One Piece Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

2 posters

4 sayfadaki 8 sayfası Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki

Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Zachariah Perş. 10 Mart 2016, 23:47

Duvet:

Huzur söylenene göre bir insanın anca yaşlanıp, evini toplumdan uzak bir yere taşıdığında ulaşılan bir mertebedir. Ne yalan söyleyeyim şimdi ben bu teze inanmıyorum... Yani şu durumda benden huzurlu olanı yoktur herhalde. Denizin mavisi güneşten gelen ışık süzmeleri parıldıyor, esen rüzgar içimdeki stresi alıp götürüyordu adeta. Sırtımı dayadığım koruluktan denizi izlemek, rütbem elimden alınana kadar yaptığım uzun deniz yolculuklarında en sevdiğim olaydı. Akşamları ayın sönük ışığı, sabahları güneşin parlak ışıkları ile yatıp kalkıyordum. Şeytanın gücüne aciz bir kul gibi sığınıp, yaşamıma bu şekilde devam ettiğimden beri deniz bana uzaktı. Eskiden beni zevkle üzerinde taşıyan bu deniz, şimdi beni diplerine çekerek öldürmek istiyordu; lâkin denize duyduğum sonsuz sevgi veya saygı, ona olan ilgimi ne olursa olsun değiştirmiyordu. Benim nesilim denizin çocuklarıydı. Benim gibiler belki ona ihanet etmişti; ama bu bazı şeyleri değiştirmiyordu.  Böyle işte adamım, hayatın bizi getirdiği yer burası. Önce yükseltiyor, sonra düşürüyor ve bir bakıyoruz yine buradayız. Eski alışkanlıklar hiç değişmemiş, değil mi? Zaman akıp gidiyor, büyüyoruz, gelişiyoruz; ama hiç değişmiyoruz, ne kadar ironik(!)

Dalıp gitmemin üzerinden pek zaman geçmemişken, kulaklarımın yeni yeni aşina olduğu o çatallı ses tonu tekrardan kulağımda yankılandı. Gözlerimi usulca denizin mavisinden çekip, yanıma doğru diktiğimde sırtını koruluklara dayamış Uzman Başçavuş Ayberk'i gördüm. Bana seslenmiş ve yanıma gelmişti. Konuşmak istiyordu. Cebinden iki dal çıkartıp, birini yakıp ağzına koyduktan sonra diğerini de bana uzatmıştı; fakat "Kullanmıyorum." diye geri çevirmem bir olmuştu. Sigara insan sağlına zararlıdır zırvalıklarından falan değil, sadece ateşle dolu bir mideye sahip benim için ne tarz sonuçlar doğuracağını bilmediğimden uzak durmayı tercih ediyordum.

Sigarayı geri çevirmemin ardından, Ayberk konuşmaya girmiş ve benim Başçavuş Değersiz olduğumu fark etmiş olmasının getirdiği o özveri ile güzelce bir gülmeye başlamıştı. Kaşlarımı çatmam bir olmuştu azizim, ama daha sonra yumuşamam sebep olacak konuşması ile ellerimi göğsümde birleştirip derince bir nefes almıştım. "Doğrudur efendim. Benim, vakti zamanında bir grup potansiyel tehlike yaratacak korsanı serbest bıraktığım için rütbem düşürüldü. Siz Logetown'a gelene kadar miçoydum. Haliyle erler ellerine düşen bir rütbeli olunca, bayağı uğraştılar benle. Daha sonra kader yüzüme güldü, tekrardan rütbeli oldum." Şu işe bak adamım, karşımda denizcilikten uzak bir adam duruyor ve benden sırf rütbeli diye efendim deyip, başıma gelenleri ona anlatıyorum. Üstelik vakti zamanında aynı rütbede idik ve eğer kader çelme takmazsa, muhtemelen üstü bile olabilirdim.

Gözlerimi tekrardan deniz tarafına çevirecek iken, aniden süzülerek gemimize inan Koramiral Dios dikkatimi çekti. Uzman Başçavuş Ayberk ile göz kontağı kurup, Kadın Teğmen'in yanına giden Kızıl gözlü şeytana doğru yaklaştım ve Teğmen Meirin'e söylediklerini dinledim. Sessizce söyledikleri sonrası elimi çeneme götürüp sıvazlamaya başladım. Zira söylediğine göre iki tane biri büyük biri küçük gemi bize taraf yaklaşıyordu ve çoktan bir ihtimal düşünüp, ona göre bir plan kurmuştu. Bizi bilgilendirmesinin ardından ise karanlığı temsil ettiği kanatlarını çıkartıp, tekrardan göklere sınırlarını aşmış bir insan/şeytan olarak yükseldi. Hemen ardından göz ucuyla etrafıma baktım; fakat tek bir gemi bile yoktu. O kızıl gözlerinin ardında yatan şey ne ise, bayağı keskin olmalıydı. Koramiral Dios, gözlerden ırak olduktan sonra Teğmen Meirin rütbeli olan ben ve Uzman Başçavuş'u çağırıp, birde Ruta adlı rotacıyı çağırıp emirlerini vermişti. Vermişti vermesine ama, ellerime iki yana açıp bacaklarıma usulca yapıştırmam bir olmuştu. Bu karardan memnun değildim çünkü kutsal ejderleri koruma görevi bana kalmıştı. Ne yani, bu kadın görev öncesi gemideki en rütbeli kişi olarak hakkımızda yazılan raporlara bakmamış mıydı ya da ne bileyim en azından boş boş duracağına gidip erler hakkında en azından benim hakkımda fikir alabilirdi. Uzman Başçavuş Ayberk içinse bizzat kendisiyle konuşurdu. Yeni yetme olduğu her halinden belli olan bu kadın, gelir gelmez ikinci kez beni sinirlendirmeyi büyük bir özveri ile başarmıştı. Hani itiraz hakkı da vermemişti. Kaç rütbe lan bu karıya bir tokat atmak?

Söylediklerini huzursuzca onaylamamın ardından oradan ayrılacak ve botun hazırlanmasını bekleyecektim. Uzun bir aradan sonra, beni boğmak isteyen bu acımasız doğa harikasına ilk defa bu kadar yaklaşacak idim. Korkmuyordum ama endişelerim vardı. Gerçi bu endişelerimin çoğu, kutsal ejderlerle alakalıydı. Oğul ile babanın bir sorun çıkaracağını sanmıyordum ama kadının herhangi bir kötü durumda telaşa düşüp, ters bir hareket yapması beni zora sokabilirdi.

Yolculukta ters bir durum çıkmazsa gemiye biner binmez ilk iş kutsal ejderlere saygımı sunmak olacak. Ardından kutsal ejderleri bu koca geminin ulaşılması en zor odalarına gönderip, başlarına iki denizci eri dikecektim. Ayrıca en ufak ters durumda direk bana ulaşmaları için bir den den mushi verecektim. Ardından son olarak: "Herhangi bir ters durumda Koramiral Dios, ejderlerin hemen geleceğini söylemişti. Nasıl ulaşacağız onlara ya da diğer Koramirallere? İrtibat için den den mushi var mı? Şayet içimden bir his, fazlası var diyor. O yüzden elimizin altında bulunsun takviye güç." diyecektim. Aklımda bunlar vardı ve göz ucuyla koca gemiye baktığımda içimde tuhaf bir his oluşuyordu tarif edemeyeceğim.

Zachariah
Zachariah

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Misafir Perş. 10 Mart 2016, 23:56

Başçavuş Değersiz'in hikayesini dinlerken istemsizce gülümsemiştim. Böyle bir olayla benim miço olduğum zamanlarda karşılaşmıştım. İlk kaptanım ve en sevdiğim kaptanımın aynı olay yüzünden rütbesi düşürülmüştü. Ben olayların tamamına şahit olmuştum. Korsanlar sivil halka hiçbir zarar vermiyordu, hatta bizimle ilk başta savaşmak bile istememişlerdi. Başka korsanların ele geçirdiği bir adaya saldırıp adayı geri almışlardı. Bizde peşinden gittiğimiz için onları kötü insanlar sanmıştık. Doğal olarak savaştık, bir çok kayıp verdik. Karşımızdaki korsanlar bizimle konuşmak isteyince bizim yufka yürekli Kaptan onlarla konuşmayı kabul etmişti. Ardından korsanları gitmeleri için serbest bırakmıştık. Tabii ki en sonunda bizim biricik kaptanımızın rütbesi düşürülmüştü.

Zac'in hikayesi üzerine elimi omzuna koydum, suratımda büyük, dostça bir gülümsemeyle "Eminim kendince sebeplerin vardır kanka. Benzer bir olayı miço dönemlerimde yaşamıştım. Her korsan kötü değildir değil mi? Ayrıca efendim falan filan demene gerek yok. Eskiden benimle aynı rütbedeydin di mi?" dedim.


Zac'le muhabbete dalmışken Teğmen birden bizi yanına çağırdı. "Gidelim kanka" Sigaramdan son bir fırt aldıktan sonra geminin güvertesinden denize doğru fırlattım. Henüz yarısında olan sigaram güzelce uçarken gözlerimden bir damla yaş geliyordu az kalsın. Son dal sigaramı da yarısında atmak zorunda kalmıştım. Sevgili Teğmen sırf beni görmek için çağırdıysa sigaramın gitmesinin önemi yok ama bize iş vermesini gerçekten istemiyorum. Tam rahatız, keyif yapacağım derken bir olay çıkmasını istemiyorum. Zaten bu sularda hangi salak Kutsal Ejderlere saldırmak ister ki? Öyle bir şey yapacak eleman varsa gelsin kafasını sikeyim.

Teğmen'in yanına gittiğimizde bütün umutlarım yok olmuştu. Bu denizlerde gerçekten Kutsal Ejderlere saldıracak kadar gerizekalı insanlar varmış. Tahminimce devrimciler veya tapınakçılarla savaşacağız. Bu denizlerde hiçbir korsan henüz o kadar taşaklı değil. Yonkou'ları saymazsak tabii...

Teğmenin dediklerine göre bir gemiyle savaşacakmışız. Koramiral bey üçümüzden birini Kutsal Ejderlerin gemisine göndermemizi istemiş. Tabii ki biricik Teğmen'im Zac'i Kutsal Ejderlerin gemisine yolladı. Zac'i yollamasının sebebi benimle baş başa kalmak istemesiydi! Bahane olarak ise rütbemi kullandı kızcağız. Böyle zeki kızlara bayılıyorum. Elinde tutması en zor ama en zevklisi zeki kızlar.

Teğmen'in yaptığı konuşmanın üzerinden yaklaşık beş dakika geçtikten sonra karşımızda savaşacağımız büyük gemiyi gördük. Gemi neredeyse Kutsal Ejderlerin gemisi kadardı. Gemiyi görünce aklıma ilk tapınakçılar geldi. Orospu çocuklarını hiç sevmem, dini kullanarak insanları kandırıyorlar. Bu kadar insanı kandırdıkları için ölünce cehenneme gidecekler. Bende cennetten mutlu mesut bir şekilde onları izlerken sigaramı içip, çekirdeğimi çitleyeceğim. Nihahahaha!

Sevgilim bana topları hazırlatmamı söyledi. Ardından yanına gelmemi istedi. Baş başa romantik bir deniz yolculuğu istiyor yani. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde erlere emirlerimi vermeli ve sevgilimin yanına dönmeliyim. Gemiye yaklaşana kadar baş başa olacağız, bu çok kısa bir süre bu yüzden acele etmem lazım.

"Beyler, Bayanlar! Düşman tam karşımızda, topları hazırlayın! Yelkenler açıldıktan sonra gemideki herkes işlerini bırakıp topların başına geçsin!"


Bütün askerler yerlerine geçtiği anda Teğmen'in yanına döndüm. Biricik sevgilime çok yakın bir konumda savaşa hazır bir şekilde beklemeye başladım. Olurda herhangi bir sürpriz saldırıyla Teğmen'i hedeflerlerse diye hazırda bekliyordum. Altın sopamla onu karizmatik bir şekilde kurtarmayı umuyorum. Zaten onu şekil bir şekilde kurtarırsam bana duygularını açıklamakta daha az zorlanır.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından East Blue Anlatıcı Paz 13 Mart 2016, 19:37

Güneş. Dünyanın besin ve ıs kaynağı. Dünyayı etrafında genç bir aşık gibi döndüren, ama bir adım yaklaşırsa yakacak ateş topu. Tıpkı ateşli bir kadın gibi. Genç aşık onsuz da yaşayamazdı, ama aralarında ki mesafe kapansaydı bu genç aşığın sonu olurdu. Dünya bu yüzden sürekli olarak etrafında dönüp duruyordu, belki bir gün bu mesafe bir gün kapanır diye umuyordu belki. Diğer rakipleri de etrafında dönüyordu. Ama ya çok yaklaşıp yanmışlardı, ya da çok uzak kalmışlardı.

Güneş mavi denizden yansıyıp, uzakta ufka kadar uzanıyordu. Mavi denizi beyaz ışıklarla sarıp, zaten mükemmel görünen bir şeyi, daha da mükemmel kılıyordu. Yolunuzu aydınlatıp az önünüzde duran gemiyi net olarak görmenizi sağlıyordu mesela.

Hayalet gemiye yaklaştıkça gerilim artıyordu gemide. Kimsenin sesi çıkmıyordu, sadece dalgalar, rüzgar ve ağır ağır yerinde oynayan tahta gemilerin gıcırtısı. Bir martı ağlıyordu uzaktan. Sonra Genç Teğmen'in sesi duyuldu. Uzun menzilli topların ateşlenmesini istemişti. Ateşlendi toplar, işinin eri denizciler tarafından. 300 metre ötedeki gemiyi sıyırdı bir tanesi, diğeri ise uzak bir noktaya gitti. Ama askerlerin suçu değildi. Son hız ilerleyen bir gemide, uzun mesafe top değil, normal toplarla bile vurmak imkansız gibi bir şeydi. Sonra yakınlaştıkça normal topların ateşlenmesini istemişi Genç Teğmen, ama 18 topun sadece 2 tanesi öndeydi. Gemiyi çevirmeden onları kullanmak imkanızdı. Hareket eden 4 topta getirilince, 6 top atışı yapıldı devasa gemiye. Hepsi isabet etmişti, ama artık gemileri dip dibeydi. Top atışları kullanılamazdı. Derken devasa gemide 5 kişi belirdi, güvertede geminin kıyısında aşağıda ki daha küçük gemiye bakıyorlardı. Atlamak için hazırlandılar.

Kutsal ejderlerin gemisi, artık diğer gemiyi göremiyordu. Aheste aheste, devasa bie kambulağa misali ilerlerken, Başçavuş Zac gemiye çıktı. Güvertede 3 şezlongta uzanmış 3 kutsal ejder ve ellerinde ki devasa yaprakları sallayıp onları serinleten 6 köle ve başlarında Hazretleri Theuderic ile konuşan J. Anitor'u gördü. J. Anitor bacak bacak üstüne atmış bir şeylerden bahsediyordu soldaki Kutsal Ejdere. Bir kahkaha koyverdi ortadaki Hazretleri Adalaide. En sağda ise Childeric bir köleden memesini göstermesini istemişti. Köle ise zaten ince olan kıyafetini sıyırıp, görece büyük memelerini özgürlüğe bırakmıştı. Childeric'in gözleri parlamış, onlara kenetlenmişti.

Keyifleri yerinde görünüyordu. Başçavuş Zac gelip durumu anlattığında Theuderic sakince dinleyip, "Endişelenmene gerek yok. Ejderhalar yolda, bize bir şey olmaz." demiş J. Anitor ile muhabbetine geri dönmüştü. J. Anitor ise Grand Line'da avladığı devasa Altın Balığından bahsediyordu.
"İnanmazsınız efendim, bir sıçtı tüm gemi enkazı üstünde 1 ay yaşadık." dedi. Hazretleri Adalaide bir kahkaha daha koydu.

Bu sırada batıda bir gemi göründü. Tüm hızıyla Kutsal ejderlerin gemisine ilerliyordu...

East Blue Anlatıcı

Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Misafir Paz 13 Mart 2016, 21:06

Martı sesleri tahta gıcırtıları ile düet yaparken rüzgar usulca dalgaları ileriye doğru hareket ettiriyordu. Meirin tam da bu sırada uzun menzilli topların ateşlenmesi emrini verdi. Askerler hemen uzun menzilli toplar hazırlayıp ateşlediler; fakat  atılan iki uzun menzilli top da gemiyi vuramamıştı. Meirin bunun için askerlere kızacak olsa da bu kararından vazgeçti. Bu olayda onların  bir suçu yoktu. Gemileri çok hızlı gidiyordu ve bu durum düşman gemisinin vurulmasını zorlaştırıyordu.  

Biraz daha ilerledikten sonra kısa menzilli topların da ateşlenmesi emrini verdi Meirin. Önde sadece 2 top vardı.  Bu yüzden askerler arka taraftan   hareket edebilen birkaç top daha getirene kadar atış yapılmadı. Toplar getirildikten sonra önlerindeki büyük gemiye tam 6 top atışı yapıldı ve hepsi de isabet etti; fakat buna rağmen düşmanları kendilerine bir karşılık vermemişti.Neyi bekliyordular acaba? Karşılık vermediklerine göre denizcilerin gemiye yanaşmasını onlar da istiyor olmalıydılar. Bu bir tuzak mıydı? Gerçi koramiral çoktan bu büyük geminin bir tuzak olduğunu söylemişti; fakat sanki başka şeyler de dönecek gibiydi. Bu düşüncelerin eşliğinde geminin dibine kadar geldiler. Tam o sırada karşı geminin güvertesinde 5 kişi belirdi. Adamlar yukarıdan aşağıya atlamaya hazırlanıyordu.

Meirin mürettebatına doğru dönüp: ''Ey askerler! Tüm denizlerin koruyucuları ve  adaleti sağlayan cesur savaşçılar! Denizlerdeki huzuru bozmaya kalkan bu suçlulara hadlerini bildirmek üzere savaşa hazırlanın!'' diyecekti. Ardından da geminin uç kısmına gelip adamların aşağı atlamasını bekleyecekti. O sırada sağ elindeki kılıcını omzunun arkasına atacak ve başını hafifçe Ayberk'e doğru çevirip kendince havalı bulduğu bakışını attıktan sonra: ''Hey sen, yarışmaya var mısın? Daha çok adam öldüren kazanır.'' diyecekti. Muhtemelen daha sonra böyle dediği için pişmanlık krizleri geçirecekti. Yine de çok gaza gelmişti. İlk defa kendisine ait bir mürettebat ile çıktığı görevinde bir düşmana karşı  ilk defa savaşmak üzereydi



Meirin'İn atacağı bakış:

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Misafir Paz 13 Mart 2016, 23:39

Neden ben? Neden ben böyle embesil insanlardan daha düşük rütbedeyim? 'Bir insan kafasını kullanmadan nasıl Teğmen olabilir?' sorusunun cevabı tam karşımda duruyor! Yav kızım, Kanatlı Koramiral demedi mi gemide beş kişi var diye? Ateşle uzaktan topları! Düşünemiyor musun bunu? Şimdi işimiz gücümüz yok bir de bununla uğraşacaz. Ben buraya tatil yapmaya geldim arkadaş, götümü yayıp dinlenmek istiyorum. Ama yok, illa bir aksiyon olacak, illa götümüzü kaldırıcaz. Böyle embesillerin benden üst rütbede olmasından nefret ediyorum. Teğmen tam bir aptal, ama bir kadını tatlı yapan şey onun aptallığı değil midir?

Kara düşüncelere dalmışken biricik Teğmen'imin tatlı sesiyle dünyaya döndüm. Erlere gaz vermek için bağırıyordu. Tam o sırada devasa gemiye dayandığımızı fark ettim. Kafamı devasa geminin güvertesine doğru kaldırdıktan sonra beş elemanın atlamaya hazırlandığını fark ettim. İşte o an yarrağı yiyeceğimizi anladım.

Eğer karşımızdakiler Kanatlı Koramiral'in dediği gibi sadece birer yem olsaydı gemimize atlamaya çalışmazlardı. Bu devasa gemiye beş sağlam adamı yerleştirdiler. Evet onlar yem, ama canlı birer yem! Avlarına kendilerini güçsüz gösterdikten sonra pençelerini çıkaracaklar. Bu durumda erlerin hayatı tehlikede, hepsini birden kurtaramam. Ama onları tek başıma koruyamayacak kadar güçsüzüm. Boş ölümlere izin veremem. Düşün Ayberk! Nasıl herkesi koruyabilirsin? Nasıl kimsenin ölmemesini sağlayabilirsin?

"Hey sen, yarışmaya var mısın? Daha çok adam öldüren kazanır."

Bu sözler beni derin düşüncelerden uyandırmış ve Teğmen hakkındaki bütün düşüncelerimin değişmesine neden olmuştu. Suratımda öfke dolu bir ifade oluşuvermişti istemsizce. Sopamı sıkıca kavradım, ardından sertçe omzuma vurdum. Öfke dolu bakışlarımı Teğmen'e çevirdikten sonra konuşmaya başladım.

"Öldürmek? Dalga mı geçiyorsun kodumun Teğmeni? Eğer bu kadar öldürmek istiyorsan siktir git korsan ol! Bir denizcinin yapması gereken şey kötü adamları öldürmek değil, canlı bir şekilde adalete teslim etmektir!"

Düşüncelerimi söyledikten sonra koşarak adamların atlayacağı noktaya ilerledim. Sol elimin orta parmağını havaya kaldırıp atlamaya hazırlanan adamlara gösterdikten sonra "Atlasanıza kodumun çocukları!" diye bağırdım. Şuan patlamaya hazır bir bomba gibiyim! Patlayacağım zaman ise bu orospu çocuklarının güverteye atladıkları zaman olacak! Adamlar iner inmez en yakınıma düşenin karın boşluğuna sağlam bir darbe geçireceğim!

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Zachariah Ptsi 14 Mart 2016, 00:03

Hafif bir sallantı, küçük dalgaların esen meltemle hareketlenmesinin bir eseri iken, gözlerimi gerimde kalan Teğmen Meirin ve Uzman Başçavuş Ayberk'in gemisine doğru çevirdim. Hafif bir dert içimi kapladı o sırada, geride kalmak... Bu hiç istemediğim bir şeydi adamım. Daha çok öf saflarda olup, savaşmak benim gibi bir şeytana daha uygun kaçardı. Şimdi ise, bir denizci olarak otoritelerini kabul etmediğim bir grup kendini tanrı sanan aptalı korumakla yükümlü bir durumdaydım. Hoş, kutsal ejderlerin erkek olanı ile oğlan olanı pek sıkıntı çıkartmayacak gibiydi; lâkin isimlerinin önünde bir kutsal ejder lakabı olması bile, içimi sıkıntıya sokan bir durumdu. Hiç saygı duymadığım bu insanlar bir melek kadar iyi olsalar bile, her halükarda bu rütbenin getirilerinden faydalanıyorlar ve bir şekilde bunu kabulleniyorlardı. Bu yanlıştı. Aslında kendilerini tanrı olarak görmeleri beni pek alakadar etmiyordu daha çok kafalarına camdan bir alet geçirecek kadar kendilerini insanlardan üst görmeleri alakadar ediyordu. Neden benimle aynı havayı solumayı düşüklük olarak kabul eden bir grup insanı korumak zorundaydım ki? Lanet ediyordum Teğmen Meirin'e, verdiği emri sorgulamayacak kadar denizciliğe sadık olmasaydım her şey çok daha farklı olabilirdi. Gerçi bu rütbeli kadının, karargahta olan olayın etkisinden ötürü böyle bir karar verdiğinden emindim. Aklı sıraca intikam alıyordu. Yani beni kutsal ejderler hakkında uyarmasına rağmen beni onların içlerine göndermesini buna yorumluyordum. Başka bir sebebi olamazdı. Zaten kadınlar kindar insanlar değiller miydi? Çok iyi hatırlıyorum annemin babamın yaptığı bir hatayı yıllarca unutmayıp en ufak kavgada öne sürdüğünü. Teğmen Meirin'de esasında bir kadındı. Pekte şaşırmamak gerekiyordu.  Hani erkeklerin hepsi aynıdır diye bir söz var ya, bence kadınlar için daha uygun kaçar o söz. Eheheheh! Baksana kadının benim hakkımdaki düşünceleri bir günde evrim geçirmiş.

Tekrardan önüme döndüğünde koca bir ejderhanın dibine girmiş bir sinek gibi hissetmeye başladım kendimi. Küçük sandalım bu devasa geminin önünde bir hiç kadar küçük görünüyordu. Bu koca geminin deniz üzerindeki ilerleyişin oluşturduğu akıntı küçük sandalımı daha da sallantılı hale bürürken, kadın teğmene duyduğum kin bir kademe daha artmıyor değildi. Aslında kin değildi, sadece beni soktuğu bu duruma seviyesiz bir şekilde kızıyordum. Gemidekilerin yardımı ile bu küçük sandaldan büyük gemiye geçtiğimde, biraz soluklanmış ve önce kendimi gemideki erlere tanıtmıştım. Ardından şöyle bir etrafıma baktığımda azizim... Keşke bakmaz olaydım diyordum kendi kendime. Üç kutsal ejder, saldırı altında değilde tatildeymiş gibi güvertedeki şezlonglara uzanmış güneşleniyorlardı; fakat bu görüntü değildi beni o tarafa bakmama pişman edecek, daha çok o uzun boyu ile bir kilometre öteden görsem tanıyacağım Anitor'du. Karargahta benden ekstra nefret eden şahıslardan biri bildiğin gibi bu da adamım, Han bir bu iki veya tam tersi, sıralamadan emin değilim şimdi.

Anitor'un, sözde über züber insanlar olan kutsal ejderlerin yanındaki bu rahat tavırları ilgimi çekmiyor değildi. Yine, belalı birilerine bulaşmış olabilirdim. Hayatımın her bir anında, bana sıkıntı çıkartacak insanlar hep oluyordu. Tanrı, kaderime böyle yazmışsa yapacak bir şey yok. Nasıl az önce Teğmen Meirin'in saçma sapan kararlarına gıkımı çıkarmadan uyduysam, bu da tanrı yani kadere ters çizmemek lazım. O yüzden, pekte sinirlerimi bozma gereksimi duymadan kutsal ejderlerin huzuruna çıktım ve durumu izah ettim. Tabii kıkır kıkır gülüp eğlenen bu elamanların babası, rahat tavırlarını sürdürüp sen takıl kafana göre, ejderler yolda dedi resmen bana. Şaşırmadım değil, ama daha çok o sırada Anitor'un kutsal ejdere vakti zamanında yakaladığı bir balıktan bahsetmesine şaşırdım. Cümlelerindeki rahatlık yine ilgimi çekti. Sanki karargahın tamir işleriyle uğraşan iki metrelik elaman değil, filo amirali pezevenk. Neyse sakin olmam icap eder adamım, sakin. Beni alakadar etmez.

Bu durum sonrası gıkımı çıkarmadan kutsal ejderlerin huzurundan ayrıldım ve buna eş zamanla, batı tarafından gemimize doğru hızla ilerleyen bir gemi gördüm. Hızı almış gemi, tüm hızıyla üzerimize doğru gelirken bir gözüm götlerini yaymış kutsal ejderlerde diğer gözüm ise gemideydi. İçimdeki şeytan bırak, ne olursa olsun ölsün pezevenkler diyorken kuytu bir köşede getto yaşamı süren melek ise sen bu adam değilsin, bir denizci olarak yapman gerekeni yap diyordu. Ama ben bu ikisinden ziyade, içimdeki denizcilik dürtülerini dinliyor ve iki üstüm tarafından verilen görevi yerine getirme dürtüsüyle hışımla harekete geçiriyordum.

"Gözcü! Dürbünü getir." diye kükremem bir olmuş, ardından geminin geldiği tarafa doğru yönelip dürbünün gelmesini beklemiştim. Geminin durumuna bakmak istiyordum önce. Ejderler yoldaydı ve bir ihtimal sırtlarında adada kalan iki koramiral'i taşıyor olabilirlerdi. Sakin olmak ve gerektiği şekilde hareket etmek en doğrusuydu. Gerçi adamım içimdeki o hissin, bu bize doğru gelen gemiyle ilgili olduğunu düşünmeye başlıyordum ama neyse, önemli olan bu değil şimdi.  
Zachariah
Zachariah

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından East Blue Anlatıcı Salı 15 Mart 2016, 23:22

Koca gemiden atlayan 5 kişi sertçe iniyorlar gemiye. Hepsi birbirinden uğursuz görünüyor. Ama en önlerinde ki, daha bir çirkin. Kocaman burnu, şekilsiz çıban dolu suratıyla, neredeyse olmayan, olan 1-2 dişi de siyah ve deliklerle dolu şekilsiz ağzı da gülümsüyordu olabilecek en çirkin şekilde. Şöyle bir etrafına göz gezdirip elinde ki devasa baltayla geminin direğine doğru koşmaya başladı. Amacı gemiyi batırmak gibi görünüyordu. Arkasında ki kılıç kullanan, 170 cm gibi boyuna rağmen çok ince görünen adam, Meirin'e doğru koşmuş, kılıcını tepeden, kıs boylu rakibine doğru savurmuştu.

Diğer ikisi dağılmışken, Ayberk bir hışımla en yakındakine koşup elindeki altın kaplama sopasıyla karın boşluğuna sallamıştı. İsabet eden sopa adamı geminin kenarına kadar uçurup bayıltmıştı bile. Şimdi uzak bir köşede savaşan Meirin ve kılıçlı adam. Daha yakın bir konumda Ruta ile savaşan 2 metrelik bir adam, en yakında 5 tane erle savaşan diğer 2 adam vardı. Birinde muşta varken, diğeri çıplak elle dövüşüyordu. Baltalı adam ise, gemi direğine varmak üzereydi, 3 metre ötesindeydi Ayberk'in.

Zac'ın isteği hemen yerine getirilmişti. Dürbünden bakarsa, merceğin ucunda mor bir bayrağın üzerinde dalgalanan 2 iskambil kartı işaretini görecekti. Kartlar tam seçilmiyordu ama gemide yaklaşık 20 figür seçebiliyordu Zac.

Gemi tüm hızı ile ilerlerken, geminin arkasından 2 kükreme geldi, çok geçmeden 2 ejder gökte süzülüyordu. Mor ve Beyaz ejder havada ahenk içinde dans ederken, düşman gemisinin üsüne varmışlardı bile. Mor ve Beyaz ateşler denizi lila bir güneş eşliğinde yıkarken, Kutsal Ejderler yerlerinden kalkmış ve manzarayı izliyorlardı.
"Bu manzara her zaman büyülemiştir beni." dedi Adalaide.
"Ah, hayatım, gözlerin lila ışıkta mükemmel görünüyor." diye cevap verdi Theuderic.
Childeric ise az önce memesini açan kadının memelerine meraklı gözlerle bakıyordu. Yaradılışın ardındaki adamın merakına sahip gözlerle...

East Blue Anlatıcı

Mesaj Sayısı : 299
Kayıt tarihi : 17/01/16

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Misafir Çarş. 16 Mart 2016, 00:33

Son zamanlarda çok övündüğü sakinliğini kaybediyor gibiydi.Ayberk'den böyle bir tepki beklemiyordu. Nedense siniri bozulmuştu. Şu anda düşman falan dinlemeyip Ayberk’e saldırmasını önleyen tek şey görev bilinciydi. Gerçi görev bilincine sahip olması işleri batırmasını önlemiyordu. Yine de şu an konu bu değildi. Asıl konu  sadece 2 gün içinde, arkadaş olmayı düşündüğü iki alt rütbeli denizciden de laf yemiş olmasıydı. Neden altları kendisine karşı böyle saygısızca davranıyordu ki?  Bunun sebebinin kendisi olduğunu adı gibi bilse de bunu kabul etmeyi istemiyordu; fakat istemese bile gerçek ortadaydı. İnsanların sevgisini kazanmak için denizci disiplinini umursamadan onlara yumuşakça davranıyordu. Bu durum savaş alanında verdiği kötü kararlarla birleştiğinde kimse kendisini umursamıyordu. Sonunda ise her zaman olduğu gibi yalnız kalıyordu; fakat birine sebepsizce  bağırıp çağırmak veya hep sert takılmak da kendisinin karakterinde yoktu.

‘’Peki saçma salak pozlar verip korsanları canice katledeceğini söylemek senin karakterine uyuyor mu?’’ diye düşündü karşı gemideki korsanlara bağıran Ayberk’i izlerken.  Gittikçe Albay Rashibal’e mi benziyordu yoksa? Az önce söylediği sözleri bir anlık gazla söylemiş olsa bile  Rashibal’e benzemeye başladığı düşüncesi onun tüylerini ürpertmeye yetiyordu. Gerçi Rashibal sivil katletmekten çekinmeyen biriydi. Kendisi ise sadece korsanları öldürmekten bahsediyordu.  
Yine de bu durum bir teğmen olarak oldukça başarısız olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Rütbesini kesinlikle hak etmiyordu. Kendisinin bile beklemediği bir hızla yükselmişti ve şu an bulunduğu konuma alışamamıştı.  Başarı, gayrete delicesine aşık olsa da  tecrübesizliği hasım bellemiş gibiydi .  ''Eğer kimseye sözünü geçiremiyorsam belki de zorlamaya gerek yoktur.'' diye düşündü.  Herkes iyi olduğu işi yapmalıydı ve kendisi açık bir şekilde bu işte başarısızdı. Sağ salim Loguetown’a dönebilirlerse anında istifasını basacaktı. Evet , istifa etmeliydi. En azından bu konuyu iyice bir düşünmeliydi. Belki küçük bir köye yerleşir ve ömrünün sonuna kadar orada yaşardı. Ya da bir gezgin olurdu. Biriktirdiği parasıyla adalardan adalara dolaşıp arkadaşlarını ve hocasını arardı.

Bunları düşündüğü sırada gemiye atlayan beş kişi geminin hafifçe sarsılmasına neden olmuştu. Gemiye inenlerden elinde bir balta tutan, yüzü çıban tarlasına dönmüş dişsiz bir  adam geminin direklerine doğru koşmaya başlamıştı. Bu sırada kendisiyle aynı boylarda olan cılız sayılabilecek kılıç kullanan  bir adam kendisine doğru geliyordu. Aynı anda iki metrelik bir adam da Ruta’ya doğru yönelmişti. Şimdilik kendi rakibini ekarte edip gemi direklerine saldıran adamı bir şekilde durdurmaya çalışacaktı. Ruta belli bir süre başının çaresine bakabilecek kadar yetenekli olmalıydı.

Yanına yaklaşan adam kılıcını başının üstünden kendisine doğru savurmuştu. Meirin sağ elindeki kılıcı ile kendisini koruyup adamın kendisine yönelttiği kılıcı durduracak, bu sırada kendi kılıcının adamın savurduğu kılıcın hızını durduramama ihtimaline karşılık da sol tarafına doğru zıplayacaktı. Böylelikle hem saldırıdan  yaralanmadan kaçıp hem de saldırı fırsatı yaratacaktı.
Sol tarafa zıpladığı sırada kendi kopyasını oluşturup adama sağlam bir tekme atmasını söyleyecekti. Eğer adam o an kılıcını kendi kılıcından çekip kopyasına doğru yönlendirirse kılıcını adamın kalbine saplayacaktı. Öbür ihtimalde kopyası onu halledecekti zaten.

Eğer rakibi geriye çekilip hem kendisinden hem kopyasından kurtulursa da kılıcını sol eline alıp kopyalayacak ve Aerocab Gun saldırısı ile adama doğru fırlatacaktı.

Kendisine saldıran adamı saf dışı bırakmayı başarırsa kılıcını sol eline alıp kopyalayacak ve  Aerocab Gun saldırısı ile  baltalı elemana fırlatacaktı.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Misafir Çarş. 16 Mart 2016, 18:50

Teğmen yarışmak istemişti değil mi? O zaman ona istediğini vereceğim! 1-0 öndeyim ulan! Bakalım hangimiz daha güçlüymüş kodumun kaşarı! DELİ ETMEYİN ULAN ADAMI!

Teğmen'den gerçekten nefret ediyorum. Daha doğrusu 'öldürmeyi' normal karşılayan insanlardan nefret ediyorum. Hiçbir insan ölümü hak etmez! Korsanlar, hatta katiller bile ölümü hak etmez. Onların hak ettiği şey adaletin önünde yargılanmaktır. Onları adaletin önüne çıkarmak ise biz Denizcilerin işidir! İşini layıkıyla yerine getirmeyen insanlar(Örneğin Teğmen) kendilerine 'Denizci' demekten utanmalıdır. Şuan bu düşüncelerim diğer insanların gözünde değersiz olabilir fakat birkaç yıl sonra, Amiral olduğum zaman, bu düşüncelerim bütün dünya için önemli olacak. İşte o zaman yeni bir çağ başlayacak, Amiral Ayberk Çağı!

Orospu çocuklarından birine tek attıktan sonra gözüme bir diğeri takıldı. Kodumun çocuğu öyle bir çirkindi ki suratına bakmaya iğrendim. Elinde koca bir baltayla gemi direğine doğru koşuyordu. Zeki bir insan olduğum için hemencecik ne yapmaya çalıştığını anladım. Orospu çocuğu gemiyi batırmak istiyordu! Gözüme ikinci hedefimi kestirmiştim. Var hızımla baltalı herife doğru depar atmaya başladım. Adama yaklaştığım zaman sopamı baltayı tuttuğu koluna doğru var gücümle savuracağım. Böylece elindeki baltanın düşmesini sağlayabilirim. Rakibimi silahsız bıraktıktan sonra işim kolay. Adamın koluna hamlemi yaptıktan sonra sopamı bir kez daha savuracağım, bu kez kafasına doğru! Büyük ihtimalle kafasına aldığı darbeden sonra bir daha ayağa kalkamayacaktır.

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk] - Sayfa 4 Empty Geri: Futatsu No Kingu[Zac-Meirin-Ayberk]

Mesaj tarafından Zachariah Cuma 18 Mart 2016, 00:39

Elimi geriye doğru uzatıp, gözlerimi geminin geldiği tarafa doğru dikmemin neredeyse hemen ardından elime bir dürbün konuşturulmuştu adamım. Gözlerimi dürbünün merceklerinin arkasına dikip, usulca gemiyi izlememin ardından bir mor tonlarındaki bayrağın üzerine işlenmiş iskambil kağıdı dikkatimi çekmişti; lâkin kağıt hakkında tam olarak bir fikir belirtmem için, dürbünle bakmama rağmen hâlâ uzak mesafedeydi gemi. Bir süre dikkatle baktığımda ise, yirmi kadar insan silueti sayabilmiş idim. Derince bir nefes alıp, dürbünü gözlerimden çektiğim o an gürültülü bir kükreme ile irkilmiş ve geminin üzerinden geçip giden ejderhalara hayranlıkla bakmıştım. Bu mistik yaratıklar, o kadar güzel ve uyumlu görünüyordu ki gökyüzü ile söylenecek söz bile bulmak mümkün değildi benim için.  

Ejderhalar... Onlar gökyüzünde usulca süzülürken bu yaratıklara olan hayranlığımın ve ilgimin nereden geldiğini şöyle bir tekrardan anımsadığımda, ilk şey babamın veya annemin bana okuduğu o mistik hikayelerde sürekli bu canlıların ön planda olmaları sebep olmuştu muhtemelen. Daha sonra ise şu an sahip olduğum şeytanın gücüyle alakalıydı. Ejderlere benzer bir takım güçlere sahiptim ve bu bile aslında, küçüklüğümü es geçsek bile hayranlık duyacağım bir noktaydı.

Ejderler ağızlarından çıkan mor ve beyaz ateşleri ile ortama renk katarken, kulaklarım Theuderic ile eşinin konuşmasına tanıklık etmişti. Bu görüntü karşısında onlar bile heyecan içerisine düşmüşken, ben nasıldım artık sen düşün azizim...

"Ejderlere destek için biraz yaklaşın ve uygun konuma geçip uzun top atışları ile gemiyi bombardımana tutun. Ardından Gemiye doğru orta hızda ilerleyin, hızınızı ben ikinci talimatı verene kadar sürdürün." Sözlerimi aktarmamın hemen ardından dürbünü tekrardan gözlerime getirecek ve gelişmeleri dürbün eşliğiyle takip edip, bu takip sonucu emirlerimi sürdürmeye devam edecektim. İskambil kağıdı geçen gördüğüm rüyada olan başka bir detaydı. An itibari ile dejavu yaşıyor gibiydim. Anılar ve hatıralar kafama doğru akın ediyor, buz gibi bir soğukluk ile sakinlik kalbimi işgal ediyordu. İpler benim elimdeydi ve sakin olmak, şu an en büyük önceliğim olmalıydı.
Zachariah
Zachariah

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 22/01/16
Nerden : Logetown

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

4 sayfadaki 8 sayfası Önceki  1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz