o kadarda minnet dolu bakışlar atarken çevreden gelecek bir cevabı bekledim. Gelmezse fırlayacak ve paspas ile kovasını alıp gelecektim.
Gururum incinmiş, içimde fırtınalar kopuyordu ama yinede Han bana ne yaparsa yapsın, sadık bir denizci olduğumdan sesimi çıkartamıyor ve gururumu siktir edip, yerleri temizlemek için yelteleniyordum, ne kadar ilginç değil mi? Yüzümdeki tüyler diken diken olmuş, kalbim burkulmuştu. Muhtemelen tek kaldığımda göz yaşlarım sel gibi akıp gidecekti. Ben bunu hak ediyor muydum gerçekten? O kadar denizci erinin arasında bu duruma düşürülmeyi? Üstelik bu saatler izin saatim olmalıydı. Niye böyle yapmıştı ki bu? Her zaman yaptığı şeydi ama bu sefer çizgiyi aşmıştı. Miço değilde onun rütbelerinde biri olsaydım vereceğim tepki bambaşka olurdu ama, yapacak bir şey yok miçoyuz, End Zac'ız. Ne yapabilirim ki? Beni burada tekme tokat dövse, elimi birbirine kenetler sesimi çıkartmadan dayağımı yerim, çünkü ben kurallara sadık bir denizciyim, anlıyor musun adamım? Ben tasmalı bir köpeğim, başka çarem yok...
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
"Cubibibibi, Cubibibibiibibi." Anladığın üzere Cubis sana kahkaha atarak gülüyor. Yaklaşık 5 dakika güldükten sonra, "Otur yemeğini ye, birazdan Han gelip temizleyecek. Bu bir emirdir diyor." ciddi bir yüz ifadesiyle. Yemekhanedeki herkes sizi izliyor. Güneş yemekhaneyi aydıntlatmak için dizilmiş camlardan içeri sızarken emre itaat edip yemeğini yiyebilirsin ya da ille de temizlik yapabilirsin.
Yaklaşık 15 dakika sonra, elinde temizlik malzemeleri ile Han geliyor. Yüzünde babası ölmüş gibi bir ifade var. Gözlüğü güneşte parlıyor ama bir kaç damla gözyaşı görüyorsun sanki.
Yemeğini yedikten sonra, Cubis'in yanına gidiyorsun ve seni Kaptan'ın odasına kadar çıkarıyor. Kapıdan girecekken gülümsüyor ve "Hakettin." diyor..
Yaklaşık 15 dakika sonra, elinde temizlik malzemeleri ile Han geliyor. Yüzünde babası ölmüş gibi bir ifade var. Gözlüğü güneşte parlıyor ama bir kaç damla gözyaşı görüyorsun sanki.
Yemeğini yedikten sonra, Cubis'in yanına gidiyorsun ve seni Kaptan'ın odasına kadar çıkarıyor. Kapıdan girecekken gülümsüyor ve "Hakettin." diyor..
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Duygularıma asit dökmüşler gibi, eriyip gidiyorlar gözlerimin önünde... Hiç değeri yok gibi yaşamın, oda eriyip gidiyor sanki, ama ben göremiyorum. Karşımdaki adamın bir miço olarak ciddi ciddi heba ettiğim bu sözlere beş dakika gülmesi gibi, saçma geliyor her şey adamım. Bir miço olarak görevimi yapacağımı söylediğimde, Başçavuş Cubis güzelce bir gülmüş, ortamı şenlendirmişti. Meraklı bakışlarım her geçen saniye biraz daha artarken, sinir ve stresim bu gülme faslını gördükçe azalıyordu. Yani kim karşısındaki böyle gülen bir adam görünce, kötü düşüncelerden kurtulmazdı ki? Kimse sanırım, istisnalar vardır tabii ama onlar kaideyi bozmaz. Konuya dönecek olursak bu uzunca gülme faslı sonrası, Cubis-san bana bir evir verdi. Bu emir tuhaftı. Çünkü oturup yemeğimi yememi istiyordu ve bunun yanı sıra, orayı temizleyen kişinin Han olacağını idda ediyordu. Cubis-san mutfakta çok mu fazla baharat koklamıştı yoksa ben mi ortada dönen olayları fark edemeyecek kadar aptaldım emin değildim açıkçası.
Bir süre aval aval duraksadım haliyle duyduklarım karşısında. Daha sonra emir gelince, başka çarem olmadığından ötürü aldım yemek tepsimi oturdum bir masaya yemeye başladım hızlıca. Ne dönüyordu, ne oluyordu anlık olarak siktir ettim ve büyük bir açlıkla, şuan bana dünyanın en güzel yemeği gibi gözüken bu yemeklere saldırdım. Tadını ala ala, güzelce bir yemem on dakikamı aldı. Beş dakika ise masada biraz oturup, ayaklarımı dinlendirmekle geçti. Tam ben ayağı kalkıp Cubis-san'a doğru yönelmeye başladığımda ise, içeriye Han girdi. Başçavuşun istediği gibi elinde temizlik malzemeleri vardı ve gözünden akan bir kaç göz yaşı dikkatlerden kaçmıyordu. O kadar üzgün görünüyordu ki, bana yaptıklarına rağmen gidip dertleşip, moral veresim gelmişti ama elbette böyle bir şey yapmamıştım. Ayağı kalkma amacımı yerine getirip, Cubis-san'ın yanına gitmiş ardından onun buyurması ile peşine takılmıştım. Neler oluyordu, bu herif beni nereye götürüyordu? Mühim sorular bunlardı, mühim olmayan ise binlerce soru vardı aklımda o an.
O kadar soru ve endişe arasında kendimi kaptanın odasında bulduğumda, şöyle bir hassiktir çekmedim değil. Neden beni buraya getirmişti? Bir suç mu işlemiştim. Yoksa o korsanları serbest bırakma olayı yine mi kafama patlayacaktı? Korkuyordum. Öyle ki, hafif bir titreme sarıvermişti vücudumu. Tam neler döndüğünü soracakken ise, Cubis-san'ın kapıyı açıp içeri girerken 'hak ettin' demesiyle tüm dünyam döndü. Gülüyordu. Bu pis bir gülümseme değildi ama ne yapmıştım nasıl bir ceza hak etmiştim? Cubis-san beni o kadar savunduktan sonra niye yokuşa sürüklüyordu? Aklımda deli sorular dolaşırken, bugün ikinci defa bu karargahın en sağlam adamının odasında kendimi buldum. Derin bir nefes ve yutkunma sonrası, anlımdan akan terleri silme uğraşına girmeden, başıma gelecekleri korkuyla bekledim. Cubis-san yakmıştı beni. Zaten o gülüş bence ibne gülüşüydü adamım, durduk yere beni bu kadar savunmasından belliydi böyle olacağı, ah ah nöbeti hiç bırakmayacaktım, kafamı sikeyim. Han gibi bir adam bile Kaptan Fumador'un sinirli tarafı sonrası ağlayacak kadar olmuşsa, söz konusu denizcilik olunca her boku yiyecek ben ne hale gelirim acep?
Bir süre aval aval duraksadım haliyle duyduklarım karşısında. Daha sonra emir gelince, başka çarem olmadığından ötürü aldım yemek tepsimi oturdum bir masaya yemeye başladım hızlıca. Ne dönüyordu, ne oluyordu anlık olarak siktir ettim ve büyük bir açlıkla, şuan bana dünyanın en güzel yemeği gibi gözüken bu yemeklere saldırdım. Tadını ala ala, güzelce bir yemem on dakikamı aldı. Beş dakika ise masada biraz oturup, ayaklarımı dinlendirmekle geçti. Tam ben ayağı kalkıp Cubis-san'a doğru yönelmeye başladığımda ise, içeriye Han girdi. Başçavuşun istediği gibi elinde temizlik malzemeleri vardı ve gözünden akan bir kaç göz yaşı dikkatlerden kaçmıyordu. O kadar üzgün görünüyordu ki, bana yaptıklarına rağmen gidip dertleşip, moral veresim gelmişti ama elbette böyle bir şey yapmamıştım. Ayağı kalkma amacımı yerine getirip, Cubis-san'ın yanına gitmiş ardından onun buyurması ile peşine takılmıştım. Neler oluyordu, bu herif beni nereye götürüyordu? Mühim sorular bunlardı, mühim olmayan ise binlerce soru vardı aklımda o an.
O kadar soru ve endişe arasında kendimi kaptanın odasında bulduğumda, şöyle bir hassiktir çekmedim değil. Neden beni buraya getirmişti? Bir suç mu işlemiştim. Yoksa o korsanları serbest bırakma olayı yine mi kafama patlayacaktı? Korkuyordum. Öyle ki, hafif bir titreme sarıvermişti vücudumu. Tam neler döndüğünü soracakken ise, Cubis-san'ın kapıyı açıp içeri girerken 'hak ettin' demesiyle tüm dünyam döndü. Gülüyordu. Bu pis bir gülümseme değildi ama ne yapmıştım nasıl bir ceza hak etmiştim? Cubis-san beni o kadar savunduktan sonra niye yokuşa sürüklüyordu? Aklımda deli sorular dolaşırken, bugün ikinci defa bu karargahın en sağlam adamının odasında kendimi buldum. Derin bir nefes ve yutkunma sonrası, anlımdan akan terleri silme uğraşına girmeden, başıma gelecekleri korkuyla bekledim. Cubis-san yakmıştı beni. Zaten o gülüş bence ibne gülüşüydü adamım, durduk yere beni bu kadar savunmasından belliydi böyle olacağı, ah ah nöbeti hiç bırakmayacaktım, kafamı sikeyim. Han gibi bir adam bile Kaptan Fumador'un sinirli tarafı sonrası ağlayacak kadar olmuşsa, söz konusu denizcilik olunca her boku yiyecek ben ne hale gelirim acep?
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Sabah bulunduğun odadasın yine. Odaya şöyle bir göz gezdirdiğinde, 2 değişiklik var. Bir güzeller güzeli Gafas yok, iki Dart'taki resim çıkarılmış, kaptanın önünde duruyor. Kaptan seni masanın önünde duran 2 sandalyeden birine oturman için çağırdığında resimi daha net görebiliyorsun. Yüzlerce delik var belki resimde.
Kaptan sen odaya girdiğinde farkettiğin karamsar karanlık havasını kaybetmiş, yüzünde bir gülümseme ile sana bakıyor. Oturmanı işaret edip, önünde ki bir kaç kağıdı okuyup imzalıyor. Sen pencereden dışarıyı izliyorsun. Uzakta, limanda koşuşturan insanları görebiliyorsun, martılar uçuyor ve gökyüzünde ki Güneş, denizi bir yol boyunca sarartmış. Rüzgardan sallanan pencerelerden yansıyan güneş gözüne geliyor ara ara. Ada cıvıl cıvıl. Adadan yükselen mutlu sesleri anlayabiliyorsun. Belki senin sayende bu, ama kimse korsanların bankayı soymaya çalıştığını bilmiyor sanki.
İşini bitirdiğinde Kaptan, tekrar ciddi bir moda giriyor ve gözlerinin içine bakıyor. "Değersiz Zac, son yaşanan olaylardan sonra Han'ın rütbesini düşürdüğümüzü bilmeni istiyorum. Bir denizci için saat, gün kavramı yoktur. Görev ve halkın huzuru, adalet. Bundan başka değerleri olmaması gerekiyor. Sen de bunlar var. Her ne kadar daha önce karargaha bildirmeden şeytan meyvesi yemiş olsanda bunu karargah için yaptığını biliyorum. O yüzden rütbe atlamanı sağlayacağım. Bugün ve yarın izinlisin, ne kadar yorgun olduğunu görebiliyorum. 2 gün sonra geldiğinde görevine sıkı sıkı sarılmanı istiyorum Başçavuş Değersiz." diyor tüm ciddiyeti ile, "Han'ın rütbesi Çavuş'a düşürüldü. Onun üstüsün, bunu yararına kullanmayacağını biliyorum, ama yine de uyarıyorum, rütbe altındakileri ezmek için değil, onlara yöne göstermek, liderlik etmek içindir." diye devam ediyor. "Çekilebilirsin." diye bitiriyor.
Kaptan sen odaya girdiğinde farkettiğin karamsar karanlık havasını kaybetmiş, yüzünde bir gülümseme ile sana bakıyor. Oturmanı işaret edip, önünde ki bir kaç kağıdı okuyup imzalıyor. Sen pencereden dışarıyı izliyorsun. Uzakta, limanda koşuşturan insanları görebiliyorsun, martılar uçuyor ve gökyüzünde ki Güneş, denizi bir yol boyunca sarartmış. Rüzgardan sallanan pencerelerden yansıyan güneş gözüne geliyor ara ara. Ada cıvıl cıvıl. Adadan yükselen mutlu sesleri anlayabiliyorsun. Belki senin sayende bu, ama kimse korsanların bankayı soymaya çalıştığını bilmiyor sanki.
İşini bitirdiğinde Kaptan, tekrar ciddi bir moda giriyor ve gözlerinin içine bakıyor. "Değersiz Zac, son yaşanan olaylardan sonra Han'ın rütbesini düşürdüğümüzü bilmeni istiyorum. Bir denizci için saat, gün kavramı yoktur. Görev ve halkın huzuru, adalet. Bundan başka değerleri olmaması gerekiyor. Sen de bunlar var. Her ne kadar daha önce karargaha bildirmeden şeytan meyvesi yemiş olsanda bunu karargah için yaptığını biliyorum. O yüzden rütbe atlamanı sağlayacağım. Bugün ve yarın izinlisin, ne kadar yorgun olduğunu görebiliyorum. 2 gün sonra geldiğinde görevine sıkı sıkı sarılmanı istiyorum Başçavuş Değersiz." diyor tüm ciddiyeti ile, "Han'ın rütbesi Çavuş'a düşürüldü. Onun üstüsün, bunu yararına kullanmayacağını biliyorum, ama yine de uyarıyorum, rütbe altındakileri ezmek için değil, onlara yöne göstermek, liderlik etmek içindir." diye devam ediyor. "Çekilebilirsin." diye bitiriyor.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
İçimi bir ateş sardı... Mecazi anlamda değil, gerçekten bir ateş. Vücudumun sıcaklığı hep fazlaydı ama bu sefer dahada arttığını hissedebiliyordum. Yine kırk derece civarını bulmuş olmalıydı vücut ısım, ama hasta hissetmiyordum. Genel olarak vücut ısım sürekli otuz dokuz civarındadır, en azından meyveyi yediğimden beri. Ne bir yararını nede bir zararını görmedim, bazen çok sıcak hissediyorum fazla stresli olduğumda ve içimdeki ateşi kusasım geliyor. Çıplak bir kadın görmüş sapık gibi tahrik oluyorum desem, pekte yalan olmaz. Kendimi zor tutuyorum yani anlayacağın adamım, vücut terlerken karşımdaki Kaptan Fumador'un odasında meyvemi aktifleştirip kendimi rezil etmemek için. Etrafıma şöyle bir baktığımda iki şey farklıydı sabahkine nazaran: biri Yüzbaşı Gafas yoktu ve diğeri dartta asılan resim kaptanın masasının tam önünde duruyordu. Onlarca delik kin ve öfkeyle defalarca ama defalarca kez açılmış hissiyatı veriyordu insana. Nasıl bir kin, bir insanı bir resme bu kadar öfke kusturacak seviyeye getirebilirdi ki? Kaptanın buyruğu ile oturduğum koltukta bunu düşünüyordum. Karamsarlık havasını kaybetmiş Kaptan Fumador, gülüyordu. Bugün Başçavuş Cubis-san'dan sonra bana bu şekilde gülen ikinci kişiydi, sonumuz hayırlı olsun.
Kaptan bir kaç şeyi imzalamakla meşgulken bende gözlerimi ufka doğru dikmiş, izliyordum öyle bu dev camın arkasındaki hayatı... İş peşinde koşuşturan insanlar peşi sıra kesilmiş, denizin uç kurumlarında martılar gemilerin tepelerinde uçarak dışkılarını salmaya devam ediyor ve güneş denizi yol boyunca sarartıp, mistik bir hava katıyordu Logetown'a. Bir günün daha sonuna gelmiş gibi hissediyordum. İnsanlar mutluydu ve buna benim ufakta olsam bir katkım olmuşsa bugün benden mutlusu hiç olmazdı.
Kaptan Fumador işlerini bitirip ciddi bakışlarını üzerime çevirdiğinde duraksadım ve camdan dışarı bakmayı kesip Kaptan Fumador'un göz kontağı kurma çabasına karşılık verdim. Ardından aynı tonlarda konuşmaya başladı. İlk olarak Han'ın rütbesini düşürdüğünü söyledi ve bu vesile ile bende Han'ın neden zırladığını öğrenmiş oldum. Ardından Han yavşağında olmayıp bende olan şeyleri saydı ve gururum okşandı. En büyük bomba ise vakti zamanında bu şeytan meyvesini yememe rağmen, bunu karargah için yaptığımdan olsa gerek rütbe atlatacağını söyledi bana. Bunu duyduğum anda ise, tüm sinir sistemim çöktü adeta. Şaşkınlıktan gözlerim göz yuvamdan çıkacak kadar büyüdü, kalp atışlarım gereksiz derece hızlandı. İçimdeki çocuğu dışarı yansıtmadan sakin sakin oturuyor görünümünü verirken Kaptan Fumador konuşmasını bana verdiği iki gün izinle sürdürmüş ve ardından ufak bir duraksama sonrası olayı önemli bir noktaya çekmişti. Han'ın rütbesi düşürülmüş ve Çavuş yapılmıştı. Bense Başçavuş olduğumdan ötürü ondan üstündüm ve Kaptan Fumador onu ezmemi değil, yönlendirmemi istiyordu. Zaten gidip intikam ayağına Han'la uğraşmak gibi bir derdim yoktu ve Kaptan Fumador'da bunun farkındaydı, sadece uyarmıştı ne olur ne olmaz diye.
Oturduğum yerden ayaklanıp, derince bir nefes aldıktan sonra hazır ola geçtim ve önce Kaptan Fumador'u başımla selamladım, ardından:
"Efendim ilk olarak bana tekrardan bir rütbeli olma şansını verdiğiniz için teşekkür ederim, gücümün en ufak damlasına kadar savaşacağımdan emin olabilirsiniz. İkinci bir husus ise efendim, benim adım Zachariah. Artık bir rütbeli olduğumdan ötürü, erlerin yanında bana bu şekilde hitap etmeniz zaten kaybetmiş olduğum ve geri kazanmakta zorlanacağım otoritemi dahada çok sarsacaktır. Bu hususta bana adımla hitap ederek, en azından toplum içinde büyük bir yardımınız dokunur, teşekküre ederim. " diye düşüncelerimi paylaştım. Artık bu adamın bana değersiz diye hitap etmesini doğru bulmuyordum yada başka herhangi birinin, artık miço değildim ve herhangi bir er yada başka biri bu şekilde seslenirse benim altımdaki rütbelilere dersini verecek üstlerime ise şuan yaptığım gibi düşüncelerimi paylaşacaktım.
Kaptan bir kaç şeyi imzalamakla meşgulken bende gözlerimi ufka doğru dikmiş, izliyordum öyle bu dev camın arkasındaki hayatı... İş peşinde koşuşturan insanlar peşi sıra kesilmiş, denizin uç kurumlarında martılar gemilerin tepelerinde uçarak dışkılarını salmaya devam ediyor ve güneş denizi yol boyunca sarartıp, mistik bir hava katıyordu Logetown'a. Bir günün daha sonuna gelmiş gibi hissediyordum. İnsanlar mutluydu ve buna benim ufakta olsam bir katkım olmuşsa bugün benden mutlusu hiç olmazdı.
Kaptan Fumador işlerini bitirip ciddi bakışlarını üzerime çevirdiğinde duraksadım ve camdan dışarı bakmayı kesip Kaptan Fumador'un göz kontağı kurma çabasına karşılık verdim. Ardından aynı tonlarda konuşmaya başladı. İlk olarak Han'ın rütbesini düşürdüğünü söyledi ve bu vesile ile bende Han'ın neden zırladığını öğrenmiş oldum. Ardından Han yavşağında olmayıp bende olan şeyleri saydı ve gururum okşandı. En büyük bomba ise vakti zamanında bu şeytan meyvesini yememe rağmen, bunu karargah için yaptığımdan olsa gerek rütbe atlatacağını söyledi bana. Bunu duyduğum anda ise, tüm sinir sistemim çöktü adeta. Şaşkınlıktan gözlerim göz yuvamdan çıkacak kadar büyüdü, kalp atışlarım gereksiz derece hızlandı. İçimdeki çocuğu dışarı yansıtmadan sakin sakin oturuyor görünümünü verirken Kaptan Fumador konuşmasını bana verdiği iki gün izinle sürdürmüş ve ardından ufak bir duraksama sonrası olayı önemli bir noktaya çekmişti. Han'ın rütbesi düşürülmüş ve Çavuş yapılmıştı. Bense Başçavuş olduğumdan ötürü ondan üstündüm ve Kaptan Fumador onu ezmemi değil, yönlendirmemi istiyordu. Zaten gidip intikam ayağına Han'la uğraşmak gibi bir derdim yoktu ve Kaptan Fumador'da bunun farkındaydı, sadece uyarmıştı ne olur ne olmaz diye.
Oturduğum yerden ayaklanıp, derince bir nefes aldıktan sonra hazır ola geçtim ve önce Kaptan Fumador'u başımla selamladım, ardından:
"Efendim ilk olarak bana tekrardan bir rütbeli olma şansını verdiğiniz için teşekkür ederim, gücümün en ufak damlasına kadar savaşacağımdan emin olabilirsiniz. İkinci bir husus ise efendim, benim adım Zachariah. Artık bir rütbeli olduğumdan ötürü, erlerin yanında bana bu şekilde hitap etmeniz zaten kaybetmiş olduğum ve geri kazanmakta zorlanacağım otoritemi dahada çok sarsacaktır. Bu hususta bana adımla hitap ederek, en azından toplum içinde büyük bir yardımınız dokunur, teşekküre ederim. " diye düşüncelerimi paylaştım. Artık bu adamın bana değersiz diye hitap etmesini doğru bulmuyordum yada başka herhangi birinin, artık miço değildim ve herhangi bir er yada başka biri bu şekilde seslenirse benim altımdaki rütbelilere dersini verecek üstlerime ise şuan yaptığım gibi düşüncelerimi paylaşacaktım.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Kaptan "O zaman hediyeni beğenmeyeceksin sanırım." diyor beceriksiz bir gülümseme ile ve odadan çıkıyorsun.
Odadan çıktığın gibi o karanlık koridor ile karşı karşıyaydın işte. Hiç bir şey değişmemişti. Sadece Karargahın ıvır zıvır işleriyle uğraşan adamın, Han'ın kapısında ki tabelayla oynadığını görebiliyordun. Biraz yaklaşınca kapıdaki yeni tabela ile beyninden vurulmuşa döndün.
"Başçavuş Değersiz."
Bu tabela belli ki Kaptan'ın sana bir hediyesiydi. Ama o zamanlar adını bilmediği için yanlış yaptırılmış. Sen daha şoku üzerinden atlatamadan merdivenden Yüzbaşı Gafas çıkıyor ve yanınıza gelip tabelaya bakıp gülerek odasına gidiyor.
Tabelayı değiştiren adam sana garip garip bakıyor. Ne istiyorsun gibisinden.
Odadan çıktığın gibi o karanlık koridor ile karşı karşıyaydın işte. Hiç bir şey değişmemişti. Sadece Karargahın ıvır zıvır işleriyle uğraşan adamın, Han'ın kapısında ki tabelayla oynadığını görebiliyordun. Biraz yaklaşınca kapıdaki yeni tabela ile beyninden vurulmuşa döndün.
"Başçavuş Değersiz."
Bu tabela belli ki Kaptan'ın sana bir hediyesiydi. Ama o zamanlar adını bilmediği için yanlış yaptırılmış. Sen daha şoku üzerinden atlatamadan merdivenden Yüzbaşı Gafas çıkıyor ve yanınıza gelip tabelaya bakıp gülerek odasına gidiyor.
Tabelayı değiştiren adam sana garip garip bakıyor. Ne istiyorsun gibisinden.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: E.N.D Zac En Değersizi Zac[Bitti]
Sözlerimin tamamlanmasıyla Kaptan Fumador'un beceriksiz gülümsemesi ile baş başa kalmam bir olmuş muydu? Olmuştu adamım. Ardından gelen konuşması dahada bir merak ettiriciydi. Bugün, o kadar çok şey gizemliydi ki, şerefsizim artık bıkmıştım. Şuradan gizem, buradan gizem içim dışım gizem olmuş, haberimiz yoktu. Kaptan Fumador bir sürpriz hazırladığını ve konuşmamın ardından nedense bu sürprizi beğenmeyeceğim'i belirtmişti. Üstelik konuşmasına eşlik eden bu beceriksiz gülümsemesi, beni tedirginleştiriyor idi. Kaptan Fumador çoğu zaman zeki ve kültürlü bir adam olsada, bu hallerini az çok tanıyordum. Kesinlikle ne yaptıysa bu beni çıldıracaktı. Daha görmesemde emindim, o yüzden azizim ben kapıdan çıkarken çoktan başıma gelecek şey için sövmeye hazırlanmıştım.
Odadan çıkar çıkmaz beni karşılayan bu karanlık koridorda aynı sabah ki gibi yürümeye başladığımda çoğu şey aynıydı. Taa ki Han'ın eski odasının kapısının önüne gelene kadar. Kapının önünde, karargahın ıvır zıvır işiyle uğraşan, benim gözümde usta lakabını hak eden o elaman duruyordu. Tabelayı değiştiriyor gibi görünüyordu ki, tam dibine kadar gidip tabelayı okuduğumda keskin bir nişancının beynimden tek atışla beni vurduğunu hissetmiştim. Azizim, eski Uzman Başçavuş Zac'ın ve şuan ki Başçavuş Zac'ın adı, tabelaya Başçavuş Değersiz olarak yazılmıştı. Bu ben tüm bu otoriteyi geri kazanma çabalarına girişmişken böyle bir darbe olmamıştı. O yüzden içten içe Kaptan'a ve onun verdiği hediyeye bela okumuyor değildim. Yani hangi denizci bana bir şeyler söylemek için kapımı çalmadan önce tabelada yazan bu ismi okusa, dakikalarca kahkaha atmaz ki? Şahsen ben bir denizci eri olsam ve böyle bir rütbelinin kapısını çalacak olsam, çalmayı unuturdum gülmekten. Bu ne amına koyim? Olmadı bu vesselam, hiç olmadı. Tam konuşmaya girip durumu düzeltecekken birde Yüzbaşı Gafas ortaya çıkmasın mı? Güzelliği ile donup kalmıştık adamım haliyle, saf saf bakıyordum öyle. Yüzbaşı Gafas ise önce ikimize bakıyor ve sonra tabelada yazanı okuyup sırıtıyordu. Gülmekte haklıydı bu güzel kadın, ne diyecektim ki? Hani Kaptan Fumador nasıl bir saftı ki -ayrıca bu benim kafadan oluyor demek- adımı Değersiz sanmıştı aklım almıyordu. Utanç içerisinde kafamı öne eğmiştim haliyle ve Yüzbaşı Gafas'ın gitmesini beklemiştim. Yüzbaşı Gafas gözlerden ırak olunca ise, hışımla kafamı kaldırmış ve bana tip tip bakmakta olan adamı şöyle bir süzmüş idim. "Bilader, sen o tabelayı al git değiştir. Kaptan Fumador, bir yanlışlık yapmış onu bildirmek için geldim. Başçavuş Zachariah yazacaktı, değersiz değil." demiştim ardından bıkkınlıkla. Sakin ve nazik bir şekilde konuşmaya çalışsamda bunu bu ruh halinde başarabilmiş olduğumdan emin değildim ayrıca.
Odadan çıkar çıkmaz beni karşılayan bu karanlık koridorda aynı sabah ki gibi yürümeye başladığımda çoğu şey aynıydı. Taa ki Han'ın eski odasının kapısının önüne gelene kadar. Kapının önünde, karargahın ıvır zıvır işiyle uğraşan, benim gözümde usta lakabını hak eden o elaman duruyordu. Tabelayı değiştiriyor gibi görünüyordu ki, tam dibine kadar gidip tabelayı okuduğumda keskin bir nişancının beynimden tek atışla beni vurduğunu hissetmiştim. Azizim, eski Uzman Başçavuş Zac'ın ve şuan ki Başçavuş Zac'ın adı, tabelaya Başçavuş Değersiz olarak yazılmıştı. Bu ben tüm bu otoriteyi geri kazanma çabalarına girişmişken böyle bir darbe olmamıştı. O yüzden içten içe Kaptan'a ve onun verdiği hediyeye bela okumuyor değildim. Yani hangi denizci bana bir şeyler söylemek için kapımı çalmadan önce tabelada yazan bu ismi okusa, dakikalarca kahkaha atmaz ki? Şahsen ben bir denizci eri olsam ve böyle bir rütbelinin kapısını çalacak olsam, çalmayı unuturdum gülmekten. Bu ne amına koyim? Olmadı bu vesselam, hiç olmadı. Tam konuşmaya girip durumu düzeltecekken birde Yüzbaşı Gafas ortaya çıkmasın mı? Güzelliği ile donup kalmıştık adamım haliyle, saf saf bakıyordum öyle. Yüzbaşı Gafas ise önce ikimize bakıyor ve sonra tabelada yazanı okuyup sırıtıyordu. Gülmekte haklıydı bu güzel kadın, ne diyecektim ki? Hani Kaptan Fumador nasıl bir saftı ki -ayrıca bu benim kafadan oluyor demek- adımı Değersiz sanmıştı aklım almıyordu. Utanç içerisinde kafamı öne eğmiştim haliyle ve Yüzbaşı Gafas'ın gitmesini beklemiştim. Yüzbaşı Gafas gözlerden ırak olunca ise, hışımla kafamı kaldırmış ve bana tip tip bakmakta olan adamı şöyle bir süzmüş idim. "Bilader, sen o tabelayı al git değiştir. Kaptan Fumador, bir yanlışlık yapmış onu bildirmek için geldim. Başçavuş Zachariah yazacaktı, değersiz değil." demiştim ardından bıkkınlıkla. Sakin ve nazik bir şekilde konuşmaya çalışsamda bunu bu ruh halinde başarabilmiş olduğumdan emin değildim ayrıca.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
3 sayfadaki 4 sayfası • 1, 2, 3, 4
Similar topics
» Valko Adası[Meirin][Bitti]
» Hiddetin Şafağı (Bacon Grim) - Bitti
» Genç Avcı (John Graywolf) - Bitti
» Avcı'nın Masalları(John Graywolf) - Bitti
» Hiddetin Şafağı (Bacon Grim) - Bitti
» Genç Avcı (John Graywolf) - Bitti
» Avcı'nın Masalları(John Graywolf) - Bitti
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
3 sayfadaki 4 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz