Hermes[Vince Grey]

Perttu boş gözlerle sana bakıyor ve: ''Benim için fark etmez. Sen ne düşünüyorsun peki?'' diyor.

"Julia'yı oyalıyacağız o zaman."diyecektim.Jack'e kafamı çevirip.

Jack oturduğu banktan kalkıyor ve bir kahkaha atarak ''Hahaha! Adamın dibisiniz. Günün ilk ışıklarında onu çıkarırsınız o zaman.'' diyor. ''O halde geri dönelim. Birkaç saatliğine de olsa uyuyun.'' diye devam ediyor sözlerine. Bu sözler üzerine kaldığınız yere geri dönmeye karar veriyorsunuz.

Sağ tarafa yöneldiğiniz sırada, az önce şınav çeken Akane'nin şınav çekmeyi bırakıp yerde uyuduğunu görüyorsunuz. Perttu, uzaktan Akane'ye seslense de Akane uyanmıyor.Bunun üzerine Perttu Akane'nin yanına gidiyor. Elindeki kılıç ile Akane'yi dürtükleyeceği sırada, bu eyleminden vazgeçip kılıcını beline koyuyor ve yerde yatan Akane'yi kucağına alıp yürümeye başlıyor. Siz de hızlanıp Perttu'ya yetişiyorsunuz ve hep birlikte kaldığınız yere geri dönüyorsunuz.
Üçünüzün tekrardan odanıza girmenizin ardından, Perttu Akane'yi yatağına yatırıyor ve Akane'nin üzerini örtüyor. Daha sonra yanına geliyor ve: ''Ben bahçede antreman yapacağım. İstersen birkaç saat uyu. Güneş doğacağı vakit sizi kaldırırım.'' diyor.

Jack'e lafımı söyledikten sonra Jack bize teşekkür edip bir kaç saatliğine uyumamızı söylemişti.Bizde kaldığımız odaya geri dönmeye başlamıştık.

Sağ tarafa baktığım sırada,az önce şınav çeken Akane'nin uyuduğunu görmüştüm.Perttu ilk başta uyandırmaya yeltensede ardından acıyıp kucağına almıştı.Akane yakında kendini koruyabilecek pozisyona gelecek gibiydi.Perttu'yle beraber odaya girmemizin ardından Perttu Akane'yi yatağına koyduktan sonra biraz alıştırma yapacağını bana biraz uyumamı söylemişti.Ben Perttu'yu dinlerken çoktan yavaştan sızmıştım zaten bir süre sonra dalıp gitmiştim.

''Kalkın! Kalkın! Sabah oldu.'' Perttu'nun seslenmesi üzerine gözlerini açıyorsun. Gece, vardiyasını gündüze teslim etmek üzere.Hava neredeyse aydınlandı aydınlanacak...Senin uyanmanın ardından, odanın içinde gözleri kapalı bir şekilde gezen Akane'ye doğru yöneliyor Perttu;fakat ne kadar seslenirse seslensin Akane uyanmıyor. Bunun üzerine Perttu Akane'ye çelme takıyor ve yere düşen Akane uyanıyor.  Akane'nin de uyanmasının ardından kapıya doğru yönelen Perttu: ''Gidelim. Bir şekilde Julia'yı bu saatte dışarı çıkmaya ikna etmemiz lazım.'' diyor. Ardından üçünüz de odadan çıkıyor ve odanızın karşısındaki odaya gidiyorsunuz.

Kapıyı çalan kişi Perttu oluyor. Perttu'nun kapıyı birkaç kere çalmasının ardından kapı açılıyor. Başında büyük beyaz bir şapka ve üzerinde pembe renkli  bir bornoz olan Julia, henüz tam olarak açamadığı kısık gözleriyle size doğru bakıyor ve bir sorun olup olmadığını soruyor. Perttu, bir sorun olmadığını  söyledikten sonra, dışarı çıkmak istediğinizi, Julia'nın da  sizin rehberiniz olmasını istediğinizi söylüyor. Bunu duyan Julia gülümsüyor ve: ''Öyleyse bir saat sonra çıkarız.'' diyor ve kapıyı kapatıyor. Julia'nın kapıyı kapatmasının ardından kapıyı bir kez daha çalıyor Perttu. Kapının tekrar açılmasının ardından da ''Bir saat çok geç.Şu an çıkmak istiyoruz.'' diyor. Perttu'nun bu sözlerinin ardından Julia'nın suratının asıldığını fark ediyorsun.  ''Umutsuz aşık-san. Çok kabasın.'' diyen Julia, kapıyı suratınıza kapatıyor.

Perttu ile birlikte Julia'yı nasıl dışarı çıkaracağınızı düşündüğünüz sırada, Akane ellerini omuzlarınıza koyuyor ve ''Bu işi bana bırakın.'' diyor. Bu sözlerinin ardından kapıyı çalan Akane, Julia'nın kapıyı açmasının ardından içeri dalıyor ve kapıyı kapatıyor. Kapanın kapanmasının ardından bir süre içeriden ses seda gelmiyor. Yaklaşık üç dakika sonra, Akane ve Julia odanın içinden gülüşerek çıkıyor.
Julia'ya baktığında uzun sarı saçlarını bağlayıp at kuyruğu yaptığını görüyorsun.Başında mor renkli bir fötr şapka var. Üzerinde sarı renkli askılı bir tişört var ve altına kısa, mor renkli bir kot etek ve dizlerinin biraz yukarısına kadar uzanan mor renkli bir çorap giymiş. Ayaklarında ise sarı renkli spor ayakkabılar var. Omzunda ise fazla büyük olmayan mor renkli bir çanta var.

Odadan çıkan Julia, neşeli bir ses tonu ile: Öyleyse gidelim! Önce kahvaltı yapıp karnımızı doyuralım! diyor ve yürümeye başlıyor. Siz de Julia'nın arkasından ilerliyorsunuz. İlerlediğiniz sırada, Perttu Akane'ye nasıl üç dakika içinde Julia'yı dışarı çıkmaya ikna ettiğini sorsa da Akane gülerek bunun bir sır olduğunu söylüyor ve Perttu'nun sorusunu cevapsız bırakıyor.
Kısa  süreli bir  yürüyüşün ardından salon ile bahçeyi geçiyor ve Dodont dağının aşağısına doğru inmeye başlıyorsunuz. Dağdan aşağıya ineceğiniz sırada, dağın yukarısına çıkan on Hailtrack klanı üyesi görüyorsunuz. Bu on kişiden biri de Hillumi. Julia bir süre boş gözlerle onları izledikten sonra size dönüp gülümsüyor ve: ''Ee? Nereye gidelim?Çorbacı uygun mu?'' diyor.

Perttu'nun bizi uyandırmasıyla kalkmıştım.Akane uyanmasada zorla uyandıran Perttu Julia'yı bugün bizimle gezmeye ikna etmemiz gerektiğini söylemişti.

Perttu'nun sözü üzerine Julia'nın odasının önüne gelmiştik.Kapıyı çalan Perttu olmuştu.Julia uykulu bir halde kapıyı açtıktan sonra Perttu dışarı çıkmak istediğimizi söylemişti.Julia ise bir kaç saate çıkabileceğimizi söylemişti.Perttu karşılık olarak bizim şimdi çıkmak istediğimizi söyleyince Julia Perttu'nun çok kaba olduğunu söyleyip kapıyı yüzümüze kapatmıştı.

Biz Perttu'yla nasıl Julia'yı götürüceğimizi düşünürken Akane bu işi ona bırakmamızı söyleyip gitmişti.Bir süre sonra Julia'yla beraber geri dönmüştü.

Julia ilk önce yemek yememiz gerektiğini söylemişti.Biz Dodont dağından inerken Hailtrack klanından on kişinin yukarı çıktığını görmüşütüm.Julia Hillumi'ye bir süre baktıktan sonra çorbacıya gitmek konusunda öneride bulunmuştu.Bende"Olur."diyecektim.









RP OUT:2-3gün yazamayabilirim şimdiden özür dilerim.
RP OUT 2:Hızlı bir şekilde mobilden yazılmıştır.

Dağdan iniyor ve şehrin sokaklarında yürümeye başlıyorsunuz. Güneş henüz yeni doğduğundan sokaklar hala boş. Bir süre şehrin sokaklarında yürümenizin ardından bayır bir yola giriyorsunuz ve bayırı çıkmaya başlıyorsunuz. Bayır yolun sonunda başka bir cadde başlıyor. O caddenin hemen başında,sol tarafta küçük bir dükkan görüyorsunuz. Dükkanın üzerindeki tabelada ise ''Beyzade Çorba Salonu'' yazıyor. İlerliyor ve dükkandan içeri giriyorsunuz. Dükkanda altı tane masa var ve bu masalar ikişerli bir şekilde üç sıra dizilmiş. En arkadaki iki masada dolu. Dolu masaların solunda iki tane yaşlı adam oturuyor. Yaşlı adamlardan uzun gri bir kıyafet giyenin elinde beyaz renkli bir tespih var ve ağzında bir şeyler geveliyor. Yaşlı adamlardan öbürü ise  uzun sakallara sahip ve başına bir cübbe takmış. Üzerinde yeşil bir tişört ve kahverengi keten pantolon var.

Sağdaki masada ise üzerinde sadece beyaz bir atlet olan, altına mavi renkli yırtık bir kot pantolon giymiş esmer tenli bir adam var. Adam, çorbasına ekmek doğramakla meşgul.
Siz,arkada oturanları boşverip öndeki masalardan sağdakine geçiyorsunuz. Sen arkanı, arka masalara verecek şekilde oturuyorsun.Julia ise senin yanına oturuyor. Akane Julia'nın,Perttu da senin karşına oturuyor. Masayı inceleyecek olursan masanın üzerinde açık kahverengi bir örtü olduğunu göreceksin. Masanın bir ucunda peçeteler ve tuzluk varken. Masanın öbür ucunda koyu sarı renginde bir sepet, karabiber  ve kırmızı biber bulunuyor. Sepetin içinde ise dilimlenmiş halde pek çok ekmek var.

Bu sırada yanınıza bir adam geliyor.Kısa boylu, yarı kel, uzun beyaz bıyıklara sahip, üzerindeki mavi yeleğin içine mavi renkli bir pijama giymiş olan bu adam gülümseyerek yanınıza geliyor ve size ne istediğinizi soruyor.Julia mercimek çorbası isterken, Akane şehriyeli tavuk suyu çorbası istiyor. Perttu ise sadece bir ayran sipariş ediyor. Senin de siparişini vermenin ardından adam arka taraftaki karısına sipariş edilen şeyleri buraya getirmesini söylüyor. Ardından da size dönüyor ve borcunuzun 200 beli olduğunu söyleyip yanınızdan ayrılıyor.

Adam:

Bir süre sonra elinde metal bir tepsi tutan; üzerine uzun, beyaz renkli bir önlük geçirmiş, bu önlüğün içine ise kahverengi bir gömlek giymiş olan yaşlı bir kadın geliyor yanınıza.  Siparişlerinizi masaya bırakmasının ardından yanınızdan ayrılıyor. Siz de yemeğinize başlıyorsunuz.

''Kadın'':

Çorbalarınızı kaşıkladığınız sırada sokaktan gelen bazı sesler duyuyorsunuz. Dükkanın camından bakacak olursan sokaktaki insanların koşturduklarını görecek, dikkatli bir şekilde sesleri dinlemeye çalışırsan da insanların ''Korsanlar Geliyor!'' diye bağırdıklarını duyacaksın.

Dağdan inip şehrin sokaklarında dolaşmaya başlamıştık.Bir süre sokaklarda yürüdükten sonra bayır bir yola gelmiştik.Bayır yolun sonuna doğru geldiğimizde bir caddeyle karşılaşmıştık.Caddenin başında,hemen sol tarafında küçük bir çorbacı dükkanı görmüştük.Dükkanın üzerinde"Beyzade Çorba Salonu"yazıyordu.İlerileyip dükkanın içine girmiştik.Dükkanın içine girdiğimde,boş ve sakin bir ortam görmüştüm.Bizim dışımızda dükkanda bizden başka kişilerde vardı.Gözüm hemen arka masada oturan iki yaşlı amacaya gitmişti.Amcalardan birinin elinde beyaz renkli bir tesbih vardı ve ağzında bir şeyler geveliyordu.Yaşlı adamlardan diğeri ise uzun sakallı bir adamdı üzerine yeşil bir tişört giymiş,kafasına da bir cübbe takmıştı.Altında ise kahverengi keten bir pantolon giymişti.Zaten normalde kalabalık olmayan çorbacı dükkanı geldiğimiz saatten dolayı olsa gerek daha sessiz ve huzurluydu.

Amcalardan sonra gözüm üzerinde beyaz atlet olan adama gitmişti gözüm.Altına mavi renkli bir kot pantolon giymiş esmer tenli bu adam bizi hiç aldırmadan çorbasına ekmek doğruyordu.Biz arkadaki masaları boş verip öndeki masalardan birine oturmuştuk.Oturduğumuz masa tam anlamıyla bir çorbacı masasıydı baharatlar ve mendilleri bolca bulabilirdiniz.

Bu sırada yanımıza  bir adam gelmiş ve ne istediğimizi sormuştu.Adamı incelediğimde kısa boylu,yarım kel ve uzun bıyıklara sahip bir adamdı.Julia mercimek çorbası istemiş,Akane ise şehriyeli tavuk suyu çorbası isteyerek ağzımı sulandırmıştı.Perttu ise sadece bir ayran sipariş etmişti.Bende Julia'ya bakarak bir mercimek çorbası isteyecektim.Siparişlerimizi vermemizin ardından adam arka taraftaki karısına sipariş ettiğimiz şeyleri söyleyip borcumuzun 200 belli olduğunu söyleyip gitmişti.

Bir süre sonra elinde metal tepsiyle  beyaz renkli bir önlük giymiş,önlüğün içine ise kahverengi bir gömlek giymiş olan adamın karısı gelmişti.Siparişlerimizi bırakmasının ardından yanımızdan gitmişti.Bende gözlüğümü gömleğimin yakasına sabitleyip Julia'ya bakarak çorbamı içmeye başlamıştım.

Çorbamı kaşıkladığım sırada değişik bir şeyin farkına vardım.Sakalarım çıkmış!Kirli sakalda olsa sakalarım vardı.Eskiden beri sakallı olmayı pek sevmediğimden  beni rahatsız etmişti.Neyse ben düşüncelere dalmışken dışarıdan bazı çığlık sesleri duymuştum.Dışarı baktığımda etrafdaki insanlar bir şeyden kaçıyordu.Ne olduğunu merak edip biraz kulak kabartığımda korsanların geldiğini anlamıştım.İster istemez yüzümde biz gülümseme oluşmuştu.Hemen ayağa kalkıp neler olduğuna bakacaktım.Belki sonunda babamın intikamını alabilirim lanet Gurch'tan.

Ayağa kalkıyor ve çorbacıdan çıkıp bayır yolun sonuna gidiyorsun. Akane ve Perttu da seninle geliyor. Julia ise önce hesabı ödüyor. Siz limana yaklaşan korsan gemisini gördüğünüz sırada da size yetişiyor.
Limana doğru baktığında, kocaman bir yelkene sahip olan bir gemi görüyorsun. Siyah renkli yelkenin üzerinde bir sembol var. Çapraz olarak konulmuş iki kılıcın üzerinde duran; boynuzlara, kırmızı gözlere ve sivri dişlere sahip bir iskelet sembolü.Semboldeki iskelet, sağ elinde kırmızı bir kadeh tutuyor ve kadehten kırmızı bir ateş çıkıyor. Sol elinde ise bir mızrak var ve o mızrak ile bir kalbi parçalıyor.
Sembolü incelediğin sırada: ''Hadi gidelim.'' diyor Julia. Ardından da dördünüz birden aşağıya doğru koşmaya başlıyorsunuz


Julia'nın önderliğinde hızlıca ilerliyor ve limana ulaşıyorsunuz. Limana vardığınızda geminin de limana vardığını görüyorsunuz. Geminin en kenarında bir kadın var. Uzun bir ceket giymiş, bir elinde uzun bir kılıç bir elinde ise silah tutan; uzun kahverengi saçlara  ve büyük siyah bir şapkaya sahip olan kadın:  ''Haydi! İlerleyin! Yakın ve yok edin! pilululululu! diye bağırıyor. Bu emrin ardından korsanlar koşarak gemiden iniyor ve çevrenizi sarıyor.

Sembol:

Kadın:

Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp çorbacıdan çıkmıştık.Akane ve Perttu benimle geliyordu.Julia ise hesabı ödeyip bize yetişiyordu.Bu sırada limanda kocaman bir yelkene sahip bir gemi görmüştüm.Yelkenin üstünde çapraz iki kılıcın üzerinde duran;boynuzlara,sivri dişlere ve kırmızı gözlere sahip bir iskelet sembolü vardı.Yelkendeki iskelet,sağ elinde bir kadeh tutuyor kadehten kırmızı bir ateş çıkıyordu.Sol elinde ise bir mızrak vardı ve o mızrakla bir kalbi parçalıyordu.Ben sembolü incelereken Julia gitmemizi söylemişti.Ardından dördümüzde aşağı doğru koşmaya başlamıştık.

Julia'nın  önderliğinde limana ulaşmıştık.Limana vardığımızda gemide limana varmıştı.Geminin en kenarında duran bir kadın vardı.Uzun bir ceket giymiş,bir elinde kılıç bir elinde ise tabanca tutan ve uzun kahverengi saçlarının üzerine büyük bir şapka takmış olan kadın saldırı emri vermişti.Saldırı emrinin ardından gemiden korsanlar inip etrafımızı sarmıştı.Belliki bu korsan grubunun Dodont dağındaki karşılaşmadan haberleri vardı ve güçsüz ada halkına saldırmaya gelmişlerdi.Bu tipleri hemen ortadan kaldırmalıydık yoksa Julia'nın karşılaşmadan haberi olabilirdi.Patomun arka kısmından tabancalarımı çıkartıp bize saldırmaya çalışan bir korsan olursa beynini dağıtacaktım.Ardındanda Julia'nın ne yapacağına bakacaktım sonuçta o adanın varisiydi o yokmuş gibi davranamam hem o güzellikle kimse davranamaz.