One Piece Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

2 posters

2 sayfadaki 10 sayfası Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki

Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Zachariah Perş. 12 Mayıs 2016, 11:04

Şu sıralar yaşıtlarımın "denizcilik" kavramını tam olarak kavrayabildiğini ya da üzerinde taşıyabildiğini sanmıyorum. Özellikle Meirin ve Ayberk ikilisi ile tanıştığımdan beri kafamın büyük bir kısmını bu düşünceye ayırıyorum. Meirin tam olarak üzerinde taşıyamıyor gibi ve Ayberk denizciden başka her boka benziyor. Öyle ki, adama benimle eğlence odasına gelip vakit geçirmesi için teklif sunduğumda verdiği cevap beni az çok bu adamın sapıklığına aşina olsamda şok etmişti. Adam bana açıkça gel kadınlar banyosuna gidelim demişti. Şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açılmış, utançla kafamı sağa ve sola birer kez sitem edercesine savurmuştum. "İlginç. Neyse ne yaparsan yap, ama Kaptan Fumador'un kulağına gitmesin bu hareketin. Sonra kendini basamakların en başında miço olarak bulursun benden demesi." diye uyarmıştım... Tabii ya adamım, başkası olsa Kaptan Fumador'un gözüne girmek için gidip Ayberk'i uyarırdı ama ben ceza konusunda tecrübeli olduğumdan adamı uyarıyordum. Keşke ondan rütbeli olsaydımda kulağından çeke çeke benimle getirseydim ama hayaller işte... Sanki hem Meirin hemde Ayberk benden hep bir-iki adım önde olacakmış gibi hissediyorum. Hatta tahmin etmekten öte, biliyorum. Hep onların gerisinden onların ayak izlerini takip ederek yolumu bulacağım.

Derince bir nefes alıp, Ayberk'e gitmeden önce son bir kez hazır ola geçip selamımı vermiş ve iki metal duvar arasında ilerlemeye başlamıştım. Adımlarım ne hızlı ne savsak nede yavaştı. Gerçi dalıp gitmişken, adımlarımın ne derece düzgün ya da kötü olduğunu bile bilmiyordum. Gözlerim ileriye bakıyor ama zihnimde başka bir görüntü filizleniyordu. Nedense şimdi, durduk yere kafamda maziye dair bazı imgeler dolaşıyordu. Babam ile Grand Line'dan East Blue'ya doğru olan yolculuğum, bazı korsanlar ile olan çarpışmam... Bir film şeridi gibi önümden geçip gidiyordu. Ta ki eğlence odasına varıp, odadan gelen seslerle birlikte kendime gelene kadar.

Odaya girmemle birlikte adına yaraşır bir yapı ile karşılaşmıştım adamım. Fazla kalabalık değildi. Hatta bir kaç asker ve Cubis-san verdi sadece. O bir kaç asker ise benim içeri girdiğimi fark etmeleri ile oynadıkları gemi batırma oyununa bir kaç saniye ara verip bana bir selam göndermişler ve hışımla oyunlarına geri dönmüşlerdi. Cubis-san ise, ne yapacağını bilmeden gülerek etrafına bakarak bir deliyi andırıyordu. Oysa oyun konsolu denen şeyden bende de vardı. Babam doğum günümde almıştı bir tane. Bir ay boyunca günümün çoğunu bu lanet konsol ile geçirince elimden alıp satmıştı zavallım. İyi ki yapmış, eğer konsol o evde kalmaya devam etseydi ne şu an bir denizci olurdum nede böyle fit bir vücuda. Her şeyi babama borçluyum derken şaka yapmıyordum adamım, en ufak detaylar insanı zafere ulaştırır. Bunu asla unutma, kulağına küpe olsun.

Bir süre durduğum yerde etrafıma baktıktan sonra, derince bir nefes alıp ne yapacağını bilmeyen Cubis-san'ın yanına doğru ilerlemeye koyulmuştum. İyi niyetimden mi yoksa uzun zamandır bir arkadaşım ile konsol oyunu oynamadığımdan ötürü mü bu iyi niyetli aşçının yanına gittiğimden emin değildim, ama ne olursa olsun bu eğlence odasındaki vaktimin çoğunun onunla geçeceğini hissediyor gibiydim. Zira Cubis-san iyi biriydi ve karargahta değer verdiğim sayılı insanlardan biriydi kesinlikle. Hatta bazı anlar, o yemekhanede beni savunuşu aklımdan çıkmıyor bile. Yavşak Han'a karşı yaptığım o hareket, benim için gurur kaynağından başka hiçbir şey değil. "Cubis-san, eğleniyor gibi görünüyorsun." Yanına vardığında muzlardan birisine oturmuş ve direk bıyık altı bir gülümseme ile boş boş oturmasına gönderme yapmıştım. Bakalım, neler olacak?
Zachariah
Zachariah

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Misafir Paz 15 Mayıs 2016, 20:55

Zac benimle gelmeyi kabul etmedi. Aslında kendime bir suç ortağı arıyordum, herhangi bir sıkıntı çıkarsa cezayı paylaşmamız için. Şansım yokmuş demek ki. Gitmeden önce beni bir de uyarıvermişti Zac. Uzman Başçavuş Değersiz bu konuda deneyimli demekki. Lakabını bu yüzden almış olabilir. Neyse, bu alemde benim rütbemi düşürebilecek bir delikanlı yok! Olsa da kendimi savunmasını bilirim. Sonuçta erkeklerin banyo yeri bir alt katta değil mi? İlk kez bu gemiye biniyorum, kaç kat indiğimi fark etmemişim. Zaten bir saniye bakınmak bana yeter, ardından arkamı dönüp giderim. Harika planlar yapıyorum ama bakalım uygulamaya dökebilecek miyim?

İner inmez o harika kadın kokusu burnuma ilişti. Onun dışında değişik bir koku daha vardı ama siktir et, o kadar önemli bir şey değil. Derin nefes alarak banyonun girişine doğru ilerledim. Adamlar o kadar harika bir gemi yapmış ki banyo yerini bile gözetleyemiyorsun. Kapıda bir çeşit cihaz var ve içeri girmek için o cihaza kart okutmak gerekiyor. Yani bana buradan malzeme çıkmaz. Anca birilerinin kartını çalmam gerek, ona da uğraşmak istemiyorum. Bu kadar önemli bir görevden önce ortalığı karıştırmak iyi olmaz.

Tam arkamı dönüp gitmeye karar verdiğimde baştan beri aldığım o iğrenç kokunun erkek kokusu olduğunu anladım. Gerçekleşebilecek üç farklı senaryo var. İlk senaryoya göre arkamda duran kişi üst rütbeli bir abimiz, benim buraya geldiğimi görünce takip edip arkadan bana yaklaştı. Ona durumu açıklarım, o iş kolay. İkinci senaryoya göre arkamdaki herif benim gibi gözetlemeye gelen askerlerden birisi, o zaman iş daha da kolay. Üçüncü ve son senaryoya göre arkamdaki eleman erkek gibi kokan bir bayan. O zaman yarra yedik işte. Öyle bir durumda hiçbir şekilde açıklama yapamam.

Hızlıca arkamı döndüm ve karşımdaki kişiye baktım. Saf bir surat ifadesi takınarak "Kanka(Eğer bayansa Hanımefendi) burası erkekler katı değil mi?" dedim. En iyi yöntem her zaman safa yatmaktır, salakları kimse siklemez.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından East Blue Anlatıcı Salı 17 Mayıs 2016, 18:40

Karargah suyun altında usulca ilerleyip, yoluna çıkan balıkları ön tarafında bulunan, bu sudan yapılma karanlık uzay boşluğunda etrafı görmelerini sağlayan devasa ışık kaynağı sayesinde yolundan çekiyordu. Bu karanlık denizlerde yaşamaya adabte olan balıklar koca yapının sesi ve enerjisi nedeniyle ondan uzak duruyordu. Kör olmayan bazıları ise parlak mor ve kırmızı karışımı ışıktan kaçınıyordu. Bu mor ve kırmızı ışığın diğer bir işlevi ise, bir tür sonik radar oluşturmaktı. Işık yol boyunca ilerleyip, katı maddelere çarpıyor ve gemiye geri dönüyordu. Bu şekilde gemi kilometrelerce ötede bile karşılarına ne çıkacağını biliyordu. Sonuç itibari ile batmaz denilen gemi bile buzdağına çarparak batabilir. Asla çok dikkatli olamazsın diye boşuna dememişler.

Gemi kendi uğultusu ve ufak sarsıntılarıyla harmonisini bozmadan ilerlerken, aynı yatağı paylaşan, üzerinde oturan, Doktor ve Teğmen derin bir muhabbete girmek üzereydiler. Doktor bir bacağını altına alıp diğerini yüksekçe yatağın üzerinden sallandırarak, Meiren'e çapraz bir açıyla otururken, kısa eteğinden içinde giydiği kırmızı dantelli iç çamaşırına kadar görünüyordu. Sürekli hastası olan Doktor Yorokobi'ye gerçekten hastalar mı gidiyordu? Yoksa aşıkları mı?

Yüzü kızarmış bir şekilde konuşmaya girdi Doktor, "Teğmen Meirin. Bir üstüm olduğunuz için sizinle bu konuşmayı yapmaya çekiniyorum, ama bir kadın olduğunuz ve aynı ekipte bulunduğunuz için sizinle konuşmayı daha uygun buldum." diyor kıyafetiyle aynı renge girerken yüzü. Gözleri yerde bir şey ararcasına bir oraya bir buraya giderken, işaret parmakları birbirine vuruyordu. Gözlerini kapatıp biraz yüksek sesle "Ben Kıdemli Uzman Ayberk'i seviyorum." demiş, sonra elini sertçe ağzına vurup, ağzını kapatmıştı. Sonrasında kendini ani bir şekilde Meirin'in kollarına atmıştı. Meirin kollarını açacak zamanı ancak bulmuşken, üzerine sertçe gelen Doktor Yorokobi devasa memelerinin yavaşlatma etkisi sayesinde Meirin'i yaralamamış, o pozisyonda konuşmaya devam etmişti. Kafası şimdi Meirin'in 'göğüslerinde' idi. "İlk defa karargahta gördüğümde çok değişik bir şey hissettim. Elinde ki altın sopası ile muhteşem görünüyordu. Saçları, yüzü, duruşu.. Her şeyi ile çok karizmaydı. Sonrasında Kutsal Ejderleri koruma görevinde yaptıklarını diğer askerlerden duydum. Koramiral'e karşı gelmesi. Devasa bir şeytanı sadece sözleriyle yenmesi ve her şeyi ile mükemmel bir adam." diyor gözlerini alçaktan Meirin'in gözlerine dikerek. Meirin bu açıdan devasa göğüslerinin neredeyse tamamını görebiliyor.
"Sizden onun hakkında bilgi istiyorum Teğmen'im. Lütfen aşkıma yardımcı olun." diyor dipsiz bir hastalığa yakalanmış olan Doktor ve yalvaran gözlerle Meiren'e bakıyor. Memeleri heycandan oluşan terden ıslanmış, Meirin biraz dikkatli baksa o memelerde kendi yansımasını görebilirdi...

Cubis heyecanla etrafına bakınırken, Zac'in gelmesiyle gözleri daha da büyümüş, ağzı kulaklarına kadar açılmıştı. "Dostum bu oda benim hayalim. Küçüklüğümden beri her zaman büyüyünce böyle bir oda kuracağımı hayal ettim. Ben tam burada, Louge Town'da doğdum ve her zaman fakirdik. Babam beceriksiz bir ödül avcısıydı. Sürekli korsanları avlamak için çıkar, annemin pazarda sattıklarıyla kazandığı parayı kadına ve içkiye yatırır geri gelirdi. Hiç bir sapa yaramayan beceriksizin tekiydi. Bir gün ucuz diye korsan barına takılırken denizciler tarafından öldürülmüş. O günden beri denizciliğe çok şey borçlu olduğumu düşünürüm.

Neyse bu sıkıcı hikayeyi boşver. Bu odada ilk ne yapacağımı bilmiyorum. Dart mı oynasam, oyun konsolunda mı oynasak ya da bilardo mu oynasak, en iyisi satranç oynayalım. Kaptan Fumador'u yenmek için pratik yapmam lazım, puzzle mı yapsak, kart oyunu mu oynasak...

Aaaa, kafayı yiyeceğim. Sonunda hayalimin içindeyim ve ne yapacağıma karar veremiyorum. Zachariah, dostum bana yardım et! İlk ne yapmalıyız?
" diyor heyecan dolu gözlerle...

"Ne yaptığını sanıyorsun burada?" diyor arkada ki kişi. Belli ki erkek sesi. Ayberk'in 3 ihtimalinden biri eleniyor. Ama bir dakika.. Ya arkasında ki kişi erkek gibi kokan ve sesi erkek gibi olan bir kadınsa? "Banyoyu dikizlemek istiyorsan o kapıyı açman lazım. Al şunu bir tanesini buldum bir yerden, gitte kapıyı aç ve daha iyi bir manzaramız olsun." diyor ses bu sefer. Ayberk baktığında bu kişinin J. Anitor olduğunu görüyor. Karargahın neredeyse tüm zırvalarıyla uğraşan gizemli adam. Kaptan onunla uğraşılmamalı demişti ama bu Ayberk'e de yarayabilirdi. Ya da acaba Ayberk'i test mi ediyordu?
"O takım elbiseli ibneleri hiç sevmiyorum ama ekiplerinde 3 tane taş gibi hatun var dostum. Sarışın, kızıl ve çekik gözlü. East Blue'nun dişi şeytanları... Sadece erkekleri avlıyorlar ve penislerini koparıyorlar. Gerekirse tahrik ediyorlar. Ama o kadar seksiler ki onlara direnebilecek korsan yok. Şu an duş alıyorlar dostum. İçerideler, şu kapıyı aç çabuk. Bu tek şansımız olabilir. Sonrasında ben de sana kıyak geçerim. Emin ol, benim sana borçlanmam işine gelir." diyor. Gözleri meme şeklini almışken birini test ediyor gibi görünmüyor...

East Blue Anlatıcı

Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Misafir Salı 17 Mayıs 2016, 22:07

Ne diyebilirim bilmiyorum. Adeta uzun bir aşk romanının absürt bir sahnesinde gibiydik.  Mükemmel dış görünüşüne bakarak zeki, kendine güvenen, ayakları yere sağlam basan,korkusuz  biri olarak düşündüğüm  Doktor Yorokobi,  kızarmış yüzü ile bir kadın olmamdan dolayı benle konuşmaya geldiğini söyleyerek kızsal bir şey konuşacağımızın sinyallerini vermişti.  Evet, kesinlikle kısa bir süre sonra iki kızın birbirlerine problemlerini anlattığı o uzun, dedikodu dolu konuşmalara girecektik.  Doktor Yorokobi’nin jest ve mimiklerine bakarak da bundan emin olabiliyordum.  Yatağın üzerinden sarkıttığı bacağı, birbirine vurdurduğu işaret parmakları, benden kaçırmasına rağmen sürekli hareket halinde olan gözleri…Tüm jest ve mimikleri adeta: ‘’Teğmen Meirin hazır ol. Birazdan bir sırrımı senle paylaşmak üzereyim!’’ diye haykırıyordu.

Açıkçası canıma minnetti. Şu yaşıma gelmeme rağmen hiçbir zaman oturup bir şeyler hakkında konuşacağım bir kız arkadaşa sahip olmamıştım. Samimi bir şekilde konuşabileceğim bir arkadaşımın olacak olması uykumdan fedakarlık yapmaktan gocunmayacağım  kadar değerli bir şeydi.   Yani anlayacağınız şu an oldukça mutluydum. Gerçekten de hayattaki güzel şeyler hiç beklemediğimiz bir anda geliyordu. Gerçi Doktor Yorokobi benle konuşmaya can attığından odaya gelmemişti. Söylediğine göre benim mürettebatımdaki biri hakkında konuşmak için odama gelmişti. Sanırım kalbini mürettebatımdan birine kaptırmıştı. Yine de olsundu. Mürettebatımdaki herkesi tam olarak tanıyor olduğumu  veya bu aşk meşk işlerine kafamın bastığını söyleyemesem de,  bu konuda ona yardımcı olabilirdim. Ardından da aralarından su sızmayan iki dost olabilirdik. Bu yüzden, sakın çekinme Yorokobi-san! Karşındaki insana cesurca kalbini aç!

"Ben Kıdemli Uzman Ayberk'i seviyorum."

N…n…n…Ne?!  Yorokobi-san,  sen Ayberk’i seviyor musun?  İyi de, ne zaman birbirinizi görüp aşık oldunuz ki siz? Karargaha geldiğimiz gibi göreve atanmıştık. Görevden geldiğimiz gibi de bu göreve atandık. Yorokobi-san’ı festivalde de görememiştim. Yoksa… yoksa bu ilk görüşte aşk dedikleri şey mi oluyordu!! Yorokobi-san Ayberk’i gördüğü gibi ona tutulmuş muydu?  Ben şaşkın bir biçimde durumu hazmetmeye çalışırken  sanki çok ayıp bir şey söylemiş gibi ağzını kapatan Doktor Yorokobi, bir anda kollarıma doğru atlamış ve ben daha ne olduğunu anlamadan, kafası göğüslerime gelecek şekilde üzerime yığılmıştı.  

Hadi ama,  neler oluyordu böyle? Sanki kurumuş yaprak kokusuna kadın parfümü kokusu karışmış bir Novel’in  sayfalarının arasında hızla ilerliyor  gibiydik.  Sanki Yorokobi-san  okulun en güzel kızıydı ve herkes tarafından beğeniliyordu; fakat o kalbini okulun kural tanımaz haytası Ayberk’e kaptırmış ve amansız bir aşka tutulmuştu. Yardım istemek için de ara sıra selam verdiği, okulun çirkin;fakat bu işlerden anlayan(!)  kızı olan bana gelmiş ve şahsıma hakaret sayılacak kadar büyük göğüsleriyle üzerime atlamıştı.

Ben bunları düşündüğüm sırada alçaktan gözlerini bana dikmiş olan Yorokobi-san,  bana onca erkek arasından neden Ayberk’i seçtiğini  anlatmaya başlamıştı.
Söylediğine göre daha ilk görüşte Ayberk’ten etkilenmişti. Sopası, saçları, duruşu… Yorokobi-san, Ayberk’in tasvip etmediğim her özelliğine  bayılmıştı.  Zevk meselesi sonuçta. Bu durum  beni pek alakadar etmezdi.  Ayrıca  kutsal ejderleri koruma görevinde Koramirale karşı çıkmasının da kendisini etkilediğini söylüyordu. Bu konuda haksız sayılmazdı. Ayberk’in orada yaptığını çoğu kişi yapamazdı.
Yorokobi-san, son olarak  Ayberk hakkında bilgi istemiş ve aşkına yardımcı olmam konusunda benden ricada bulunmuştu.

Ah Yorokobi-san Ah! Ayberk’in benim şu an bulunduğum pozisyonda bulunup heyecandan terlemiş göğüslerine bakmak için canını bile vereceğini bilsen acaba yine de böyle konuşur muydun?  O adam senin bu saf sevgine layık olabilecek biri değil.  O senin duygularından ziyade vücudun ile ilgilenecek tipte bir adam. Yine de sana bunları söyleyemem ki.  Bunları duyarsan ya bana inanmayı reddedersin ya da için parçalanır, kırılırsın. Sen bana güvenip içini dökmüşken benim sana bunu yapmam doğru olmaz. Bu yüzden sana gerçekleri azıcık yumuşatarak söyleyeceğim. Ondan sonra ise ne yapacağın sana kalmış.

İlk önce elim ile Yorokobi-san’ın kafasını  okşayıp, gülümseyerek: ‘’Doktor Yorokobi, üstünüzüm diye  benden çekinmenize gerek yok. Buraya gelip içinizi bana döktüğünüz için minnettarım.’’ Diyeceğim.
Ardından da konuşmaya devam edecek ve: ‘’Ayberk konusuna gelince, açıkçası ikimiz de karargaha yeni atandığımızdan kendisini tam olarak tanımıyorum; fakat şunu söyleyebilirim ki kesinlikle cesur ve güçlü biri. Koramiralin saygısını kazanması hakkındaki hikaye tamamen doğru. Bunu söylemekten üzüntü duyuyor olsam da, eminim ki çok yakın zaman da benim rütbemin üstüne çıkacak kadar, hatta bir gün amiral olacak kadar da gelişime açık biri.’’ Diyeceğim.  Eminim ki bu kadar övgüden sonra Yorokobi-san, hoşlandığı kişinin iyi biri çıkmasına sevinip havalara uçacaktır. İşte tam da burada  acı gerçeği yumuşatarak söyleyecek ve Yorokobi-san’ın ağzını arayacağım.

‘’Fakat Yorokobi-san, şöyle bir durum var ki Kıdemli Uzman Ayberk oldukça çapkın biri. Demek istediğim, senin saf duyguların ona ulaşamadan o başka birini bulabilir. Bu yüzden acele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ne dersin? Eğer istersen ikiniz için bir buluşma ayarlayabilirim.’’

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Zachariah Perş. 19 Mayıs 2016, 12:30

Adamım... Şu denizaltı gibiydim bir zamanlar. Denizin diplerine batmış, çıkamıyordum. Hani şu şeytan meyvesi kullanıcılarının denizle pek arası yoktur ya. O yüzden battığım o denizin dibinden çıkamıyordum bile. Sanki boynuma bir tonluk bir taş bağlamışlar, o taşı kaldırıp yukarıya çıkmaya çalışıyorum gibi, ama çıkamıyordum işte. Ta ki bugünlere kadar. Şimdi tekrardan denizin kıyısındayım. Daha doğrusu denizaltının eğlence odasında, devrimcilerle olan savaş için bir yolculuktayım.

Koca bir denizaltının, koca bir odasına yapılmış eğlence odasının heyecanı benimde üzerimde vardı Cubis-san gibi, gerçi onun ki kadar değildi benim heyecanım. Nasıl diyeyim adamım, benim ki biraz daha şaşkınlıktan ve yıllar sonra hâlâ bir çocuk olarak bu tarz aktivitelere vakit ayıracak olmamdan gelen bir heyecandı. Cubis-san ise, çok daha ileri bir seviyedeydi. Zira yanına oturup, selamımı verdikten sonra bana anlattığına göre bu oda onun en büyük hayallerinden biriymiş. Logetown'da doğmuş olan Cubis-san'ın fakir bir hayatı varmış. Söylediğine göre beceriksiz olan babası bir ödül avcısı imiş ve elbette ki bu işte gram başarılı değilmiş. Tek bir kez bile, en basit ödüllü korsanları bile avlayamamış, heh! İşin ilginç tarafı ise bu adam hem eve para getiremediği gibi Cubis-san'ın annesinin pazarda sattıkları ile eve gelen o bir kaç kuruşu da karı kıza, içkiye harcıyormuş. Ölümü ise, sırf ucuz diye takıldığı bir korsan barında biz denizciler tarafından olmuş. Cubis-san ailesi denizciler tarafından katleden diğer çocuklara nazaran bir klişe yapıp korsan olmamış ve ilginç bir şekilde babasını öldüren bizlere borçlu olduğunu düşünüp, üstüne üstlük bir de denizci olmuş, hemde başarılı bir denizci.

Söyledikleri karşısında mahçup bir gülümseme yüz hatlarımda belirdi. Nasıl desem adamım, üzücü bir hikaye olmasına karşın sıra dışıydı bana göre. Yani şöyle bir düşününce benim babam işinde başarılı, nam salmış bir denizciydi ve hem işini hemde ailesini bir arada tutabilmeyi başarmış büyük bir adamdı benim gözümde. Şimdi ise kariyerini ve gücünü diğer kuşaklara aktarmak için çocuğu olan beni eğitmişti. Bugün burada duruyorsam bu kesinlikle babam sayesindedir. O yüzden benimde babama ve denizciliğe büyük borçlarım var Cubis-san gibi, gerçi onun ki çok daha farklı ve iç burkan cinsten ama ikimizinde birbirinden çok farklı görünsede aynı yollardan, aynı amaca giden yollardan yürüdüğümüz aşikardı. Şimdi ise kader, denizciliğe borçlu bu iki genç adamı denizaltının bir tanesinde, bir eğlence odasında buluşturmuştu. Oysa kaderin, son zamanlarda bana ve bayağıdır Cubis-san'a kötü şeyler yaşattığını düşünecek olursak, kaderin bu cilvesi şaşırtıcı ve biraz da düşündürücü geliyordu bana.

Cubis-san, heyecan heyecanlı bu onlarca oyunlar arasından seçenekler sunarken, kararsızlığı sadece kelimelerine değil yüzüne de fazlasıyla yansımıştı. Manalı manalı etrafıma bakerken, ne yapabileceğimiz bende düşünüyordum. "Bence önce satranç oynayalım. Sonra konsol oyunu oynarız." dedim. Uzun zamandır satranç oynamıyordum. Bir zamanlar eğitimin bir parçası olarak babamla karşılıklı olarak sık sık oynardık. Şimdilerde ise uzaktım, pasımı silmem lazımdı.
Zachariah
Zachariah

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından East Blue Anlatıcı Perş. 19 Mayıs 2016, 15:36

İnsanlar inanmak istemedikleri şeye inanmazlar. Gözlerinin önüne bir perde çekilir. Diğer insanlar için bariz olan şey, o perdeden geçemez. Bu hep böyle olmuştur. Milyonlarca insanın bir varlığa tapınması, onun kötülüklerini görmemesi bu sebeptendir mesela. Aşkta böyledir. Aşk göze bir perde çeker. Aşık olduğun kişinin kötü yanlarını görmeni engeller. Görsen bile onu daha çok sevmeni sağlayabilir. Çünkü o perde bir filtre görevi görebilir, hatta gördüğün şeyi, beynine ulaşana kadar değiştirebilir bile. Bu durumda kendini o kişiyi daha çok sevmekten alamazsın.

Merin, sözlerin başlangıçta Yorokobi'nin gözlerinin ışımasına sebep olsada, sonlara doğru gözlerini kısmasına ve ciddi bir yüz ifadesine bürünmesine neden olmuştu.
"Erkek dediğin çapkın olmalı zaten Meirin. Kadın olmanın olayıda budur zaten. Çapkın erkeği hala elinde tutabiliyorsan kadınsındır. Ayberk'in çapkın olması, onun ne kadar erkek olduğunu gösterir. Ben de onu elimde tutarak ne kadar kadın olduğumu göstereceğim. Bizim ki East Blue'nun, hayır Tüm Dünya'nın en büyük aşkı olacak." diyor tüm ciddiyetiyle. "Teşekkür ederim. Size güvenebileceğimi biliyordum." diyor tekrar ışıldayan gözlerle. "Peki ya siz? Uzman Başçavuş Değersiz ile gizli konuşmalar yaptığınızı ve gizli gizli bakıştığınızı duydum. Sizin aranızda da mı bir şey var yoksa?" diyor meraklı gözlerle. Memelerinde ki ter bluzunun önüne doğru kaymış, tavandaki beyaz ışık kaynağını olduğu gibi gözlerine yansıtıyordu şimdi..

"Satranç o zaman." diyor Cubis. Birlikte satranç tahtasına oturuyorsunuz. Taşları dizmeden önce Cubis bir siyah piyonu ve bir beyaz piyonu iki eline alıyor, arkasında karıştırıp iki elini kapalı şekilde sana uzatıyor. Seçtiğin sağ elde siyah piyon olduğu için beyazlar Cubis'e kalıyor ve oyunu o açıyor.
Spoiler:
Cubis Kazandı.
"Wow dostum, kıyasıya bir mucadeleydi ama ben kazandım. Ehehe. Sanırım Kaptan'ı yenebilirim böyle bir oyunla ha, ne dersin?" diyor heyecanla. "Hadi oyun konsolunun bulunduğu tarafa gidelim. Onlarda beni yenersin muhtemelen, hiç oynamadım daha önce." diyor aynı heyecanla ayaklanıp.

"Peh. Korkağın birine denk geldik." diyor J. Anitor. Gidip kapıyı açıyor elinde ki kartla. Hemen geri kaçıp buharın dağılmasını bekliyor. Bir süre sonra buharın içerisinde bir hareketlenme görüyorsunuz. Buharın içinde iki tane figür var. Elleri vücutlarını dolamış kapılara bakıyorlar. Kapıdan kimsenin girmemesi garip gelmiş olmalı. Bir tanesi kapının yanına gelip etrafına bakınıyor. Bir şeyler söylenip tekrar içeri giriyor. J. Anitor'un mutluluğu her halinden belli oluyor.
"Gördün mü çıtırı dostum. Oppai'ydi bu. Eğer bizi yakalasaydı, ikimizde ölmüş olurduk. Ehehe." diyor aynı gözlerle.
"Bir şey değil bu arada. Bütün işi ben yaptım, sen de nasiplendin. Gel uzaklaşalım buradan, yoksa yakalancağız." diyor seni çekiştirip.
Oppai:


Ayberk birinci pasiflik uyarısı.


En son East Blue Anlatıcı tarafından Perş. 19 Mayıs 2016, 18:13 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi

East Blue Anlatıcı

Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Misafir Perş. 19 Mayıs 2016, 16:59

Konuşmamın ilk kısmı gayet başarılıydı. Tam da planladığım gibi Yorokobi-san'ın gözleri ışıldamıştı; fakat Ayberk'in çapkın olduğunu söylediğim sırada gözlerini kısan Yorokobi-san, bana ciddi bir biçimde bakıyordu. O an korkmadım desem yalan olur. Adeta ödüm patladı. Yorokobi-san'ı da kaybedeceğim diye ürktüm. Hatta bir ara cümlenin yarısında bir kahkaha atıp şaka yaptığımı, Ayberk'in çapkın olmadığını, sevdiceğine bağlı olan, tam bir aile babası olduğunu bile söylemeyi bile düşündüm. Ne? Neden mi böyle düşündüm? Tabii ki de geçmişten gelen acı dolu tecrübelerimden!

Zachariah ile ilk kez iletişim kurduğumda konuşmamızın sonu, bana kendisinden uzak durmamı söylemesiyle bitmişti. Ardından da cevabımı beklemeden arkasına dönmüş ve çekip gitmişti.
Ayberk ile son konuştuğumuz zamanda ise Ayberk bana küfür etmiş ve gidip korsan olmamı söylemişti.
Eğer Yorokobi-san ile olan konuşmamız da bu tarz bir olay ile sonuçlansaydı kendimi uzun bir süre toparlayamayabilirdim ve değişim hayallerim başlamadan suya düşerdi. Neyse ki Yorokobi-san öyle bir şey yapmadı. Ciddiyet ile beni dinledi ve konuşmamı bitirdikten sonra bana bu konuda düşündüklerini anlatmakla yetindi.

Yorokobi-san'a göre erkek çapkın olmalıymış. Çapkın olmazsa erkek, erkek olamazmış.Kadının ise kadın olduğunu kanıtlamasının yolu çekiciliği ile erkeğin çapkınlık yapmasını engellemekten geçiyormuş.Onların aşkı dünyanın en büyük aşkı olacakmış. Diğer aşklar hep birlikte birleşip onların aşkına saldırsa bile onların aşkı diğer aşkları dövecekmiş. En sonunda tüm aşklar Yorokobi-Ayberk çiftinin aşkı karşısında diz çökecek ve tövbe isteyecekmiş.

Bilemiyorum... Tüm görüşlere saygılı olmam gerektiğine inanıyorum. Yine de bu tür bir düşünceye de saygı duymak istemiyorum. Yani bu mu? Bir kadın olarak yaşam amacın bu mu? Hayattaki tek gayen dişiliğini, o kocaman göğüslerini kullanarak istediğin erkeği elinde tutmak mı? Hadi ama Yorokobi-san! Yaşlanınca ve güzelliğin elinden akıp gidince ne olacak peki? Önemli olan tenlerinizin değil kalplerinizin bağlanmasıdır! Sana kalp ipi ile bağlanmamış bir erkek çapkınlığı bıraksa ne yazar? Bunu sana hiç yakıştıramadım. Bir kadın bundan çok daha fazlasını hedeflemeli. Aynısı bir erkek için de geçerli.

Ben bunları düşünürken, beni bu derin düşüncelerden uyandıran şey Yorokobi-san'ın garip sorusu oldu: "Peki ya siz? Uzman Başçavuş Değersiz ile gizli konuşmalar yaptığınızı ve gizli gizli bakıştığınızı duydum. Sizin aranızda da mı bir şey var yoksa?"
Yok artık! Her şeyi geçtim, Yorokobi-san bu dedikoduyu bir başkasından duyduğunu söylemişti. Muhtemelen o bir başkası da olayı bir başkasından duymuştu. Kısaca biri beni Zachariah ile konuşurken görmüştü ve tüm karargaha kötü kötü dedikodular yaymıştı. Harika! Müthiş! Muazzam! Bir adımın kötü dedikodulara karışmadığı kalmıştı o da oldu! Acaba daha ne kadar dibe düşebilirim? Oh, hayır. Artık karamsarlığı bırakmam gerektiği ile ilgili bir karar almıştım. Hemen üzülmemeliyim. Hem dibi gördüğüm falan da yok. Yanımda Yorokobi-san var. Eğer ona olayın doğrusunu anlatırsam eminim ki popülerliği sayesinde herkes dedikoduların yanlış olduğunu öğrenecektir.

Ayrıca konuşabileceğim birini bulduğuma göre ona içimi dökmek istiyorum. Yorokobi-san'dan insanlarla iletişim kurmakla ilgili birkaç öneri alsam fena olmaz. Bu yüzden ilk önce ona: Yok tabii ki. O gün uzman başçavuş, Kaptan Fumador'a kutsal ejderlere eşlik ettiğimiz göreve katılmak istemediğini söylemişti. Ben de onu bir kenara çektim ve ona neden kaptanın odasında böyle bir şey yaptığını sordum. Ardından da bir süre bu konu ile ilgili konuştuk; fakat onu kızdırdım sanırım. Çünkü bana çok kötü bir şekilde baktı ve kendisinden uzak durmamı söyledi. diyeceğim.

Ardından da Yorokobi-san'a biraz yaklaşıp elimi onun elinin üzerine koyacak ve meraklı gözlerle ona bakıp: Yorokobi-san, bu tarz sorunları mürettebatımdan bir iki kişiyle daha yaşadım. Sanırım insanların ilk konuşmada benden nefret etmesini sağlayan bir lanete sahibim. Bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum. Uzaktan kötü, huysuz biri gibi mi gözüküyorum? İnsanlarla iyi geçinmek için ne yapmalıyım? En önemlisi de bağırıp çağıran bir üst olmadan astlarımın saygısını nasıl kazanabilirim sence? diyeceğim.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Misafir Perş. 19 Mayıs 2016, 22:53

Karşıma hiç beklemediğim bir adam çıkıvermişti. Hatta o kadar beklenmedik bir adamdı ki ona cevap bile veremedim. Bu adam aşırı taşaklı bir adam fakat kimdir, neyin nesidir hiçbir fikrim yok. Benim tahminlerime göre bu herif eskiden taşaklı bir denizciydi, kendi isteği üzerine rütbesi düşürüldü. Böyle bir şeyin olması kulağa biraz saçma gelse de bu adamdan beklerim. Kendisini sadece birkaç kez görmeme rağmen nasıl bir adam olduğunu hemencecik anlayıverdim. Nerede bir bok var, bu orada. Ondan uzak durmam mantıklı seçim olur tabii ki ama işin ucunda eğlence varken neden kendimi tutayım ki?

Anlık şaşkınlıkla ona cevap veremememin üzerine gidip kendisi kapıyı açıverdi. Ardından hızlıca yanıma geri döndü. Kapı açılır açılmaz büyük bir buhar dalgası dışarıya doğru çıktı. Buhar dağıldıktan sonra iki çıtır hatunun kapının önünde beklediğini fark ettim. Hatunlar elleriyle vücudunun önemli kısımlarını gizliyorlardı. Devasa memeleri olan hatun kapının dışına çıkıp etrafına bakındı. Büyük ihtimalle kimsenin içeriye girmemiş olması onu şüphelendirmiştir. Bir şeyler söylendikten sonra tekrar içeriye girdi, ardından kapı kapandı. Tam o sırada yanımdaki hayvan beni çekiştirip gitmemiz gerektiğini söyledi. Tabii ki ben öyle düşünmüyordum.

"Ne gitmesinden bahsediyorsun? En önemli kısımlarını göremedik bile!" dedim piç piç sırıtarak. "Ver şu kartı" dedim adamın elindeki kartı alırken. Kartı aldıktan sonra hızlıca kapının yanına doğru ilerledim. Kapının açılması için kartı okuttuktan sonra hızlıca az önceki yerime döndüm. Eğer olur da kapının önünde hiç kimse olmazsa içeriye girecektim! Evet, kadınlar duş alırken onları gözleyeceğim! Yakalanırsam iki utanmış taklidi yapıp bir şeyler uydururum. Bu Dünya'da benden iyi yalan söyleyen kimse yok!

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından East Blue Anlatıcı C.tesi 21 Mayıs 2016, 13:37

Hayatın bizi çıkardığı noktalar, nadiren isteklerimizle kesişir. Yapmak istediklerimiz her zaman, yapabildiklerimizden çok uzaktadır. Bazen hayatın bizi soktuğu nokta işimize gelirken, bazen hiç istemediğimiz yerdedir.

Ayberk kartı zorla alıp tekrar kapıyı açmayı planlamıştı ama elini atar atmaz, J. Anitor kolunu tuttuğu gibi paket etmişti onu. Omuzuna atıp koşmaya başlamıştı. Ayberk'in kolları serbestti şimdi ama bu az önce gördükleri üzere bu adama saldırmak çokta mantıklı değildi.

J. Anitor bir kat aşağıda ki yönetim katına inmişti omuzunda Ayberk ile. Sağda ve solda 2 kapı vardı. Sağ tarafında ki kapıda yönetim odası yazıyordu. Soldakinde ise hiç bir tabela yoktu. Cebinden çıkardığı bir kart ile J. Anitor kapıyı açmıştı. Eğer bu gemi bir otel olsaydı. Bu oda bu otelin kral dairesi olurdu. Ya da kaptan köşkü dedikleri yerdi belki. Neredeyse devasa bir odanın bir tarafında 8 kişinin rahatça uyuyabileceği bir yatak. Karşısında bir televizyon. Sağında ve solunda değişik ışıklar, yerde kaplan kürkü halı. Sol tarafta devasa bir 'banyo'. Banyo'nun içinde jakuzi, yüzme havuzu ve duş kabini vardı. Odada neredeyse her şey vardı. Kocaman bir camdan denizi görebiliyorlardı. Karanlık denizi aydınlatmak için ışık bile verebilirlerdi. J. Anitor Ayberk'i yatağa attı ve sağ tarafta ki duvarın yakınında ki en az yatak kadar rahat görünen koltuklardan birine sırt üstü atladı.

"Ayberk, ben ve sen. Benziyoruz. Sende kendi gençliğimi görüyorum. O yüzden senden bir şey isteyeceğim. Çünkü sen diğeri gibi beceriksiz değilsin. Sen de o gereken şey var. Sen taşaklısın." diyor tavanı izleyerek.
"Yüzbaşı Gafas. Bana göz kırpıp duruyor. Ne zaman beni görse, gülümsüyor ve göz kırpıyor. Ben bir kadının kalbini kıramam. Bunu yapmam mümkün değil. Ama benim de bir ağırlığım var. Elimde çiçek çikolata ile dolaşamam. Bu yüzden benim adıma Yüzbaşı'na gitmeni ve hediyelerimi vermeni istiyorum." diyor ayağa kalkıp Ayberk'e doğru ilerleyip.
"Emin ol Ayberk. Beni mutlu etmek senin işine gelir. Tam tersi ise felaket olabilir." diyor gözlerini kısarak.

"Hey, hadi ama dostum. Sen de yenilgiyi kaldıramayan tiplerden misin?" diye soruyor Cubis ağzı kulaklarında. Belli ki yenmekten ziyadesiyle mutlu. "O kadar ağır geldi demek, seni ezmem. Haha."
"Neyse dostum ben gidip şu askerleri kaldırayım. Sen de kendini toparlayıp gel." diyor Cubis ve konsolda oynayan askerlerin yanına gidiyor.
"Beyler biraz Çavuş ve Başçavuş'un oynamasına izin verir misiniz?" diyor sırıtarak.
"Emredersiniz efendim." diyor askerler hep bir ağızdan ayağa kalkıp.
"Hey, Zac gelmeden bana biraz öğretin oyunu." diyor sessizce.

"Saygısızlık etmek istemem Teğmen Meirin, ama siz bir kadınsınız. Benim gibi. Bu her zaman bir sorun olmuştur. Kadınların erkeklerden aşağı olduğu düşünülür her zaman. Sizin bir lider olamayacağınızı düşünürler. Gördüğüm üzere sizde kontrolü elinizde tutmayı sevmeyen birisiniz. Altlarınızla konuşurken nazik olmalısınız tabi, ama eşitmiş gibi konuşursanız sizi tersleme hakkına sahip olduklarını düşünürler." diyor üzgün bir suratla Meirin'e bakıp.

"Belki iki kadın olarak konuştuğumuzda yetkilerimi indirebiliriz, ama her altınızla böyle konuşursanız kimse saygı duymaz. Yeri geldiğinde elinizden geleni yapacağınızı bilmeleri lazım. Bu sadece onları sindirmek için değil, korumak içinde geçerli olmalı. Gemide Ayberk'le yaşadıklarınızdan örnek vermem gerekirse, askerleri gaza getirmek için güzel sözler ama Ayberk'in değişik kişiliği ters tepti ve şu an askerler ona daha bağlı. Onun daha iyi bir lider olduğunu düşünüyorlar.

Büyük adamı yenip gemiyi kurtarmış. İlk adamı o yenmiş, Koramiral'e karşı çıkmış ve Canavar'ı yenmiş. Bunların hepsini de söylediği gibi öldürmeden yapmı. Siz şansızlık sonucu kendi adamınızı yaraladınız. Ruta'yı ben tedavi ettim. Size karşı bir kini yok ama dövüşürken daha dikkatli olmalısınız. Her bir hamle askerlerinize karşı dönebilir. Bir lider olarak her ihtimali düşünmeniz lazım.
" diyor aynı surat ifadesiyle.

"Söyleyeceklerim bu kadar. Kendi doğrularınızdan şaşmayın. Ayberk öldürmek istemiyorsa öldürmesin, bu onun kuralı. Siz öldürmek istiyorsanız öldürün. Bu da sizin kuralınız. Kötü insanları öldürmek istemenizde bir yanlış yok. Ama doğrularınızın arkasından gidin. Savaş meydanında özgüveniniz olmalı ve askerleriniz bunu hissetmeli. Size güvenmelerini sağlamak istiyorsanız bunu sadece rütbeyle ya da sadece güçle yapamazsınız. Düşünlerinizin de ne kadar güçlü olduğunu göstermeniz lazım." diyor gülümseyerek...

Zac 1. pasiflik uyarısı.

East Blue Anlatıcı

Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac - Sayfa 2 Empty Geri: Kingu no Korosu-Zan'nin'na Shimei/Meirin-Ayberk-Zac

Mesaj tarafından Misafir C.tesi 21 Mayıs 2016, 14:57

Yorokobi-san söylediklerimi dinledikten sonra  üzgün bir suratla bana bakarak kendisi gibi bir kadın olduğumu, kadınların erkeklerden aşağıda olduğu düşünüldüğünden insanlarda ''Kadınlar lider olamaz!'' ön yargısı oluştuğunu söylüyordu.  Haksız da sayılmazdı. Gerek denizci tarafında, gerek korsan tarafında kadınlar her zaman azınlıkta kalıyordu. İçinde bulunduğumuz çağ, kadınların ayaklarını yere sağlam basıp emin adımlarla ilerleyebildikleri bir çağ değildi.

Yorokobi-san, konuşmasına altlarım ile konuşurken yaşadığım sorunların  onlara nazik davranmamdan dolayı kaynaklanmadığını, onlarla eşitmişim gibi konuşmamdan kaynaklandığını söyleyerek devam ediyordu. Söylediğine göre eğer böyle yaparsam kimse bana saygı duymazmış. Biraz sert durarak yeri geldiğinde herkesi koruyacağımı hissettirmeliymişim. Aaaa! İşte sorun burada. Ben kimseye sert davranmak istemiyorum. Zaten istesem de davranamıyorum. Hadi bir şekilde davrandım diyelim, o zaman da ciddiye alınmıyorum zaten; fakat Yorokobi-san'ın söylediğine göre bu şekilde davranmaya devam edersem  asla mürettebatım bana saygı duymayacak. Of! Bu ne yaman bir çelişki böyle!

Yorokobi-san durumu özetlemek için son yolculuğumuzdan örnekler de vermişti. Ayberk'in kendi doğrularından şaşmadan gerçekleştirdiği şeyleri anlattıktan sonra benimse Ruta'yı yaraladığımdan; fakat Ruta'nın  bana kin duymadığından bahsetmişti. Olayları bu kadar ayrıntılı bilmesi garipti açıkçası; fakat sorun bu değildi. Sorun Yorokobi-san'ın her söylediğinde haklı olmasıydı.
Ast-Üst ilişkisini boşverip tüm mürettebatımla dostane ilişkiler kurmaya çalışmıştım; fakat böyle bir şey başından beri mümkün değildi. Ayberk'in ters tepkisine karşı bir şey yapmamam da mürettebatımın bana olan güveninin azalmasına sebep olmuştu.  Muhtemelen oradaki sıradan bir er: ''Şu Teğmene bak. Daha kendi adamına bile sözünü geçiremiyor. Bizi korsanlara karşı nasıl koruyacak?'' diye düşünmüştür.

Yorokobi-san, konuşmasının sonunda gülümseyerek  ne olursa olsun doğrularımın arkasından gitmemi söylemişti. Düşüncelerimin ne kadar güçlü olduğunu gösterirsem askerlerim de bana saygı duyarmış. Düşüncelerim... benim düşüncelerim neydi ki? Bağlı olduğum bir ideoloji veya hayatımda izlediğim bir rota yoktu. Sadece yürüdüğüm yolda karşıma çıkan en mantıklı seçeneleri seçerek  yürümeye devam ediyordum; fakat seçtiğim seçenek en mantıklısı olsa bile yürüdüğüm yol, yürümeyi hedeflediğim yol değildi. Bu durumda da oradan oraya savrulmaktan başka bir şey yapmıyor oluyordum. Belki de artık yeni bir amaç edinmemin vakti gelmişti. İzumi-sensei ve arkadaşlarımı bulmam haricinde bir amaç... Belki de artık ''başkası ne düşünecek?'' korkumu bırakmalı ve kendi düşüncelerimin doğrultusunda hareket etmeliydim.

Yorokobi-san'a bakıp: ''Bulunduğumuz çağda her insanın eylemlerinde  özgür olması gerektiğine inanıyorum; fakat aynı zamanda her insanın, yapacağı  eylemlerin sonuçlarının farkında olması gerektiğini de düşünüyorum. Örneğin ben bir denizciyim ve insanların huzurunu sağlıyorum; fakat bunu yaparken bir korsan tarafından öldürülebilirim.  Aynı şekilde bir korsan da özgürlük, şan, şöhret,para gibi sebeplerden denize açılıyor; fakat onlar da eğer birine zarar verirse aynı şekilde zarar göreceklerinin farkında olmalılar. Öyle korsanlar var ki hapise tıkılmak onlar için bir ceza değil ödül niteliği taşıyor. Böyle korsanların öldürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bu tür korsanlara bir anlık bile bir imtiyaz tanınırsa masum insanlara zarar vermeye devam ederler çünkü.

Bir diğer inandığım şey ise bir denizci mürettebatında sadece kaptanın sözünün geçmemesi gerektiği. Daha doğrusu şöyle söyleyeyim. Herkesin, göreve yeni başlamış bir erin bile  fikirlerini açık yüreklilikle  söyleyebildiği bir mürettebata sahip olmak istiyorum. Biliyorum, herkesin iyiliği için emirleri kaptan vermelidir.Bazı zor durumlar sıradan bir askerin fikir beyan edemeyeceği kadar karışık olabilir.Ya da sizin de söylediğiniz gibi böyle düşünmemden dolayı askerler bana uzun bir süre saygı duymayabilir.Hatta oldukça kaba davranabilirler.

Yine de mürettebatının fikirlerini, hislerini  önemsemeyen biri  lider olabilir mi ki? Son görevimizde, ben ve birkaç kişiyi saymazsak kalan herkes korsanların öldürülmemesini istiyordu. Zaten çoktan kazanmış olduğumuz bir zafer sonrasında mürettebatımın düşüncelerini umursamadan onları öldürseydim nasıl onların yüzüne bakabilirdim ki?''
diyeceğim.

Ardından da bir kahkaha patlatacak ve Hahaha!  Bahsettiğim bu iki konuda ki düşüncelerimin birbirleriyle çelişmesi oldukça ironik. Birini uygulasam bu sefer de diğerinden taviz vermiş olacağım. diyeceğim.

Daha sonra  yüzüme ciddi bir ifade takınacağım ve: ''Yine de söylediklerinizi anladım. Kesinlikle haklısınız. Bu konuştuklarımızı uzun uzun düşüneceğim. Fikirlerinizi açık yüreklilikle söylediğiniz için teşekkür ederim.'' diyeceğim.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

2 sayfadaki 10 sayfası Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10  Sonraki

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz