Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
2 posters
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
1 sayfadaki 10 sayfası
1 sayfadaki 10 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10
Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Şafak vakti. Güneş ufuktan denizi yıkıyor ışınlarıyla. Karargahta askerlerin ayak sesleri yankılanıyor. Üsler emir veriyor. Askerler emirleri uyguluyor. Kutsal Ejderleri almaya ve eşlik etmeye gelen gemi ayrılmak üzere. Yüzbaşı Tuhat ve Yüzbaşı Tuhatta, Kaptan Fumador ile konuşuyorlar. Dios emirlerini veriyor. Ana karargahtan aramalar geliyor. Ve kızıl bir güneş doğuyor, beyaz ay batarken uzak denize.
Üç kapı aynı anda vuruluyor, üç er giriyor kapılardan cevap beklemeden.
"Teğmen Meirin!"
"Kıdemli Uzman Ayberk!"
"Başçavuş Değersiz!"
"Efendim, Kaptan sizi odasına bekliyor, 10 dakika içindec orada olmanız gerekiyor." diyor her bir odadaki er. Selamlarını verip çıkıyorlar sonra. Kızıl güneş gri şehri boyuyor. Deniz mor bir boya havuzu gibi görünüyor.
Üçünüzde odaya girdikten sonra, Kaptan'ı işaret parmak uçlarını birleştirmiş, ağzının üzerinde tutarken görüyorsunuz. Sonuncu girdikten sonra odaya bir göz gezdiriyor. Siz de odaya bakarsanız tüm yetkililerin odada olduğunu göreceksiniz. Her zaman hastası olan ve odasından çıkamayan Doktor Uzman Başçavuş Yorokobi bile odada. Mavi meraklı gözlerle etrafı inceliyor. Ayberk'in üzerine gelince biraz duraksıyor, Ayberk'le göz göze gelince utançla kafasını çeviriyor ve gülümsüyor kendi kendine.
Kaptan söze giriyor. "Hepiniz aceleyle geldiğiniz için teşekkür ederim. Son görevinizin sonuçları doğrultusunda Karargahtan yeni bir emir aldık. Koramiral'in sorguladığı adamlardan East Blue'da ki devrimci üssünün yerini alan Koramiral Dios, karargahla iletişime geçti ve adaya baskın yapma kararı aldık. Şu an East Blue Ana Karargahından elit askerler ve görev için lazım olan gemi buraya doğru geliyor. Görevde en yetkili kişi benim. Geçici olarak Karargah tarafından Koramiral seviyesinde görevlendirildim. Ada üzerinde ki her bir canı sorgulamadan alma yetkimiz var. Canlı bırakmak istiyorsanız siz bilirsiniz, ama kendinizi tehlikeye atmayın." diyor Ayberk'e bakıp. Sonra kafasını biraz eğip dik olarak arkadaki duvara bakıyor.
"Yakın zamanda büyük eylemler yapan Devrimciler, bir çok krallığa saldırdı. En sonda eşlik ettiğimiz Kutsal Ejderlerin gemisine saldırdılar. Koramiral Dios planlarını anlamamış olsa idi eğer, saldırıları başarılı bile olabilirdi. Bu yüzden köklerini kazımamız doğrultusunda emir aldım.
Ayrıca görevde hadememiz J. Anitor bizimle olacak. Bir tek benden emir alacak. Şakacı ve kırıcı biri olabilir, böyle bir durumda uğraşmadan bana gelin. Ben hallederim.” Diyor ve ayağa kalkıp heyecanla cebinden 4 tane dart çıkarıp, parmaklarının arasında tutuyor. Tek hamlede arkanızdaki duvarda duran dart tahtasına fırlatıyor hepini. Dart tahtasında ki adamın iki gözüne birer tane ve.ağzına ve kalbine birer tane gelecek şekilde isabet ediyor oklar.
“Yarım saat içinde limanda olsun herkes. Psikolojik olarak kendinizi hazırlayın, bu en büyük savaşımız olacak.” Diyor ve elini önündeki masaya vuruyor. “Dağılabilirsiniz.” ...
Limana geldiğinizde kimseyi göremiyorsunuz. Her zaman ki gibi kalabalık olan limanda hiç bir yetkili yok. Bir tane denizci sizi görünce selam verip size yolu gösteriyor. Limanın ilerisinde bir tersaneye kadar yol gösterip geri gidiyor. Tersaneden içeri girince Kaptan Fumador'un bir adamla konuştuğunu görüyorsunuz. Yanlarında Ruta ve tanımadığınız bir adam daha var. Diğer adam, gözlüklü ve takım elbiseli. Bakışları sert. Dimdik duruyor ve masaya bakıyor. Kaptan Fumador ile konuşan adam ise geriye taranmış siyah saçları, mavi gözleri, usun boyu ve takım elbisesi ile oldukça şık duruyor. Yüzündeki yara ve bakışları ile ise oldukça korkutucu.
Önlerindeki masanın üstünde ki bir harita üzerine konuşuyorlar. Belli ki bir rota çıkarmaya çalışıyorlar. Ayberk haritada yazılı 'Azuma Jigoku' yazısını görüyor. Gördüğü kadarıyla ada bir hilalin içinde ki daire şekline sahip. Arka tarafından girişin imkansız olduğu not düşülmüş. Ön tarafa ise sağlam toplar olduğu not düşülmüş. İki türlü de bu adaya çıkartma yapmak imkansız görünüyordu. Belki de tartıştıkları buydu.
Bir süre sonra Kaptan Fumador sizi görüp, daha önce görmediğiniz uzak bir köşedeki Gafas'a kafasıyla işaret yaptı. Gafas sizin yanınıza geldi gülümsemesi ve göz kırpmasıyla.
"Biraz bekleyin lütfen. Kaptan Fumador ve Kaptan Hado dönüş rotamızı çizmeye çalışıyor." diyor gülümseme ile. Bir süre sonra Kaptanlar konuşmalarını bitiriyor. Ruta yorgun görünüyor ve anlındaki terleri silerken, Kaptan Fumador ve Kaptan Hado size doğru geliyor ve Kaptan Fumador birbirinizle tanışmanız için isimlerinizi söylüyor.
"Savaş gücümüz, Teğmen Meirin, Kıdemli Uzman Ayberk ve Başçavuş Zachariah." diyor sizi göstererek.
"Kaptan Hado. Benimle eş rütbededir. Görevde kendisi ve takımı bizimle birlikte olacaklar." diyor yanında ki adamı göstererek.
"O zaman gemiye gidelim." diyor tersanenin gemi bırakma yerini göstererek. Ama görünürde gemi yok. Ayberk sudan sesler geldiğini duyuyor. Çarkın dönmesini andıran bir ses, denizi çalkalıyor gibi. Biraz ilerledikten sonra gemi olması gereken yerde, demir bir kapak ve merdivenin aşağı gittiğini görüyorsunuz.
"Görevimiz için East Blue Ana Karargahından gelen, deniz altı 'Howaitonaito'! Gideceğimiz adaya çıkartma yapmak normal şartlarda mümkün değil. Bu yüzden deniz altı ile gizli gidip, kıyıda gece vakti biteceğiz. Bu gece ay yok, karanlığı kullanarak çıkartma yapıp adanın kontorülünü ele alacağız. Adada 2000 kadar devrimci olduğu bildirildi bize. Bizim tarafımızda ise 500 kişi var. Süpriz saldırı avantajı ile adaya baskın yapıp, herkesi öldüreceğiz. Eğer rütbeli biriyle dövüşürseniz kendinizi tehlikeye atmadan canlı yakalamaya çalışabilirsiniz." diyor.
"Gemiye binin yola çıkma zamanımız geldi."...
Üç kapı aynı anda vuruluyor, üç er giriyor kapılardan cevap beklemeden.
"Teğmen Meirin!"
"Kıdemli Uzman Ayberk!"
"Başçavuş Değersiz!"
"Efendim, Kaptan sizi odasına bekliyor, 10 dakika içindec orada olmanız gerekiyor." diyor her bir odadaki er. Selamlarını verip çıkıyorlar sonra. Kızıl güneş gri şehri boyuyor. Deniz mor bir boya havuzu gibi görünüyor.
Üçünüzde odaya girdikten sonra, Kaptan'ı işaret parmak uçlarını birleştirmiş, ağzının üzerinde tutarken görüyorsunuz. Sonuncu girdikten sonra odaya bir göz gezdiriyor. Siz de odaya bakarsanız tüm yetkililerin odada olduğunu göreceksiniz. Her zaman hastası olan ve odasından çıkamayan Doktor Uzman Başçavuş Yorokobi bile odada. Mavi meraklı gözlerle etrafı inceliyor. Ayberk'in üzerine gelince biraz duraksıyor, Ayberk'le göz göze gelince utançla kafasını çeviriyor ve gülümsüyor kendi kendine.
Kaptan söze giriyor. "Hepiniz aceleyle geldiğiniz için teşekkür ederim. Son görevinizin sonuçları doğrultusunda Karargahtan yeni bir emir aldık. Koramiral'in sorguladığı adamlardan East Blue'da ki devrimci üssünün yerini alan Koramiral Dios, karargahla iletişime geçti ve adaya baskın yapma kararı aldık. Şu an East Blue Ana Karargahından elit askerler ve görev için lazım olan gemi buraya doğru geliyor. Görevde en yetkili kişi benim. Geçici olarak Karargah tarafından Koramiral seviyesinde görevlendirildim. Ada üzerinde ki her bir canı sorgulamadan alma yetkimiz var. Canlı bırakmak istiyorsanız siz bilirsiniz, ama kendinizi tehlikeye atmayın." diyor Ayberk'e bakıp. Sonra kafasını biraz eğip dik olarak arkadaki duvara bakıyor.
"Yakın zamanda büyük eylemler yapan Devrimciler, bir çok krallığa saldırdı. En sonda eşlik ettiğimiz Kutsal Ejderlerin gemisine saldırdılar. Koramiral Dios planlarını anlamamış olsa idi eğer, saldırıları başarılı bile olabilirdi. Bu yüzden köklerini kazımamız doğrultusunda emir aldım.
Ayrıca görevde hadememiz J. Anitor bizimle olacak. Bir tek benden emir alacak. Şakacı ve kırıcı biri olabilir, böyle bir durumda uğraşmadan bana gelin. Ben hallederim.” Diyor ve ayağa kalkıp heyecanla cebinden 4 tane dart çıkarıp, parmaklarının arasında tutuyor. Tek hamlede arkanızdaki duvarda duran dart tahtasına fırlatıyor hepini. Dart tahtasında ki adamın iki gözüne birer tane ve.ağzına ve kalbine birer tane gelecek şekilde isabet ediyor oklar.
“Yarım saat içinde limanda olsun herkes. Psikolojik olarak kendinizi hazırlayın, bu en büyük savaşımız olacak.” Diyor ve elini önündeki masaya vuruyor. “Dağılabilirsiniz.” ...
Limana geldiğinizde kimseyi göremiyorsunuz. Her zaman ki gibi kalabalık olan limanda hiç bir yetkili yok. Bir tane denizci sizi görünce selam verip size yolu gösteriyor. Limanın ilerisinde bir tersaneye kadar yol gösterip geri gidiyor. Tersaneden içeri girince Kaptan Fumador'un bir adamla konuştuğunu görüyorsunuz. Yanlarında Ruta ve tanımadığınız bir adam daha var. Diğer adam, gözlüklü ve takım elbiseli. Bakışları sert. Dimdik duruyor ve masaya bakıyor. Kaptan Fumador ile konuşan adam ise geriye taranmış siyah saçları, mavi gözleri, usun boyu ve takım elbisesi ile oldukça şık duruyor. Yüzündeki yara ve bakışları ile ise oldukça korkutucu.
Önlerindeki masanın üstünde ki bir harita üzerine konuşuyorlar. Belli ki bir rota çıkarmaya çalışıyorlar. Ayberk haritada yazılı 'Azuma Jigoku' yazısını görüyor. Gördüğü kadarıyla ada bir hilalin içinde ki daire şekline sahip. Arka tarafından girişin imkansız olduğu not düşülmüş. Ön tarafa ise sağlam toplar olduğu not düşülmüş. İki türlü de bu adaya çıkartma yapmak imkansız görünüyordu. Belki de tartıştıkları buydu.
Bir süre sonra Kaptan Fumador sizi görüp, daha önce görmediğiniz uzak bir köşedeki Gafas'a kafasıyla işaret yaptı. Gafas sizin yanınıza geldi gülümsemesi ve göz kırpmasıyla.
"Biraz bekleyin lütfen. Kaptan Fumador ve Kaptan Hado dönüş rotamızı çizmeye çalışıyor." diyor gülümseme ile. Bir süre sonra Kaptanlar konuşmalarını bitiriyor. Ruta yorgun görünüyor ve anlındaki terleri silerken, Kaptan Fumador ve Kaptan Hado size doğru geliyor ve Kaptan Fumador birbirinizle tanışmanız için isimlerinizi söylüyor.
"Savaş gücümüz, Teğmen Meirin, Kıdemli Uzman Ayberk ve Başçavuş Zachariah." diyor sizi göstererek.
"Kaptan Hado. Benimle eş rütbededir. Görevde kendisi ve takımı bizimle birlikte olacaklar." diyor yanında ki adamı göstererek.
"O zaman gemiye gidelim." diyor tersanenin gemi bırakma yerini göstererek. Ama görünürde gemi yok. Ayberk sudan sesler geldiğini duyuyor. Çarkın dönmesini andıran bir ses, denizi çalkalıyor gibi. Biraz ilerledikten sonra gemi olması gereken yerde, demir bir kapak ve merdivenin aşağı gittiğini görüyorsunuz.
"Görevimiz için East Blue Ana Karargahından gelen, deniz altı 'Howaitonaito'! Gideceğimiz adaya çıkartma yapmak normal şartlarda mümkün değil. Bu yüzden deniz altı ile gizli gidip, kıyıda gece vakti biteceğiz. Bu gece ay yok, karanlığı kullanarak çıkartma yapıp adanın kontorülünü ele alacağız. Adada 2000 kadar devrimci olduğu bildirildi bize. Bizim tarafımızda ise 500 kişi var. Süpriz saldırı avantajı ile adaya baskın yapıp, herkesi öldüreceğiz. Eğer rütbeli biriyle dövüşürseniz kendinizi tehlikeye atmadan canlı yakalamaya çalışabilirsiniz." diyor.
"Gemiye binin yola çıkma zamanımız geldi."...
- Doktor Uzman Başçavuş Yorokobi:
- Kaptan Hado:
- Dart'ın üzerindeki resim:
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Festival bitmiş, mutlu bir şekilde karargaha dönmüştüm. Kafamı yastığa vurmamla beraber uykuya dalmam bir olmuştu. Yorucu bir görevin ardından birkaç hafta dinlenebilirim diye düşünüyordum ki sabahın ilk ışıklarında kapım çalındı. İçeriye bir er girdi. Kaptan'ın beni odasında beklediğini söyledi. Karargaha geldiğime pişmanım. Gemideyken bazen birkaç gün, bazen birkaç hafta olaysız geçiyordu, bu sayede dinlenebiliyordum. Fakat burada görev ardına görev veriyor orospu çocukları. Zaten zor bir görevden yeni döndüm, şimdi nasıl bir görev verecekler çok merak ediyorum.
Kaptan'ın odasına giderken yolda Zac ve Kaşar Teğmen'i gördüm. Onlarda benim gibi çağrılmış olmalıydılar yoksa sabahın bu saatinde hiçbir enayi uyanmaz, hele festivalden sonra. Kaptan'ın odasına vardığımızda içeride bütün yetkili insanların toplandığını gördüm. Bu seferki görev geçenkinden de zor bir görev olmalı yoksa bu kadar elemanı buraya toplamazlar. Aralarından bir kadın gözüme çarptı. Ben odaya girer girmez cazibeme kapılmış olmalı ki sürekli bana bakıp tebessüm ediyordu. Hedefim Yüzbaşı Gafas'tı fakat bu kadın ondan bin kat daha çekiciydi. Devasa göğüsleri, mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Yani tam benim tipim! Görev bittikten sonra bu karıya kesinlikle yürüyeceğim.
Herkes toplanınca Kaptan bize görevimizi açıkladı. Görevimiz East Blue'daki devrimci üssüne saldırı düzenlemekti. Dağılabileceğimizi, yarım saat içinde ise limanda toplanabileceğimizi söyledi. Son olarak ise psikolojik olarak kendimizi hazırlamamızı istedi. Anlayacağınız accayip şanslıyım! Kendimi kanıtlamam için harika bir görev! Eğer bu görevde kendimi belli edersem Teğmen, hatta Üstteğmen bile olabilirim! Kısa yoldan yükselmek için harika bir şans. Tabii ben bu şansı harcayacak adam değilim.
Yarım saat boyunca boş boş gezdikten sonra limana gittim. Bir er bana limanın içerisindeki bir tersaneye kadar eşlik ettikten sonra geri döndü. Tersanede Kaptan, takım elbiseli, suratı yaralı bir adamla hararetli bir şekilde sohbet ediyordu. Yanlarında ise Teğmen'in yalakası Ruta ve sert bakışlı bir eleman vardı. Yanlarına gittiğimizde bir haritaya bakıp tartıştıklarını anladım hemencecik. Haritada 'Azuma Jigoku' yazıyordu. Ada bir hilalin içerisindeki daire şeklindeydi. Arkadan giriş imkansız, ön tarafta ise topların olduğu not düşülmüştü. Yani girmesi ve çıkması imkansız bir adaya yollamışlardı bizi. Mecbur ön taraftan saldıracağız, bu sırada gemilerden birkaç tanesi elbette batacaktır. Bu yüzden çok fazla asker kaybedeceğiz. Bodozlama dalarsak zaten kazanma şansımız yok. Eğer haritayı birazcık incelememe izin verirlerse harika bir plan yapabilirim fakat rütbem bunun için yetersiz kalıyor. Bana izin vereceklerini sanmam.
Uzaktan uzaktan haritayı incelerken birden yanımıza Yüzbaşı Gafas geldi. Kaptan'ın dönüş rotasını belirlemeye çalıştığını söyledi. Beklemeye başladık, birkaç dakika sonra Kaptan, suratı yaralı adamla beraber yanımıza geldi. Meğersem bu yaralı adamda Kaptan'mış. Ufak bir tanışmanın ardından gemiye gidelim diyerek bizi boş bir yere doğru yönlendirdi. Birazcık yaklaştığımda denizin içerisinden çark seslerinin geldiğini fark ettim. Biraz daha yaklaştığımızda ise denizin üzerinde demir bir kapak fark ettim. İlk defa denizin altında giden bir gemi görüyorum. Bu gemi sayesinde o sikik adaya rahatlıkla girip çıkabiliriz. Üstlerim düşündüğüm kadar aptal değilmiş sanırım...
Gemiye girmeden hemen önce Kaptan ufak bir konuşma daha yaptı. Konuşmadan sonra gemiye binmemizi söyledi. Adada yaklaşık 2000 devrimci varmış, bizim ise 500 askerimiz varmış. Saçmalığın daniskası. Koskoca denizciler 2000 kişiye karşı 500 kişi yolluyor. Resmen bizi ölmemiz için yolluyor orospu çocukları. Tabii anladılar benim ileride nerelere geleceğimi şimdiden önümü kesmek istiyorlar. Yemezler canım, beni kimse durduramaz. Gerekirse 2000 kişiyi tek başıma yenerim... En sonunda Kaptan'ın arkasından gemiye doğru yürümeye başladım. Eğer böyle devam ederse birkaç ay sonra Amiral olurum lan ben!
Kaptan'ın odasına giderken yolda Zac ve Kaşar Teğmen'i gördüm. Onlarda benim gibi çağrılmış olmalıydılar yoksa sabahın bu saatinde hiçbir enayi uyanmaz, hele festivalden sonra. Kaptan'ın odasına vardığımızda içeride bütün yetkili insanların toplandığını gördüm. Bu seferki görev geçenkinden de zor bir görev olmalı yoksa bu kadar elemanı buraya toplamazlar. Aralarından bir kadın gözüme çarptı. Ben odaya girer girmez cazibeme kapılmış olmalı ki sürekli bana bakıp tebessüm ediyordu. Hedefim Yüzbaşı Gafas'tı fakat bu kadın ondan bin kat daha çekiciydi. Devasa göğüsleri, mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Yani tam benim tipim! Görev bittikten sonra bu karıya kesinlikle yürüyeceğim.
Herkes toplanınca Kaptan bize görevimizi açıkladı. Görevimiz East Blue'daki devrimci üssüne saldırı düzenlemekti. Dağılabileceğimizi, yarım saat içinde ise limanda toplanabileceğimizi söyledi. Son olarak ise psikolojik olarak kendimizi hazırlamamızı istedi. Anlayacağınız accayip şanslıyım! Kendimi kanıtlamam için harika bir görev! Eğer bu görevde kendimi belli edersem Teğmen, hatta Üstteğmen bile olabilirim! Kısa yoldan yükselmek için harika bir şans. Tabii ben bu şansı harcayacak adam değilim.
Yarım saat boyunca boş boş gezdikten sonra limana gittim. Bir er bana limanın içerisindeki bir tersaneye kadar eşlik ettikten sonra geri döndü. Tersanede Kaptan, takım elbiseli, suratı yaralı bir adamla hararetli bir şekilde sohbet ediyordu. Yanlarında ise Teğmen'in yalakası Ruta ve sert bakışlı bir eleman vardı. Yanlarına gittiğimizde bir haritaya bakıp tartıştıklarını anladım hemencecik. Haritada 'Azuma Jigoku' yazıyordu. Ada bir hilalin içerisindeki daire şeklindeydi. Arkadan giriş imkansız, ön tarafta ise topların olduğu not düşülmüştü. Yani girmesi ve çıkması imkansız bir adaya yollamışlardı bizi. Mecbur ön taraftan saldıracağız, bu sırada gemilerden birkaç tanesi elbette batacaktır. Bu yüzden çok fazla asker kaybedeceğiz. Bodozlama dalarsak zaten kazanma şansımız yok. Eğer haritayı birazcık incelememe izin verirlerse harika bir plan yapabilirim fakat rütbem bunun için yetersiz kalıyor. Bana izin vereceklerini sanmam.
Uzaktan uzaktan haritayı incelerken birden yanımıza Yüzbaşı Gafas geldi. Kaptan'ın dönüş rotasını belirlemeye çalıştığını söyledi. Beklemeye başladık, birkaç dakika sonra Kaptan, suratı yaralı adamla beraber yanımıza geldi. Meğersem bu yaralı adamda Kaptan'mış. Ufak bir tanışmanın ardından gemiye gidelim diyerek bizi boş bir yere doğru yönlendirdi. Birazcık yaklaştığımda denizin içerisinden çark seslerinin geldiğini fark ettim. Biraz daha yaklaştığımızda ise denizin üzerinde demir bir kapak fark ettim. İlk defa denizin altında giden bir gemi görüyorum. Bu gemi sayesinde o sikik adaya rahatlıkla girip çıkabiliriz. Üstlerim düşündüğüm kadar aptal değilmiş sanırım...
Gemiye girmeden hemen önce Kaptan ufak bir konuşma daha yaptı. Konuşmadan sonra gemiye binmemizi söyledi. Adada yaklaşık 2000 devrimci varmış, bizim ise 500 askerimiz varmış. Saçmalığın daniskası. Koskoca denizciler 2000 kişiye karşı 500 kişi yolluyor. Resmen bizi ölmemiz için yolluyor orospu çocukları. Tabii anladılar benim ileride nerelere geleceğimi şimdiden önümü kesmek istiyorlar. Yemezler canım, beni kimse durduramaz. Gerekirse 2000 kişiyi tek başıma yenerim... En sonunda Kaptan'ın arkasından gemiye doğru yürümeye başladım. Eğer böyle devam ederse birkaç ay sonra Amiral olurum lan ben!
Misafir- Misafir
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Tüm güzel şeylerin bittiği gibi, kutsal ejderlerin adaya ayak basması şerefine düzenlenen bu festival de bitmişti. Ne yalan söyleyeyim festivalde oldukça güzel vakit geçirmiştim. Askeri disiplinin getirdiği baskıdan ve uzun görevlerin getirdiği yorgunluktan kısa bir süreliğine de olsa kaçmak hoştu. Festival bittiği gibi karargaha dönüp kendimi odama attım. Hemen uyumayı amaçlıyordum; fakat nafile! Gözüme bir gram bile uyku girmiyordu. Aklımda hala gördüğüm rüya varken nasıl uyuyabilirdim ki? İzumi-sensei, Zacc,Kevın, Roy, Mel,Pagan…Onları gördüğüm için çok ama çok mutluydum. Daha önceden de Rashibal ile ilgili rüyalar görmüşlüğüm vardı tabi ki; fakat bu kadar netini ilk defa görüyordum. Netliği geçtim, bir yerden sonra rüyayı kontrol etmeye başlamıştım!
Bilmiyorum, gerek gördüğüm zaman olarak, gerekse rüyada yaşananlar bakımından oldukça özel bir rüya gördüğümü düşünüyordum. Rüyaların, insanın bilinçaltının yansıması olduğunu biliyordum. Yine de bu rüya sanki... farklıydı. Bilirsiniz, hayat bir yoldur ve biz bu yolda yürürüz; fakat bazen çıkmaz bir sokağa gireriz ve daha fazla ilerleyemeyiz. İnsan çıkmaz sokağa girdiğinde evren ona bir işaret yollarmış derler. Benim işaretim de budur belki? Belki de evren bana ‘’Meirin değiş artık! Şu karamsarlığı bırak!’’ demeye çalışıyordur. Belki de daha pozitif ve hayat dolu biri olursam girdiğim çıkmaz sokağı yıkıp yeni bir yola geçebilir ya da ana caddeye dönüp yoluma kaldığım yerden devam edebilirim; fakat bunu nasıl yapacağım ki? ''Tamam değişeceğim!'' dedikten sonra hemen değişilmiyor. Bir insanın değişmesi bir yazıda kullanılan yazım şeklinin değişmesi kadar basit bir şey değil. Ayrıca bu karargahtaki halim bir grup dövüş ustasının arasına atılmış küçük bir tahta parçasından farksız. Her an üstüme saldıracaklarmış gibi geliyor!
Bunları düşündüğüm sırada kapı çaldı. Ben henüz ''girin'' bile diyemeden bir er içeri girdi ve Kaptanın herkesi odasına çağırdığını söyledi. On dakika içinde orada olmamız gerekiyormuş. Askerin odadan çıkmasının ardından ben de yataktan doğrulup ayağa kalktım. Hafifçe birkaç esneme hareketi yaptıktan sonra üstümü değiştirdim. Yüzümü yıkadım ve iki kılıcımı da yanıma alıp kapıya doğru yöneldim. Kapıdan çıkmadan önce son kez odama baktığımda havanın çoktan aydınlanmış olduğunu fark ettim. Yeni bir gün ve yeni bir macera beni bekliyordu. Umarım bu sefer, işimi gaipten sesler veya koramiralin gücü sayesinde değil de kendi becerilerimle halledebilirim.
Odamdan çıkıp Kaptan Fumador’un odasına doğru yöneldim. Zaten ikimizin odaları arasında çok mesafe yoktu. Odaya gireceğim sırada Ayberk ve Zachariah ile karşılaştım. Üçümüz birlikte içeri girdik. Odaya girdiğimde kaptanı işaret parmak uçlarını ağzının üzerinde birleştirmiş bir pozisyonda gördüm. Bir konu hakkında düşünüyor olmalıydı. Tüm yetkililer oradaydı. Bu da düşündüğü konunun ciddiyetini gösteriyordu. Yetkililer arasında üzerinde uzun beyaz bir önlük olan; fakat önlüğün altındaki kıyafetleri oldukça kısa olan uzun sarı saçlara ve masmavi gözlere sahip olan bir kadın vardı.
Bir tür doktora benzese de bu pek benim umrumda değildi. Neden bu kadın bu kadar güzeldi? Neden karargahtaki tüm kadınlar oldukça kısa kıyafetlerle dolaşıp güzelliklerini göstermeye bu kadar meraklılardı? Yoksa ben… karargahtaki en çirkin kadın mıydım? Hayır, hayır! Bu kadar da karamsar olmaya gerek yok. Gördüğüm bu kadın en az yirmi yaşındadır. Bense on altı yaşındayım. O-n-a-l-t-ı! Henüz büyümemi tamamlamadım. Yirmi yaşıma geldiğimde eminim ki ben de onun kadar güzel olurum.
Ben kendimi sarışın kadın ile kıyaslarken Kaptan çoktan söze girmişti bile. Kaptan, devrimcilerin yakın zamanda birçok adaya saldırdığını, ayrıca bizim öncülük etmiş olduğumuz kutsal ejderlerin de gemisine saldırdığını söyledi. Kaptanın anlattığına göre Koramiral Dios, bu son olay sırasında sorguladığı adamlardan birinden devrimcilerin East Blue'daki üssünün yerini öğrenmiş, Bunun sonucunda da adaya baskın yapmaya karar verilmişti. Kaptan Fumador bu görevin başında yer alacak en yetkili kişi olacaktı. Bunu duyunca oldukça rahatlamıştım. Gemideki en yetkili kişi ben olmadığım sürece benim için sorun yoktu; fakat kaptan Fumador o kadar rahat değildi. Özellikle dartın üzerindeki adamla sorunları olduğunu düşünüyordum. Acaba boş zamanlarında sürekli o resme dart mı fırlatıyordu? Ya da diyelim ki o resim yeterince zarar gördü, darta o resmin aynısından başka bir tane daha asıp onu da mı parçalamaya çalışıyordu?
Her neyse, kaptan görevle ilgili bir iki şey daha söyledikten sonra hepimizin yarım saat içinde limanda olması gerektiğini söyledi. Psikolojik olarak hazırlıklı olmalıymışız. Bu en büyük savaşımız olacakmış. Açıkçası bu kutsal ejder olayından sonra belli bir süre dinleneceğimizi düşünüyordum; fakat denizcilik böyle bir şey sanırım. Bir saniye bile boş vaktin olmuyor.
Bir süre oyalandıktan sonra limana doğru yöneldim. Liman her zamanki gibi kalabalıktı; fakat bu kalabalık arasında yetkili bir denizci yoktu. Herkes neredeydi? Yoksa biraz oyalanayım derken geç mi kalmıştım? Bu düşüncelerle boğuşurken karşımda bir denizci gördüm. Denizci bana selam verdikten sonra beni limanın biraz ilerisindeki bir tersaneye götürdü. Denizci geri dönerken ben de tershaneden içeri girdim.
İçeri girdiğimde Kaptanın, yüzünde kocaman bir yara izi olan soğuk mavi gözlere sahip bir adamla konuştuğunu gördüm. Yanlarında ise rotacımız olan Ruta ve takım elbiseli bir adam daha vardı.Bu dördü masanın üzerindeki bir harita hakkında konuşuyorlardı. Kaptanın yanındaki kişinin yüksek rütbeli biri olduğunu hissediyordum. Neden bilmiyordum; fakat denizcilikte, bu tür basit konuşmalarda bile olsa kimin nerede durduğu önemlidir. Takım elbiseli adamsa Ruta ile aynı alandan olmalıydı. Ben bunları düşünürken kaptan beni ve tersaneye gelmiş olan Ayberk ve Zachariah’ı görmüş olacak ki köşedeki Gafas’a bir işaret yaptı ve Yüzbaşı Gafas yanımıza geldi. Biraz beklememizi, Kaptan Fumador ve Kaptan Hado’nun dönüş rotamız üzerine konuştuklarını söyledi.
Bir süre sonra tartışmaları bitmiş olacak ki iki kaptan yanımıza geldi. Ardından da Kaptan Fumador, bizi Kaptan Hado’ya tanıttı. Bu konuşmada dikkatimi çeken şey Ayberk ve Zachariah’ın rütbe atlaması olmuştu. Ayberk’in Teğmen olamamasına üzülmüştüm. Ayberk’in teğmen olmasıyla üzerime daha az sorumluluk bineceğine dair bir inancım vardı çünkü. Yine de yapacak bir şey yok. Sonuçta ben yerimde sayarken onlar birer rütbe atlamış. Asıl üzülmesi gereken teknik olarak benim.
Bu tanışma faslından sonra Kaptan Fumador tersanenin gemi bırakma yerini göstererek gemiye gideceğimizi söyledi; fakat ortalıkta bir gemi yoktu. İlerlediğimizde de görmem gereken gemi yerine demir bir kapak ve aşağıya giden bir merdiven görüyordum. Bu sırada Kaptan bize son bir konuşma daha yaptı.
Görmüş olduğumuz bu şeyin 'Howaitonaito'! adlı bir denizaltı olduğunu söyleyen kaptan, normal şartlarda adaya çıkartma yapamayacağımızı; fakat bu denizaltı sayesinde gece vakti kıyıda biteceğimizi söylüyordu. Gece havada ay olmayacakmış ve bu sürpriz saldırı sayesinde bizden bin beş yüz kişi kadar fazla olan devrimci grubunu yenecekmişiz.
Kaptan bu konuşmasından sonra gemiye binmemizi söyledi. Açıkçası bu planda bana mantıklı gelmeyen şeyler vardı. Kişi farkı çok fazlaydı. Neden daha fazla kişi bulunamamıştı ki? Deniz altnın kapasitesi mi beş yüz kişiydi? Yoksa beş yüz kişiden fazlasının gürültü çıkarma ihtimali vardı da bilerek mi sayı beş yüz ile tutulmuştu? Yine de ‘’Ben bu plana uymuyorum!’’ diyecek değildim. Ayrıca Kaptan Fumador’un askerlerinin canlarını önemseyen biri olduğuna inanıyordum. Bu yüzden de gemiye binecektim. Ardından da ilk fırsatta birkaç saat uyumayı planlıyordum. Hiç uyumamıştım ve gece dinç olmam lazımdı.
Bilmiyorum, gerek gördüğüm zaman olarak, gerekse rüyada yaşananlar bakımından oldukça özel bir rüya gördüğümü düşünüyordum. Rüyaların, insanın bilinçaltının yansıması olduğunu biliyordum. Yine de bu rüya sanki... farklıydı. Bilirsiniz, hayat bir yoldur ve biz bu yolda yürürüz; fakat bazen çıkmaz bir sokağa gireriz ve daha fazla ilerleyemeyiz. İnsan çıkmaz sokağa girdiğinde evren ona bir işaret yollarmış derler. Benim işaretim de budur belki? Belki de evren bana ‘’Meirin değiş artık! Şu karamsarlığı bırak!’’ demeye çalışıyordur. Belki de daha pozitif ve hayat dolu biri olursam girdiğim çıkmaz sokağı yıkıp yeni bir yola geçebilir ya da ana caddeye dönüp yoluma kaldığım yerden devam edebilirim; fakat bunu nasıl yapacağım ki? ''Tamam değişeceğim!'' dedikten sonra hemen değişilmiyor. Bir insanın değişmesi bir yazıda kullanılan yazım şeklinin değişmesi kadar basit bir şey değil. Ayrıca bu karargahtaki halim bir grup dövüş ustasının arasına atılmış küçük bir tahta parçasından farksız. Her an üstüme saldıracaklarmış gibi geliyor!
Bunları düşündüğüm sırada kapı çaldı. Ben henüz ''girin'' bile diyemeden bir er içeri girdi ve Kaptanın herkesi odasına çağırdığını söyledi. On dakika içinde orada olmamız gerekiyormuş. Askerin odadan çıkmasının ardından ben de yataktan doğrulup ayağa kalktım. Hafifçe birkaç esneme hareketi yaptıktan sonra üstümü değiştirdim. Yüzümü yıkadım ve iki kılıcımı da yanıma alıp kapıya doğru yöneldim. Kapıdan çıkmadan önce son kez odama baktığımda havanın çoktan aydınlanmış olduğunu fark ettim. Yeni bir gün ve yeni bir macera beni bekliyordu. Umarım bu sefer, işimi gaipten sesler veya koramiralin gücü sayesinde değil de kendi becerilerimle halledebilirim.
Odamdan çıkıp Kaptan Fumador’un odasına doğru yöneldim. Zaten ikimizin odaları arasında çok mesafe yoktu. Odaya gireceğim sırada Ayberk ve Zachariah ile karşılaştım. Üçümüz birlikte içeri girdik. Odaya girdiğimde kaptanı işaret parmak uçlarını ağzının üzerinde birleştirmiş bir pozisyonda gördüm. Bir konu hakkında düşünüyor olmalıydı. Tüm yetkililer oradaydı. Bu da düşündüğü konunun ciddiyetini gösteriyordu. Yetkililer arasında üzerinde uzun beyaz bir önlük olan; fakat önlüğün altındaki kıyafetleri oldukça kısa olan uzun sarı saçlara ve masmavi gözlere sahip olan bir kadın vardı.
Bir tür doktora benzese de bu pek benim umrumda değildi. Neden bu kadın bu kadar güzeldi? Neden karargahtaki tüm kadınlar oldukça kısa kıyafetlerle dolaşıp güzelliklerini göstermeye bu kadar meraklılardı? Yoksa ben… karargahtaki en çirkin kadın mıydım? Hayır, hayır! Bu kadar da karamsar olmaya gerek yok. Gördüğüm bu kadın en az yirmi yaşındadır. Bense on altı yaşındayım. O-n-a-l-t-ı! Henüz büyümemi tamamlamadım. Yirmi yaşıma geldiğimde eminim ki ben de onun kadar güzel olurum.
Ben kendimi sarışın kadın ile kıyaslarken Kaptan çoktan söze girmişti bile. Kaptan, devrimcilerin yakın zamanda birçok adaya saldırdığını, ayrıca bizim öncülük etmiş olduğumuz kutsal ejderlerin de gemisine saldırdığını söyledi. Kaptanın anlattığına göre Koramiral Dios, bu son olay sırasında sorguladığı adamlardan birinden devrimcilerin East Blue'daki üssünün yerini öğrenmiş, Bunun sonucunda da adaya baskın yapmaya karar verilmişti. Kaptan Fumador bu görevin başında yer alacak en yetkili kişi olacaktı. Bunu duyunca oldukça rahatlamıştım. Gemideki en yetkili kişi ben olmadığım sürece benim için sorun yoktu; fakat kaptan Fumador o kadar rahat değildi. Özellikle dartın üzerindeki adamla sorunları olduğunu düşünüyordum. Acaba boş zamanlarında sürekli o resme dart mı fırlatıyordu? Ya da diyelim ki o resim yeterince zarar gördü, darta o resmin aynısından başka bir tane daha asıp onu da mı parçalamaya çalışıyordu?
Her neyse, kaptan görevle ilgili bir iki şey daha söyledikten sonra hepimizin yarım saat içinde limanda olması gerektiğini söyledi. Psikolojik olarak hazırlıklı olmalıymışız. Bu en büyük savaşımız olacakmış. Açıkçası bu kutsal ejder olayından sonra belli bir süre dinleneceğimizi düşünüyordum; fakat denizcilik böyle bir şey sanırım. Bir saniye bile boş vaktin olmuyor.
Bir süre oyalandıktan sonra limana doğru yöneldim. Liman her zamanki gibi kalabalıktı; fakat bu kalabalık arasında yetkili bir denizci yoktu. Herkes neredeydi? Yoksa biraz oyalanayım derken geç mi kalmıştım? Bu düşüncelerle boğuşurken karşımda bir denizci gördüm. Denizci bana selam verdikten sonra beni limanın biraz ilerisindeki bir tersaneye götürdü. Denizci geri dönerken ben de tershaneden içeri girdim.
İçeri girdiğimde Kaptanın, yüzünde kocaman bir yara izi olan soğuk mavi gözlere sahip bir adamla konuştuğunu gördüm. Yanlarında ise rotacımız olan Ruta ve takım elbiseli bir adam daha vardı.Bu dördü masanın üzerindeki bir harita hakkında konuşuyorlardı. Kaptanın yanındaki kişinin yüksek rütbeli biri olduğunu hissediyordum. Neden bilmiyordum; fakat denizcilikte, bu tür basit konuşmalarda bile olsa kimin nerede durduğu önemlidir. Takım elbiseli adamsa Ruta ile aynı alandan olmalıydı. Ben bunları düşünürken kaptan beni ve tersaneye gelmiş olan Ayberk ve Zachariah’ı görmüş olacak ki köşedeki Gafas’a bir işaret yaptı ve Yüzbaşı Gafas yanımıza geldi. Biraz beklememizi, Kaptan Fumador ve Kaptan Hado’nun dönüş rotamız üzerine konuştuklarını söyledi.
Bir süre sonra tartışmaları bitmiş olacak ki iki kaptan yanımıza geldi. Ardından da Kaptan Fumador, bizi Kaptan Hado’ya tanıttı. Bu konuşmada dikkatimi çeken şey Ayberk ve Zachariah’ın rütbe atlaması olmuştu. Ayberk’in Teğmen olamamasına üzülmüştüm. Ayberk’in teğmen olmasıyla üzerime daha az sorumluluk bineceğine dair bir inancım vardı çünkü. Yine de yapacak bir şey yok. Sonuçta ben yerimde sayarken onlar birer rütbe atlamış. Asıl üzülmesi gereken teknik olarak benim.
Bu tanışma faslından sonra Kaptan Fumador tersanenin gemi bırakma yerini göstererek gemiye gideceğimizi söyledi; fakat ortalıkta bir gemi yoktu. İlerlediğimizde de görmem gereken gemi yerine demir bir kapak ve aşağıya giden bir merdiven görüyordum. Bu sırada Kaptan bize son bir konuşma daha yaptı.
Görmüş olduğumuz bu şeyin 'Howaitonaito'! adlı bir denizaltı olduğunu söyleyen kaptan, normal şartlarda adaya çıkartma yapamayacağımızı; fakat bu denizaltı sayesinde gece vakti kıyıda biteceğimizi söylüyordu. Gece havada ay olmayacakmış ve bu sürpriz saldırı sayesinde bizden bin beş yüz kişi kadar fazla olan devrimci grubunu yenecekmişiz.
Kaptan bu konuşmasından sonra gemiye binmemizi söyledi. Açıkçası bu planda bana mantıklı gelmeyen şeyler vardı. Kişi farkı çok fazlaydı. Neden daha fazla kişi bulunamamıştı ki? Deniz altnın kapasitesi mi beş yüz kişiydi? Yoksa beş yüz kişiden fazlasının gürültü çıkarma ihtimali vardı da bilerek mi sayı beş yüz ile tutulmuştu? Yine de ‘’Ben bu plana uymuyorum!’’ diyecek değildim. Ayrıca Kaptan Fumador’un askerlerinin canlarını önemseyen biri olduğuna inanıyordum. Bu yüzden de gemiye binecektim. Ardından da ilk fırsatta birkaç saat uyumayı planlıyordum. Hiç uyumamıştım ve gece dinç olmam lazımdı.
Misafir- Misafir
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Emin değilim be usta... Neydi bizi düşüşe sokan ve tekrardan eski halimize getiren, bunlardan emin değilim. Ve evet, artık eski rütbeme tekrardan eriştim. Ne için kaybettim bilmiyorum. Ben canımı bu düzene vermeye hazırken neden onlar beni uçurumdan aşağıya attılar ve tekrardan tırmanma şansı verdiler, bilmiyorum. Bugün her şeyin elimden alındığı ve tekrardan avuçlarıma aldığım gün. Ne kadar süredir göklerde uçan nadir bir ejderhadan yerlerde sürünen bir sürüngene dönüştüğümü bilmiyorum bile; tekrardan göklerdeyim... Kısaca adamım ben kaybettim ve tekrardan kazanmayı bildim. Şimdi ise, bundan aylar önce ki hayallerimi geri kazandım. Artık avuçlarımı öfkeyle değil, eskisi gibi hırs ve aşkla sıkıyorum. Şimdi sorarsın sen, hangi aşk bu diye? Denizciliğe, adalete olan aşkım... Halkı başarı ile koruduktan sonra o içimde beliren nahoş hisse olan bağımlılığım, heh! Alttan alttan gülmüyorsun değil mi bana? Belki sana göre şu an saçmalıyorumdur. Bilmiyorum bile azizim, sadece şunu söyleyeyim heyecanlıyım ve acım. Kaldığım yerden basamakları hızla tırmanacak olmaya, görev almaya acım!...
Kutsal ejderler ile olan görevim, biraz tuhaf ve benim için hayal kırıklığıydı. Başta bu görevi istemiyorken, kutsal ejderleri en azından buraya ziyarete gelenleri tanıdıktan sonra bu hırstan vazgeçtim. Gerçi hâlâ eminim ki, kendini üstün gören o kutsal ejderlerden var. Benim hırsım, kinim ona karşı... Yoksa cumhuriyetçi biri değilim. Ha ülke bir kral tarafından yönetiliyor ha halkı kandırmayı başaran düzenbazlar ile. Kral mı tehlikelidir yoksa halk tarafından seçilenler mi diye soracak olursan, bana göre her zaman içinde bir yerlerde asıl yüzünü saklayanlar çok daha tehlikelidir. Yani kısaca bu örnekle devam edecek olursak, benim derdim kötü krallarla. İyisi ile problemim olmaz. Hepsi buraya ziyarete gelenler gibi olursa eğer, şu an ki kutsal ejder-insan düzenine bir itirazım olmaz, hatta en büyük destekçisi bile olabilirim sadık bir denizci olarak. Ve... gelelim neden bu görevin bir hayal kırıklığı olduğuna. Geri planda kalmıştım. Muhtemelen Meirin'in adlı üstümün benim hakkımdaki bilgisizliği ve birazda aramızda yaşadıkları ile ilgili olan kininden olsa gerek beni geri planda bırakmıştı. Tekrardan içimdeki ateş, sadece beni yakmaya devam etmişti. Oysa kusmam gerekiyordu artık; çünkü ateş o kadar büyümüştü ki içime sığmıyordu ve beni yakıyordu.
Kutsal ejderleri hayalci bir yaklaşım ile öldürmeye kalkışan düşmanları kısa bir sürede Koramiral ve ejderlerin yardımı ile alt etmemizin ardından gri şehre ayak basmış ve bir parti düzenlenmişti. Bu partide geri planda kalmayı bu sefer ben seçmiştim. Çünkü eğlenecek mecalim hiç yoktu şu sıralar. Parlamam, hak ettiğim değeri görmem gerekiyordu artık. Ben bir değersiz değildim, ben bunun için doğmamıştım. Bunu kanıtlamam lazımdı... Benim kaderim, bu olamazdı. Küçük bir çocuk olduğumdan beri bunu hissediyordum. Egodan ya da başka bir sikik sebepten söylemiyorum bunu, tamamen hislerimden ötürü, sadece his... Hiç kaybolmayan lanet bir iz gibi, bir his...
Tüm bu günlerin ardından, odamdayım şimdi... Masanın başına geçmişim, oturuyorum öyle. Ay yerini kızıl güneşe bırakıyor... Gri şehir yorgun bir gece sonrası bir kez daha merhaba diyor yeni bir sabaha... Sokaklar sakinleşiyor, korsanlar inine çekiliyor ve halk o tatlı rüyalarından uyanıp, tüm gece olanlardan habersiz bir şekilde huzurlu bir sabaha açıyorlar gözlerini. Gülümsememek elde mi azizim? Tüm bunları bilip ve hissettikten sonra gülümsememek, mesleğin ile gurur duymamak mümkün mü? Bunun bana bir cevabını ver...
Uzaklara dalıp gitmişken çaldı benim kapım. Kapının ardındakine bir komut veremeden, paldır küldür girmesi ile bir an şaşırdım. Madem içeri paldır küldür gireceksin, kapıyı çalma zahmetine niye girişiyorsun ey insan evladı!... Ah adamım ah, ben denizciliğe yeni başladığım zamanlarda bunu yapacaksın he? Komutan götüne temizlik sapını sokup, ibret olsun diye o şekilde gezdirir la seni, neyse... Bitkinlik ve sitem ile kafamı kaldırıp, kaş göz hareketi ile konuşmasını ilettikten sonra söylediklerini usulca dinledim ve el işareti yaparak gönderdim. On dakika içinde, kaptanın odasında olmamız gerekiyormuş. Yine ne oldu acaba? Kim bilir. Odadan çıkıp kaptanın odasına doğru yola koyulduğumda önce Ayberk ve ardından Meirin ile karşılaştım. Yan yana bir şekilde odaya doğru gitmemize rağmen, tek bir iletişim dahi kurulmadı aramızda. Zaten iletişim kurmak gibi bir düşüncem yoktu. Onlarında konuşmamış olması işime gelmişti açıkçası. Odaya girdiğimizde tüm yetkilerin odada olduğunu görmüştüm. Kaptan Fumador'un düşünceli bir hali var gibiydi, pek takılmamıştım şahsen. Bizimde içeri girmemiz ile Kaptan Fumador konuşmaya başlamış ve konuşmanın sonunda kafamı şöyle bir kaşıyıp, hırsla gülümsemiştim. Hedef devrimcilerdi ve bu sefer geri planda kalmayacaktım. Uzun bir aradan sonra düzgün bir göreve çıkacaktım kendimce ve bu içimi kıpır kıpır yapıyordu.
Kaptan'ın talimatı ile odadan çıktıktan sonra vakit gelene kadar Carry ile vakit geçirdim. Vakit geldiğinde ise limana doğru yola koyuldum. Yolda tekrardan şu sıra sık sık karşılaştığım Ayberk ve Meirin adlı iki rütbeli ile karşılaştım. Son görevin yıldızları desek pekte yanlış olmaz. Eh, ne diyelim ki? Limanda pek yetkili yoktu. Neyse ki, şansımıza bizi bir denizci eri fark etmiş ve bizi bir tersaneye kadar yönlendirmişti. Tersaneden içeri girdiğimizde iste Kaptan, tanımadığım ama ürkünç bir görünüme sahip iki adam ve Rotacı Ruta vardı. Gördüğüm kadarıyla bir haritanın başında bir şeylerle uğraşıyorlardı ki, pek ilgilenmedim. Bu gemideki rütbe bakımından bayağı geri planda olduğumdan ötürü, pek iş verecekleri sanmıyordum. Şayet verirlerse bir şekilde altından kalkardım ben. Bir süre sonra zaman geçirmek için tersanenin farklı yönlerine bakmak ile meşgulken, bir anda gülümseyerek Yüzbaşı Gafas çıktı karşımıza. İçeriye girdiğimden beri o kadar etrafıma bakmama rağmen tek bir kez bile görmemiştim. Şaşırdım biraz doğrusu, Yüzbaşı Gafas gizlenme konusunda yetenekli biri olsa gerek.
Yanımıza iliştiğinde beklememiz gerektiğini söyleyip, masanın başında ne yapıldığını söylemişti bize. Başımla söylediklerini onayladıktan sonra tersaneye bakınma işine usulca devam etmiştim.
O sıralarda masanın başındakilerin bize doğru kaptanın eşliği ile yaklaşmışlardı. Rotacı yorgun ve bitkindi. Diğerleride bayağıdır kafa yoruyor gibiydiler, hislerim o yöndeydi en azından. Ben bunları düşünürken ise Kaptan Fumador bizleri birbirimize tanıştırmıştı ve ilk defa adımla bana hitap etmişti. Bunun şaşkınlığı eşliğinde bu sıkı adamların bize eşlik edecek olan ekip olduğunu öğrenmiştim aynı zamanda. Kaptan Hado aynı zamanda bizim kaptanla aynı rütbede imiş. Eh, tüm bunlardan sonra ise gemiye doğru ilerlemiştik; ama, ama görünürde bir gemi yoktu. Bir süre saf saf etrafıma baktıktan sonra, denizin köpürmesi ile adını daha önce duyduğum ama görme fırsatına erişemediğim bir denizaltı ile göz göze gelmiştim. Kaptan hemen söze girip neden bir denizaltı ile adaya gideceğimizi söylemişti. Söylediğine göre bu gece ay yoktu ve karanlıktı. Ben bu karanlığa ateşim ile ışık olacaktım, zamanı gelmişti artık parlamanın bir yıldız gibi, parlak ve güçlü olanlarından var ya hani, onlar gibi işte!
Denizaltına doğru ilerlerken hırsla sağ elimi yumruk yapıp sol elimin avuç içime vurdum ve düşmanlarım için şeytani bir şekilde sırıttım. J. Anitor götünün gemide olması gibi olumsuz durumları gram sikime takmıyordum şimdilik. Çoluk çocuk sebeplerle uğraşacak şeyleri çoktan geçmiştim. Yaş olarak hâlâ çocuk gibi görünsemde, ben bir çocuk değil, rütbeli bir denizciydim. Halkın saadetini, erlerimin can güvenliğini ve denizciliği en iyi şekilde temsil etmek gibi büyük yükler taşıyorken, bir aptala vakit harcamak gibi bir lüksüm yoktu maalesef; şayet olsaydı, o göt oğlanı ile uğraşmak işime gelirdi şahsen. Ama öyle değil ve işime gelmiyor, o yüzden siktir ediyoruz ve: "Güzel bir başlangıcın şerefine, hadi gidelim." diyoruz kendi kendimize.
Kutsal ejderler ile olan görevim, biraz tuhaf ve benim için hayal kırıklığıydı. Başta bu görevi istemiyorken, kutsal ejderleri en azından buraya ziyarete gelenleri tanıdıktan sonra bu hırstan vazgeçtim. Gerçi hâlâ eminim ki, kendini üstün gören o kutsal ejderlerden var. Benim hırsım, kinim ona karşı... Yoksa cumhuriyetçi biri değilim. Ha ülke bir kral tarafından yönetiliyor ha halkı kandırmayı başaran düzenbazlar ile. Kral mı tehlikelidir yoksa halk tarafından seçilenler mi diye soracak olursan, bana göre her zaman içinde bir yerlerde asıl yüzünü saklayanlar çok daha tehlikelidir. Yani kısaca bu örnekle devam edecek olursak, benim derdim kötü krallarla. İyisi ile problemim olmaz. Hepsi buraya ziyarete gelenler gibi olursa eğer, şu an ki kutsal ejder-insan düzenine bir itirazım olmaz, hatta en büyük destekçisi bile olabilirim sadık bir denizci olarak. Ve... gelelim neden bu görevin bir hayal kırıklığı olduğuna. Geri planda kalmıştım. Muhtemelen Meirin'in adlı üstümün benim hakkımdaki bilgisizliği ve birazda aramızda yaşadıkları ile ilgili olan kininden olsa gerek beni geri planda bırakmıştı. Tekrardan içimdeki ateş, sadece beni yakmaya devam etmişti. Oysa kusmam gerekiyordu artık; çünkü ateş o kadar büyümüştü ki içime sığmıyordu ve beni yakıyordu.
Kutsal ejderleri hayalci bir yaklaşım ile öldürmeye kalkışan düşmanları kısa bir sürede Koramiral ve ejderlerin yardımı ile alt etmemizin ardından gri şehre ayak basmış ve bir parti düzenlenmişti. Bu partide geri planda kalmayı bu sefer ben seçmiştim. Çünkü eğlenecek mecalim hiç yoktu şu sıralar. Parlamam, hak ettiğim değeri görmem gerekiyordu artık. Ben bir değersiz değildim, ben bunun için doğmamıştım. Bunu kanıtlamam lazımdı... Benim kaderim, bu olamazdı. Küçük bir çocuk olduğumdan beri bunu hissediyordum. Egodan ya da başka bir sikik sebepten söylemiyorum bunu, tamamen hislerimden ötürü, sadece his... Hiç kaybolmayan lanet bir iz gibi, bir his...
Tüm bu günlerin ardından, odamdayım şimdi... Masanın başına geçmişim, oturuyorum öyle. Ay yerini kızıl güneşe bırakıyor... Gri şehir yorgun bir gece sonrası bir kez daha merhaba diyor yeni bir sabaha... Sokaklar sakinleşiyor, korsanlar inine çekiliyor ve halk o tatlı rüyalarından uyanıp, tüm gece olanlardan habersiz bir şekilde huzurlu bir sabaha açıyorlar gözlerini. Gülümsememek elde mi azizim? Tüm bunları bilip ve hissettikten sonra gülümsememek, mesleğin ile gurur duymamak mümkün mü? Bunun bana bir cevabını ver...
Uzaklara dalıp gitmişken çaldı benim kapım. Kapının ardındakine bir komut veremeden, paldır küldür girmesi ile bir an şaşırdım. Madem içeri paldır küldür gireceksin, kapıyı çalma zahmetine niye girişiyorsun ey insan evladı!... Ah adamım ah, ben denizciliğe yeni başladığım zamanlarda bunu yapacaksın he? Komutan götüne temizlik sapını sokup, ibret olsun diye o şekilde gezdirir la seni, neyse... Bitkinlik ve sitem ile kafamı kaldırıp, kaş göz hareketi ile konuşmasını ilettikten sonra söylediklerini usulca dinledim ve el işareti yaparak gönderdim. On dakika içinde, kaptanın odasında olmamız gerekiyormuş. Yine ne oldu acaba? Kim bilir. Odadan çıkıp kaptanın odasına doğru yola koyulduğumda önce Ayberk ve ardından Meirin ile karşılaştım. Yan yana bir şekilde odaya doğru gitmemize rağmen, tek bir iletişim dahi kurulmadı aramızda. Zaten iletişim kurmak gibi bir düşüncem yoktu. Onlarında konuşmamış olması işime gelmişti açıkçası. Odaya girdiğimizde tüm yetkilerin odada olduğunu görmüştüm. Kaptan Fumador'un düşünceli bir hali var gibiydi, pek takılmamıştım şahsen. Bizimde içeri girmemiz ile Kaptan Fumador konuşmaya başlamış ve konuşmanın sonunda kafamı şöyle bir kaşıyıp, hırsla gülümsemiştim. Hedef devrimcilerdi ve bu sefer geri planda kalmayacaktım. Uzun bir aradan sonra düzgün bir göreve çıkacaktım kendimce ve bu içimi kıpır kıpır yapıyordu.
Kaptan'ın talimatı ile odadan çıktıktan sonra vakit gelene kadar Carry ile vakit geçirdim. Vakit geldiğinde ise limana doğru yola koyuldum. Yolda tekrardan şu sıra sık sık karşılaştığım Ayberk ve Meirin adlı iki rütbeli ile karşılaştım. Son görevin yıldızları desek pekte yanlış olmaz. Eh, ne diyelim ki? Limanda pek yetkili yoktu. Neyse ki, şansımıza bizi bir denizci eri fark etmiş ve bizi bir tersaneye kadar yönlendirmişti. Tersaneden içeri girdiğimizde iste Kaptan, tanımadığım ama ürkünç bir görünüme sahip iki adam ve Rotacı Ruta vardı. Gördüğüm kadarıyla bir haritanın başında bir şeylerle uğraşıyorlardı ki, pek ilgilenmedim. Bu gemideki rütbe bakımından bayağı geri planda olduğumdan ötürü, pek iş verecekleri sanmıyordum. Şayet verirlerse bir şekilde altından kalkardım ben. Bir süre sonra zaman geçirmek için tersanenin farklı yönlerine bakmak ile meşgulken, bir anda gülümseyerek Yüzbaşı Gafas çıktı karşımıza. İçeriye girdiğimden beri o kadar etrafıma bakmama rağmen tek bir kez bile görmemiştim. Şaşırdım biraz doğrusu, Yüzbaşı Gafas gizlenme konusunda yetenekli biri olsa gerek.
Yanımıza iliştiğinde beklememiz gerektiğini söyleyip, masanın başında ne yapıldığını söylemişti bize. Başımla söylediklerini onayladıktan sonra tersaneye bakınma işine usulca devam etmiştim.
O sıralarda masanın başındakilerin bize doğru kaptanın eşliği ile yaklaşmışlardı. Rotacı yorgun ve bitkindi. Diğerleride bayağıdır kafa yoruyor gibiydiler, hislerim o yöndeydi en azından. Ben bunları düşünürken ise Kaptan Fumador bizleri birbirimize tanıştırmıştı ve ilk defa adımla bana hitap etmişti. Bunun şaşkınlığı eşliğinde bu sıkı adamların bize eşlik edecek olan ekip olduğunu öğrenmiştim aynı zamanda. Kaptan Hado aynı zamanda bizim kaptanla aynı rütbede imiş. Eh, tüm bunlardan sonra ise gemiye doğru ilerlemiştik; ama, ama görünürde bir gemi yoktu. Bir süre saf saf etrafıma baktıktan sonra, denizin köpürmesi ile adını daha önce duyduğum ama görme fırsatına erişemediğim bir denizaltı ile göz göze gelmiştim. Kaptan hemen söze girip neden bir denizaltı ile adaya gideceğimizi söylemişti. Söylediğine göre bu gece ay yoktu ve karanlıktı. Ben bu karanlığa ateşim ile ışık olacaktım, zamanı gelmişti artık parlamanın bir yıldız gibi, parlak ve güçlü olanlarından var ya hani, onlar gibi işte!
Denizaltına doğru ilerlerken hırsla sağ elimi yumruk yapıp sol elimin avuç içime vurdum ve düşmanlarım için şeytani bir şekilde sırıttım. J. Anitor götünün gemide olması gibi olumsuz durumları gram sikime takmıyordum şimdilik. Çoluk çocuk sebeplerle uğraşacak şeyleri çoktan geçmiştim. Yaş olarak hâlâ çocuk gibi görünsemde, ben bir çocuk değil, rütbeli bir denizciydim. Halkın saadetini, erlerimin can güvenliğini ve denizciliği en iyi şekilde temsil etmek gibi büyük yükler taşıyorken, bir aptala vakit harcamak gibi bir lüksüm yoktu maalesef; şayet olsaydı, o göt oğlanı ile uğraşmak işime gelirdi şahsen. Ama öyle değil ve işime gelmiyor, o yüzden siktir ediyoruz ve: "Güzel bir başlangıcın şerefine, hadi gidelim." diyoruz kendi kendimize.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Bir kapana kısılmak gibi. Suyun altında ki bir hapishaneye inen merdivenlerden sırayla iniyorsunuz. Metal yüzeyde yürürken, gemi sağa sola sallanıyor. Ayak sesleri yankı yapıyor. Herkes indikten sonra tepe kapıyı kapatıyor Kaptan Fumador ve karşınızda ki kapıyı açıyor. Karanlık ve sessiz kısımdan birden yüzlerce insanın koşturduğu devasa bir yapıya giriyorsunuz. Aşağı inen merdivenler ve sağlı sollu odalarla bir karargahta gibisiniz.
Takım elbiseli bir adam gelip "Yola çıkmaya hazırız efendim. "diyor.
Hemen yola çıkın. Daha önce verdiğim rotadan sapmayın. En kısa yoldan gideceğiz.
Anlaşıldı efendim.
Sonrasında takım elbiseli adam ayrılıyor ve Kaptan Fumador size dönüyor.
"Herkes hazırlıklarını yapsın, gece vaktine kadar dinlenebilirsiniz. Size ayrılan odalar bu koridorun sonunda sağda. Sol tarafta ise yemekhane ve eğlence odası var. Duş kabinleri kadınlar için bir alt katta, erkekler için 2 kat aşağıda. Tekrar ediyorum kadınların 1 kat aşağıda, erkeklerin 2 kat aşağıda. Ben 3 kat aşağıda yönetim odasında olacağım. diyor ve Gafas ve Kaptan Hado ile birlikte merdivenlerden aşağı iniyorlar.
Rp Out: Konuya hızlı giriş yaptım ama bu seyehati uzun işlemek niyetindeyim. Odanıza çekilseniz bile bir şeyler olacak.
Takım elbiseli bir adam gelip "Yola çıkmaya hazırız efendim. "diyor.
Hemen yola çıkın. Daha önce verdiğim rotadan sapmayın. En kısa yoldan gideceğiz.
Anlaşıldı efendim.
Sonrasında takım elbiseli adam ayrılıyor ve Kaptan Fumador size dönüyor.
"Herkes hazırlıklarını yapsın, gece vaktine kadar dinlenebilirsiniz. Size ayrılan odalar bu koridorun sonunda sağda. Sol tarafta ise yemekhane ve eğlence odası var. Duş kabinleri kadınlar için bir alt katta, erkekler için 2 kat aşağıda. Tekrar ediyorum kadınların 1 kat aşağıda, erkeklerin 2 kat aşağıda. Ben 3 kat aşağıda yönetim odasında olacağım. diyor ve Gafas ve Kaptan Hado ile birlikte merdivenlerden aşağı iniyorlar.
Rp Out: Konuya hızlı giriş yaptım ama bu seyehati uzun işlemek niyetindeyim. Odanıza çekilseniz bile bir şeyler olacak.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Oldukça garip bir his doğrusu. Merdivenlerden indiğimiz sırada, bu metal geminin normal gemilerden görünüşü dışında pek de farklı olmadığını düşünüyordum; fakat pek de öyle değilmiş. Her şeyden önce suyun üstünde olmak ile suyun altında olmak arasında dağlar kadar fark varmış. Suyun üzerindeyken oldukça özgür hissediyordum. Burası ise beni boğuyordu. Sanki bir hapishanedeymişim gibi... Bilmiyorum. Belki de meyve kullanıcısı olmamdan dolayı geriliyorumdur. Ya da pek değişikliğe gelemediğimden... Yine de İnsan yukarıya doğru baktığında gökyüzünün capcanlı mavi rengini görmeli. Metalin ölü rengini değil. En azından ben böyle düşünüyorum.
Hepimiz merdivenlerden indikten sonra Kaptan Fumador tepedeki kapıyı kapattı ve karşımızdaki kapıyı açtı.Kapıdan içeri girdiğimizde bir sürü insanın koşturduğu oldukça büyük bir yer çıkmıştı karşımıza. Valko Adası Karargahı'nın ikinci katının büyütülmüş hali gibiydi burası. Herkes bir yerlere koşuyordu ve etrafta hafif bir karmaşa hakimdi. Acaba biz metal yüzeyde yürürken geminin sağa sola sallanmasının sebebi dalgalar mıydı? Yoksa bu kadar çok insanın aynı anda hareket etmesi mi?
Biz çevremizi incelerken yanımıza takım elbiseli bir adam geldi ve Kaptan Fumador'a geminin yola çıkmaya hazır olduğunu söyledi.Kaptan Fumador, adama hemen yola çıkılması talimatını verdikten sonra bize döndü ve geceye kadar dinlenebileceğimizi söyledi. Ardından da bize denizaltının bölümlerini anlattı.
Kaptanın söylediğine göre koridorun sonuna varıp sağa döndüğümüzde bize ait olan odalara ulaşacaktık. Sol tarafta ise yemekhane ve eğlence odası vardı. Bulunduğumuz yerin bir kat aşağısında kadınlara ait duş kabinleri, iki kat aşağısında ise erkeklere ait duş kabinleri vardı. Bulunduğumuz yerin üç kat aşağısında ise yönetim odası vardı.
Kaptan üç kat aşağıdaki yönetim odasında olacağını söyledikten sonra Kaptan Hado ve Yüzbaşı Gafas ile birlikte merdivenlere doğru yönelmişti.
Ben de ilk iş odama doğru gidecektim. Birkaç saat uyumayı planlıyordum. Şu an sabah saatlerindeydik. Şöyle bir öğle vaktine kadar kestirsem hiç de fena olmazdı. Uyandıktan sonra da yemekhaneye gitmeliyim. Görev anında karnımı doyurmaya fırsat bulamayabilirim.
Yemek yedikten sonra bir de duş almam gerek; fakat bu kararımdan pek emin değilim. Erkeklerin duş kabini yerin iki kat altında. Bunun ise tek bir anlamı var. Duş almak isteyen bir erkek yada yönetim odasına inmek isteyen herhangi biri kadınların duş kabinlerinin olduğu bölgeden geçecek! Ayrıca Ayberk ve türevlerini de unutmamak gerek! Gerçi hiçbir erkeğin beni gözetlemek isteyeceğini sanmıyorum. Yine de duş almaktan an itibariyle vazgeçtim. Uyuyup karnımı doyurmakla yetineceğim.Belki uyuyup karnımı doyurduktan sonra şu eğlence odasına da bir göz atarım.
Hepimiz merdivenlerden indikten sonra Kaptan Fumador tepedeki kapıyı kapattı ve karşımızdaki kapıyı açtı.Kapıdan içeri girdiğimizde bir sürü insanın koşturduğu oldukça büyük bir yer çıkmıştı karşımıza. Valko Adası Karargahı'nın ikinci katının büyütülmüş hali gibiydi burası. Herkes bir yerlere koşuyordu ve etrafta hafif bir karmaşa hakimdi. Acaba biz metal yüzeyde yürürken geminin sağa sola sallanmasının sebebi dalgalar mıydı? Yoksa bu kadar çok insanın aynı anda hareket etmesi mi?
Biz çevremizi incelerken yanımıza takım elbiseli bir adam geldi ve Kaptan Fumador'a geminin yola çıkmaya hazır olduğunu söyledi.Kaptan Fumador, adama hemen yola çıkılması talimatını verdikten sonra bize döndü ve geceye kadar dinlenebileceğimizi söyledi. Ardından da bize denizaltının bölümlerini anlattı.
Kaptanın söylediğine göre koridorun sonuna varıp sağa döndüğümüzde bize ait olan odalara ulaşacaktık. Sol tarafta ise yemekhane ve eğlence odası vardı. Bulunduğumuz yerin bir kat aşağısında kadınlara ait duş kabinleri, iki kat aşağısında ise erkeklere ait duş kabinleri vardı. Bulunduğumuz yerin üç kat aşağısında ise yönetim odası vardı.
Kaptan üç kat aşağıdaki yönetim odasında olacağını söyledikten sonra Kaptan Hado ve Yüzbaşı Gafas ile birlikte merdivenlere doğru yönelmişti.
Ben de ilk iş odama doğru gidecektim. Birkaç saat uyumayı planlıyordum. Şu an sabah saatlerindeydik. Şöyle bir öğle vaktine kadar kestirsem hiç de fena olmazdı. Uyandıktan sonra da yemekhaneye gitmeliyim. Görev anında karnımı doyurmaya fırsat bulamayabilirim.
Yemek yedikten sonra bir de duş almam gerek; fakat bu kararımdan pek emin değilim. Erkeklerin duş kabini yerin iki kat altında. Bunun ise tek bir anlamı var. Duş almak isteyen bir erkek yada yönetim odasına inmek isteyen herhangi biri kadınların duş kabinlerinin olduğu bölgeden geçecek! Ayrıca Ayberk ve türevlerini de unutmamak gerek! Gerçi hiçbir erkeğin beni gözetlemek isteyeceğini sanmıyorum. Yine de duş almaktan an itibariyle vazgeçtim. Uyuyup karnımı doyurmakla yetineceğim.Belki uyuyup karnımı doyurduktan sonra şu eğlence odasına da bir göz atarım.
Misafir- Misafir
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Kendini koca bir metal tabakanın içinde yürürken düşünsene... Ne tuhaf hissedersin değil mi? Yani ben on altı yaşında bir denizci yetkilisi olsam bile, tüm yaşantım boyunca tahtadan gemiler ile yolculuk yaptım. Bu çoğu kişi için böyledir. Eh, bir anda karşına sadece söylenti olarak duyabileceğin bir denizaltı çıkınca şaşırmıyor değilsin. Birde... İşler benim gibi bir şeytan meyvesi kullanıcısı için söz konusu olunca biraz tedirginimde açıkçası. Denizin üzerinden giderken bile, denizin heybetli duruşundan korkan ben... Asıl tehlikelerin olduğu denizin altından yol alacağım. Yani en ufak bir kazada fişim çekilir. Kısacası ben ve benim gibi olanlar için oldukça stresli bir yolculuk olacak.
Yavaş yavaş ilerlerken ekip olarak, kendimi bir karargahta hissediyordum. Sebebi ise bu denizaltının yapısı bir karargahı anımsatıyordu. Sağ ve sol tarafta olan odalar, uzunca merdivenler... Koşuşturan askerler. Bunlar bir karargaha özgü şeylerdir. Özellikle benim gibi denizciliğinin uzunca bir dönemini karargahta geçirmek zorunda kalanlar bunu fark eder ya da hisseder. Sende biliyorsun ki adamım, hızlı bir yükseliş ile çok kısa bir süreçte şu an tekrardan kazandığım rütbeme eriştim ve tek bir çırpıda bu rütbeyi kaybedip, en baştan tekrardan miço olarak başladım. Banka hırsızlığı olayı ile tekrardan bir yükselişe başladım ve şu an ki konuma gelebildim. Kutsal Ejderler görevini saymayacak olursam, uzunca bir aradan sonra ilk defa karargahtan uzun soluklu bir görev için ayrılıp denizlere açılıyorum. O yüzden bir çok duygu halinde olsamda bunların arasında en çok parlayan sanırım heyecan, evet adamım fazlasıyla heyecanlıyım! Nasıl desem, içim kıpır kıpır... Ateşim harıl harıl!
Ben dalıp gitmişken düşüncelere ya da etrafımdaki metal plakalara üzerimize doğru gelen takım elbiseli elamanı konuşana kadar fark edememiştim. Konuştuğunda ise çoktan yanımıza gelmiş ve konuşmak için uygun bir pozisyon almıştı. Kalkmaya hazır olduğunu belirttikten sonra, kaptandan kalkış emrini alıp hızla gözden kaybolmuştu. Daha sonrasında kaptan bize dönmüş ve geceye kadar dinlenebileceğimiz belirtmişti. Bu vesile ile odamın, duşa kabinin, panel odasının, yemekhanenin veya eğlence odası gibi alanların yerlerini öğrenmiştim. Ne kadar hoş, pır hoşe vallahi adamım! Gemi mi yoksa yüzen karargah mı belli değil anasını...
Kaptan ve diğerleri panel odasında olacaklarını belirttikten sonra aşağıya doğru inerken bende şöyle son bir kez etrafıma bakınıp, "Eyi bari bende eğlence odasına gideyim. Geliyor musun Ayberk? Güzel bir şeyler vardır belki." diye hem kendi kendime konuşup hemde Ayberk'e bir teklifte bulunacaktım. Meirin muhtemelen kendi plan programını hazırlamıştır diye düşündüğümden ve aramızın pekte sıkı fıkı olmamasından ona bulaşmayacaktım. Zaten pekte buralı değil gibiydi. O yüzden gelirse Ayberk ile gelmezse tek başıma gidecektim.
Yavaş yavaş ilerlerken ekip olarak, kendimi bir karargahta hissediyordum. Sebebi ise bu denizaltının yapısı bir karargahı anımsatıyordu. Sağ ve sol tarafta olan odalar, uzunca merdivenler... Koşuşturan askerler. Bunlar bir karargaha özgü şeylerdir. Özellikle benim gibi denizciliğinin uzunca bir dönemini karargahta geçirmek zorunda kalanlar bunu fark eder ya da hisseder. Sende biliyorsun ki adamım, hızlı bir yükseliş ile çok kısa bir süreçte şu an tekrardan kazandığım rütbeme eriştim ve tek bir çırpıda bu rütbeyi kaybedip, en baştan tekrardan miço olarak başladım. Banka hırsızlığı olayı ile tekrardan bir yükselişe başladım ve şu an ki konuma gelebildim. Kutsal Ejderler görevini saymayacak olursam, uzunca bir aradan sonra ilk defa karargahtan uzun soluklu bir görev için ayrılıp denizlere açılıyorum. O yüzden bir çok duygu halinde olsamda bunların arasında en çok parlayan sanırım heyecan, evet adamım fazlasıyla heyecanlıyım! Nasıl desem, içim kıpır kıpır... Ateşim harıl harıl!
Ben dalıp gitmişken düşüncelere ya da etrafımdaki metal plakalara üzerimize doğru gelen takım elbiseli elamanı konuşana kadar fark edememiştim. Konuştuğunda ise çoktan yanımıza gelmiş ve konuşmak için uygun bir pozisyon almıştı. Kalkmaya hazır olduğunu belirttikten sonra, kaptandan kalkış emrini alıp hızla gözden kaybolmuştu. Daha sonrasında kaptan bize dönmüş ve geceye kadar dinlenebileceğimiz belirtmişti. Bu vesile ile odamın, duşa kabinin, panel odasının, yemekhanenin veya eğlence odası gibi alanların yerlerini öğrenmiştim. Ne kadar hoş, pır hoşe vallahi adamım! Gemi mi yoksa yüzen karargah mı belli değil anasını...
Kaptan ve diğerleri panel odasında olacaklarını belirttikten sonra aşağıya doğru inerken bende şöyle son bir kez etrafıma bakınıp, "Eyi bari bende eğlence odasına gideyim. Geliyor musun Ayberk? Güzel bir şeyler vardır belki." diye hem kendi kendime konuşup hemde Ayberk'e bir teklifte bulunacaktım. Meirin muhtemelen kendi plan programını hazırlamıştır diye düşündüğümden ve aramızın pekte sıkı fıkı olmamasından ona bulaşmayacaktım. Zaten pekte buralı değil gibiydi. O yüzden gelirse Ayberk ile gelmezse tek başıma gidecektim.
Zachariah- Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Bu bir Yüzen Karargah! Dikkat edin, bir "Gemi" değil, bir "Yüzen Karargah". Çünkü içerisindeyken bir gemideymiş gibi hissetmiyorum. Duvarlar üzerime üzerime geliyor, içeride yüzlerce insanın olmasından kaynaklanan basık bir hava var, bu da beni rahatsız ediyor. Ben havadar ortamları seven bir adamım. Aylarca geminin güvertesinde durabilirim, fakat burada birkaç saat durmak bile beni delirtebilir. Fakat dayanmaya çalışacağım, sonuçta mükemmel bir göreve gidiyoruz, büyük ihtimalle görevin sonunda Teğmen'den üstün bir rütbeye ulaşacağım ve hızlı hızlı rütbe atlamaya devam edeceğim. Böyle bir şans insanın başına on yılda bir gelir!
İçeri girdiğimizde Kaptan bize geminin içinde neler olduğunu falan anlatmıştı. Dikkatimi çeken iki şey vardı, birincisi "Eğlence Odası" denen gizemli bir yer. Denizcilerin Eğlence'den kastı nedir Allah bilir. Belki Kutsal Ejder Hazretlerinin resimlerine tapınma seansı vardı. Veya atış talim sahası falan. Dikkatimi çeken ikinci yer ise bir kat altımızda bulunan kadınlar banyosuydu. "Kadınlar Banyosu" kelimesini duyar duymaz. Mükemmel beynim içeri sızmak için planlar yapmaya başlamıştı bile. Gemide 500 kişi var, bunların 75'i kadın olsa, bunların 20'si aynı anda banyo yapsa, bunların ise 7 tanesi seksi olsa yaşadım! Belki şansıma Yüzbaşı Gafas'ı falan görürüm. Bu şans kaçmaz oğlum, her türlü riski göze alıp içeriye girmem lazım.
Kaptan ve diğerleri merdivenlerden aşağıya inmeye başladığında Zac birden benimle konuşmaya başladı. Eğlence odasına gittiğini söyledi. Bende orayı merak ediyorum fakat kadınlar banyosunu gözetlemek daha eğlenceli durmuyor mu? Kolumu Zac'in omzuna attım, ardından kulağına doğru eğilerek konuşmaya başladım. "Sence de Kadınlar Banyosu'nda seksi hatunları gözetlemek daha 'Eğlenceli' olmaz mı? Gelmiyorsan ben tekte giderim kanka sen bilin yani." Zac gelse de gelmese de o banyoya bir keşif gezisi düzenleyeceğim. Banyonun girişine gittikten sonra gözetleyebileceğim bir nokta bulmak için etrafı iyice tarayacağım. Bulamazsam Eğlence Odasına giderim bende.
İçeri girdiğimizde Kaptan bize geminin içinde neler olduğunu falan anlatmıştı. Dikkatimi çeken iki şey vardı, birincisi "Eğlence Odası" denen gizemli bir yer. Denizcilerin Eğlence'den kastı nedir Allah bilir. Belki Kutsal Ejder Hazretlerinin resimlerine tapınma seansı vardı. Veya atış talim sahası falan. Dikkatimi çeken ikinci yer ise bir kat altımızda bulunan kadınlar banyosuydu. "Kadınlar Banyosu" kelimesini duyar duymaz. Mükemmel beynim içeri sızmak için planlar yapmaya başlamıştı bile. Gemide 500 kişi var, bunların 75'i kadın olsa, bunların 20'si aynı anda banyo yapsa, bunların ise 7 tanesi seksi olsa yaşadım! Belki şansıma Yüzbaşı Gafas'ı falan görürüm. Bu şans kaçmaz oğlum, her türlü riski göze alıp içeriye girmem lazım.
Kaptan ve diğerleri merdivenlerden aşağıya inmeye başladığında Zac birden benimle konuşmaya başladı. Eğlence odasına gittiğini söyledi. Bende orayı merak ediyorum fakat kadınlar banyosunu gözetlemek daha eğlenceli durmuyor mu? Kolumu Zac'in omzuna attım, ardından kulağına doğru eğilerek konuşmaya başladım. "Sence de Kadınlar Banyosu'nda seksi hatunları gözetlemek daha 'Eğlenceli' olmaz mı? Gelmiyorsan ben tekte giderim kanka sen bilin yani." Zac gelse de gelmese de o banyoya bir keşif gezisi düzenleyeceğim. Banyonun girişine gittikten sonra gözetleyebileceğim bir nokta bulmak için etrafı iyice tarayacağım. Bulamazsam Eğlence Odasına giderim bende.
Misafir- Misafir
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Daha planlar uygulamaya konulmadan, bir sarsıntı ve makinaların ahengi bir oluyor. Meirin odaya doğru ilerleyince, oda diziliminin rütbeye göre olduğunu fark ediyor. Kendi odası 5. Sıradaydı, bu da Kaptan Fumador, Kaptan Hado, Yüzbaşı Gafas hariç kendisinden daha rütbeli biri olduğu anlamına geliyordu.
Odaya girince sol taraftaki duvara yaslanmış çift kişilik, mor çarşaf, lila yorgan kılıfı ve pembe yastıkları olan bir yatak, karşısında aynı tonları taşıyan sade bir resim dışında metal odanın grisini yansıtan beyaz lambadan başka bir şey yok gibiydi. Yatağın üzerinde bir giriş kartı vardı. Üzerinde Meirin'in denizci kodu '345787m' vardı. Gerçek karargahın aksine burası daha sadeydi. Yatağın ilerisinde, aynı duvarın bir köşesinde ki küçük bir kapıdan açılan küçük bir tuvalet vardı.
Meirin daha kafasını yastığa koyar koymaz kapısı çalınmıştı. Gelen güzel Doktor Uzman Başçavuş Yorokobi'den başkası değildi. Kapı açılınca özür dileyip Meirin ile bir şey konuşması gerektiğini söyleyecekti.
Zac Ayberk'le eğlence odasına gitmeyi teklif etmişti ama, Ayberk daha eğlenceli bir şeyler planlıyordu. Zac'e birlikte kadınlar banyosunu gözetlemeyi teklif etmişti. Ayberk kadınlar banyosunun bulunduğu kata girince etrafın diğer tüm katlardan daha güzel ve daha kadın koktuğunu fark edecekti. Ortamda aykırı bir koku da vardı ama, net olarak anlayamıyordu. İyi bir açı bulup izlemeye başlayınca, kadınlar banyosunun kapısında bir tür kart okuyucu cihaz olduğunu fark edecekti. Bu da girmek için bir karta ihtiyacı olduğu anlamına geliyordu. Daha önce duyduğu aykırı erkek kokusu arkasından geliyordu. Kendisi gibi bir sapık mıydı, yoksa yakalamaya gelen bir üst rütbeli mi?
Zac eğlence odasına girince, geniş salonun adının hakkını verdiğini düşünecekti. Odanın ortasında bir bilardo masası, sağ uzak köşede bir masa tenisi masası vardı. Yakın sol köşede bir televizyon ve ona bağlı bir cihaz vardı. 2 adet kablolu den den mushi ile oyun oynuyor gibi görünen takım elbiseli askerler Zac'i görünce selam verip hemen oyuna döndüler. Bir tür gemi savaşı oynuyor gibi görünüyorlardı. Ellerideki den den mushi ile gemiyi yönetip, rakip gemiyi batırmaya çalışıyorlardı. Uzak sol köşeye kadar dizilmiş sıralı masalarda değişik oyunlar vardı. Sırasıyla satranç, kart oyunları, masa oyunları, puzzlelar vardı. Ortada yere atılmış muz koltuklardan birine oturmuş gülerek etrafı izleyen Cubis vardı. Cennete düşmüş ama ilk ne yapacağını bilmiyormuş gibi etrafına bakınıyordu...
Rp Out: Son kısım Zac'in Ayberk'i takip etmeme ihtimali üzerine yazılmıştır. Takip edersen aynı şeyleri yazabilirsiniz.
Odaya girince sol taraftaki duvara yaslanmış çift kişilik, mor çarşaf, lila yorgan kılıfı ve pembe yastıkları olan bir yatak, karşısında aynı tonları taşıyan sade bir resim dışında metal odanın grisini yansıtan beyaz lambadan başka bir şey yok gibiydi. Yatağın üzerinde bir giriş kartı vardı. Üzerinde Meirin'in denizci kodu '345787m' vardı. Gerçek karargahın aksine burası daha sadeydi. Yatağın ilerisinde, aynı duvarın bir köşesinde ki küçük bir kapıdan açılan küçük bir tuvalet vardı.
Meirin daha kafasını yastığa koyar koymaz kapısı çalınmıştı. Gelen güzel Doktor Uzman Başçavuş Yorokobi'den başkası değildi. Kapı açılınca özür dileyip Meirin ile bir şey konuşması gerektiğini söyleyecekti.
Zac Ayberk'le eğlence odasına gitmeyi teklif etmişti ama, Ayberk daha eğlenceli bir şeyler planlıyordu. Zac'e birlikte kadınlar banyosunu gözetlemeyi teklif etmişti. Ayberk kadınlar banyosunun bulunduğu kata girince etrafın diğer tüm katlardan daha güzel ve daha kadın koktuğunu fark edecekti. Ortamda aykırı bir koku da vardı ama, net olarak anlayamıyordu. İyi bir açı bulup izlemeye başlayınca, kadınlar banyosunun kapısında bir tür kart okuyucu cihaz olduğunu fark edecekti. Bu da girmek için bir karta ihtiyacı olduğu anlamına geliyordu. Daha önce duyduğu aykırı erkek kokusu arkasından geliyordu. Kendisi gibi bir sapık mıydı, yoksa yakalamaya gelen bir üst rütbeli mi?
Zac eğlence odasına girince, geniş salonun adının hakkını verdiğini düşünecekti. Odanın ortasında bir bilardo masası, sağ uzak köşede bir masa tenisi masası vardı. Yakın sol köşede bir televizyon ve ona bağlı bir cihaz vardı. 2 adet kablolu den den mushi ile oyun oynuyor gibi görünen takım elbiseli askerler Zac'i görünce selam verip hemen oyuna döndüler. Bir tür gemi savaşı oynuyor gibi görünüyorlardı. Ellerideki den den mushi ile gemiyi yönetip, rakip gemiyi batırmaya çalışıyorlardı. Uzak sol köşeye kadar dizilmiş sıralı masalarda değişik oyunlar vardı. Sırasıyla satranç, kart oyunları, masa oyunları, puzzlelar vardı. Ortada yere atılmış muz koltuklardan birine oturmuş gülerek etrafı izleyen Cubis vardı. Cennete düşmüş ama ilk ne yapacağını bilmiyormuş gibi etrafına bakınıyordu...
Rp Out: Son kısım Zac'in Ayberk'i takip etmeme ihtimali üzerine yazılmıştır. Takip edersen aynı şeyleri yazabilirsiniz.
East Blue Anlatıcı- Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16
Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac
Bir sarsıntı ile beraber gemi hareketine başlamıştı. İçinde yüzlerce denizciyi taşıyan Howaitonaito, karanlık suların içinden devrimci üssüne doğru yol alıyordu. Acaba yolculuğumuzun bitişi de başlangıcı gibi sarsıcı mı olacaktı? Devrimci üssü buradaki beş yüz kadar yaşamın sona erdiği son durak görevini mi üstlenecekti? Belki de biz devrimci üssündekilerin canını almaya gelen acımasız azrail rolünü üstlenecektik. Her şekilde bu gece ortalığın kan gölüne dönmesi kaçınılmaz gözüküyordu. Böyle bir ortamda hem kendimi hem de yakınımdaki askerleri hayatta tutabilmem için dinç olmam gerekiyordu. Bu yüzden de az önceki planıma sadık kalıp uyumaya gitmeliydim.
Odaya doğru ilerlediğim sırada odaların diziliminin rütbelere göre düzenlendiğini fark ettim. Bu oldukça olağan bir durumdu; fakat ufak bir problem, daha doğrusu ufak bir gariplik vardı. Kaptan Fumador, Kaptan Hado ve Yüzbaşı Gafas'dan sonra rütbe olarak dördüncü sırada olmam gerekiyordu; fakat odam beşinci sıradaydı. Ne yalan söyleyeyim bu durumu hiç umursamadım. Hatta biraz sevindiğimi bile söyleyebilirim. Geçen görev sayesinde henüz ''gemideki en yetkili kişi'' ünvanını almaya hazır olmadığımı anlamıştım. Bu yüzden üstümde ne kadar kişi olursa o kadar rahat olacağıma inanıyordum. Muhtemelen dördüncü kişi Kaptan Hado'nun birliğindendi. Nasıl bizim güzeller güzeli(!) Yüzbaşı Gafas'ımız varsa Kaptan Hado'nun da havalı bir ikinci adamı olmalıydı. Yine de, eğer bu düşüncemde haklıysam neden Kaptan Hado'nun ikinci adamı toplantı odasında gözükmemişti ki? Gerçi Yüzbaşı Gafas da toplantı anında odanın uzak bir ucunda takılıyordu. Her neyse, dördüncü odada kim olursa olsun, ben bana ait olan odada güzel bir uyku çekecek miydim? Çekecektim. Bu durumda bu olayı daha fazla kafama takmama gerek yoktu.
Odaya girdiğimde sol tarafımdaki duvara yaslanmış çift kişilik bir yatak ile karşılaştım. Çift kişilik yatak! Şükürler olsun! Yayıla yayıla yatabilirim artık. Ayrıca mor çarşaf, lila yorgan kılıfı ve pembe yastıklar da oldukça sevimli duruyordu. Onlara kocaman sarılıp derin bir uykuya dalmaya can atıyordum. Odanın içinde dikkatimi dağıtacak bir şey de yoktu. Yatağın karşısındaki sade bir resim ve metal odanın boğucu grisini yansıtan beyaz lamba, beni uykudan alıkoyamazdı. Yatağıma ilerlediğim sırada Yatağımın üzerinde bir kart gördüm. Kartın üzerinde ''345787m'' yazıyordu. Bu kart, denizaltında işime yarayacak bir tür giriş kartı olmalıydı. Bu durumda kartın üzerindeki rakamlar da bir çeşit kod oluyordu. Kodu birkaç kere okuduktan sonra yatağıma geçtim ve başımı pembe renkli o güzel yastıklara koydum.
Henüz başımı yastığa koymanın verdiği mutluluğu tam olarak yaşayamamışken kapım çalmıştı. Hasretini çektiğim uykumla buluşmama engel olan kişi ise Doktor Yorokobi idi. Doktor Yorokobi'yi görünce oldukça şaşırmıştım. Onun gibi birinin benim odamda ne işi olabilirdi ki? Kapı açılınca özür dileyen Doktor, benle bir şey konuşması gerektiğini söylemişti. Benle... Konuşması... Acaba yine bir tür rüyada mıydım? Yoksa başımı yastığa koyduğum gibi uyumuş ve rüyalar alemine mi dalmıştım? Ah hayır, bu rüyayı da mı ben kontrol edecektim yoksa? Bu durumda Doktor Yorokobi şu an odadan kaybolsa çok hoş olurdu.
Böyle düşünmeme rağmen doktor hala önümde duruyordu. Demek ki rüyada falan değildim. İyi de, benle ne konuşacaktı ki? Askeri bir mevzu için odaya gelmesi oldukça saçma olurdu. Benden üst rütbede olan dört kişi vardı. Böyle bir durumda onların yanına gitmesi gerekirdi. Kızsal bir durumla ilgili bana danışmak için de gelmiş olabilirdi. Yok canım, onun gibi her yönden mükemmel gözüken biri hangi kızsal konuda bana danışabilirdi ki? Öyle bir durum olsa Yüzbaşı Gafas'a giderdi. Sırf benle tanışmaya da gelmiş olmayacağına göre... Aah! Hiçbir fikrim yok. Yine de onu geri çevirecek değilim tabi ki. Artık değişmeye karar verdim ben. İnsanlardan korkmayıp onlarla iyi anlaşmaya çalışacağım. Belki Doktor Yorokobi ile olan bu konuşmamız sonucunda onla arkadaş olmuş olurum kim bilir?
Yattığım yerden doğrulup yatağımın uç kısmına oturacağım. Ardından da gülümseyerek Doktor Yorokobi'ye bakıp: ''Oh, önemli değil. Lütfen çekinmeyip içeri geçin.'' diyecek ve avuç içimle yatağa iki kez hafifçe vurarak yanıma gelmesini işaret edecektim.
Odaya doğru ilerlediğim sırada odaların diziliminin rütbelere göre düzenlendiğini fark ettim. Bu oldukça olağan bir durumdu; fakat ufak bir problem, daha doğrusu ufak bir gariplik vardı. Kaptan Fumador, Kaptan Hado ve Yüzbaşı Gafas'dan sonra rütbe olarak dördüncü sırada olmam gerekiyordu; fakat odam beşinci sıradaydı. Ne yalan söyleyeyim bu durumu hiç umursamadım. Hatta biraz sevindiğimi bile söyleyebilirim. Geçen görev sayesinde henüz ''gemideki en yetkili kişi'' ünvanını almaya hazır olmadığımı anlamıştım. Bu yüzden üstümde ne kadar kişi olursa o kadar rahat olacağıma inanıyordum. Muhtemelen dördüncü kişi Kaptan Hado'nun birliğindendi. Nasıl bizim güzeller güzeli(!) Yüzbaşı Gafas'ımız varsa Kaptan Hado'nun da havalı bir ikinci adamı olmalıydı. Yine de, eğer bu düşüncemde haklıysam neden Kaptan Hado'nun ikinci adamı toplantı odasında gözükmemişti ki? Gerçi Yüzbaşı Gafas da toplantı anında odanın uzak bir ucunda takılıyordu. Her neyse, dördüncü odada kim olursa olsun, ben bana ait olan odada güzel bir uyku çekecek miydim? Çekecektim. Bu durumda bu olayı daha fazla kafama takmama gerek yoktu.
Odaya girdiğimde sol tarafımdaki duvara yaslanmış çift kişilik bir yatak ile karşılaştım. Çift kişilik yatak! Şükürler olsun! Yayıla yayıla yatabilirim artık. Ayrıca mor çarşaf, lila yorgan kılıfı ve pembe yastıklar da oldukça sevimli duruyordu. Onlara kocaman sarılıp derin bir uykuya dalmaya can atıyordum. Odanın içinde dikkatimi dağıtacak bir şey de yoktu. Yatağın karşısındaki sade bir resim ve metal odanın boğucu grisini yansıtan beyaz lamba, beni uykudan alıkoyamazdı. Yatağıma ilerlediğim sırada Yatağımın üzerinde bir kart gördüm. Kartın üzerinde ''345787m'' yazıyordu. Bu kart, denizaltında işime yarayacak bir tür giriş kartı olmalıydı. Bu durumda kartın üzerindeki rakamlar da bir çeşit kod oluyordu. Kodu birkaç kere okuduktan sonra yatağıma geçtim ve başımı pembe renkli o güzel yastıklara koydum.
Henüz başımı yastığa koymanın verdiği mutluluğu tam olarak yaşayamamışken kapım çalmıştı. Hasretini çektiğim uykumla buluşmama engel olan kişi ise Doktor Yorokobi idi. Doktor Yorokobi'yi görünce oldukça şaşırmıştım. Onun gibi birinin benim odamda ne işi olabilirdi ki? Kapı açılınca özür dileyen Doktor, benle bir şey konuşması gerektiğini söylemişti. Benle... Konuşması... Acaba yine bir tür rüyada mıydım? Yoksa başımı yastığa koyduğum gibi uyumuş ve rüyalar alemine mi dalmıştım? Ah hayır, bu rüyayı da mı ben kontrol edecektim yoksa? Bu durumda Doktor Yorokobi şu an odadan kaybolsa çok hoş olurdu.
Böyle düşünmeme rağmen doktor hala önümde duruyordu. Demek ki rüyada falan değildim. İyi de, benle ne konuşacaktı ki? Askeri bir mevzu için odaya gelmesi oldukça saçma olurdu. Benden üst rütbede olan dört kişi vardı. Böyle bir durumda onların yanına gitmesi gerekirdi. Kızsal bir durumla ilgili bana danışmak için de gelmiş olabilirdi. Yok canım, onun gibi her yönden mükemmel gözüken biri hangi kızsal konuda bana danışabilirdi ki? Öyle bir durum olsa Yüzbaşı Gafas'a giderdi. Sırf benle tanışmaya da gelmiş olmayacağına göre... Aah! Hiçbir fikrim yok. Yine de onu geri çevirecek değilim tabi ki. Artık değişmeye karar verdim ben. İnsanlardan korkmayıp onlarla iyi anlaşmaya çalışacağım. Belki Doktor Yorokobi ile olan bu konuşmamız sonucunda onla arkadaş olmuş olurum kim bilir?
Yattığım yerden doğrulup yatağımın uç kısmına oturacağım. Ardından da gülümseyerek Doktor Yorokobi'ye bakıp: ''Oh, önemli değil. Lütfen çekinmeyip içeri geçin.'' diyecek ve avuç içimle yatağa iki kez hafifçe vurarak yanıma gelmesini işaret edecektim.
Misafir- Misafir
1 sayfadaki 10 sayfası • 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10
Similar topics
» Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]
» A GRUBU(VINCE-MEIRIN-CLOUS-AYBERK-NIENDA)
» Valko Adası[Meirin][Bitti]
» [Karne] Meirin
» Ayberk Çırak
» A GRUBU(VINCE-MEIRIN-CLOUS-AYBERK-NIENDA)
» Valko Adası[Meirin][Bitti]
» [Karne] Meirin
» Ayberk Çırak
One Piece Rpg :: 4 Deniz Rp :: East Blue
1 sayfadaki 10 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz