Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
1 sayfadaki 8 sayfası
1 sayfadaki 8 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
- Kitabın Devamı:
- Futatsu no Kingu.
Bu iki canavar takipçileri tarafından böyle çağırılıyorlar. Hepsi bundan 20 sene önce Nisen Okami adasında başladı. Shinn Okami krallığı düşmeden önce.
Huzurlu bir krallık olan Shinn Okami, Kral Eden Nosono ve Kraliçe Tengo Kunoki ve Prenses Rakuenn Oizumi adaletli bir şekilde krallığı yönetirken, Hain krallığa geldi. Nazik kral mükemmel şekilde ağırladı haini. Bir hain olduğunu biliyordu, buna rağmen saygı duydu nazik kral. Hain planlarını anlattı. Krallığın kendilerine katılmasını istemişti. Akşam yemekleri yendi, partiler yapıldı. Haftalar geçti ama Kral Hain'in teklifini kabul etmedi. Heiwa-Tai hemen şeytana haber verdi. Şimdi sırada 2. plan vardı.
Şeytan ordusunu hazırladı. Planlar yapıldı. Krallığın yedek kralıyla anlaşmalar yapıldı. Yedek kral Jigokun Oasobiba ve karısı Jigokun Otsuri, oğulları Jigokun Ofunsui'yi kral yapmak için şeytanla anlaştılar. Şeytan ordusu ile gece krallığa girip Prenses hariç tüm kraliyet ailesini ve saraydaki herkesi öldürdü. Prenses ile Ofunsui evlendirilip, Ofunsui yeni kral yapıldı ve krallık devrimcilerin eline geçti.
Her zaman aynı planı uygulayan bu iki şeytan seve seve olmazsa savaşla krallıkları kendilerine bağlıyorlar....
Sonra oda değişiyor ve insanlar yok oluyor. Geriye sadece sen ve 2 kişi kalıyorsunuz. Net göremiyorsun ama genç bir kadın sana yukarıdan bakıyor, sonra sana aşağıdan bakan sıçar pozisyonda bir apaçi görüyorsun. Ama bulanıklar. Karanlıktasınız, bir şeyler söylüyorlar ama net anlamıyorsun. Sonra birlikte "Tık Tık Tık." diyorlar. "Tık Tık Tık." Kafan karışmış bir halde onları izliyorsun. "Tık Tık Tık." "Tık Tık Tık."...
Uyanıyorsun birden bire, kapının çalındığını duyuyorsun. Gelen erlerden biri olmalı. Dışarıdan bağırıyor. "Başçavuş Değersiz, Kaptan Fumador sizi çağırıyor efendim. Yeni rütbelileri karşılamanız gerekiyormuş." diyor dışarıdan. "Ehhm, duydunuz mu efendim?" diyor..
Liman her zaman ki cıvıl cıvıl. Hava güzel ve ılık esinti deniz tarafından esiyor. Limana demirlemiş 2 yolcu gemisi, Basho ve Umibe, gemiden inen yolcular ve limanda bu yolcuları bekleyenler. Basho'dan inen Teğmen yeni şehrin havasını soluyor. Daha önce bulunduğu beyaz şehire nazaran gri tercih edilen yapılara göz gezdiriyor, mor ve kahverengi çatıların seçildiğini farkediyor. Daha önce duyduğu üzere burası Korsanlar Kralı Gol D. Roger'ın idam edildiği yerdi. Sol tarafında kırmızı saçlı, geminin ucunda sıçma pozisyonunda oturan adam dikkatini çekiyor.
Umibe gemisinden inen yeni yetme Uzman Başçavuş geminin üzerinde oturduğu yerde kadınları dikizliyordu. Etraf gerçekten güzel kadınlarla doluydu. Tahta göğüslüsünden, kafan kadar olanlara, gencinden yaşlısına bir sürü kadın var. Hava iyi olduğu için nispeten açık giyinmişler. Sağ tarafında ki gemide bir kadının sana baktığını fark ediyorsun.
Gemiden inip karargaha doğru yürüdüğünüzde, kalabalık caddelerden geçip meydana ulaşacaksınız, meydanda fışkıye'nin yanında ki idam platformu ve önünde nöbet tutan genç gözlüklü bir adam dikkatinizi çekecek. Gururlu ve üzgün duruyor. Meydandan başlayan yaklaşık 10 sokaktan platformu sağ çapraza alana girdiğinizde karargaha varacaksınız.
Karargahtan girince geniş bir salon görüyorsunuz. Tam karşınızda eğitim alanına çıkan bir kapı, sağ tarafınızda bir danışma masası, solunuzda yemekhane olduğunu düşündüğünü bir salon var. Güzel kokular geliyor orada. Solda yemekhanenin ilerisinde yukarı ve aşağı inen merdivenler var. Salonun ortasında 4 kişi var.
Önde bir gözü bandajla kapalı bir adam ve gözlüklü bir kadın. Arkalarında kızıl saçlı bir genç ve gülen suratıyla bir adam bekliyor. Önünde aşçı gömleği var. Girdiğinizde sizi karşılayıp "Hoşgeldiniz." diyorlar.
- Kaptan Fumador:
- Yüzbaşı Gafas:
- Başçavuş Zac:
- Başçavuş ve Aşçıbaşı Cubis:
- Zac'ın rüyasında gördüğü iskambil kağıdı:
- Rp Out:
- Yazma sırası başlıkta ki gibidir. İyi eğlenceler.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Okuduğum kitabın satırları arasında kaybolup gitmem, yazarın kalitesi ile ilgili değildi. Yazar çağ dışı bir düşünce tarzı ile yazdığı her bir kelime sonrası midemi bulandırıyordu; daha çok ilgimi çeken şey, kitabın anlattıklarıydı. Ve adamım açık konuşmak gerekirse, düne kadar düşman sandıklarım bugün aslında benim ideolojimi yansıtanlarmış. Devrimciler... Onlardan pek haz duyduğum söylenemezdi; fakat kitap ne kadar onları gömerse gömsün, ister istemez ilgim artıyordu. Küçük bir çocukken babamın bana öğrettikleri ile kısıtlı kalmış, denizcilerin kusursuz olduğuna inandığım bir düşünce kafamda oluşmuştu; ama çok değil, biraz geriye gittiğimizde denizcilere öğretilen o bir elin parmak sayısını geçmeyenlerden birini şöyle bir incelediğimizde, bir şey dikkatimi çekiyordu. Kutsal Ejderlere saygıdan öte bir gözle bakmamızı, tapmamızı istiyorlardı. Kafana sık derlerse sıkmamız, masum bir sivili öldürmemizi isterse öldürmemiz gerekiyordu. Bu doğru değildi, o zaman denizciliğin altında yatan o kutsal amaç ne boka yarıyordu? Babam, benim böyle bir denizci olmamı istemiyordur kesinlikle... Kusurları olan bu sistemde kusursuz olmamı istiyordur ve nitekim kanımca öyleyim. Kutsal ejderler; benim gibi iki ayağı, iki kolu ve iki gözü olan insandan ötesi değildi benim için.
Kitap, iki kral diyordu devrimcilerin başındaki elamanlar için. Gerçi, kitaba göre onlara böyle seslenen yandaşlarıydı. Her şeyin yirmi sene önce başladığını, Nisen Okami adasının Shin Okami Krallığı düşmen önce bu başlangıca ev sahipliği yaptığını... Vakti zamanında huzurlu olan -belki hâlâ öyledir Shinn Okami'nin kontrolü Kral Eden Nosono ve onun karısı Kraliçe Tengo Kunoki ile Prenses Rakuenn tarafından adaletli ve huzurlu bir şekilde yönetiliyormuş. Daha sonra iki kral'dan ikna etme işi ile uğraşan hain krallığa gelmiş, krallık bunu çok güzel ağırlamış ama buna rağmen tekliflerini kabul etmemişler; bunun üzerine hain şeytana haber vermiş ve şeytan ordusu ile krallığı ele geçirmiş... Devrimciler bu yöntemle hâlâ krallıkları emri altına sokuyormuş. Nedense bana inandırıcı gelmiyordu. Bir sebebi yoktu sadece öyle hissediyordum.
***
Gözlerimi kapatıp, tekrardan açtığımda saliselik bir farkın geçmediğine yemin edebilirdim. Bir anda, tüm oda değişmiş ve içerisi tanıdığım insanlarla dolmuştu. Hemen önümde aramın pek iyi olmadığı ve şu günden itibaren muhtemelen çok daha fazla bozulan Han varken, onun arkasında Yüzbaşı Gafas vardı. Biraz daha dikkatli baktığımda Anitor ile sıcak bir sevişmenin içeresinde idi. Kaptan Fumador'un göz bandı yoktu ve elinde aklımı allak bullak eden bir iskambil kağıdı tutuyordu. Kağıdın bir tarafı Kupa kralı iken diğer tarafı sinek kralıydı. Deniz ve gökyüzü gibi biri altta diğeri üstteydi ve birbirlerinden oldukça alakasızlardı; fakat yine deniz ve gökyüzü gibi müthiş bir ahenk oluşturmuş gibiydiler. Gözlerimi tekrar açıp kapattığımda, oda tekrardan değişti. Bu sefer odada iki kişi vardı; genç, benim yaşıtlarımda bir kadın bana yukarıdan bakarken tam karşımda sıçar pozisyonunda oturan, şu sıralar bolca duyduğum apaçileri andıran bir elaman alttan bakıyordu.Tam olarak göremiyordum; çünkü bulanıklardı ve bulunduğumuz oda fazlasıyla karanlıktı. Birbirleri ile ahenk içerisinde bir şeyler söylüyorlardı; fakat tam olarak anlayamıyordum. Sanki bir kapıyı tıklattığında çıkan o sesi tekrar ediyor gibiydiler; fakat emin değildim işte. Derince bir nefes alıp, tam ne demek istediklerini soracakken oda tekrardan değişmiş ve gözlerimi usulca açmıştım. Gözlerimi perdeleyen karanlığı yavaşça dağıtırken, tüm bunların bir rüya olduğunu fark etmem çok sürmemişti. Zaten ancak bir rüya bu kadar saçma olabilirdi.
Ellerimi koyduğum masanın sıcacık olmasını vücut sıcaklığıma bağlarken elimin tersi ile anlımda biriken teri siliyordum. O sırada kapı çalıyordu. Kapı çalış şeklinden bunun erlerden biri olduğunu fark etmem çok sürmemişti; daha sonra tabelada öyle yazdığından olsa gerek bana Başçavuş Değersiz olarak hitap edip, Kaptan Fumador'un beni çağırttığını ve yeni gelen rütbeli arkadaşları karşılamada benimde olmam gerektiğini belirtmişti. "Anlaşıldı asker, hazırlanıp geliyorum. Çekilebilirsin..." Tok ve uykudan yeni olduğumdan çatallaşmış bir ses tonu ile konuşmam pekte şaşırtıcı olmamıştı benim için.
Klasik denizci üniformamı giymiş, üzerine kahve tonlarında bir cübbe atmıştım. Elimi yüzümü yıkamak gibi türlü türlü onlarca işi hallettikten sonra girişe doğru adımlamış idim. Herkes oradaydı. Kaptan Fumador, Yüzbaşı Gafas ve Cubis-san. Her birine selamımı verdikten sonra, Cubis-san'ın yanına usulca geçmiş ve herkes gibi beklemeye başlamıştım. Derince soluduğum her bir nefes sonrası, nedense içimde sabah uyandığımdan beri oluşan o kötü his bir nebze daha artıyordu.
Bir süre sonra girişte iki kişi belirmişti. İkiside benim yaşlarımdaydı. Biri kısa saçlı, ilginç bir giyim tarzına sahipti. Nedense rüyamda gördüğüm apaçiyi anımsatıyordu, ki bununda bir apaçi olduğunu inkar edemeyecektim. Diğeri ise güzel bir kızdı. Biri erkek biri kızdı kısaca. Meraklı bakışlarla ikiliyi süzerken başımı Cubis-san'ın kulağına doğru yaklaştırmış ve: "Cubis-san bunlardan hangisi teğmen? Hangisi Uzman Başçavuş?" diye sormuştum. Erkek olan teğmen gibi geliyordu; kız olan toy bir hissiyat bırakmıştı ilk görüşte. Bakalım adamım, ikiside sonuçta benim üstüm sayılır. Karşımdaki yaşıtlarımdan birinin teğmen olma başarısı göstermiş olduğunu görmek, benim için ne kadar gurur kırıcı biliyor musun? Yani ikisinden birisi teğmen olmuşken, benim düne kadar miço olmam koyuyordu nedense bana.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Loguetown... Korsanlar Kralı Gol D. Roger'ın idam edildiği yer. Bir devrin kapanıp bir devrin açıldığı şehir... Meirin her ne kadar Valko Adasından ayrılmanın verdiği burukluğu yaşasa da tarihi içinde barındıran bu şehre geldiği için mutluydu. Bindiği yolcu gemisi Basho, insanlarla dolup taşan limana demir atmıştı. Gemiden inen Meirin, çevresine göz gezdirmeye başladı.
Valko Adasının aksine çevreye hakim olan renk beyaz değil, griydi. Ayrıca mor ve kahverengi çatıların sayısı da fazlaydı. Böylesi daha iyi diye düşündü Meirin. Sonuçta hayatta da sadece beyaz renkler yoktu. İyi ve kötü her şey bir aradaydı. Valko Adasının büyüsüne kapılıp adada dönen olayları öğrendikten sonra kendince bu sonuca ulaşmıştı.
Şehrin havasını içine çekip gemiden inenleri izlediği sırada gözü sol tarafındaki ilginç giyimli bir adama ilişti. Uzun kırmızı saçlara ve fosforlu mavi renk eşofmanlara sahip bu adam geminin ucunda sıçma pozisyonunda oturuyordu. Boşluğa bakar gibiydi. Acaba ne derdi vardı da o şekilde oturmuş hissizce duruyordu?
Adama bir süre daha baktıktan sonra göz göze geldiler. Meirin utandı ve adama bakmayı bırakıp bir caddeye daldı. Birkaç kalabalık caddeden geçtikten sonra şehrin meydanı olduğu düşündüğü bir yere ulaştı. Meydanda bir fışkiye vardı. Onun yanında ise Korsanlar Kralı Gol D. Roger'ın idam edildiği platform duruyordu. Meirin bir süre durdu ve platforma baktı. Roger denilen adamın neler yapıp da korsanlar kralı olarak anılmayı hak etmiş olabileceğini düşündü. Bu sırada gözü, idam platformunda nöbet tutan gözlüklü genç adama kaydı. Acaba gururlu ve üzgün duran bu adam da tarihin hemen yanı başında nöbet tuttuğunu düşünüyor muydu?
Platformun sağ çaprazındaki sokaktan devam eden Meirin karargaha vardı. Kendisi karargaha girdikten hemen sonra arkasından gemide gördüğü kızıl saçlı adam da girmişti. Meirin adama yakından baktığında adamın bayağı genç biri olduğunu fark etti. Kendisiyle yaşıt olabilirdi. Acaba rütbesi neydi? Adamla yine göz göze gelmek istemediğinden ona bakmayı bırakıp karargahı incelemeye başladı.
Geniş bir salonun içindeydi. Solundan güzel kokular geliyordu.Solundaki salon yemekhane olabilirdi. Yemekhane olduğu düşündüğü yerin biraz ilerisinde yukarıya ve aşağıya çıkan merdivenler vardı. Sağ tarafında ise bir danışma masası vardı. Salonun ortasında ise kendilerini karşılamak için bekleyen 4 kişi vardı. Salona girip biraz ilerlediklerinde kendilerini karşılayan bu dört kişi hep bir ağızdan ''Hoşgeldiniz'' dediler.
Meirin biraz daha ilerleyip yanlarına yaklaştığında bu dört kişiyi iyice incelemeye başladı. Ön tarafta sağ gözü bandajla kapalı, hafif dalgalı saçlara sahip siyah ağırlıklı kıyafetler giymiş genç sayılabilecek bir adam vardı. Neden bilmiyordu;fakat bu adamın karargahtaki en yetkili kişi olabileceğini düşündü Meirin. Adamın şekil bir duruşu vardı çünkü. Adamın yanında ise düz ve kısa siyah saçlara sahip bir kadın vardı. O da siyah ağırlıklı renklere bürünmüştü. Meirin, kadının yüzünü çok güzel bulmuştu. Kadın, kendisinin ifadesiz suratının aksine insanların içini ısıtabilecek bir yüze sahipti.
Bu ikilinin arkasında ise üzerinde aşçı gömleği olan, gülümseyerek kendisine bakan sarı saçlı bir adam ve kızıl saçlı genç biri vardı. Meirin'in dikkati aşçı gömlekli adamdan ziyade genç olana yoğunlaşmıştı. Boynunda beyaz bir atkı olan bu kişinin kendisinin yaşlarında olduğuna emindi. Acaba rütbesi neydi? Onunla arkadaş olabileceğini düşündü. Ayrıca arkasında duran fosforlu çocukla da iyi anlaşmayı umuyordu. Valko Adasından tek bir arkadaş bile edinemeden ayrılmıştı. Yine de Loguetown'da işlerin farklı gitmesini umuyordu. Burada güzel dostluklar edineceğini, güzel maceralara yelken açacağını hissediyordu.
Meirin yeni tanıştığı bu kişileri gözlemlemeye devam edecekti. Ayrıca üzerinde aşçı önlüğü olan kişinin kendilerini yemekhaneye davet etmesini için dua edecekti.
Valko Adasının aksine çevreye hakim olan renk beyaz değil, griydi. Ayrıca mor ve kahverengi çatıların sayısı da fazlaydı. Böylesi daha iyi diye düşündü Meirin. Sonuçta hayatta da sadece beyaz renkler yoktu. İyi ve kötü her şey bir aradaydı. Valko Adasının büyüsüne kapılıp adada dönen olayları öğrendikten sonra kendince bu sonuca ulaşmıştı.
Şehrin havasını içine çekip gemiden inenleri izlediği sırada gözü sol tarafındaki ilginç giyimli bir adama ilişti. Uzun kırmızı saçlara ve fosforlu mavi renk eşofmanlara sahip bu adam geminin ucunda sıçma pozisyonunda oturuyordu. Boşluğa bakar gibiydi. Acaba ne derdi vardı da o şekilde oturmuş hissizce duruyordu?
Adama bir süre daha baktıktan sonra göz göze geldiler. Meirin utandı ve adama bakmayı bırakıp bir caddeye daldı. Birkaç kalabalık caddeden geçtikten sonra şehrin meydanı olduğu düşündüğü bir yere ulaştı. Meydanda bir fışkiye vardı. Onun yanında ise Korsanlar Kralı Gol D. Roger'ın idam edildiği platform duruyordu. Meirin bir süre durdu ve platforma baktı. Roger denilen adamın neler yapıp da korsanlar kralı olarak anılmayı hak etmiş olabileceğini düşündü. Bu sırada gözü, idam platformunda nöbet tutan gözlüklü genç adama kaydı. Acaba gururlu ve üzgün duran bu adam da tarihin hemen yanı başında nöbet tuttuğunu düşünüyor muydu?
Platformun sağ çaprazındaki sokaktan devam eden Meirin karargaha vardı. Kendisi karargaha girdikten hemen sonra arkasından gemide gördüğü kızıl saçlı adam da girmişti. Meirin adama yakından baktığında adamın bayağı genç biri olduğunu fark etti. Kendisiyle yaşıt olabilirdi. Acaba rütbesi neydi? Adamla yine göz göze gelmek istemediğinden ona bakmayı bırakıp karargahı incelemeye başladı.
Geniş bir salonun içindeydi. Solundan güzel kokular geliyordu.Solundaki salon yemekhane olabilirdi. Yemekhane olduğu düşündüğü yerin biraz ilerisinde yukarıya ve aşağıya çıkan merdivenler vardı. Sağ tarafında ise bir danışma masası vardı. Salonun ortasında ise kendilerini karşılamak için bekleyen 4 kişi vardı. Salona girip biraz ilerlediklerinde kendilerini karşılayan bu dört kişi hep bir ağızdan ''Hoşgeldiniz'' dediler.
Meirin biraz daha ilerleyip yanlarına yaklaştığında bu dört kişiyi iyice incelemeye başladı. Ön tarafta sağ gözü bandajla kapalı, hafif dalgalı saçlara sahip siyah ağırlıklı kıyafetler giymiş genç sayılabilecek bir adam vardı. Neden bilmiyordu;fakat bu adamın karargahtaki en yetkili kişi olabileceğini düşündü Meirin. Adamın şekil bir duruşu vardı çünkü. Adamın yanında ise düz ve kısa siyah saçlara sahip bir kadın vardı. O da siyah ağırlıklı renklere bürünmüştü. Meirin, kadının yüzünü çok güzel bulmuştu. Kadın, kendisinin ifadesiz suratının aksine insanların içini ısıtabilecek bir yüze sahipti.
Bu ikilinin arkasında ise üzerinde aşçı gömleği olan, gülümseyerek kendisine bakan sarı saçlı bir adam ve kızıl saçlı genç biri vardı. Meirin'in dikkati aşçı gömlekli adamdan ziyade genç olana yoğunlaşmıştı. Boynunda beyaz bir atkı olan bu kişinin kendisinin yaşlarında olduğuna emindi. Acaba rütbesi neydi? Onunla arkadaş olabileceğini düşündü. Ayrıca arkasında duran fosforlu çocukla da iyi anlaşmayı umuyordu. Valko Adasından tek bir arkadaş bile edinemeden ayrılmıştı. Yine de Loguetown'da işlerin farklı gitmesini umuyordu. Burada güzel dostluklar edineceğini, güzel maceralara yelken açacağını hissediyordu.
Meirin yeni tanıştığı bu kişileri gözlemlemeye devam edecekti. Ayrıca üzerinde aşçı önlüğü olan kişinin kendilerini yemekhaneye davet etmesini için dua edecekti.
Misafir- Misafir
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Sonunda buradayım! Bir adada! Denizcilere katıldığımdan beri ilk defa bir adada göreve atanıyorum! Pis, leş gibi kokan erkeklerle aynı gemide olmaktan bıktım. Biraz meme ve tatlı kadınlar görmek istiyorum. Adalardaki karargahlarda çok fazla kadın olduğunu duymuştum. Umarım duyduklarım doğrudur, gerçekten bir kadınla beraber göreve çıkmak istiyorum. Onu koruyup, yanlışlıkla memelerine ellemek istiyorum. Duş alırken yanlışlıkla onu görmek istiyorum. Çok mu şey istiyorum canım?
Bugün gerçekten şanslı günümdeyim. Bir adaya atandım ve ilk günümden bolca meme görebiliyorum. Hava sıcak olduğu için kadınların yüzde doksanı açık giyinmiş. Geminin ön kısmından memeleri harika bir şekilde görülebiliyor. Bazılarının meme ucunu bile gördüm lan! Ben milleti keserken sağ tarafımdaki gemiden bir hanımefendi bakışlarını bana çevirdi. Kendisiyle birkaç saniye bakıştıktan sonra utanmış olmalı ki kafasını çevirdi. Oldukça tatlı bir kızdı bence, şehirde görürsem kesin yazarım buna. Bu adaya atandığım için mutluyum. Hem etrafta bir sürü kadın var, hem de bir süre aksiyondan uzak kalabileceğim. Odamda oturup havalı bir şekilde evraklarla uğraşmak istiyorum.
Yeteri kadar karıları kestikten sonra gemiden ayrılma vaktinin geldiğini hissettim. Gemideki dostlarımla vedalaştıktan sonra odama gidip hazırlıklarımı yaptım. Odadan ayrılmadan önce altın büstümle bakıştık. Az kalsın almayı unutuyordum keratayı. Büstü de çantama yerleştirdikten sonra kapının yanında bulunan altın sopamı omzuma dayayıp havalı bir şekilde gemiden ayrıldım. Karargaha doğru yürümeye başladım, huzur dolu hayatıma doğru adım adım...
Uzun bir yürüyüşün ardından karargahın kapısına ulaştım. Altın sopam omzumda, havalı bir şekilde içeriye girdikten sonra karşımda beş kişi gördüm. Beni karşılamak için beş kişi göndermişlerdi. Dört tanesini tanımıyordum, fakat beşincisini tanıyordum. Gemideyken beni kesen, sonrasında utanan tatlı kızın ta kendisiydi. Benden birkaç saniye önce gelmiş olmalı. Ben de içeri girdiğimde birkaç kişi beni selamladı. Olması gereken de buydu zaten. Benim gibi haşmetli bi şahsı selamlamayacaklar da kimi selamlayacaklar? Adamlar bu kadar samimi davranınca ben de kendimi tanıtmak istedim. "Hoşbulduk, hoşbulduk. Ben Uzman Başçavuş Ayberk Çırak. Tanıştığımıza memnun oldum.". Ufak konuşmamı bitirdikten sonra hızlıca beni kesen bayanın yanına gittim ve elini tuttum. "Özellikle sizinle tanıştığıma memnun oldum hanımefendi." dedim karizmatik bir ses tonuyla. Ardından elini narince öpüp bıraktım. Büyük ihtimalle bu kadını sekreterim olsun diye falan getirmişlerdir. Sekreterimle iyi anlaşmam lazım değil mi?
Bugün gerçekten şanslı günümdeyim. Bir adaya atandım ve ilk günümden bolca meme görebiliyorum. Hava sıcak olduğu için kadınların yüzde doksanı açık giyinmiş. Geminin ön kısmından memeleri harika bir şekilde görülebiliyor. Bazılarının meme ucunu bile gördüm lan! Ben milleti keserken sağ tarafımdaki gemiden bir hanımefendi bakışlarını bana çevirdi. Kendisiyle birkaç saniye bakıştıktan sonra utanmış olmalı ki kafasını çevirdi. Oldukça tatlı bir kızdı bence, şehirde görürsem kesin yazarım buna. Bu adaya atandığım için mutluyum. Hem etrafta bir sürü kadın var, hem de bir süre aksiyondan uzak kalabileceğim. Odamda oturup havalı bir şekilde evraklarla uğraşmak istiyorum.
Yeteri kadar karıları kestikten sonra gemiden ayrılma vaktinin geldiğini hissettim. Gemideki dostlarımla vedalaştıktan sonra odama gidip hazırlıklarımı yaptım. Odadan ayrılmadan önce altın büstümle bakıştık. Az kalsın almayı unutuyordum keratayı. Büstü de çantama yerleştirdikten sonra kapının yanında bulunan altın sopamı omzuma dayayıp havalı bir şekilde gemiden ayrıldım. Karargaha doğru yürümeye başladım, huzur dolu hayatıma doğru adım adım...
Uzun bir yürüyüşün ardından karargahın kapısına ulaştım. Altın sopam omzumda, havalı bir şekilde içeriye girdikten sonra karşımda beş kişi gördüm. Beni karşılamak için beş kişi göndermişlerdi. Dört tanesini tanımıyordum, fakat beşincisini tanıyordum. Gemideyken beni kesen, sonrasında utanan tatlı kızın ta kendisiydi. Benden birkaç saniye önce gelmiş olmalı. Ben de içeri girdiğimde birkaç kişi beni selamladı. Olması gereken de buydu zaten. Benim gibi haşmetli bi şahsı selamlamayacaklar da kimi selamlayacaklar? Adamlar bu kadar samimi davranınca ben de kendimi tanıtmak istedim. "Hoşbulduk, hoşbulduk. Ben Uzman Başçavuş Ayberk Çırak. Tanıştığımıza memnun oldum.". Ufak konuşmamı bitirdikten sonra hızlıca beni kesen bayanın yanına gittim ve elini tuttum. "Özellikle sizinle tanıştığıma memnun oldum hanımefendi." dedim karizmatik bir ses tonuyla. Ardından elini narince öpüp bıraktım. Büyük ihtimalle bu kadını sekreterim olsun diye falan getirmişlerdir. Sekreterimle iyi anlaşmam lazım değil mi?
Misafir- Misafir
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Kaptan yeni gelen cins tiplere bakıp Gafas'a dönüyor sonra tekrar yeni gelenlere bakıp "Peki o zaman, Başçavuş Zac size karargahı gezdirsin, odalarınızı göstersin, eşyalarınızı odalarınıza koyduktan sonra öğle yemeği yiyin ve benim odama gelin. Çok önemli bir görevimiz var. Tekrar hoşgeldiniz diyor."
Dönüp merdivenlerden yukarı doğru ilerliyor, Gafas'ta Ayberk'in komik hallerine elini ağzına götürüp ufak bir gülüşle tepki veriyor ve Ayberk'e bakıp göz kırpıyor. Sonrasında merdivenlere doğru giderken arkasında ki Zac'a da göz kırpıyor ve merdivenleri Kaptan'ın arkasından tırmanmaya başlıyor. Cubis ise rahat pozisyona geçip, "Şu çıtır Teğmen, diğer uyuz tipte Uzman Başçavuş. Neyse yemeği hazırlayayım ben." diyip mutfağa yöneliyor.
Sonrasında Zac ile merdivenleri çıkıp sol tarafta kütüphaneyi, hemen bitişiğinde karşınızda danışma masasında üzgün ergen bir çocuğu ve sağ tarafınızda dizilmiş odaları göreceksiniz. Sağ tarafa dönünce solda Meirin ve Gafas'ın odası, karşısında duş kabinleri ve koridorun sonunda Kaptan'ın odasını göreceksiniz.
Giriş katından bir aşağı katta ki karanlık koridorda ise merdivenin bitişinde solda silah odası yazılı tabela, koridorda ise sağlı sollu arşiv, depo gibi tabelalar asılıydı. Koridorun sol tarafında yan yana iki odada merdivene yakın olanda Uzman Başçavuş Ayberk, diğerinde Başçavuş Değersiz yazıyordu...
Dönüp merdivenlerden yukarı doğru ilerliyor, Gafas'ta Ayberk'in komik hallerine elini ağzına götürüp ufak bir gülüşle tepki veriyor ve Ayberk'e bakıp göz kırpıyor. Sonrasında merdivenlere doğru giderken arkasında ki Zac'a da göz kırpıyor ve merdivenleri Kaptan'ın arkasından tırmanmaya başlıyor. Cubis ise rahat pozisyona geçip, "Şu çıtır Teğmen, diğer uyuz tipte Uzman Başçavuş. Neyse yemeği hazırlayayım ben." diyip mutfağa yöneliyor.
Sonrasında Zac ile merdivenleri çıkıp sol tarafta kütüphaneyi, hemen bitişiğinde karşınızda danışma masasında üzgün ergen bir çocuğu ve sağ tarafınızda dizilmiş odaları göreceksiniz. Sağ tarafa dönünce solda Meirin ve Gafas'ın odası, karşısında duş kabinleri ve koridorun sonunda Kaptan'ın odasını göreceksiniz.
Giriş katından bir aşağı katta ki karanlık koridorda ise merdivenin bitişinde solda silah odası yazılı tabela, koridorda ise sağlı sollu arşiv, depo gibi tabelalar asılıydı. Koridorun sol tarafında yan yana iki odada merdivene yakın olanda Uzman Başçavuş Ayberk, diğerinde Başçavuş Değersiz yazıyordu...
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Sen benim artık canımsın... Yok canım, sen neyin hesabındasın? Durdum. Karşımdan usulca bizlere doğru yaklaşan ikiliyi süzdüm, ardından usulca tavır ile Cubis-sana yaklaşıp hangisinin hangi rütbede olduğunu sordum. O sırada ikiliden erkek olanı kendini tanıttı. Tuhaf bir tipti. Bir denizciden çok her şeye benziyordu. Dışarıda görsem ve biri bana bu eleman denizci dese, benimle dalga geçtiğini düşünüp ağzının üzerine bir tane kapatırdım herhalde. O kadar tuhaf ve denizcilikten uzak bir tipti. Kendini tanıtması ile rütbesini öğrenmiş ve erkek olanın Uzman Başçavuş Ayberk olduğunu anlamıştım. Ayrıca yaptığı yılışık hareketlerini iki gözümü kısıp izliyordum. Resmen onun adına utanmıştım. Tuhaf adamdı vesselam, muhtemelen Teğmen Meirin'e yavşamıştı ve yavşadığı kişi kendisinden rütbeliydi, dileğim bu kadının gaddar biri olup bu sikik elamanı sürüm sürüm sürütmesiydi. Teğmen Meirin'in de kendisini tanıtmasını beklerken, sessiz sessiz beklemekle yetinmişti. O an ikisininde nerede denizcilik eğitimi aldığını kavramaya çalışmam bir olmuştu; çünkü biri denizcilere benzemiyor diğeri ise karargahın en yetkili iki insanı karşısında iken kendi tanıtamayacak kadar çekingen.
O sırada Kaptan Fumador devreye girmiş ve karargahın yeni iki yüzünü bir süre izledikten sonra konuşmaya başlayıp karargahı tanıtma işini düşündüğüm gibi bana kitlemiş ve tüm bu ıvır zıvır işlerinden sonra çok önemli bir görev için odasına gelmemizi istemişti. Ardından merdivenlere doğru yönelip ilerlemeye başlamıştı. Hemen arkasından Yüzbaşı Gafas harekete geçiyordu; ama o Kaptan Fumador gibi uslu uslu gitmek yerine önce Ayberk adındaki bu yeni yüzün hareketlerine kıkırdıyor ardından önce bu yeni elamana daha sonra bana göz kırpıp oda salonu terk ediyordu. Derdi neydi bu kadının? Rahatsız edici olmaya başlamıştı. Hani bu kadar güzel bir kadının bana göz kırpmasında bir itirazım yoktu ama karargahın neredeyse çoğu erkeğine bunu yapmasındaki amacı kestiremiyordum, bir yüzbaşı olarak kendisine bunu yakıştıramıyordum. Adını çıkartma peşinde miydi ya da yarın bugün göz kırptığı erler arasında bir savaş çıkmasını mı istiyordu? Kami'ye şükürler olsun ki aşk meşk işlerinde pekte olayım yoktu. Yani şöyle bir düşününce Anitor aptalının düştüğü duruma düşmek oldukça utanç verici olmalıydı. Düşünsene elimde bir çiçek ve çikolata var; ama karargahtaki erlerin beni bu şekilde görmesinden utandığımdan koskoca yüzbaşıya açılamıyorum, aşk kitabı yazıyoruz sanki anasını satayım. Denizciyiz lan, bana korsanlar bahset, aksiyondan bahset; ne edeyim bana Yüzbaşı Gafas göz kırpmış, çok sikimde mi? Elbette değil adamım, bunaldım ya. Zaten izin günümde heba oldu gitti. Ne güzel Carry ile gri şehri turlayacak idik, şimdi burada iki tane tuhaf tiple uğraşacağım, dellendim ya! Yok hani açıklayan da yok benim koskoca iki günlük iznim nereye gitti? 48 saat uyudum mu lan ben? Yok ebesinin şeyi yani, insanız en nihayetinde. Ayı değiliz...
Tüm bunlar aklımdan geçip giderken ekşimiz bir yüz ifadesi ile rahata geçip konuşmaya başlayan Cubis-san'a dönmüştüm. Söylediklerinden sonra artık erkek olanın Uzman Başçavuş kız olanında Teğmen olduğundan emindim artık. Ayrıca Cubis-san teğmeni tanıtırken kızdan çıtır diye bahsetmişti ama şöyle bir baktığımda öyle pek güzel görünmüyordu gözüme, bende mi sorun vardı yoksa Cubis-san veya yeni erkek elemanda mı emin değildim. Belki safi görev adamı olduğumdan böyledir, kaderimiz bu ne yapalım yani?
Başçavuş Cubis yemek yapmak için yemekhaneye doğru giderken, rahattan hazır ola geçtim ve karşımda kalan ikiliyi şöyle bir süzdüm önce, ardından derince bir nefes alıp: "Öncelikle hoşgeldiniz." dedim. Ardından bakışlarımı bir kaç saniye salonda gezdirdikten sonra tekrardan ikiliye döndüm ve: "Adım Zachariah, karargahın Başçavuşların'dan biriyim." Duraksadım ve boğazımı temizledim. "Teğmenim ve Uzman Başçavuşum, izniniz olursa karargahı gezdirme işlemine girişmek istiyorum. Buyurun." Elim ile yürümeye başlayacakları yönü gösterdim ve derince bir nefes sonrası tepkilerini beklemeye koyuldum.
İlk önce ikiliyi birinci kata çıkartacak ve o katta bulunan odaları gösterecektim. En sonda bulunan Kaptan odası, Yüzbaşı Gafas'ın odası, Teğmen Meirin'in odası, Kütüphane, duş kabinleri, kütüphane ve elbette yüzü asık ergen danışmanımız! Daha sonra ikiliyi zemin kata indirecek ve bu karanlık ortamdaki depoları gösterecektim. Buraya iniş amacım kendi odam ve Uzman Başçavuş Ayberk'in odasını göstermek olacaktı. Daha sonra hemen söze girip: "Ek bir şey görmek istiyorsanız belirtin efendim eğer yoksa buradan yemekhaneye geçeceğiz. Cubis-san yemeklerinizi çoktan hazırlamıştır." diyecektim.
O sırada Kaptan Fumador devreye girmiş ve karargahın yeni iki yüzünü bir süre izledikten sonra konuşmaya başlayıp karargahı tanıtma işini düşündüğüm gibi bana kitlemiş ve tüm bu ıvır zıvır işlerinden sonra çok önemli bir görev için odasına gelmemizi istemişti. Ardından merdivenlere doğru yönelip ilerlemeye başlamıştı. Hemen arkasından Yüzbaşı Gafas harekete geçiyordu; ama o Kaptan Fumador gibi uslu uslu gitmek yerine önce Ayberk adındaki bu yeni yüzün hareketlerine kıkırdıyor ardından önce bu yeni elamana daha sonra bana göz kırpıp oda salonu terk ediyordu. Derdi neydi bu kadının? Rahatsız edici olmaya başlamıştı. Hani bu kadar güzel bir kadının bana göz kırpmasında bir itirazım yoktu ama karargahın neredeyse çoğu erkeğine bunu yapmasındaki amacı kestiremiyordum, bir yüzbaşı olarak kendisine bunu yakıştıramıyordum. Adını çıkartma peşinde miydi ya da yarın bugün göz kırptığı erler arasında bir savaş çıkmasını mı istiyordu? Kami'ye şükürler olsun ki aşk meşk işlerinde pekte olayım yoktu. Yani şöyle bir düşününce Anitor aptalının düştüğü duruma düşmek oldukça utanç verici olmalıydı. Düşünsene elimde bir çiçek ve çikolata var; ama karargahtaki erlerin beni bu şekilde görmesinden utandığımdan koskoca yüzbaşıya açılamıyorum, aşk kitabı yazıyoruz sanki anasını satayım. Denizciyiz lan, bana korsanlar bahset, aksiyondan bahset; ne edeyim bana Yüzbaşı Gafas göz kırpmış, çok sikimde mi? Elbette değil adamım, bunaldım ya. Zaten izin günümde heba oldu gitti. Ne güzel Carry ile gri şehri turlayacak idik, şimdi burada iki tane tuhaf tiple uğraşacağım, dellendim ya! Yok hani açıklayan da yok benim koskoca iki günlük iznim nereye gitti? 48 saat uyudum mu lan ben? Yok ebesinin şeyi yani, insanız en nihayetinde. Ayı değiliz...
Tüm bunlar aklımdan geçip giderken ekşimiz bir yüz ifadesi ile rahata geçip konuşmaya başlayan Cubis-san'a dönmüştüm. Söylediklerinden sonra artık erkek olanın Uzman Başçavuş kız olanında Teğmen olduğundan emindim artık. Ayrıca Cubis-san teğmeni tanıtırken kızdan çıtır diye bahsetmişti ama şöyle bir baktığımda öyle pek güzel görünmüyordu gözüme, bende mi sorun vardı yoksa Cubis-san veya yeni erkek elemanda mı emin değildim. Belki safi görev adamı olduğumdan böyledir, kaderimiz bu ne yapalım yani?
Başçavuş Cubis yemek yapmak için yemekhaneye doğru giderken, rahattan hazır ola geçtim ve karşımda kalan ikiliyi şöyle bir süzdüm önce, ardından derince bir nefes alıp: "Öncelikle hoşgeldiniz." dedim. Ardından bakışlarımı bir kaç saniye salonda gezdirdikten sonra tekrardan ikiliye döndüm ve: "Adım Zachariah, karargahın Başçavuşların'dan biriyim." Duraksadım ve boğazımı temizledim. "Teğmenim ve Uzman Başçavuşum, izniniz olursa karargahı gezdirme işlemine girişmek istiyorum. Buyurun." Elim ile yürümeye başlayacakları yönü gösterdim ve derince bir nefes sonrası tepkilerini beklemeye koyuldum.
İlk önce ikiliyi birinci kata çıkartacak ve o katta bulunan odaları gösterecektim. En sonda bulunan Kaptan odası, Yüzbaşı Gafas'ın odası, Teğmen Meirin'in odası, Kütüphane, duş kabinleri, kütüphane ve elbette yüzü asık ergen danışmanımız! Daha sonra ikiliyi zemin kata indirecek ve bu karanlık ortamdaki depoları gösterecektim. Buraya iniş amacım kendi odam ve Uzman Başçavuş Ayberk'in odasını göstermek olacaktı. Daha sonra hemen söze girip: "Ek bir şey görmek istiyorsanız belirtin efendim eğer yoksa buradan yemekhaneye geçeceğiz. Cubis-san yemeklerinizi çoktan hazırlamıştır." diyecektim.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Karşılama faslının devam ettiği sırada arkasından bir ses duydu: "Hoşbulduk, hoşbulduk. Ben Uzman Başçavuş Ayberk Çırak. Tanıştığımıza memnun oldum." Başını çevirdiğinde konuşan kişinin, önce limanda şimdi de karargahta karşılaştığı ‘fosforlu çocuk’ olduğunu fark etti. Demek bu adamın rütbesi Uzman başçavuştu. Karşısındaki adamın rütbesine kıyasla özgüveninin fazla olduğunu düşündü.
Meirin Ayberk’e baktığı sırada Ayberk’in hızlıca yanına geldiğini fark etti. Bu lanet adam neden birden dibine kadar sokulmuştu ki? Ne yapacağını düşündüğü sırada Ayberk birden elini tuttu. Meirin önce kendilerini karşılayan 4 kişiye ardından da elini tutan Ayberk’e baktı. Ayberk’e baktığında onun da kendisine baktığını fark etti Meirin. Suratında hafif bir gülümseme ile: "Özellikle sizinle tanıştığıma memnun oldum hanımefendi." dedi Ayberk. Sonra da Meirin’in elini öptü
Meirin ne yapacağını şaşırmış ve öylece kalakalmıştı. Ayberk’in bu hareketi kendisini utandırmıştı. Rashibaldeki dövüş manyağı çocuklar ve Kalp adasındaki erkek öğrencilerle karşılaştırıldığında Ayberk’in tam bir beyefendi olduğunu düşündü. Yine de bu hareketi daha önce hiç görmediği insanların yanında daha önce hiç görmediği birine yapması, onun gösteriş meraklısı narsist biri olduğunu göstermez miydi? Ne yapmalıydı? Ayberk’e yumuşak davranırsa ilk günden karargahtaki otoritesini kaybedebilirdi. Bu yüzden Ayberk’in önce kendisinin elini tutan kolunu kırıp yere yatırmayı, sonra da belindeki kılıcı çıkarıp Ayberk’in boğazına dayamayı düşündü. Ah hayır! Yine paranoyakça düşünceleri azıtıyordu. Eğer böyle yaparsa herkes kendisinden korkardı ve kimse ile düzgün ilişkiler kuramazdı. Bu kadar abartmaya gerek yoktu. Sadece ‘’ ne yapıyorsun asker, haddini bil!’’ demesi yeterliydi.
Meirin bu sözleri Ayberk’e söyleyeceği sırada Ayberk’in çoktan kendisinin elini bıraktığını ve konuşmakta olan göz bantlı adamı dinlediğini fark etti. Meirin de havada kalmış olan elini indirip dinlemeye koyuldu.
Tahmin ettiği gibi göz bantlı olan adam kaptanları çıkmıştı.Kaptan Fumador, ‘Başçavuş Zac’ dediği kişiye Karargahı tanıtma görevi vermiş ve bu işin ardından herkesi kendi odasına çağırmıştı. Ardından da dönüp merdivenlere doğru ilerlemişti. Arkasındaki siyahlı kadın da bir yandan gülümseyip bir yandan da çevresine göz kırparak kaptanı takip etmişti. Meirin, kadının da kaptan gibi karargahtaki önemli kişilerden biri olduğunu düşündü.
Kadının arkasından bakarken ,yanlarına yaklaşmış olan beyaz atkılı elemanın hazır ola geçtiğini gördü. Derin bir nefes alan Başçavuş önce düzgünce kendisini tanıttı. Ardından da nazikçe karargahı gezdirmek için izin istedi. Meirin, yanındaki fosforlu herifin aksine gerçek bir askere benzeyen Zac’ı taktir etti. Düzgünce kendisini tanıttıktan sonra başçavuşun gösterdiği yönde yürümeye devam etti Meirin. Yürüdüğü sırada aklında Ayberk’in bir ters hareket daha yapıp yapmayacağı vardı. Eğer Ayberk ters bir hareket yaparsa daha önceden söylemeyi düşünüp söyleyemediği kelimeleri söyleyecek ve onu uyaracaktı. Eğer buna rağmen laubali hareketlerine devam edecek olursa uzman başçavuşa şiddet uygulamayı düşünüyordu.
Olaysız bir şekilde ilk kata çıktılar. Merdivenlerin solunda bir kütüphane vardı. Kütüphanenin hemen bitişiğinde ise bir danışma masası vardı. Danışma masasında oturan çocuk nedense üzgün gözüküyordu. Ardından sağ tarafa dönüp odaların olduğu koridora girdiler. Meirin ve adının Gafas olduğunu öğrendiği bayan Yüzbaşının odası sol tarafta kalıyordu. Odalarının karşısında ise duş kabinleri vardı. Koridorun sonunda da Kaptanın odası vardı. Meirin odasının Yüzbaşı ve Kaptanın odasına yakın olmasına sevinmişti. Bunun bir rastlantı olmadığını düşünüyordu gerçi. Odaların rütbe derecesine göre dağıtıldığına emin sayılırdı. Zac ve Ayberk’in odalarının giriş katının altında olduğunu öğrendiğinde ise bu düşüncesinin doğruluğunu görmüş oldu.
Giriş katının altına indiklerinde burada çok fazla oda olmadığını fark etti Meirin. Dikkatini çeken tek şey silah odası olmuştu. Gezintileri bittikten sonra Başçavuş Zac turun bittiğini ve eğer söyleyecekleri bir şey yoksa yemekhaneye gidebileceklerini söyledi.
Karargaha ilk girdiğinde burnuna gelen güzel kokonun hangi yemekten geldiğini merak eden Meirin: ‘’Tamam, yemekhaneye geçelim.’’ diyecek ve merdivenlere yönelecekti. Yukarı çıktıkları sırada Başçavuş Zac’a kaptanın bahsettiği görev hakkında bir fikri olup olmadığını soracaktı.
Meirin Ayberk’e baktığı sırada Ayberk’in hızlıca yanına geldiğini fark etti. Bu lanet adam neden birden dibine kadar sokulmuştu ki? Ne yapacağını düşündüğü sırada Ayberk birden elini tuttu. Meirin önce kendilerini karşılayan 4 kişiye ardından da elini tutan Ayberk’e baktı. Ayberk’e baktığında onun da kendisine baktığını fark etti Meirin. Suratında hafif bir gülümseme ile: "Özellikle sizinle tanıştığıma memnun oldum hanımefendi." dedi Ayberk. Sonra da Meirin’in elini öptü
Meirin ne yapacağını şaşırmış ve öylece kalakalmıştı. Ayberk’in bu hareketi kendisini utandırmıştı. Rashibaldeki dövüş manyağı çocuklar ve Kalp adasındaki erkek öğrencilerle karşılaştırıldığında Ayberk’in tam bir beyefendi olduğunu düşündü. Yine de bu hareketi daha önce hiç görmediği insanların yanında daha önce hiç görmediği birine yapması, onun gösteriş meraklısı narsist biri olduğunu göstermez miydi? Ne yapmalıydı? Ayberk’e yumuşak davranırsa ilk günden karargahtaki otoritesini kaybedebilirdi. Bu yüzden Ayberk’in önce kendisinin elini tutan kolunu kırıp yere yatırmayı, sonra da belindeki kılıcı çıkarıp Ayberk’in boğazına dayamayı düşündü. Ah hayır! Yine paranoyakça düşünceleri azıtıyordu. Eğer böyle yaparsa herkes kendisinden korkardı ve kimse ile düzgün ilişkiler kuramazdı. Bu kadar abartmaya gerek yoktu. Sadece ‘’ ne yapıyorsun asker, haddini bil!’’ demesi yeterliydi.
Meirin bu sözleri Ayberk’e söyleyeceği sırada Ayberk’in çoktan kendisinin elini bıraktığını ve konuşmakta olan göz bantlı adamı dinlediğini fark etti. Meirin de havada kalmış olan elini indirip dinlemeye koyuldu.
Tahmin ettiği gibi göz bantlı olan adam kaptanları çıkmıştı.Kaptan Fumador, ‘Başçavuş Zac’ dediği kişiye Karargahı tanıtma görevi vermiş ve bu işin ardından herkesi kendi odasına çağırmıştı. Ardından da dönüp merdivenlere doğru ilerlemişti. Arkasındaki siyahlı kadın da bir yandan gülümseyip bir yandan da çevresine göz kırparak kaptanı takip etmişti. Meirin, kadının da kaptan gibi karargahtaki önemli kişilerden biri olduğunu düşündü.
Kadının arkasından bakarken ,yanlarına yaklaşmış olan beyaz atkılı elemanın hazır ola geçtiğini gördü. Derin bir nefes alan Başçavuş önce düzgünce kendisini tanıttı. Ardından da nazikçe karargahı gezdirmek için izin istedi. Meirin, yanındaki fosforlu herifin aksine gerçek bir askere benzeyen Zac’ı taktir etti. Düzgünce kendisini tanıttıktan sonra başçavuşun gösterdiği yönde yürümeye devam etti Meirin. Yürüdüğü sırada aklında Ayberk’in bir ters hareket daha yapıp yapmayacağı vardı. Eğer Ayberk ters bir hareket yaparsa daha önceden söylemeyi düşünüp söyleyemediği kelimeleri söyleyecek ve onu uyaracaktı. Eğer buna rağmen laubali hareketlerine devam edecek olursa uzman başçavuşa şiddet uygulamayı düşünüyordu.
Olaysız bir şekilde ilk kata çıktılar. Merdivenlerin solunda bir kütüphane vardı. Kütüphanenin hemen bitişiğinde ise bir danışma masası vardı. Danışma masasında oturan çocuk nedense üzgün gözüküyordu. Ardından sağ tarafa dönüp odaların olduğu koridora girdiler. Meirin ve adının Gafas olduğunu öğrendiği bayan Yüzbaşının odası sol tarafta kalıyordu. Odalarının karşısında ise duş kabinleri vardı. Koridorun sonunda da Kaptanın odası vardı. Meirin odasının Yüzbaşı ve Kaptanın odasına yakın olmasına sevinmişti. Bunun bir rastlantı olmadığını düşünüyordu gerçi. Odaların rütbe derecesine göre dağıtıldığına emin sayılırdı. Zac ve Ayberk’in odalarının giriş katının altında olduğunu öğrendiğinde ise bu düşüncesinin doğruluğunu görmüş oldu.
Giriş katının altına indiklerinde burada çok fazla oda olmadığını fark etti Meirin. Dikkatini çeken tek şey silah odası olmuştu. Gezintileri bittikten sonra Başçavuş Zac turun bittiğini ve eğer söyleyecekleri bir şey yoksa yemekhaneye gidebileceklerini söyledi.
Karargaha ilk girdiğinde burnuna gelen güzel kokonun hangi yemekten geldiğini merak eden Meirin: ‘’Tamam, yemekhaneye geçelim.’’ diyecek ve merdivenlere yönelecekti. Yukarı çıktıkları sırada Başçavuş Zac’a kaptanın bahsettiği görev hakkında bir fikri olup olmadığını soracaktı.
Misafir- Misafir
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Muck! Sekreterimin eline narin bir öpücük kondurdum. Tam da tahmin ettiğim gibi tepki verdi, utançtan suratı kıpkırmızı olmuştu. Aslında amacım onu milletin içinde rezil etmek değildi, bana en azından tokat falan etmesini bekliyordum. Acaba benden gerçekten hoşlandığı için mi bana vurmadı. Belki canımın yanacağını düşünüp vurmaya kıyamamıştır. Zaten vursa tepkimi ortaya koyardım. Onun gibi bir sekreter nasıl olur da benim gibi bir Uzman Başçavuş'a tokat atabilir ki? Aramızda rütbe farkı var bir kere!
Yaptığım küçük şov sona erdikten sonra karargahın yetkili abisi bize birkaç açıklama yapmıştı. Konuşmasının sonunda bir görev olduğunu söylemişti! Görev mi? Ben buraya tatil yapmaya geldim amk ne görevi? Neyse, yapacak bir şey yok. Sonuçta yetkili abimiz bir görev var diyorsa, sike sike yapacaz.
Yetkili abimiz ortamı terk ettikten sonra, yarım saattir kıkırdayan tatlı ablamız peşinden gitmişti. Merdivenlerden çıkarken seksi bir şekilde bana bakıp gözünü kırpmıştı. Çaldığım kalpler ikiye çıktı fakat aynı mekanda iki kızı kendine aşık etmek büyük belalar getirir. Az önce ortamdan ayrılan tatlı kız büyük ihtimalle sorun etmez. Asıl sıkıntım biricik sekreterim. Utangaç bir tip olduğu için çift eşliliğe karşıdır büyük ihtimalle. Hangisini seçeyim? Vahşi, ateşli hatunu mu, utangaç tatlı kızı mı? Karar veremiyorum! İkisiyle birlikte olsam olmaz mı?
Derin düşüncelere dalmışken bir eleman hazırola geçmiş ve kendini tanıtmıştı. Başçavuş Zac, tam bir görev adamına benziyor. Tek sorunu fazla ciddi olması. Bu kadar ciddi olmana gerek yok be abicim. Fazla toysun bu işler için... Bi'dakka! Bizi selamlarken "Teğmen ve Uzman Başçavuş" demedi mi o? Teğmen mi oldum lan? Yok yok, o zaman maaş ödülümü alırdım. Yoksa sabahtan beri sekreterim sandığım hatun Teğmen mi? Aha sıçtık, ilk günden karıyla papaz olduk. Götümden kan alır şimdi bu benim. Eminim imajımı zedelememek için milletin içinde bana sert çıkışmadı. Belki de utangaçlığından dolayı bir şey diyememiştir. Umarım utangaçlığından dolayıdır, yoksa yarra yedim.
Başçavuş bize karargahı gezdiriyordu fakat hiç umrumda değildi. Teğmen'in hakkımda ne düşündüğünü, nasıl ağzıma sıçacağını düşünüyordum. Tabii ki hiçbir fikrim yoktu, mal mal tahminler yürüttüm yol boyunca. Yolculuğumuzun son durağı odamın önüydü. Depo gibi eski bir yerdeydi, böyle bir yerde olması umrumda değildi. Düşük bir rütbede olduğum için bunu doğal karşılıyordum hatta. Odamın yanında bir Başçavuş'un odası daha vardı. Başçavuş Değersiz, lakap falandı sanırım. Kim böyle bir lakaba sahip olmak ister ki? Tam Başçavuş Değersiz'in kim olduğunu soracaktım ki saygıdeğer Teğmen lafa atladı. Yemekhaneye gitmemizi istemişti. Teğmenin sözleri biter bitmez konuşmaya başladım. "Başçavuş Değersiz kim?" Gerçekten bu adamın kim olduğunu ve nasıl böyle saçma bir lakap aldığını merak ediyorum.
Yaptığım küçük şov sona erdikten sonra karargahın yetkili abisi bize birkaç açıklama yapmıştı. Konuşmasının sonunda bir görev olduğunu söylemişti! Görev mi? Ben buraya tatil yapmaya geldim amk ne görevi? Neyse, yapacak bir şey yok. Sonuçta yetkili abimiz bir görev var diyorsa, sike sike yapacaz.
Yetkili abimiz ortamı terk ettikten sonra, yarım saattir kıkırdayan tatlı ablamız peşinden gitmişti. Merdivenlerden çıkarken seksi bir şekilde bana bakıp gözünü kırpmıştı. Çaldığım kalpler ikiye çıktı fakat aynı mekanda iki kızı kendine aşık etmek büyük belalar getirir. Az önce ortamdan ayrılan tatlı kız büyük ihtimalle sorun etmez. Asıl sıkıntım biricik sekreterim. Utangaç bir tip olduğu için çift eşliliğe karşıdır büyük ihtimalle. Hangisini seçeyim? Vahşi, ateşli hatunu mu, utangaç tatlı kızı mı? Karar veremiyorum! İkisiyle birlikte olsam olmaz mı?
Derin düşüncelere dalmışken bir eleman hazırola geçmiş ve kendini tanıtmıştı. Başçavuş Zac, tam bir görev adamına benziyor. Tek sorunu fazla ciddi olması. Bu kadar ciddi olmana gerek yok be abicim. Fazla toysun bu işler için... Bi'dakka! Bizi selamlarken "Teğmen ve Uzman Başçavuş" demedi mi o? Teğmen mi oldum lan? Yok yok, o zaman maaş ödülümü alırdım. Yoksa sabahtan beri sekreterim sandığım hatun Teğmen mi? Aha sıçtık, ilk günden karıyla papaz olduk. Götümden kan alır şimdi bu benim. Eminim imajımı zedelememek için milletin içinde bana sert çıkışmadı. Belki de utangaçlığından dolayı bir şey diyememiştir. Umarım utangaçlığından dolayıdır, yoksa yarra yedim.
Başçavuş bize karargahı gezdiriyordu fakat hiç umrumda değildi. Teğmen'in hakkımda ne düşündüğünü, nasıl ağzıma sıçacağını düşünüyordum. Tabii ki hiçbir fikrim yoktu, mal mal tahminler yürüttüm yol boyunca. Yolculuğumuzun son durağı odamın önüydü. Depo gibi eski bir yerdeydi, böyle bir yerde olması umrumda değildi. Düşük bir rütbede olduğum için bunu doğal karşılıyordum hatta. Odamın yanında bir Başçavuş'un odası daha vardı. Başçavuş Değersiz, lakap falandı sanırım. Kim böyle bir lakaba sahip olmak ister ki? Tam Başçavuş Değersiz'in kim olduğunu soracaktım ki saygıdeğer Teğmen lafa atladı. Yemekhaneye gitmemizi istemişti. Teğmenin sözleri biter bitmez konuşmaya başladım. "Başçavuş Değersiz kim?" Gerçekten bu adamın kim olduğunu ve nasıl böyle saçma bir lakap aldığını merak ediyorum.
Misafir- Misafir
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Yemekhaneye gidiyorsunuz önde Meirin, arkasında Zac, en sonda da Ayberk. İçeri girdiğinizde yemekhanenin neredeyse dolu olduğunu görüyorsunuz. Arka tarafta bir masa bomboşken diğerleri hepsi tıklım tıklım doluydu. Hatta bazıları ayakta beklerken, kimse o masaya oturmuyordu. İçeri girmenizle Cubis kafasını mutfaktan tezgaha çıkarıp, "Rütbeli masasını ayardım, oturun yemeğinizi yiyin. Kaptan sizi bekliyor." diyor.
Yemekte esmer pirinç, tavuk butu ve salata vardı. Yanında ise sarı renkte garip bir içecek servis ediliyordu. Yemek sırasında erler siz girdikten beri size bakıyorlardı. Özellikle apaçi Ayberk'e ve Meirin'e bakıyordu gözler.
Yemekten sonra Kaptan'ın odasına çıkınca Yüzbaşı Gafas'ında orada olduğunu görecektiniz. Yüz başının odası, solda satranç masası, masanın karşısında sizin girdiğiniz kapının solunda karargahın başarıları ve başarısızlıklarını anlatan bir pano. Zac panoya yeni bir kağıt eklendiğini fark edebilir. Yakından bakarsa, 'Gin-Oi bankası soygunu, soygundan önce fark edilip, mudahele edildi.' yazan bir rapor görebilirdi. O duvarın bitişindeki duvarda bir dart, dartın üzerinde bir resim, resimde ki adamın gözlerinde 1'er tane ağzında da 1 tane olmak üzere 3 tane dar. Duvarları kaplayan kütüphane ve kitaplarla doluydu. Kaptanın kahverengi ceviz ağacından masının arkasında adayı ve limanı gören bir pencere vardı. Masanın arkasında oturan ve sizi görünce sandalyelere buyur eden kaptanın karşısına 3 tane sandalye koyulmuş. Masanın kenarında sandalyesinde oturan Gafas'ta size gülümsüyor.
Zac'ın daha önce gördüğü için fark ettiği üzere, Gafas'ın oturduğu ve Kaptan'ın karşısında ki sandalyelerden biri satranç masasının sandalyeleri. Herkes oturduğunda Kaptan konuşmaya başlıyor.
"Yakın zamanda çok önemli misafirlerimiz olacak. Kutsal Ejderlerden Theuderic-sama, eşi Adalaide-sama ve oğulları Childeric-sama Louge Town'ı ziyaret edecekler. Şu an buradan yarım gün uzaklıklataki Muerte adasındalar. Muerte adasında yaklaşık 20 yıl önce yaşantı bitti. O yüzden Grand Line'ın koruyucuları oraya iniş yaptılar ve yolculuğun devamında orada bekleyecekler. Siz üçünüz gidip Koramiral Dios-san ile birlikte Kutsal Ejderlere eşlik edeceksiniz. En birinci önceliğiniz Kutsal Ejderlerin güvenliğidir. Kendilerine saygısızlık yapmayın, gözlerinin içine bakmayın ve onlar kalkmanıza izin verene kadar dizlerinizin üzerinizde durun. Anlaşıldı mı?" diyor ciddi bir tonla.
Cevabınızı aldıktan sonra "Akşam yola çıkıp sabah oraya varacaksınız. Rotacımız Ruta sizinle gemide olacak. Kendi aşçıları ve köleleri olduğu için başka personele ihtiyacınız yok. Dağılabilirsiniz, günün kalanında izinlisiniz." diye bitiriyor konuşmasını...
Yemekte esmer pirinç, tavuk butu ve salata vardı. Yanında ise sarı renkte garip bir içecek servis ediliyordu. Yemek sırasında erler siz girdikten beri size bakıyorlardı. Özellikle apaçi Ayberk'e ve Meirin'e bakıyordu gözler.
Yemekten sonra Kaptan'ın odasına çıkınca Yüzbaşı Gafas'ında orada olduğunu görecektiniz. Yüz başının odası, solda satranç masası, masanın karşısında sizin girdiğiniz kapının solunda karargahın başarıları ve başarısızlıklarını anlatan bir pano. Zac panoya yeni bir kağıt eklendiğini fark edebilir. Yakından bakarsa, 'Gin-Oi bankası soygunu, soygundan önce fark edilip, mudahele edildi.' yazan bir rapor görebilirdi. O duvarın bitişindeki duvarda bir dart, dartın üzerinde bir resim, resimde ki adamın gözlerinde 1'er tane ağzında da 1 tane olmak üzere 3 tane dar. Duvarları kaplayan kütüphane ve kitaplarla doluydu. Kaptanın kahverengi ceviz ağacından masının arkasında adayı ve limanı gören bir pencere vardı. Masanın arkasında oturan ve sizi görünce sandalyelere buyur eden kaptanın karşısına 3 tane sandalye koyulmuş. Masanın kenarında sandalyesinde oturan Gafas'ta size gülümsüyor.
Zac'ın daha önce gördüğü için fark ettiği üzere, Gafas'ın oturduğu ve Kaptan'ın karşısında ki sandalyelerden biri satranç masasının sandalyeleri. Herkes oturduğunda Kaptan konuşmaya başlıyor.
"Yakın zamanda çok önemli misafirlerimiz olacak. Kutsal Ejderlerden Theuderic-sama, eşi Adalaide-sama ve oğulları Childeric-sama Louge Town'ı ziyaret edecekler. Şu an buradan yarım gün uzaklıklataki Muerte adasındalar. Muerte adasında yaklaşık 20 yıl önce yaşantı bitti. O yüzden Grand Line'ın koruyucuları oraya iniş yaptılar ve yolculuğun devamında orada bekleyecekler. Siz üçünüz gidip Koramiral Dios-san ile birlikte Kutsal Ejderlere eşlik edeceksiniz. En birinci önceliğiniz Kutsal Ejderlerin güvenliğidir. Kendilerine saygısızlık yapmayın, gözlerinin içine bakmayın ve onlar kalkmanıza izin verene kadar dizlerinizin üzerinizde durun. Anlaşıldı mı?" diyor ciddi bir tonla.
Cevabınızı aldıktan sonra "Akşam yola çıkıp sabah oraya varacaksınız. Rotacımız Ruta sizinle gemide olacak. Kendi aşçıları ve köleleri olduğu için başka personele ihtiyacınız yok. Dağılabilirsiniz, günün kalanında izinlisiniz." diye bitiriyor konuşmasını...
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
Duraksadım. Teğmen Meirin'in yemekhaneye gitme fikrimi desteklemesini başımla onayladım ve yürümeye tekrardan başladım. O sırada arkada kalan Uzman Başçavuş Ayberk'in dikili bir şekilde kalıp, benim odama baktığını fark ettim. Neden bakıyordu bu amına koduğum benim odama diye düşünürken, hâlâ kapıya baktığı o anda Başçavuş Değersiz'in kim olduğunu sordu. Sağ elimi saçlarımın arasında gezdirip arkaya doğru yatırırken, derince bir nefes aldım. Bu adam benim lakabımdan haliyle habersizdi. "Bu karargahta pek sevilmeyen biri... Yakında dedikodularını duyarsınız Başçavuş Değersizin efendim, şimdi lütfen yürümeye devam edelim." İster istemez yüzümde beliren o buruk gülümseme eşliğinde sarf ettiğim konuşmam bitince, tekrardan yürümeye başladım. Teğmen Meirin en önde, ben hemen arkasında ve Uzman Başçavuş Ayberk en arkada bir şekilde yemekhaneye doğru ilerliyorduk. Derin bir düşünce halinde değildim; fakat gözlerimden akan yorgunluğun sebebinin fiziksel olarak değil, ruhen olduğununda farkındaydım. İki günü yatarak geçirdiğimden fizik olarak iyi durumdaydım ama uyumak ruhumu dinlendirecek bir faktör değildi. Aslında uyumak ruhumu çok daha fazla yoruyordu şu son zamanlarda; çünkü ben yatınca kabuslarım uyanıyordu. O kabusların en kötüsü, binlerce denizci cesedinin ortasında diz çökmüş bir şekilde, iki elimden akan kanları izliyor olmamdı. Gökyüzündeki karanlık bulutlardan yağan yağmur damlaları arasında kayıp giderken, bir kaç damla göz yaşı akıyordu gözümden. Sonra bir yıldırım çarpıyor ve gözlerimi açtığımda uyukladığım yerde, vücudum sırılsıklam olmuş halde buluyordum kendimi.
Yemekhaneyi vardığımızda yemekhanenin çoğu zaman olduğu gibi kalabalık olmasını sakinlik ile karşıladıktan sonra Cubis-san'ın bize ayırması gereken masayı gözlerim ile aradım ve arka taraflarda buldum. Masa bomboştu. Ayakta denizci erleri olmasına rağmen o masaya oturmamışlar idi. Kesinlikle o masa bizimdi. Zaten içeri girmemiz ile kafasını usulca tezgahtan çıkartan Cubis-sanda bizi o masaya yönlendirmişti.
Cubis-san'ın masaya gönderdiği yemeklerin arasında esmer pirinç, tavuğun butu ve salata vardı. İçecek olarak ise ismini bilmediğim sarı renkte, tadının güzel olmasını umduğum bir içecek vardı. Kafamı yemeklerden çekip şöyle bir yemekhaneye doğru kaldırdığımda ise çoğu denizci erinin gözlerinin bizim üzerimizde olduğunu fark etmiştim. Alışık olduğumdan ve o gözlerinin çoğunluğu yeni gelenlerin üzerinde olduğundan pekte çekinmeden rahatça yemeğimi yemeye başlamıştım. O sırada Teğmen Meirin'in görevin ne olabileceği hakkında bir soru sormuştu bana. Ağzıma attığım yiyecekleri daha rahat yutmak için içeceğimden bir kaç yudum alırken, keskin bir şekilde bu kadın teğmeni süzmüş, bir kaç saniye öylece düşünmemin ardından: "Kutsal bo-yani Kutsal Ejderlerle ilgilidir. Duymuş muydunuz bilmiyorum ama East'te ziyarete gelecekler. " duraksadım. "Ne kadar hoş değil mi?" Yüzümden bir çırpıda silinen ciddiyetin yerini bir gülümseme aldı.
Yemekleri hızlıca yememizin ardından kaptan odasına çıkmıştık. Odada her zaman ki gibi yine Yüzbaşı Gafas vardı. Bu kadın kendi odasından çok kaptanın odasında takılıyordu herhalde. Günde beş kere kaptanın odasına giriyorsam üçünde bu kadın her zaman ki koltuğuna geçmiş, gülerek bana veya bizlere bakıyor. Güzel falan ama tuhaf kadın vesselam.
Her şey aynıydı adamım kaptanın odasında, tek fark panoya asılmış ve iki gün önce benimde ana planda olduğum görevdi. Görev hakkında Kaptan Fumador önceden tespit edilip halledildi yazmıştı. Ayrıca diğer fark kaptanın masasının tam karşısına biz üçümüzün oturması için koyulan sandalyelerdi. Hepimiz oturduğumuzda Kaptan Fumador bir kaç saniye kadar sonra konuşmaya başlamıştı.
Her bir kelime sonrası içimden ettiğim küfürlerin seviyesi artıyordu. Kutsal Ejderlerin East turunda Logetown'da varmış ve buraya yarım gün uzaklıktaki Muerte adasından geleceklermiş. Bizim görevimiz ise Kutsal ejderleri korumakla yükümlü olan kor amirale yardımcı olmak ve sağ salim buraya gelmelerine ön ayak olacakmışız. Sonra ise Kutsal ejderlere karşı nasıl davranacağımızı anlattı. İşte asıl orada düşüncelerim sadece içimde kalmakla kalmadı yüz hatlarımda yansıdı. Yüzümde beliren buruk ifade her saniye artarken, gözlerimdeki keskinlikte aynı orantıda yükselişteydi. Kaptanın konuşması biter bitmez hışımla oturduğum yerden ayaklanmış ve hazır ola geçip, Kaptan Fumador'dan göz kontağı kurmaktan çekinerek söze girdim: "Efendim, bu tarz bir görev için kendimi hazır hissetmiyorum. Teğmen Meirin ve Uzman Başçavuş Ayberk'in yanına Han veya Cubis-san daha iyi gider kanımca. Özellikle Han, aldığı bu ders sonrası yeni bir şansı hak ediyor." Görevi geri çevirmek gibi bir lüksüm yoktu ama bir öneride bulunma hakkım bulunuyordu. Pek umutlu değildim ama bir ihtimal, Kaptan Fumador beni bu görevden alıp başkasını atayabilirdi. Zira eğer Muerte adasına gidersem çok zor anlar geçireceğim garantiydi. Bir grup kendini tanrı sanan aptallar ile uğraşacağıma Carry ile takılırdım ne güzel, oh mis.
Yemekhaneyi vardığımızda yemekhanenin çoğu zaman olduğu gibi kalabalık olmasını sakinlik ile karşıladıktan sonra Cubis-san'ın bize ayırması gereken masayı gözlerim ile aradım ve arka taraflarda buldum. Masa bomboştu. Ayakta denizci erleri olmasına rağmen o masaya oturmamışlar idi. Kesinlikle o masa bizimdi. Zaten içeri girmemiz ile kafasını usulca tezgahtan çıkartan Cubis-sanda bizi o masaya yönlendirmişti.
Cubis-san'ın masaya gönderdiği yemeklerin arasında esmer pirinç, tavuğun butu ve salata vardı. İçecek olarak ise ismini bilmediğim sarı renkte, tadının güzel olmasını umduğum bir içecek vardı. Kafamı yemeklerden çekip şöyle bir yemekhaneye doğru kaldırdığımda ise çoğu denizci erinin gözlerinin bizim üzerimizde olduğunu fark etmiştim. Alışık olduğumdan ve o gözlerinin çoğunluğu yeni gelenlerin üzerinde olduğundan pekte çekinmeden rahatça yemeğimi yemeye başlamıştım. O sırada Teğmen Meirin'in görevin ne olabileceği hakkında bir soru sormuştu bana. Ağzıma attığım yiyecekleri daha rahat yutmak için içeceğimden bir kaç yudum alırken, keskin bir şekilde bu kadın teğmeni süzmüş, bir kaç saniye öylece düşünmemin ardından: "Kutsal bo-yani Kutsal Ejderlerle ilgilidir. Duymuş muydunuz bilmiyorum ama East'te ziyarete gelecekler. " duraksadım. "Ne kadar hoş değil mi?" Yüzümden bir çırpıda silinen ciddiyetin yerini bir gülümseme aldı.
Yemekleri hızlıca yememizin ardından kaptan odasına çıkmıştık. Odada her zaman ki gibi yine Yüzbaşı Gafas vardı. Bu kadın kendi odasından çok kaptanın odasında takılıyordu herhalde. Günde beş kere kaptanın odasına giriyorsam üçünde bu kadın her zaman ki koltuğuna geçmiş, gülerek bana veya bizlere bakıyor. Güzel falan ama tuhaf kadın vesselam.
Her şey aynıydı adamım kaptanın odasında, tek fark panoya asılmış ve iki gün önce benimde ana planda olduğum görevdi. Görev hakkında Kaptan Fumador önceden tespit edilip halledildi yazmıştı. Ayrıca diğer fark kaptanın masasının tam karşısına biz üçümüzün oturması için koyulan sandalyelerdi. Hepimiz oturduğumuzda Kaptan Fumador bir kaç saniye kadar sonra konuşmaya başlamıştı.
Her bir kelime sonrası içimden ettiğim küfürlerin seviyesi artıyordu. Kutsal Ejderlerin East turunda Logetown'da varmış ve buraya yarım gün uzaklıktaki Muerte adasından geleceklermiş. Bizim görevimiz ise Kutsal ejderleri korumakla yükümlü olan kor amirale yardımcı olmak ve sağ salim buraya gelmelerine ön ayak olacakmışız. Sonra ise Kutsal ejderlere karşı nasıl davranacağımızı anlattı. İşte asıl orada düşüncelerim sadece içimde kalmakla kalmadı yüz hatlarımda yansıdı. Yüzümde beliren buruk ifade her saniye artarken, gözlerimdeki keskinlikte aynı orantıda yükselişteydi. Kaptanın konuşması biter bitmez hışımla oturduğum yerden ayaklanmış ve hazır ola geçip, Kaptan Fumador'dan göz kontağı kurmaktan çekinerek söze girdim: "Efendim, bu tarz bir görev için kendimi hazır hissetmiyorum. Teğmen Meirin ve Uzman Başçavuş Ayberk'in yanına Han veya Cubis-san daha iyi gider kanımca. Özellikle Han, aldığı bu ders sonrası yeni bir şansı hak ediyor." Görevi geri çevirmek gibi bir lüksüm yoktu ama bir öneride bulunma hakkım bulunuyordu. Pek umutlu değildim ama bir ihtimal, Kaptan Fumador beni bu görevden alıp başkasını atayabilirdi. Zira eğer Muerte adasına gidersem çok zor anlar geçireceğim garantiydi. Bir grup kendini tanrı sanan aptallar ile uğraşacağıma Carry ile takılırdım ne güzel, oh mis.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
1 sayfadaki 8 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8
Similar topics
» Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
» A GRUBU(VINCE-MEIRIN-CLOUS-AYBERK-NIENDA)
» Valko Adası[Meirin][Bitti]
» [Karne] Meirin
» Ayberk Çırak
» A GRUBU(VINCE-MEIRIN-CLOUS-AYBERK-NIENDA)
» Valko Adası[Meirin][Bitti]
» [Karne] Meirin
» Ayberk Çırak
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
1 sayfadaki 8 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz